Tüm ilerici güçler sınıfsal politikaların ve hak mücadelelerinin öne çıkarıldığı, laiklik ilkesinin toplumsallaştırıldığı ve benzeri başlıklar altında “seçimlere havale edilmemiş” bir mavi yolda buluşmak zorunda. Zorluklar var ama olanaklar da çoğalıyor
Toplumsal muhalefetin ve onun temsiliyet yetkisini “şimdilik sürdüren” ve harcayan CHP’nin, dolayısı ile Özgür Özel’in önünde iki kablo (yol ) var. Birinci kablo, yani kırmızı kablo, eski dar ulusalcı değerlere yaslanarak heyecanını yitiren bir parti konumuna düşüp kendi kabuğuna çekilmek. Yani kırmızı kabloyu kesmek; toplumsal muhalefetin de fiilen gerilediği ve psikolojik olarak geri çekildiği bir yola girmek. Böylelikle dağınık muhalefet biçimlerinin devam ettiği yer yer yükselip alçaldığı bir Türkiye muhalefeti olmaktan öteye gidememek.
İkinci kablo, yani ikinci yol ise mavi kablo; sertleşen işçi mücadelelerinden demokrasi ve bölgesel sorunlara kadar daha kapsayıcı olmayı zorunlu kılıyor. Hangi kablo kesilirse kesilsin kolay olmayacak. Ancak belirtmekte fayda var. Birinci kablo tarihsel sürecini tamamlamışken ikinci kablo (yol) yeni olanaklar fırsatlar ve zorluklar demektir.
Türkiye siyaseti bir dönümün eşiğinde. Bu eşik egemenlerin birçok içsel ve dışsal nedenlerle geçmesi, taviz vermesi gereken zorunlu bir eşiktir. Aynı eşik toplumsal muhalefet güçlerinin de zorunlu eşiğidir. Tıpkı kapitalizmin krizlerinin aynı zamanda toplumsal muhalefetin (sendika, parti vs) krizleri olduğu gibi.
Türkiye toplumsal muhalefeti bu eşiği aşmak için kendini şimdiden yeni dönemin yeni koşullarına göre hazırlamak zorunda. Aşağıda hayat şartları sertleşiyor. Temel ihtiyaçlara ulaşım her geçen gün zorlaşıyor. Hayvan hakları mücadelesinden barınmaya, sağlık ve eğitime, ekolojiye kadar, toplumsal itirazlar, direnişler, mücadele pratikleri mevsimlerin rengini, yılların algısını değiştirecek şekilde yol arıyor. Egemen siyasetin emekçilere göre boğucu, yok edici; sermayeye göre ise parıltılı ışıltıları arasında yoksul halk kendisine hava yolu açmak istiyor. İşlemeyen/işletilmeyen hukuksuzluk devletsizlik algısı derinleşiyor. Yarı feodal yapıda, eski alışkanlıklar üzerine inşa edilmiş sermaye birikiminin işleyişi çöküyor. Her alanda artan eşitsizlik, kırıntısı da kalmış olsa toplumsal adalet duygusunu ortadan kaldırıyor.
Kayyum politikalarının toplumsal karşılığı olmamasına rağmen uzatılmayan öteki elin neler yapabileceğini ve bu konuda sınır tanımayacağını gösteriyor. İsrail-Türkiye savaşı olmasa da (olmayacak) Amerikan emperyal seçimlerinden sonra bölgede, özellikle İran ve Suriye üzerinden daha sert gelişmelerin kaçınılmaz olarak yaşanacağı, yeni uzlaşmaların, ayrılmaların ve birlikteliklerin iç içe geçeceği şimdiden görünüyor. İç cephe hem “sınıfsal olarak” hem de “kimliklere” verilmeyen haklar olarak (Alevi, Kürt, gayrimüslim) kontrol altına alınmak isteniyor/alınamıyor. Böylelikle egemen sermaye açısından kimi tavizler kaçınılmaz görünüyor. Her zaman egemenlerin istediği olmaz. Olmuyor. Tavizlerin küçük ya da büyüklüğü ise sınıfsal baskıların büyüklüğü oranında belirleyici olacaktır.
İçinden neyin çıkacağı, hangi yöne evrileceği belli olmayan bir kendiliğinden toplumsal muhalefet oluşuyor. Kimsenin ön görüp ön alamayacağı toplumsal bir patlama ihtimali her türden nizamı ya da nizamsızlığı tehdit ediyor. Her ne kadar unutulmuş olsa da devletteki toplumsal ve ekonomik belirleyicilik ilkesi silikleşiyor. Dönem dönem yok oluyor. Hedefler tutturulamıyor. “Anketler yalan söylüyor.” Her türden belirsizlikler çok ilerici olabileceği gibi çok geri ve eğreti patlamalara da yol açabilir.
Tüm ilerici güçler sınıfsal politikaların ve hak mücadelelerinin öne çıkarıldığı, laiklik ilkesinin toplumsallaştırıldığı ve benzeri başlıklar altında “seçimlere havale edilmemiş” bir mavi yolda buluşmak zorunda. Zorluklar var ama olanaklar da çoğalıyor.
Her türden ırkların hayvan, göçmen, insan gibi yaşam hakkı meselesinden haklar mücadelesine “yurttaş ve ırk tanımını” aşan Anayasal zeminden, demokratik katılımcı, her türden canlının, doğanın, ekolojinin yaşam hakkının güvenceye alındığı Anayasal tartışmalara girmeden eskinin alışkanlıklarını sürdürmek, var olanla yetinmek olanaksız görünüyor.
Toplumsal muhalefet açısından gökkubbe altında “yeni bir birleşik mücadelenin” olanakları çoğalırken dağınıklıklar ve politikasızlıklar nedeniyle toplumsal muhalefette hava kararıyor, su bulanıklaşıyor. Oysa birçok şey ortaya saçılmış durumda, egemen siyaset “pazar yerini toplamaya çalışıyor.”
Ya toplumsal muhalefet?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.