Belirli bir ülkede savunucuların haklarını ihlal eden koşullar altında elde edilen ancak başka bir yerde satılan doğal kaynaklardan kâr elde eden uluslararası ve çok uluslu şirketler, tedarik zincirleri aracılığıyla şiddetin yönlendirilmesinde suç ortağıdır. Doğal kaynak çatışmaları konusunda, sınır ötesi etkileri ve karşılıklı bağlantıları kavrayan küresel bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Çevresel ve sosyal zararların Küresel Kuzey’den Küresel Güney’e doğru kayması, küreselleşmenin ve tarihsel sömürgeciliğin bir sonucudur. Ticaret ve tüketim arttıkça bu sorun da artmaktadır
“Türkiye’de madencilik: Yağma ve direniş panoraması” dosyasındaki diğer söyleşi ve yazılara erişmek için tıklayınız.
Çevirmen notu:
Rant uğruna sermayeye peşkeş çekilen doğasını, ormanını, toprağını savundukları için katledilen Reşit Kibar, Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu ve Cihan Eren nezdinde yaşam alanlarına, doğasına sahip çıkan tüm yaşam savunucularına ithafen…
2002 ile 2017 yılları arasında 50 ülkede 1.558 kişi çevrelerini ve topraklarını [1] savundukları için öldürülmüştür (Ek Tablo 1). Bu sayı, aynı dönemde savaş bölgelerinde aktif görevdeyken öldürülen Birleşik Krallık ve Avustralya silahlı kuvvetleri mensuplarının sayısının iki katından fazladır (n=697; ref.[2], [3]) ve 2001 yılından bu yana Irak ve Afganistan’da öldürülen ABD askerlerinin sayısının neredeyse yarısı kadardır (n=4.044; ref. [4]). Burada ‘çevre savunucuları’ toprak, orman, su ve diğer doğal kaynakların korunmasıyla ilgilenen kişileri ifade etmektedir. Bu kapsama aktivistler, toplumsal hareketlerin üyeleri, avukatlar, gazeteciler, sivil toplum kuruluşu çalışanları, yerli halklar; geleneksel, köylü ve tarım topluluklarının üyeleri ve zorla tahliyeye veya diğer şiddet içeren müdahalelere direnenler dahildir. Bu insanlar çevre ya da toprak haklarını korumak için gönüllü ya da profesyonel olarak barışçıl eylemlerde bulunurlar[1]. Onlar; doğrudan toprak üzerinde çalışanlar, çalışanları temsil edenler ya da yaşam alanların veya türlerin savunucularıdır.
Şiddetin biçimleri (doğrudan, yapısal ve kültürel) ve neden olduğu zarar türleri (örneğin, fiziksel ve psikolojik) ayrıntılı olarak başka bir yerde incelenmiştir.[5],[7]. Doğal kaynaklar üzerindeki mücadelelere dayanan silahlı çatışmalarla (sivil, gerilla veya uluslararası) bağlantılı büyük ölçekli şiddet ile direniş eylemleri ve/veya toprak veya çevre haklarını korumaları nedeniyle bireyleri ya da belirli toplulukları ya da insan gruplarını hedef alan şiddet arasında ayrım yapıyoruz. Çevre savunucuları şu anda fiziki zarar tehditleri, yıldırma ve kriminalize etmeyi içeren bir şiddet dalgasıyla karşı karşıya [8],[9] (Şekil 1). Global Witness (Birleşik Krallık), Comissão Pastoral da Terra (Pastoral Arazi Komisyonu, Brezilya), The Guardian (Birleşik Krallık) ve diğerleri tarafından 2002 yılından bu yana belgelenen çevre savunucularının ölümlerine odaklanıyoruz. Ölümler, çevre savunucularının karşı karşıya kaldığı ‘şiddet buzdağının görünen kısmını’ temsil ediyor. Öldürülen her savunucu için binlerce kişi daha doğrudan şiddete, tehditlere ve psikolojik sindirmeye ve daha fazla görünmez kültürel ve yapısal şiddete (veya ‘yavaş şiddete’) maruz kalmaktadır[10]. Biz, savunucuların ölümüne yol açan belirli koşulları, sektörleri ve etkileşimleri inceliyoruz. Küresel veri setlerini kullanarak, bu ölümlere katkıda bulunan şiddet unsurlarını analiz ediyoruz. Diğer çalışmalar otoriterlik ile çevre savunucularının ölümleri arasındaki bağlantıları[11] ve ekonomik büyüme ile bu ölümler arasındaki ilişkiyi incelemiştir[12]. Bu analizi, mekansal faktörler (hektarlarca tarım arazisi ve maden işletme ruhsatlarının alanı gibi doğal kaynak dağılımları) ile çevre savunucularının ölümleri arasındaki ilişkiyi değerlendirerek ilerletiyoruz.
Doğal kaynaklar üzerindeki çatışmalar farklı kaynaklar ve/veya sektörlerle (örneğin fosil yakıtlar, mineraller, kereste, tarım, su ürünleri yetiştiriciliği ve su) ve doğal kaynakların çıkarılabileceği arazi ve/veya su kütlelerine erişimle bağlantılıdır[13]. Bu çatışmalar, mülksüzleştirme ve kontrol sistemleri kuran sömürgeci toprak ve kaynak temellükünün bir devamı olarak görülebilir. Bu tür mülksüzleştirmeler şunları içerir: Yerinden edilme, zorla çalıştırma ve yerel hakların ve Yerli haklarının inkarı; devlet desteğiyle toprak ve doğal kaynakların özel mülkiyette kontrolü ve sömürüsü (örneğin, Belçika Kralı II. Leopold yönetimindeki Kongo Özgür Devleti); bir ulustaki doğal kaynak sömürüsünün faydalarının başka bir ulusa tahakkuk etmesi; komünal toprak haklarından özel toprak haklarına küresel bir geçiş[14]. Gelişmiş ülkelerin kaynak tüketimi, daha az varlıklı uluslara ve bölgelere yaptırılmaktadır[15].
Çatışmalar genellikle kaynakların meşru kullanıcı hakları olmadan şirketler veya başkaları tarafından çıkarılması (örneğin, yerel ormanlarda yasadışı ağaç kesimi); kullanım haklarının yolsuzluk yapan hükümetler tarafından verilmesi (örneğin, topluluklar tarafından halihazırda kullanılan suya erişim); özgür önceden ve bilgilendirilmiş rızaya saygı göstermeyen siyasi süreçler (örneğin, Peru’daki yerli bölgelerinde ruhsat verilen alanlarda petrol sondajı) nedeniyle ortaya çıkmaktadır[16],[17]. Diğer çatışma vakalarında, geleneksel doğal kaynak kullanıcıları, genellikle balıkçılık faaliyetlerini kısıtlayan milli parklarda veya deniz koruma alanlarında koruma adı altında bölgeden dışlanmaktadır (örneğin, Kenya’da yerli halk Sengwer’in kendi orman arazilerinden tahliye edilmesi[18],[19]). Bazı çatışmalar maden çıkarma endüstrilerinden elde edilen kazancın paylaşımını çevrelerken (örneğin Papua Yeni Gine’de Rio Tinto’nun yan kuruluşu BCL’ye ait Panguna madeni[20]); diğerlerinde çatışmalara yol açan maden çıkarmanın dolaylı etkileridir (örneğin madencilik veya petrol sondajının neden olduğu su kirliliği ve fabrikalardan kaynaklanan hava kirliliği). Bazı daha uç durumlarda, maden endüstrisi ya nehirlerin ve toprakların kirlenmesi yoluyla bir bölgeyi yaşanmaz hale getirerek (örneğin, Ekvador ve Peru’daki Chevron ve Texaco[21],[22]) ya da hidroelektrik barajlarının oluşturulması için tüm toplulukların sular altında bırakılması yoluyla (örneğin, Brezilya Pará’daki Belo Monte barajı ve Kamboçya Strung Treng’deki Lower Sesan 2 barajı[23],[24]) toplulukların yerlerinden edilmesine yol açabilir. Bu doğal kaynaklara dayalı yerel veya ulusal endüstriyel itici güçlerin yanı sıra, kaynak sömürüsünü doğrudan dışarıdan temin eden çok uluslu şirketler de çevre savunucularına yönelik şiddete dahil olabilmektedir.
Birçok durumda, çevresel çatışmalar fiziksel şiddete yol açmaz. Ancak, çeşitli sosyal, idari veya yasal süreçlerle çözülemeyen, inatçı çatışmaların yaşandığı durumlarda şiddet ortaya çıkabilir[25]. Üç koşul savunuculara yönelik şiddet olasılığını artırır: (1) hükümet ve özel sektördeki aktörlerin doğal kaynakları sömürmek için güçlü teşvikleri (mali, siyasi ve diğer); (2) doğal kaynaklara en bağımlı olanların marjinalleştirilmesi (ekonomik, kültürel ve siyasi olarak); ve (3) hukukun üstünlüğünün zayıf olması (yolsuzluk, uygulama eksikliği ve cezasızlık)[1],[8],[9]. Ormansızlaşma oranı, yolsuzluk endeksleri, arazi imtiyazlarının tahsisi, tarımsal emtia fiyatları ve diğer potansiyel etkenlerle ilgili değişkenlere ilişkin küresel veri setlerini kullanarak, temel etkileşimleri belirlemek için yönetişim, doğal kaynak sektörleri ve ölümler arasındaki mekansal ilişkileri araştırdık.
2017 yılında en az 185 çevre ve toprak savunucusu öldürüldü. Bunlar arasında yerli halklardan olanlar, diğer tüm gruplardan daha fazla sayıda (2015 ve 2016’da bu tür ölümlerin yaklaşık %40’ı, 2017’de ise %30’u). Bölgesel olarak, bu ölümlerin çoğu Orta Amerika’da (%36) gerçekleşmiş, bunu Güney Amerika (%32) ve Asya (%31) izlemiş. 2015-2017 döneminde Filipinler ve Kolombiya yerli halktan ölümün en fazla gerçekleştiği ülkeler olmuş (sırasıyla 36 ve 22 kişi).
Çevre savunucularına yönelik cinayetlerle ilgili veriler, araştırma çabaları (irtibatlar ve konuşulan diller), özgür medyanın kapsamı ve bazı ülkelerdeki insan hakları gözlemcilerinin varlığı ile sınırlıdır. Basın ve sivil toplum kuruluşları için en düşük korumaya sahip ülkeler en yüksek yolsuzluk puanlarına sahiptir[26]. Bu tür ölümlerin en fazla görüldüğü ülkeler aslında özgür basına sahip ülkeler olabileceğinden ve cinayet sayılarındaki belirgin artışlar raporlamadaki iyileşmelerden kaynaklanabileceğinden, verilerin yetersiz tahminler olması muhtemeldir.
Doğal kaynak sektöründeki şiddet olaylarının ve çevre savunucularının ölümlerinin temel nedenleri ülkeden ülkeye veya bölgeden bölgeye değişmektedir (Şekil 2). 2014-2017 döneminde, tarım sektörüyle bağlantılı en fazla ölüm Filipinler ve Brezilya’da gerçekleşmiştir (Şekil 3a). Su ve barajlarla ilgili en fazla ölüm Guatemala ve Honduras’ta yaşanırken (Şekil 3d), madencilik ve istihraç alanında en fazla ölüm Filipinler, Kolombiya ve Hindistan’da gerçekleşmiştir(Şekil 3c). Kaçak avlanmaya bağlı ölümler en sık Vietnam ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görülmüştür. Doğal kaynakların kapsamı ve sömürüsünün mekânsal dağılımı ile yerel olarak çevre savunucularının ölüm sayısı arasında bazı korelasyonlar olsa da kaynak sektörlerinin mekânsal kapsamları arasında küresel ve evrensel bir model yoktur. 2002-2017 yılları arasında çevre savunucuları için tüm ölüm verileri kullanılarak yapılan Kendall’ın τ [*]analizleri, milyon başına ölüm ile hukukun üstünlüğü (P=6,396×10-7, τ=0,34) ve milyon başına ölüm ile hasat edilen alan (P=0,00163, τ=0,22) arasında kayda değer korelasyonlar olduğunu ortaya koymuştur. Bu iki faktör birbiriyle yakından ilişkilidir (P=0.00062, τ=0.21), ancak korelasyonun nedenselliği ifade etmediğini belirtmek isteriz. Kişi başına düşen ölüm sayısı ile barajlar arasında bir miktar korelasyon vardır (P=0.04223, τ=0.20) ancak milyon başına düşen ölüm sayısı ile madencilik veya bozulmamış ormanlar arasında korelasyon yoktur (sırasıyla P=0.2197, τ=0.17 ve P=0.4014, τ=0.01). Welch’in t-testi[**] analizi ikili ölümler (ölüm olan ülkeler/ölüm olmayan ülkeler) ile hukukun üstünlüğü arasında (P=2.057×10-9, t=6.47) ve ikili ölümler ile hasat edilen alan arasında (P=0.0297, t=-2.24) anlamlı farklılıklar göstermiştir. Bir ülkedeki hukukun üstünlüğü çevresel ölümlerle ilişkili en önemli değişkendir (Şekil 4a,b).
Bir ülkedeki hukukun üstünlüğü çevresel ölümlerle ilişkili en önemli değişkendir (Şekil 4a,b). Bu tür ölümlerin en fazla olduğu ülkeler ile hukukun üstünlüğü puanları arasında güçlü bir korelasyon[27] (P<0.0001; τ=0.34) olmasına rağmen, yolsuzluğun en fazla olduğu ülkeler o kadar tehlikeli ve hukukun üstünlüğü o kadar zayıftır ki, bu ülkelerde çevre aktivizmi daha azdır (örneğin Somali, Kuzey Kore ve Afganistan). Ekonomik kalkınma ve güvenlik arasında pozitif bir korelasyon vardı[28] ancak çok yozlaşmış sayılmayan ülkelerde bile çevre savunucularına karşı acımasız suçlar işlenebilmektedir (örneğin İrlanda). Bu tür ölümlerin kaydedildiği ülkelerden üçü (n=47) hariç hepsi, yolsuzluk algılama endeksi puanlarının 0-100 ölçeğinde 50’nin altına düşmesi nedeniyle yüksek derecede yolsuzluğa bulaşmış olarak sınıflandırılmıştır.
Hukukun üstünlüğünün zayıflığı, savunuculara yönelik şiddete yol açan önemli bir koşul olarak tanımlanmaktadır. Çevre savunucularının ölümlerinde cezasızlık düzeyi yüksektir: küresel ortalamada bu cinayetlerin %10’undan biraz fazlasının mahkumiyetle sonuçlandığı tahmin edilmektedir[29] ki bu oran küresel cinayet mahkumiyetlerine kıyasla düşüktür (2012’de ortalama %43)[30]. Çevre savunucularına yönelik bu şiddet vakalarındaki cezasızlık iki ana faktörle bağlantılıdır. Birincisi, birçok ülkede polis ve yargı organlarındaki yolsuzluk, davaların gerektiği gibi soruşturulmaması veya yargılanmaması anlamına gelmektedir; bazen şiddetten doğrudan sorumlu olan polis ve/veya hükümet yetkilileridir veya sorumlularla mali ve/veya ailevi bağları vardır. Pau D’Arco’da (Pará, Brezilya, 24 Mayıs 2017) on toprak savunucusunun katledilmesi, sivil polisin başlıca şüpheliler olduğu örneklerden biridir[31]. İkinci olarak, doğal kaynaklarla bağlantılı oldukları için, birçok cinayet hükümet ve polis varlığının zayıf olduğu uzak bölgelerde işlenmekte ve bu da kanıt toplamayı zorlaştırmaktadır. Brezilya’da (başta yerli halklar olmak üzere çevre savunucularının en çok öldüğü ülke) Jair Bolsonaro’nun seçilmesi yeni endişelere yol açmıştır. Jair Bolsonaro silah yasalarını ve çevre korumasını gevşetmeyi, sivil toplum örgütlerini ve aktivistleri terörist olarak yaftalamayı[32], siyasi rejimle anlaşmazlık içinde olanları zayıflatmayı ve bastırmayı planlıyor[11]. Filipinler’de insan hakları savunucularına, yerli halklara, çevrecilere, kadınlara, uyuşturucu kullanıcılarına ve diğerlerine karşı şiddet yanlısı bir tutum sergileyen Rodrigo Duterte döneminde 2016’dan 2017’ye çevre savunucularının öldürülmesinde %71’lik bir artış yaşandı.
Şekil 2 | Şiddet ve ölümlere neden olan kilit doğal kaynak sektörleri. Kaynak: Küresel İdari Alanlar Veritabanı’ndan (GADM) alınan dünya haritası ana hattı
Yerli halklar küresel çapta en az 38 milyon km2‘lik bir alanı yönetmekte veya bu alan üzerinde mülkiyet hakkına sahiptir; bu alan dünya yüzölçümünün yaklaşık dörtte biridir ve tüm karasal koruma alanlarının ve ekolojik olarak bozulmamış alanların yaklaşık %40’ı ile örtüşmektedir[33]. Doğal kaynaklar ve arazi üzerindeki çatışmalar genellikle yerlilerin arazi haklarının tanınmaması veya bu hakların korunmasına yönelik kanun uygulamalarının yetersiz olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Yerli bölgelerinin ormanların korunmasında devlet tarafından yönetilen korunan alanlarla eşit derecede veya daha etkili olduğuna dair kanıtlar artmakla birlikte, devam eden hak eksikliği, baskı ve marjinalleştirme ve toprağa dayalı sektörlerde dış yatırımın serbestleştirilmesi, bu grupların cezasız kalan şiddete daha fazla maruz kaldığı anlamına gelmektedir. Yerli haklarının ihlali ve bunun sonucunda ortaya çıkan şiddetli çatışmalar Küresel Kuzey’de de görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kuzey Dakota Petrol Boru Hattı’na karşı Standing Rock direnişi, sıfırın altındaki sıcaklıklarda tazyikli su kullanılarak zorla bastırıldı; birçok eylemci hastanelik oldu.
Bu ölümlerin temel nedeni kaynaklar üzerindeki çatışmalardır; yerel topluluklara ve savunuculara danışılmıyor, bunun yerine genellikle şiddetle bastırılmaya çalışılıyor. Amerika Birleşik Devletleri veya Birleşik Krallık’ta henüz bu tür ölümler kaydedilmemiş olsa da, çevre hakları erozyona uğruyor ve çevre savunucuları giderek daha fazla suçlu olarak görülüyor. Örneğin, Eylül 2018’de Birleşik Krallık’ta üç protestocu, Lancashire’daki Preston New Road’da hidrolik kırma işlemini önlemek için yaptıkları şiddet içermeyen doğrudan eylemin ardından kamu düzenini bozmaktan suçlu bulundu. Bu kişiler, 1932’den bu yana Birleşik Krallık’ta bir protesto nedeniyle hapis cezası alan ilk çevre savunucularıdır (bu olayda, araziye izinsiz girme suçu işlenmiştir)[35]. Bu durum Birleşik Krallık’ta sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği taahhütleri konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Çevreyle alakalı çatışmalara katkıda bulunan yerel veya ulusal değişkenler arasında yolsuzluk ve arazi tahsisi yer almaktadır. Belirli bir ülkede savunucuların haklarını ihlal eden koşullar altında elde edilen ancak başka bir yerde satılan doğal kaynaklardan kâr elde eden uluslararası ve çok uluslu şirketler, tedarik zincirleri aracılığıyla şiddetin yönlendirilmesinde suç ortağıdır. Şeffaf ve etik bir şekilde hareket etme sorumlulukları vardır. Doğal kaynak çatışmaları konusunda, sınır ötesi etkileri ve karşılıklı bağlantıları kavrayan küresel bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Çevresel ve sosyal zararların Küresel Kuzey’den Küresel Güney’e doğru yer değiştirmesi, küreselleşmenin ve tarihsel sömürgeciliğin bir sonucudur. Ticaret ve tüketim arttıkça bu sorun da artmaktadır[36]. Analizimizde ortaya çıkan hukukun üstünlüğü ve alan arasındaki korelasyon bu ilişkiyi yansıtmaktadır. Bu küresel perspektifin daha fazla araştırılması gerekmektedir. Çevre çatışmasının tüm boyutlarında şeffaflık gereklidir[37].
İnsanlar geçim kaynaklarını ve hepimizin geleceği için elzem olan ormanları, toprakları ve ekosistemleri korumak için ölüyorlar. Bu cinayetler, yılda 25 ölüm olarak tanımlanan silahlı çatışma ölçeğindedir[38]: 2017 yılında Brezilya’da 56, Filipinler’de ise 47 çevre savunucusu öldürülmüştür. Bu çalışma, yolsuzluk ve hukukun üstünlüğünün çevre savunucusu ölümlerinin belirleyicileri olduğunu göstererek şiddetin itici güçlerinin küresel bir analizini sunmaktadır. Bu durumu ele almak için hükümetler, işletmeler ve yatırımcılar, şiddeti tetikleyen tedarik zincirlerindeki rollerinden sorumlu tutulmalıdır. Çevre korumasının ön saflarında yer alanların sesleri ve eylemleri, eşitsizlik sürekliliğinin sert tarafında şiddetle bastırılmaktadır[11]. İnsanlar konuşmaktan veya mücadele etmekten korkarsa, bu durum teorik olarak güvenli ülkelerde bile önemli çevre sorunlarının sessizlikle örtülmesine yol açabilir. Bu durum Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelere zarar vermekte ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma çabalarını sınırlandırmaktadır. Bu cinayetlerin altında yatan etken olarak gösterilen doğal kaynak sektörleri bu cinayetlere karışmıştır.
Şekil 3 | Çevre savunucularının ölümlerinin (2014-2017) ve doğal kaynak etkenlerinin küresel örtüşmesi. Veri kaynakları için Yöntemler bölümüne bakınız. Kredi: GADM’den dünya haritası ana hattı.
Tüm şirketler iş uygulamalarının yarattığı etkilerden sorumlu olmalıdır. Konuyu ele almanın bir yolu, tüm şirketlerin imzacı olması gereken uluslararası çevre koruma planları ve mevzuatı olabilir. İnsanlara yönelik tehditlere ek olarak, küresel ticaret biyoçeşitliliği de riske atmaktadır[39]. Kara para aklamayı önleme mekanizması ve insan hakları ihlallerinin faillerini cezalandırmanın bir yolu olarak kurulan Küresel Magnitsky İnsan Hakları Hesap Verebilirlik Yasası[40] gibi yeni yasalar, hesap verebilirliğe ve çevre savunucularını korumaya yönelik yollar sunmaktadır. Savunucuların ölümüyle sonuçlanan zayıf yerel hukukun üstünlüğü koşullarında doğal kaynakları hedef alan endüstrilerin hesap verebilirliğini sağlamak için çevresel zarara ilişkin uluslararası mevzuata ihtiyaç vardır. Şirketler ve tüketiciler ürünlerin kaynaklarını araştırmalı, sonuçları yayınlamalı ve tedarik zincirlerinden şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlamalıdır.Çatışmaya neden olan doğal kaynak sektörleri Global Witness tarafından şu şekilde kategorize edilmiştir: Tarımsal ticaret, ağaç kesimi, madencilik ve istihraç, kaçak avcılık (genellikle balıkçılıkla birlikte), su ve barajlar ve diğer[1]. Aşağıdaki dört doğal kaynak sektörünün her birine ilişkin mekansal verileri, ilgili göstergeleri kullanarak serbestçe erişilebilen çevrimiçi kaynaklardan çıkardık: Hasat edilen alan, el değmemiş orman, maden imtiyazları ve büyük barajlar. Çevre savunucusu ölümlerine ilişkin veriler Global Witness tarafından sağlanmıştır. Çevre savunucularının ölümlerinin gerçekleştiği 50 ülkenin her biri için milyon nüfus başına ölüm oranlarını hesapladık. Yerli gruplar için, 2015-2017 yılları arasındaki mevcut ölüm verilerini çıkardık, ardından ülkeye ve bölgeye göre toplam ölümlerin oranlarını hesapladık (Ek Tablo 2).
Çevre savunucularının ölümleri ile yolsuzluk arasındaki bağlantıyı, sekiz faktöre dayalı hukukun üstünlüğü ilkesini kullanarak araştırdık: hükümet yetkileri üzerindeki kısıtlamalar, yolsuzluğun olmaması, şeffaf devlet, temel haklar, düzen ve güvenlik, düzenleyici yaptırım, sivil adalet ve ceza adaleti[27]. Veriler bazı durumlarda kısmi olmuştur. Örneğin, Honduras ve Guatemala da dahil olmak üzere tüm ülkeler için hukukun üstünlüğü endeksleri ve tüm büyüklükteki baraj sayıları mevcut değildi, ancak bu sektör bu ülkelerdeki çevre savunucularının ölümlerinin ana nedeni olarak kaydedildi. Analizlerimize, beş potansiyel etmenden iki veya daha fazlası için veri mevcut olan tüm ülkeleri dahil ettik. Önemli korelasyonları belirlemek için Kendall’ın τ analizini ve gruplandırılmış veriler arasındaki önemli farklılıkları belirlemek için Welch’in t-testini kullandık. Mutlak ölümler ve hukukun üstünlüğü için (yani sadece bu ölümlerin gerçekleştiği 50 ülkeden gelen verileri kullanarak) genelleştirilmiş doğrusal bir model kullandık.
Bu çalışmanın bulgularını destekleyen veriler, talep üzerine ilgili yazardan temin edilebilir ve aşağıdaki kuruluşlardan alınmıştır.
Alınış tarihi: 8 Aralık 2018;
Kabul tarihi: 27 Haziran 2019;
Çevrimiçi yayımlanma tarihi: 5 Ağustos 2019
Veri sağlama ve daha önceki tartışmalar için Global Witness’taki B. Kyte, B. Leather ve diğerlerine, veri analizi konusunda tavsiye ve yardım için H. Beyer ve A. Chauvenet’e ve grafikler konusunda yardım için B. A. Simmons’a minnettarız. Birlikte çalıştığımız, röportaj yaptığımız ve öğrendiğimiz birçok çevre savunucusuna teşekkür ederiz. N.B., Australian Research Council Discovery Early Career Award DE150101552 tarafından desteklenmektedir.
N.B., F.L. ve M.M. çalışmayı planladı. A.R. ve N.B. verileri analiz etti. Tüm yazarlar yazıya katkıda bulundu.
Yazarlar çıkar çatışması olmadığını beyan etmektedir
Bu makale için ek bilgi şu adreste mevcuttur. Yeniden basım ve izin bilgileri şu adreste mevcuttur: www.nature.com/reprints. Yazışmalar ve materyal talepleri N.B.’ye yapılmalıdır. Yayıncının notu: Springer Nature, yayınlanan haritalarda ve kurumsal bağlantılarda yargı yetkisi iddiaları konusunda tarafsızlığını korumaktadır.
1. At What Cost? (Global Witness, 2018).
2. Summary Statistics on Deaths Among the UK Regular Armed Forces (UK Government, 2018).
3. Deaths as a Result of Service with Australian Units (Australian Government, 2018).
4. DeBruyne, N. F. American War and Military Operations Casualties: Lists and Statistics Congressional Research Service, 2017).
5. Galtung, J. Violence, peace and peace research. J. Peace Res. 6, 167–191 (1969).
6. Peluso, N. L. & Watts, M. Violent Environments (Cornell Univ. Press, 2001).
7. Le Billon, P. Wars of Plunder: Conficts, Profts and the Politics of Resources (Columbia Univ. Press, 2012).
8. Knox, J. H. Environmental Rights Defenders, A Global Crisis (Universal Rights Group, 2017).
9. Ghazoul, J. & Kleinschroth, F. A global perspective is needed to protect environmental defenders. Nat. Ecol. Evol. 2, 1340–1342 (2008).
10. Nixon, R. Slow Violence and the Environmentalism of the Poor (Harvard Univ. Press, 2011).
11. Middeldorp, N. & Le Billon, P. Deadly environmental governance: authoritarianism, eco-populism, and the repression of environmental and land defenders. Ann. Am. Assoc. Geogr. 109, 324–337 (2019).
12. Jefords, C. & Tompson, A. An empirical analysis of fatal crimes against environmental and land activists. Econ. Bull. 36, 827–842 (2016).
13. Dietz, T., Ostrom, E. & Stern, P. C. Te struggle to govern the commons. Science 302, 1907–1912 (2003).
14. Lynch, M. J., Stretesky, P. B. & Long, M. A. Green criminology and native peoples: the treadmill of production and the killing of indigenous environmental activists. Teor. Criminol. 22, 318–314 (2018).
15. Wiedmann, T. O. et al. Te material footprint of nations. Proc. Natl Acad. Sci. USA 112, 6271–6276 (2015).
16. Finer, M., Jenkins, C. N., Pimm, S. L., Keane, B. & Ross, C. Oil and gas projects in the Western Amazon: threats to wilderness, biodiversity and indigenous people. PLoS ONE 3, e2932 (2008).
17. Butt, N., Beyer, H. & Possingham, H. P. Globally important biodiversity under immediate threat in Yasuni National Park, Ecuador. Science 342, 425–426 (2016).
18. Barletti, J. P. S. & Larson, A. M. Rights Abuse Allegations in the Context of REDD+ Readiness and Implementation: a Preliminary Review and Proposal for Moving Forward Infobrief 190 (CIFOR, 2017).
19. Alden Wily, L. Risks to the sanctity of community lands in Kenya. A critical assessment of new legislation with reference to forestlands. Land Use Policy 75, 661–672 (2018).
20. Regan, A. J. Bougainville: large-scale mining and risks of confict recurrence. Security Challenges 10, 71–96 (2014).
21. Wijesinghe, P. Environmental Pollution and Human Rights Violations by Multinational Corporations (SSRN, 2018); http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.3164142
22. Yusta-García, R., Orta-Martínez, M., González-Crespo, C. & Rosell-Melé, A. Water contamination from oil extraction activities in Northern Peruvian Amazon rivers. Environ. Pollut. 225, 370–380 (2017).
23. Bratman, E. Z. Contradictions of green development: human rights and environmental norms in light of Belo Monte dam activism. J. Lat. Am. Stud. 2, 261–289 (2014).
24. Baird, I. G. Non-government organizations, villagers, political culture and the lower Sesan 2 dam in northeastern Cambodia. Crit. Asian Stud. 2, 257–277 (2016).
25. Burgess, H. & Burgess, G. Intractability and the frontier of the feld. Conf. Resolut. Q. 24, 177–186 (2006).
26. Corruptions Perceptions Index (Transparency International, 2018).
27. Rule of Law Index (World Justice Project, 2018).
28. Jefords, C. & Tompson, A. An empirical analysis of fatal crimes against environmental and land activists. Econ. Bull. 36, 827–842 (2016).
29. Deadly Environment (Global Witness, 2014).
30. Global Study on Homicide 2013: Trends, Contexts, Data (United Nations Ofce on Drugs and Crime, 2013).
31. Brazil: Pau D’Arco is the Second Largest Slaughter for Land Conficts for 20 years (Business and Human Rights Resource Center, 2017).
32. Menton, M. & Milanez, F. Now the real fght begins. New Scientist 240, 24–25 (2018).
33. Garnett, S. T. A spatial overview of the global importance of Indigenous lands for conservation. Nat. Sustain. 1, 369–374 (2018).
34. Schleicher, J., Peres, C. A., Amano, T., Llactayo, W. & Leader-Williams, N. Conservation performance of diferent conservation governance regimes in the Peruvian Amazon. Sci. Rep. 7, 11318 (2017).
35. Perraudin, F. Blackpool activists jailed for anti-fracking protest. Te Guardian (26 September 2018).
36. Wiedmann, T. & Lenzen, M. Environmental and social footprints of international trade. Nat. Geosci. 11, 314–321 (2018).
37. Temper, L., del Bene, D. & Martinez-Alier, J. Mapping the front lines of global environmental justice: the EJAtlas. J. Political Ecol. 22, 255–278 (2015).
38. Adger, W. N et al. in Climate Change 2014: Impacts, Adaptation, and Vulnerability. Part A: Global and Sectoral Aspects (eds Field, C.B. et al.) Ch. 12 (Cambridge Univ. Press, 2014).
39. Lenzen, M. et al. International trade drives biodiversity threats in developing nations. Nature 486, 109–112 (2012).
40. Limon, M. & Carey, M. G. Time for a ’Universal Magnitsky Act’? (Universal Rights Group, 2018).
[*] Kendall’ın Tau(τ) korelasyon katsayısı, değişkenler arasındaki sıralı ilişkiyi ölçer. Katsayı -1 ile 1 arasında bir değer alır. Pozitif bir Tau değeri, değişkenler arasında pozitif bir sıralı ilişki olduğunu gösterir. Yani, bir değişkenin artması diğerinin de artmasına neden olur.
[**] İstatistikte, Welch’in t-testi veya eşit olmayan varyanslar t-testi, iki popülasyonun eşit ortalamalara sahip olduğu hipotezini test etmek için kullanılan iki örneklemli bir konum testidir.
Makalenin orijinal spotu: Her yıl, Birleşik Krallık ve Avustralya’dan denizaşırı savaş bölgelerinde görev yapan askerlerin toplamından daha fazla insan çevreyi savunurken öldürülüyor. Son 15 yılda, hem çevre savunucularının ölüm sayısı hem de bu ölümlerin gerçekleştiği ülkelerin sayısı artmıştır. Kaydedilen ölümler bu süre zarfında haftada ikiden dörde yükselmiştir. Bu ölümler, çeşitli sektörlerde doğal kaynaklar üzerindeki çatışmalardan kaynaklanmaktadır. 2014-2017 yılları arasında gerçekleşen toplam 683 ölümün 230’dan fazlası madencilik ve tarımsal ticaretle ilgiliydi. Hukukun üstünlüğü ve yolsuzluk endekslerinin cinayet örüntüleriyle yakından bağlantılı olduğunu tespit ettik. Mekânsal verileri kullanarak bu çatışmaların ve şiddetin nedenlerini araştırıyor ve en çok risk altında olanları ve nedenlerini tespit etmeye çalışıyoruz. Şiddet zincirinin her iki ucunda yer alan işletmelerin, yatırımcıların ve ulusal hükümetlerin daha fazla hesap verebilir olması gerektiğini savunuyoruz
[Nature Sustainability’de yer alan İngilizce orijinalinden Erdoğan Can tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.