Şu an elimde, “öncesi” ve “sonrası” olan bir “değer” duruyor! Suların metrelerce yukarıdan aktığı yatağı, patlamayla beraber taş ve toprak dolmuş, doğal yapısı tamamen bozulmuş bir “değer” duruyor! O yüzden de konu, sadece ilgili şirketin faaliyetlerinin durdurulması değil! O faaliyete izin verenler!
Hatay’ın, deprem yorgunu topraklarındayız bugün! Yok edilen bir şelale, konumuz! Yok, burası, ‘kentsel, kültürel ve doğal sit’ alanlarından değilmiş! Sadece, Hatay’ın bir değeriymiş! Sanki bu yüzden de derin bir ‘oh…’ çekilmiş!
Valilik, açıklamasında çok şey demiş demesine de, tek suçlu olarak da maden ocağı sahiplerini göstermiş hatta, ama bazı şeyleri unutmuş!
Hatırlatalım mı?
Kamuoyuna yönelik açıklamasında, Valilik, Hatay’ın bir değeri dediği, Defne ilçesindeki Deduk Şelalesi’nin bir maden sahasında unutulmasının (!) sebebini hiç açıklamamış! Maden sahasının kullanım sınırları belirlenirken, “değer” denilen şelale neden koruma altına alınmamış, bunu da anlatmamış! Bir maden sahası belirlenirken, kentin tarihi ve kültürel değerlerinin koruma altına alınması sorumluluğunda durması gerekenlerin idari sorumluluğuna hiç değinmemiş!
Bu konuda yazıyorum,
…çünkü deprem öncesi bu şelaleyi ziyaret etmiş, buradaki doğa harikası görüntüye şahitlik etmiş biriyim! Hatay Valiliği’nin, “Hatay’ın bir değeri” dediği bu bakir alanda mola vermiş, fotoğraflama yapmış, yürümüş biriyim! Bu kentin dün hikayesi içinde çokça durmuş, düşünmüş, haber yapmış, hatırlatmış biriyim! O yüzden de anlamıyorum… Madem bir “değer”, neden korunmamış? Madem bir “değer”, neden turizm envanteri içine alınıp değerlendirilmemiş!? Madem bir “değer”, neden bir maden şirketine bölgede çalışma izni verirken, gereken uyarı yapılmamış? Madem bir “değer”, kullanılan patlayıcıların bölgede yaratabileceği zarar neden düşünülmemiş?
O yüzden de konu, sadece ilgili şirketin faaliyetlerinin durdurulması değil!
Konu, o maden şirketine bu alanı verenler, imza sahipleri!
Oluşabilecek zararı bile isteye göze alanlar!
Patlama anına kadar “kader” diyenler!
Öfkeliyim aslında… Çünkü şelalenin coşkuyla aktığı zamanları biliyorum… Metrelerce yükseklikten düşen suların küçük bir havuz oluşturduğu o muhteşem fotoğrafları hatırlıyorum… Doğa yürüyüşçülerinin bile çok az bildiği bu alanın, güven içinde nefes aldığı anları unutmak dahi istemiyorum ama… Şu an elimde, “öncesi” ve “sonrası” olan bir “değer” duruyor! Suların metrelerce yukarıdan aktığı yatağı, patlamayla beraber taş ve toprak dolmuş, doğal yapısı tamamen bozulmuş bir “değer” duruyor! O yüzden de konu, sadece ilgili şirketin faaliyetlerinin durdurulması değil! O faaliyete izin verenler! O izin belgelerinde imzası olanlar! Maden sahası içine terk edildiği belli bir doğa harikasını koruma adına hiç bir tedbiri almayanlar! Patlama mesafesini 100 metrede bırakacak kadar rahat davrananlar! Bu rahatlığı denetlemeyen resmi kurumsal kimlikler!
Asıl korkum da ne, biliyor musunuz?
Demiş ya Hatay Valiliği, hani özür (!) mahiyetindeki açıklamasında, “…ilgili şelalenin temizlenmesi ve eski haline getirilmesi çalışmalarına ivedilikle başlanacağı” diye! Aklıma, tarihi 1784’e kadar giden, Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesindeki İshakpaşa Sarayı ve Külliyesi geliyor! Dünyada, eşi benzeri görülmemiş bir acemilikle restore edilerek, çatısı PVC’den bir çatıyla kapatılan Osmanlı tarihi hani!
Demem o ki, ne korumayı biliyoruz ne de telafi edip onarmayı! O yüzden, yok ettiğinize dokunmayın bence… Bırakın, o da sizden bize miras kalsın! Hatta anlatsın! Dünyayı insan için yaratan Tanrı’dan aldığımız emanetin son halini anlatsın!
Kim bilir, utanırız belki!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.