Türkiye’yi küresel kapitalizmin sömürü sahasına çevirmeyi amaçlayan ve daha fazla dış yatırıma ihtiyaç duyan Şimşek programının, yabancı sermayeye en büyük vaadi belki de hukukun işçiler adına tamamen askıya alındığı bir emek rejimini kalıcı hale getirmesidir. İşte yapısal reformların küresel emperyalist sistemle bağlantısı bu şekildedir
Neoliberal politikalar üç temel reforma dayanır; mali reformlar, yapısal reformlar ve finansal reformlar. Sermayenin kendi çıkarları açısından bu üç temel program eksiksiz işlemek zorundadır. Zira reformların her biri kendi içerisinde tamamlayıcı bir yapıya sahiptir.
Konuyu biraz örneklendirmek gerekirse, mali reformlar iktidarların kamu harcamalarını kısıtlaması olarak değerlendirilebilir. Sözde kamuda tasarruf tedbir paketi bir şekli ile mali reformlara örnek teşkil etmektedir ve önceliği sermayenin istek ve taleplerine denk gelmektedir. Finansal reformlara verilebilecek en güzel örnek ise liberal burjuva iktisatçılarının sürekli dile getirdiği merkez bankasının bağımsızlığı meselesidir. Yapısal reformlar ise emeğin güvencesiz ve esnek bir hale getirilmesi, örgütlenme gücünün zayıflatılması olarak değerlendirilebilir. Kısacası neoliberal politikaların dayandığı üç temel politika esasında sermayenin kendi koyduğu kuralların sorunsuz bir şekilde ilerlemesinin ön koşullarıdır. Ayrıca bu üç temel reformun bir diğer ortak özelliği ise emperyalist sistem ile olan ilişkisidir. Başlıkta yer alması sebebiyle yazının esas içeriği mevcut yapısal reform tartışmaları konu edinmektedir ve diğer tartışmalar belki de bir sonraki yazının konusu olacaktır. Ama bir kez daha vurgulamak gerekirse bahsedilen üç temel reform birbirleri ile bağlantılı süreçlerin devamı niteliğindedir.
Uluslararası sermaye temsilcilerinin, kredi kuruluşlarının ve bunlara ek olarak Türkiye kapitalizminin sözcülerinin güçlü bir ekonomi için sürekli olarak yapısal reformların bir an evvel hayata geçirilmesi gerekliliğini vurguladıklarına tanık oluruz. Sermaye sözcülerinin kastettiği bu yapısal reformlar hem emek rejiminin kuralsızlaştırılması hem de emekçileri ilgilendiren tüm yasal süreçlerin alaşağı edilmesidir.
Geçmişten birkaç örnek vermek gerekirse, AKP’nin iktidarı geldiği ilk dönemler aynı zamanda halihazırda uygulanmakta olan IMF programının devam edip etmeyeceğinin de bir cevabıydı. Neoliberal politikaların derinleştirilip geliştirilmesinde AKP iktidarı önceliği yapısal reformlara vermişti. Yeni sermaye birikimi ile uyumlu esnek ve güvencesiz 4857 Sayılı İş Kanunu AKP’nin ilk yılında hayata geçirildi. Bugün başta düşük emekli aylıkları olmak üzere sosyal güvenlik sisteminin piyasaya açılma sürecinin arkasında ise yine AKP iktidarının ilk yıllarında çıkartılan 5510 sayılı kanun yer almaktadır. Kaldı ki emeklilik sisteminde köklü değişim talepleri ve devletin kamu harcamalarından elini çektirme ısrarının baş aktörü ise Dünya Bankası ve IMF idi.
Türkiye’de yine mevcut sendikal hak ve özgürlüklerin önünde en büyük engeli teşkil eden 6356 Sayılı Sendikalar Kanunu yine sözde AB uyum süreçlerini gözeten bir şekilde kanunlaştırılmıştı. KİT’lerin tasfiyesi, taşeron sistemi, özelleştirmeler vb. yasal ve hukuki süreçlerin hemen hepsi yapısal reformlar adı altında emeğin baskılanması için hayata geçirildi. Elbette işçinin sağlığı ve güvenliğinden ziyade işverenin bekasını gözeten İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da yine yapısal reformlara örnek olarak verilebilir. Ve yine son tasarruf tedbirleri kapsamında uygulamaya konulması hedeflenen uzaktan, yani esnek çalışmanın yaygınlaştırılması tipik bir yapısal reform anlayışın ürünüdür.
Türkiye’de bir yılı aşkındır uygulamaya konulan Şimşek programı, bir diğer ifade ile Orta Vadeli Program, geçmiş örneklerde olduğu gibi yeni bir kuralsızlaştırma ve baskıya dayalı emek rejiminin yerleşik hayata geçirilmesi için yeni yapısal reformları öngörmekte. Bir diğer ifade ile OVP, aynı zamanda yeni bir sömürü programı olarak dikkat çekmektedir. İktisadı sadece sermayenin çıkarları ve bireyselci bir düşünce olarak algılayan, her şeyi şirket çıkarı olarak gören neoklasik anlayışın sürekli vurguladığı yapısal reformların altında yatan gerçeklik işte budur.
Orta Vadeli Program’ın makro ekonomik hedefler ve politikalar kısmının istihdam başlığı altında; esnek çalışma biçimlerinin mevcut iş kanunu ile uyumlu hale getirilmesi ve iş dünyasının talep ve istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesinden bahsedilmektedir. Zira iş kanununda daha fazla esneklik ve sömürü vurgusu sermayenin sürekli dile getirdiği bir konu. Elbette bunu sadece yerli sermaye ile bağlantılı olarak görmemiz doğru olmayacaktır. Türkiye’yi küresel kapitalizmin sömürü sahasına çevirmeyi amaçlayan ve daha fazla dış yatırıma ihtiyaç duyan Şimşek programının, yabancı sermayeye en büyük vaadi belki de hukukun işçiler adına tamamen askıya alındığı bir emek rejimini kalıcı hale getirmesidir. İşte yapısal reformların küresel emperyalist sistemle bağlantısı bu şekildedir. Yine Orta Vadeli Program’da yer alan ifadeler sosyal güvenlik sisteminin piyasalaştırılması ile kamusal emeklilik sisteminin adım adım ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Ayrıca emeklileri işgücü içerisinde tutma hevesi ve emeklilik yaşının ülkenin şartlarına uygun bir şekilde yeniden ele alınması ilerleyen günlerde daha fazla karşımıza çıkacaktır. Patronların iştahını kabartan ucuz göçmen emeği sömürüsü ve mesleki eğitim adı altında çocuk işçiliğinin orta öğretim sıralarına inme tartışması sermaye destekli Orta Vadeli Program’ın, bir diğer ifadeyle yeni yapısal reformların hedefidir.
Geçtiğimiz haftalarda Erdoğan, “Asla sermaye düşmanlığı yapmayız” demişti. Ve ardından uluslararası sermayeye yeni teşvikler verileceğini açıklamıştı. İşte tam da o açıklamayı yaptığı gün Erdoğan’ın açıklamasını kendilerine görev atfeden kolluk kuvvetleri direnişteki Polonez işçilerine saldırmakla meşguldü. Geçtiğimiz 1 Mayıs direnişi, Polonez işçilerinin Ürdün menşeli sermaye sahibine karşı giriştikleri eylemler, son olarak CarrefourSA depo işçilerinin mücadelesi ve elbette geçmişten bugüne tüm işçi direnişleri… Türkiye emekçileri ilerleyen günlerde sadece açlık, yoksulluk ve işsizlik tehdidi ile baş başa kalmayacak, adına yapısal reform dedikleri yeni sömürü sisteminin de tehdidi altına kalacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.