Yoksulluğa karşı mücadelenin gerçekçi ve devrimci biçimi, sosyalizm mücadelesidir. Çocuk işçiliğine karşı yürütülen mücadele de, sosyalizm mücadelesinin bileşenidir. Sosyalistler, sömürülen, eğitim hakkı ellerinden alınan tüm yoksul çocuklar, çocuk işçiler, yani en alttakiler ve çocukları adına konuşuyor
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’ye göre çocuklar, ailelerinin harcanabilir geliri yaşanılan ülkedeki aile gelirlerinin medyan (ortanca) değerinin yüzde 50’sinden az olan hanelerde yaşadıkları zaman yoksul olarak tanımlanmaktadır. Yaşları 18’in altında olan herkes çocuktur ve diğer hane halkı üyeleri tarafından kazanılan geliri paylaşıyor olarak kabul edilirler.
OECD verilerine göre;
TÜİK, yoksul çocuk sayısı hesabında eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ını yoksulluk eşiği olarak kullanmaktadır. Buna göre 2022 yılında, 0- 17 yaş grubunda 7,03 milyon yoksul çocuk bulunmaktadır ve bu sayının aynı yaş grubundaki toplam çocuk sayısına oranı olan yoksul çocuk oranı yüzde 31,3’tür. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’na (TEPAV) göreyse, yoksulluk eşiği hesabında eşdeğer fert geliri değil de kişi başına gelir kullanıldığında yoksul çocuk sayısı 2022’de 9,59 milyon düzeyinde olup, tüm çocuklar arasındaki oranı yüzde 42,4’tür.
Türkiye’de 2022 yılında yoksul çocukların illere dağılımına bakıldığında, yoksul çocukların yüzde 28,4’ü Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, yüzde 13,1’i ise Şanlıurfa ve Diyarbakır’da yaşamaktadır. Mersin’den başlayıp, Hakkâri’ye uzanan bölgede yoksul çocuklar yoğunlaşmakta olup, 6 Şubat 2023 depremleriyle birlikte bu bölgede yoksulluk daha da derinleşmiştir. Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı illerde, ortalama kişi başı gelir düşük olduğundan, çocuk yoksulluğu da buralarda yoğunlaşmaktadır. Elbette Kürtler arasında da sınıf ayrımı bulunmaktadır ve Kürt çocukları arasında varsıl olanlar da vardır.
Türkiye’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıklamasına göre, yoksul olduklarından 2,2 milyon aileye çocuk yardımı olarak aylık 350 TL ile 650 TL arasında ödeme yapılıyor ve bu ailelere mensup 5,4 milyon çocuk var. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 22 milyon 206 bin çocuk olduğundan, her 4 çocuktan 1’inin yoksulluk yardımı aldığı söylenebiliyor. “Ailesinin yanında bakımı sağlanamayan ve yaşamlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken ailelerin çocukları” için yapılan Sosyal ve Ekonomik Destek (SED)’ten yararlanan çocuk sayıları ise şöyle:
■ 2018: 122 bin 489
■ 2019: 129 bin 422
■ 2020: 129 bin 422
■ 2021: 140 bin 275
■ 2022: 157 bin 248
■ 2023: 164 bin 995
■ 2024: 171 bin 895 (İlk 7 ay)
Yapılan araştırmalarda gözlendiği üzere, çocukluğunda yoksul olanların, yani işçi sınıfının birçok kesiminin, yoksul köylülerin ve işsizlerin çocuklarının, yetişkin olduklarında bir işte çalışma ihtimalleri azalmakta, gelirleri düşük olmakta ve sağlık durumları ortalamanın altında kalmaktadır. Yoksulluk, kuşaklar arası aktarılmakta ve var olmaktadır. Kapitalizm koşulları altında yoksulun oğlu/kızı, büyük ihtimalle ve büyük oranda yoksul olacaktır.
Çocuk yoksulluğunun nedeni kapitalist sistem içerisinde insanların gelir ve servetlerindeki eşitsizliktir. Başka bir ifadeyle, sınıfsal eşitsizlik ve sömürüdür. Yoksulluk ve çocuk yoksulluğu, kapitalizmin “mütemmim cüz”üdür. Yoksulluk, bir “kader” değildir. Yok edilebilir olduğunu yaşanmış sosyalizm deneyimleri göstermiştir. Ailelerin ve çocukların yoksulluğunu ortadan kaldırmak için önce sosyalist bir ülke kurmaya niyet etmek gerekir. Bu, Kürt yoksulları için de geçerlidir. Yoksulluğa karşı mücadelenin gerçekçi ve devrimci biçimi, sosyalizm mücadelesidir.
Ülkemizde gün de en az 5 işçi önlenebilir olduğu halde önlemler alınmadığından iş cinayetinden ölüyor. Bu ölümlere patronlar ve devlet kurumları “kaza” diyor, oysa teknik düzenlemelerle ve önlemlerle hepsi önlenebilir. İş cinayetleri ve yaralanmalar kapitalist devlet tarafından dikkate alınmıyor ve patronlar ne denetleniyor ne de onlara bir yaptırım uygulanıyor. MESEM’lerde ise işçi çocuklar ölüyor. Son 1 yıl içinde Arda Tonbul, Ulaş Dumlu, Zekai Dikici, Ömer Çakar, Ömer Girgin, Murat Can Eryılmaz, Erol Can Yavuz, Alperen Enes Ural ve Eren Dağ, MESEM’lerde çocuk işçi olarak çalıştırılırken, ölüme gönderilen çocuklar.
Çocuk işçiler MESEM’ler dışında da var. Fakat MESEM’ler çocuk işçiliğine uydurulmuş yasal bir kılıf. MESEM’lerdeki öğrenci/çocuk işçi sayısı 1 milyon 405 bin düzeyinde. MESEM’lere kayıtlı öğrenci sayısında yüzde 784’lük bir artış olması, patronların ucuz işgücüne duydukları iştahın bir sonucu.
MESEM’ler şöyle tanıtılmaktadır:
Peki, gerçekte durum nedir?
“Eğitimle birleştirilmediği sürece hiçbir ebeveynin ve patronun çocuk emeğini kullanmasına izin verilmemesi gerekir” (Marx). Sosyalist Türkiye’de 12 yıl örgün eğitim zorunlu kılınacak, eşit, parasız ve bilimsel eğitim her çocuğun hakkı olarak topluma sunulacaktır. Çocuklara zihinsel eğitim, bedensel eğitim ve teknolojik eğitim birlikte verilecek, Sosyalist Eğitim Bakanlığı, çocuk ve gençlerin her türlü temel bilgi, bilim, beceri, duyarlılık ve yeterliliklerinin kazandırılmasını sağlayacaktır. Çocukların eğitimlerinin bir bileşeni olarak uygulamalı eğitim, üretim süreçleri içerisinde eğitim amaçlı olarak bir yere sahip olacaktır. Çocukların fiziksel, sosyal, zihinsel ve psikolojik açıdan gelişebilmeleri için MESEM adı altında yürütülen çocuk işçiliğine ve her türlü çocuk işçiliğine son verilecektir. Bugünden bunun için mücadele verilmelidir. Çocuk işçiliğine karşı yürütülen mücadele, sosyalizm mücadelesinin bileşenidir.
Çocuk emeği sömürüsü ve çocuk işçiliği, Türkiye kapitalizminin yerleşik bir politikası ve uygulamasıdır. Türkiye’de en az 2 milyon (yaz aylarında tarımda çalışan çocuk işçilerle 4 milyon civarı) çocuk işçi bulunmaktadır. Bunlardan kayıtdışı olarak çalışan çocukların önemli bir bölümünü, sığınmacı ailelerin çocukları oluşturmaktadır. Çocuk emeği sömürüsü ve çocuk işçiliği Türkiye’deki Suriyeli mülteciler arasında oldukça yaygın durumdadır. Türkiye’de 6 milyon göçmen ve mülteci olduğu tahmin edilmektedir. Göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil olmaktadır. Bu da patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir. Suriyeli sığınmacıların yaklaşık 1 milyonu ilkokul çağındaki çocuklardan oluşmaktadır ve bunların sadece 4’te 1’i okula gidebilmektedir. Okula gidemeyen çocukların önemli bir bölümü, çocuk işçiler ordusuna katılmaktadır.
Suriyeli sığınmacılar, eğitime erişim ve kayıt dışı sektörde çalışma gibi konularda, Türkiye vatandaşlarına kıyasla daha kötü durumdadır. Suriyeli sığınmacı emekçilerin çoğu kayıtdışı işgücü piyasasında, genellikle düşük ücretlerle ve halkımız tarafından istenmeyen işlerde çalışmaktadır. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların yarısından fazlasının 18 yaşın altında olduğu düşünüldüğünde, çok sayıda sığınmacı çocuk işgücüne katılmaya sürüklenmektedir.
Suriyeli sığınmacı çocuklar, OECD ülkeleri arasında en yüksek kayıt dışı ekonomilerden ve çocuk yoksulluğu oranlarından birine sahip olan ülkemizde yaşamaktadır. Çocuk işçiliğinin sığınmacılar arasında da en temel nedeni ailelerdeki yoksulluktur. Suriyeli sığınmacılar arasında çocuk işçiliği genellikle geçim derdinden kaynaklanmaktadır.
Peki, Suriyeli sığınmacılar, neden kayıt dışı çalıştırılıyor? Suriyeli işçiler, kendileri için çalışma iznine başvuramıyor. Bir Suriyeli emekçinin kayıtlı çalışması için patronun başvuru yapması gerekiyor ve bu durumda asgari ücret vermek zorunda kalıyor. Patron sınıfı, asgari ücretten daha düşük ücretlerle sığınmacıları çalıştırmak için, onları kayıt dışı çalıştırıyor. Ayrıca, bir iş yerinde faaliyet gösteren geçici koruma statüsündeki işçilerin sayısının, toplam çalışan sayısının yüzde 10’unu geçmemesi gerekiyor. Oysa patronların Suriyeli işçileri çalıştırdıkları sektörlerde en yoğun işçi grubu onlar. Yani patron sınıfının amacı, maliyetleri en yüksek derecede kısmak, en düşük ücretlerle sığınmacıları kullanmak oluyor. Siyasi iktidar, Suriyelilerin kayıt dışı çalıştırılmasına göz yumuyor, tıpkı toplamda 8 milyonun üzerinde kayıt dışı işçi çalıştıran patronlara göz yumduğu gibi. Bu sayede devlet, patron sınıfının ihtiyaç duyduğu ucuz ve sömürülebilir iş gücünü onlara sunmuş oluyor.
Kayıtdışı işgücü piyasasında düşük ücretlerle ve güvencesiz çalışmaya itilen Suriyeli sığınmacı emekçilerin yoksulluğu, çocuklarını işçi olarak çalıştırmaya yöneltmektedir. Suriyeli çocukların, Türkiyeli çocuk işçilerle karşılaştırıldığında, çok daha küçük yaşta çocuk işçiliğine dâhil oldukları ve eğitime daha az erişimleri olduğu saptanmıştır. Dahası, Suriyeli çocukların çoğu günde 9 ila 12 saat olmak üzere çok uzun çalışma saatleri boyunca çalıştıkları ve günlük 100 Türk lirasının altında ücret aldıkları bildirilmiştir (2022).
Ülkemiz topraklarında yaşayan binlerce Suriyeli sığınmacı çocuk, işgücü piyasasında sömürülmekte ve eğitimden mahrum bırakılmış durumda bulunmaktadır. Çocukluğunu yaşayamayan sığınmacı çocuk işçilerin haklarını savunmak, sosyalistlerin boynunun borcudur. Çünkü sosyalistler, sömürülen, eğitim hakkı ellerinden alınan tüm yoksul çocuklar, çocuk işçiler ve en alttakiler adına konuşuyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.