“Bilgi eksikliğini gidermek, farklı kesimlerin katılımını sağlamak, sosyal medyayı etkin kullanmak, yüz yüze iletişim kurmak, mahallemizdeki köpekleri korumak için yapılması gerekenleri anlatmak ve uygula(t)mak. İlçelerde düzenlenen forumlar bu hedeflerin gerçekleşmesinde etkin olacaktır şüphesiz. Harekete katılım için illa ki evde hayvanlarla birlikte yaşamak gerekmiyor. Hayvanların yaşam hakkına sahip çıkmak her vicdan sahibinin sorumluluğudur”
“Katliam yasası ile ne hedefleniyor? Mücadele nasıl ilerleyecek?” dosyamız kapsamında sıradaki söyleşimiz gazeteci-köşe yazarı Pınar Doğu ile.
Doğu, iktidarın sokak hayvanlarıyla ilgili yükümlülüklerinden bile isteye kaçındığını belirtirken yapılan eylemlerde canlılar arasında değer hiyerarşisi kurarak insanı en tepeye yerleştiren anlayışa meydan okuduğuna değindi. Hayvanların yaşam hakkına sahip çıkmanın her vicdan sahibinin sorumluluğu olduğunu vurgulayan Doğu, dijital platformlardan üniversitelere, tüm alanlarda her tür engellemeye, olumsuzlamaya rağmen mücadeleye devam edilmesi gerektiğini söyledi.
Sokak köpekleri neden iktidarın hedefi oldu, iktidar bu kanunla ne hedefliyor?
İktidar sokak hayvanlarıyla ilgili yükümlülüklerinden bugüne kadar yasal çerçevede ve hayvanların yararını gözeterek gerçekleştirmekten (kısırlaştır, aşıla, yaşat!) bile isteye kaçındı. Böylece artan popülasyonun kamu güvenliğini tehdit edeceği bahanesini/kozunu öne sürdü. Gerçek dışı verilerle suni korkular yaratarak hayvanların yaşam hakkını hiçe sayan yöntemleri yasalaştırdı. İktidar yıllardır muhaliflerin bir arada yaşam savunusunun şahdamarını kesecek keyfi hamlelerle toplumun farklı kesimlerini, bilhassa kırılgan ve dezavantajlı gruplarını düzenli ve dönüşümlü bir şekilde hedefe koyuyor. Kamusal alanı denetim altında tutarak gündelik hayatlarımız üzerinde disiplin kuruyor. Köpekler üzerindeki etik dışı uygulamalar da varlığını sürdürmesi için işine gelen bir araç, keyfi bir safha. Sokak köpekleri tek adamın hedefinde aslında. Gezi’de ağaçları kesmek istedi, kesti. Şimdi sokak köpeklerini öldürmek istiyor. Nefret odaklı, ayrıştırıcı, ötekileştirici bir toplum yaratmaya çalışıyor. Bu süreçte birçok yalan yanlış bilgiyle büyük bir algı operasyonu yapıldı. Bu nefret sırayla kırılgan kesimler arasında dolaşımda yıllardır. Böylece iktidara karşı birlik olunmasını engelleyerek toplumun gücünü bölüyor. İktidar karşıtları arasında katliam yasasına gizli ya da açıktan destek verenler var, bu kanunla muhalefeti birbirine kırdırmak da istedi.
Kanunun hazırlık süresince gelişen muhalefete ve eylemlerin örgütlenme sürecine dair ne söylersiniz? Bu süreçte hangi adımların hareketi daha güçlü kıldığını, hareketin hangi açılardan zayıf kaldığını düşünüyorsunuz?
Bu kanunun hazırlık süreci epey uzun, son üç beş aydan ibaret değil. Yıllardır sadece belli sayıda aktivist ve STK canla başla uğraş veriyordu, yeterli destek sağlanmadığı için yazılı/görsel medyada öncelikli yer bulamıyor, sosyal medyada pek görünür olamıyorlardı. Kitlesel bir hareketin örgütlenmesi son ana bırakıldı, iş işten geçmesine ramak kala ve hatta iş işten geçtikten sonraya. Sivil toplum kuruluşları, aktivistler, farklı kesimlerden birçok kişi hızlıca eylemler düzenleyip kararlılıklarını gösterdi. Bu süreçte geçen yıllara nazaran katılım arttı elbette. Ancak daha geniş kitlelere ulaşmada yine de yetersiz kalındı. Türk Tabipleri Birliği, Veteriner Hekimleri Birliği ve bazı baroların yasaya karşı duruşu hareketi güçlendirdi. Muhalefet partileri daha etkin bir çalışma yürütebilirdi. Çok takipçili ünlüler köpekleriyle fotoğraflar paylaşmak yerine seslerini daha güçlü çıkarabilirlerdi. Kendi hayran kitlelerini harekete katabilirlerdi. Sosyal medyanın gücü daha verimli kullanılabilirdi.
Sürece dönüp baktığınızda olumlu veya olumsuz hangi dersleri çıkarabiliriz?
Kısa sürede güç birliği sağlanması adalet bilincinin ve talebinin güçlenmesinde, toplumsal travmanın kısmen onarılmasında önemli rol oynadı. Kedi ve köpeklerin katledileceği düşüncesi daha katliam gerçekleşmeden büyük bir ruhsal hasar yaratmıştı. Birlikte mücadele etmek hem toplumsal gücümüzü görmek hem incinen ruhlarımızı biraz olsun iyileştirmek, hem de hayvanların da yaşam hakkı olduğunu hatırlatmak açısından etkili oldu. Canlılar arasında değer hiyerarşisi kurarak insanı en tepeye yerleştiren anlayışa meydan okundu. Öte yandan, mesela “doğru bilinen yanlışlar” yasa geçmeden çok öncesinde daha geniş kitlelere ulaşacak şekilde anlatılmalıydı. Son dakikaya bırakılmadan yapılacak çok iş vardı. Katliam yasasını kötülüğün ilk halkası olarak görüp, olası zulümlerin yolunun böyle döşeneceğini düşünerek destek verenler de var. Ancak bu, zaten tek başına büyük bir vahşet. Zincirin ilk halkası değil, son halkası. Halkın iradesini hiçe sayan, duyarlığını yitirmiş, kendi kar zarar hesaplarıyla meşgul bir iktidarla karşı karşıyayız. Ne kadar çoğalırsak o kadar güçlü oluruz.
Yaşam savunucuları bundan sonraki süreçte ne hedeflemeli, mücadeleyi hangi araçlarla, nasıl sürdürmeli?
Bilgi eksikliğini gidermek, farklı kesimlerin katılımını sağlamak, sosyal medyayı etkin kullanmak, yüz yüze iletişim kurmak, mahallemizdeki köpekleri korumak için yapılması gerekenleri anlatmak ve uygula(t)mak. İlçelerde düzenlenen forumlar bu hedeflerin gerçekleşmesinde etkin olacaktır şüphesiz. Harekete katılım için illa ki evde hayvanlarla birlikte yaşamak gerekmiyor. Hayvanların yaşam hakkına sahip çıkmak her vicdan sahibinin sorumluluğudur. Ancak vatandaşlar yapılması gerekenlerle ilgili; mesela Cimer’e şikayet yazmak gibi, halen geniş çaplı bilgi sahibi değiller. Medyatik isimler tepkilerini daha güçlü ve düzenli göstermeli. STK’lar ortak hareket edip daha ilgi çekici kamu spotları hazırlayıp paylaşmalı. Yazılı ve görsel her tür araçtan yararlanılmalı. Tiktok vs. gibi gençlere de ulaşılabilecek platformlar kullanılmalı. Üniversitelerdeki öğrenci kolektifleri de harekette daha aktif olmalı. Her tür engellemeye, olumsuzlamaya rağmen kararlılıkla devam edilmeli. Bu bir yaşam ve onur mücadelesi.