“Sermaye sokakta yaşayan köpekleri istemezse, iktidarlar da istemez demek yanlış olmayacaktır. Bu istemeyişin sosyal ve siyasal nedenleri de var. Gücünü kaybeden iktidarlar bunu telafi etmek için suni gündem ve söylemler yaratır. Amaç; oluşan öfkeyi bastırmak değil, olduğu gibi başka yöne çevirmektir. Örneğin; ekonomik çöküşün yarattığı öfkenin üstünü örtmek için değil, orada oluşan öfkenin dinmeden devamı için sokakta yaşayan köpekler kullanılabilir”
“Katliam yasası ile ne hedefleniyor? Mücadele nasıl ilerleyecek?” dosyamız kapsamında sıradaki söyleşimiz yazar Hakan Yurdanur ile.
Yurdanur, iktidarın sermayenin çıkar ve hizmetinde olduğunu söylerken bu doğrultuda sermayenin sokakta yaşayan köpekleri istememesi durumunda iktidarın da istemeyeceğini vurguladı. Mücadelenin bir ayağı da insana bağlı, onu merkeze koyan “hayvan” tanımının yok edilmesi olması gerektiğini belirten Yurdanur, türcü hiyerarşinin yok edildiği özgür, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadeleye devam etmenin şart olduğunu söyledi.
Sokak köpekleri neden iktidarın hedefi oldu, iktidar bu kanunla ne hedefliyor?
Kapitalizmde iktidar demek devlet, devlet demek sermaye demektir. Yani iktidar her şeyden önce sermayenin çıkar ve hizmetindedir. Bu taraftan bakmaya devam edersek sermayenin doğaya ve hayvanlara eş zamanlı saldırı içinde olduğunu görürüz. Karbon ayak izi söylemi ile doğanın yok edilişini hayvanlara ihale etmek suçsuzu suçlu ilan etmekten başka bir şey değildir. Zaten yaşamın hangi alanına ve aşamasına baksanız bunu net olarak görürsünüz.
Sermaye sokakta yaşayan köpekleri istemezse, iktidarlar da istemez demek yanlış olmayacaktır. Bu istemeyişin sosyal ve siyasal nedenleri de var. Gücünü kaybeden iktidarlar bunu telafi etmek için suni gündem ve söylemler yaratır. Amaç; oluşan öfkeyi bastırmak değil, olduğu gibi başka yöne çevirmektir. Örneğin; ekonomik çöküşün yarattığı öfkenin üstünü örtmek için değil, orada oluşan öfkenin dinmeden devamı için sokakta yaşayan köpekler kullanılabilir.
Kapitalizm, motosiklete binmek gibidir. Gaz verip sürekli ilerlemek, kâr elde etmek bunu yaparken de canlı olan her şeyi öldürmek zorundadır. Aksi halde motosiklet durur ve yol alamaz yani çöker. Buradaki öldürme mantığı sokakta yaşayan köpekleri de kapsar. Canlısından para kazanamadığı köpeği öldürerek para kazanmaya bakar.
Kanunun hazırlık süresince gelişen muhalefete ve eylemlerin örgütlenme sürecine dair ne söylersiniz? Bu süreçte hangi adımların hareketi daha güçlü kıldığını, hareketin hangi açılardan zayıf kaldığını düşünüyorsunuz?
Muhalefetin büyük çoğunluğu bu konuda sınıfta kaldı. Zaten biz iki şekilde de muhalefetsiz bir toplumuz. Birincisi, muhalefeti basit tepki ve karşı koyuşlara indirgiyor, protestonun yerine geçiriyoruz. İkincisi muhalefeti, iktidar olmak ve onun yerine geçmekle sınırlandırıyoruz. Hatta buna tarihsel muhalefet bilincinin ve eylem bütünlüğünün olmayışını da ekleyebiliriz. Hal böyle olunca da ortaya gerçek bir muhalefet çıkmıyor, çıksa da kısa sürede yok oluyor.
Hayvan hak ve özgürlük mücadelesinin ana omurgası ne federasyonlar, ne partiler, ne sivil toplum kuruluşlarıdır. Ana omurga sokakta kendiliğinden örgütlenmiş aktivistlerdir. Bu unsurların hareketi bu sürece damga vurdu diyebiliriz. Çünkü hareketin lideri, hareketin kendisiydi. Sokaktaki hareketi bürokratik engellemelerin ne kadar dışında tutarsak yaşama şansını o kadar yükseltmiş oluruz. Sorunu yaratanlardan ve sessiz kalanlardan çözüm beklenemez. Onlara “sayın” ile başlayan şatafatlı cümlelerle hitap ederek can dostlarımızı ölümden kurtaramayız.
Sürece dönüp baktığınızda olumlu veya olumsuz hangi dersleri çıkarabiliriz?
Biraz önce söylediğim gibi bir mücadeleyi belirleyen ana unsur mücadelenin kendi dinamikleridir. Bu süreçte olumsuzluklar elbette olacak, yaşanacaktır. Önemli olan vazgeçmeden direnebilmektir. Nefes almaktan nasıl vazgeçmiyorsak; hak, özgürlük mücadelesinden de vazgeçemeyiz.
En önemli noktalardan birisi de sokağın politik bir alan olduğu gerçeğinin yeniden bilinçlere yazılıyor olmasıdır. Bu çok olumlu bir gelişme. Sokak demek, birleşmeyi içine alan etkin mücadeleler toplamı demektir. Birleşme olmazsa bu da, olumsuz dersler bütünü olarak haneye yazılacaktır. Mücadelenin bir ayağı da insana bağlı, onu merkeze koyan “hayvan” tanımının yok edilmesi olmalıdır.
Yaşam savunucuları bundan sonraki süreçte ne hedeflemeli, mücadeleyi hangi araçlarla, nasıl sürdürmeli?
Hedef net; türcü hiyerarşinin yok edildiği özgür, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya… Fakat amacın netliği bize her zaman araçların da netliğini garanti etmez. Yükselen ve alçalan ivmelerle birlikte araçlar da değişecektir ki bu gayet normaldir. Önemli olan amacın değişmemesidir. Karanlık bir mağaranın içindeyiz ve çıkış için yeni yöntemler bulmak zorundayız. Bugün ekoloji mücadelesi ile hayvan hak ve özgürlük mücadelesi birbirine mesafeli duruyorsa bunu oturup yeniden düşünmeliyiz. Yeni bir perspektife ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç; radikal analizle aşılabilir. Radikal analizde işe, kapitalizmi eleştirerek başlayabilir. Eleştiri de çeşitlilik içinde birlikteliği sağlayarak ilk adımı atabilir. İlk adımda açılması gereken ilk kapı da bürokratlaşmış yabancılığın deşifre edilmesi olmalıdır. Rosa Luxemburg ‘un mükemmel şekilde belirttiği gibi “bürokrasinin olduğu yerde canlı yaşam ölür…”