“Bu sistem çöktü ve enkazı hayvanların üzerine yıkıldı. ‘Sesimi duyan var mı?’ çığlıklarını hala duyuyoruz, geç olmadan hayvanların üzerinden enkazı kaldırmalı ve özgür yaşayacakları bir dünyayı inşa etmek zorundayız. Bu onlara karşı en asgari sorumluluğumuz”
“Katliam yasası ile ne hedefleniyor? Mücadele nasıl ilerleyecek?” dosyamız kapsamında sıradaki söyleşimiz Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi gönüllüsü Güliz Gündüz ile.
Gündüz, iktidarın yarattığı kutuplaşmalardan beslendiğini belirtirken bu sefer bu kutuplaşma için hayvanların kullanıldığını ifade etti. Sokak hayvanları için yürütülen mücadelede asgari sorumluluklarının hayvanların özgür yaşayacakları bir dünyayı yaratmak olduğunu ifade eden Gündüz, yola “yasayı sokakta biz yazacağız” şiarı ile çıktıklarını belirtti. Direnişlerin bazen sosyal medyaya ya da iktidarın istediği biçimlere sıkıştığına değinen Gündüz “İktidarın çizdiği çember içerisinde değil, sınırları yıktığımız bir mücadele şekli inşa etmek zorundayız” dedi.
Sokak köpekleri neden iktidarın hedefi oldu, iktidar bu kanunla ne hedefliyor?
İktidar sürekli kutuplaşmadan beslenen ve bu kutuplaşmayla faşizmin inşasını kuran bir yerde duruyor. 3 yıl önce yandaş medyasıyla ve satın aldıkları trollerle beraber bu nefreti pompalamaya başladılar. Ve gelinen noktada halkı hayvanlar üzerinden ayrıştırıp hayvan cinayetlerinin önünü açan ve şiddeti meşrulaştıran bir zemin yarattılar. Şiddetin meşrulaşması için hayvanları kullandılar. Bunu her “ötekileştirdikleri” grup üzerinde görüyorduk, son olarak terörist ilan ettikleri bireyler ise hayvanlar oldu. İktidar Türkiye Yüzyılı’nda faşizmi kurabilmek için hayvanları kullandı ve cinayetleri meşrulaştırabilmek için hayvanları koruma kanunu adı altında hayvan katliamları kanunu çıkarttı. Buradan toplumu bölebileceklerini ve toplumun büyük bir kesiminin hayvanları koruyacaklarını biliyorlardı. Kendi seçmenlerine rağmen bunu yaptılar çünkü niyetleri basamak basamak ilerlemek. Bundan sonra sıra kadınlara gelecek ki 5199 için algı yapan iktidar aparatları şu anda 6284’ü dillerine dolamış durumdalar.
Kanunun hazırlık süresince gelişen muhalefete ve eylemlerin örgütlenme sürecine dair ne söylersiniz? Bu süreçte hangi adımların hareketi daha güçlü kıldığını, hareketin hangi açılardan zayıf kaldığını düşünüyorsunuz?
Muhalefet vekilleri bu katliam yasasına karşı mecliste inanılmaz bir çaba sarf ettiler. Maalesef muhalefetin belediyeleri parti politikalarına uymayarak, partilerinin çabalarını boşa düşürdü. Öldürmeyeceğiz diyen bütün muhalefete karşı çoğu muhalefet partileri zaten yasa çıkmadan önce de toplamalar yapıyordu ve biz aktivistler olarak uzun zamandır bakımevi ziyaretleri yaptığımız için toplamanın öldürmek olduğunu çok iyi biliyorduk. Barınaklar; hayvanların aç kaldığı, toplu halde tecrit edildiği, ziyaret saatleri kısıtlı, hastalık yuvası, hayvanların adeta istiflendiği yerlerdir. İlaçla öldürmeseler dahi hayvanları bu mahkumiyete hapsederek ölmelerine neden olmaktalardır. Bizler sokaklarda birçok direniş örgütlerken muhalefet partilerinin de il örgütlerinin bizlerle hareket etmelerini beklerdik. Bu gerçekleşemedi. 80 günlük direnişte 2-3 defa ziyaret etmek yeterli olmadı. Kaldı ki il örgütlerinde bizim gibi aktivist ya da hayvanların hapsedilmesine karşı olan insanlar olduğuna eminim. Bu direnişi birlikte örgütlemeliydik. Bu konuda zayıf kalındığını düşünüyorum. Vekillerden Perihan Koca, Burcugül Çubuk ve İbrahim Akın’ı başka bir yere koyuyorum sadece. Sürecin başından beri bizlerle iletişim halinde olup mecliste de sokakta da bizlerin yanında oldular. Bütün vekillerin ve muhalif partilerin aynı şekilde bizlerle olmasını beklerdik. Her gün onlarca hayvan cinayetiyle uyanırken hala bunu örgütleyebilir ve kalan hayvanları bu faşist düzenden koruyabiliriz. Yasayı sokakta biz yazacağız şiarıyla çıktığımız yolda birlikte gerçekten “Yasayı sokakta biz yazmalıyız!”
Sürece dönüp baktığınızda olumlu veya olumsuz hangi dersleri çıkarabiliriz?
Korkak, sinmiş bir toplum inşa etmeyi başardıklarını düşünüyorum. Çünkü 2013’te parktaki ağaçlar kesilmesin diye ayaklanan halk, gözlerimizin içine bakarken öldürülen hayvanlar için aynı direnişi gösteremedi. Bu mücadele büyümeliydi ve yasa daha gelmeden geri çekilmeliydi. Hayvan hakları hareketi bir ivme kazandı ama hayvanların öldürülmesini engelleyemedi. Ben bunları yazarken bile bir yerlerde hayvanlar öldürülüyor ve bunu önleyememe çaresizliğiyle baş başa kalmak sanırım hayatımızın en büyük travması olacak. Bu sistem çöktü ve enkazı hayvanların üzerine yıkıldı. “Sesimi duyan var mı?” çığlıklarını hala duyuyoruz, geç olmadan hayvanların üzerinden enkazı kaldırmalı ve özgür yaşayacakları bir dünyayı inşa etmek zorundayız. Bu onlara karşı en asgari sorumluluğumuz.
Yaşam savunucuları bundan sonraki süreçte ne hedeflemeli, mücadeleyi hangi araçlarla, nasıl sürdürmeli?
Sokakları da geceleri de hayvanları da terketmiyoruz, dedik. Mahalle örgütlenmeleri kuruyoruz. Baktığımız hiçbir hayvanı canımız pahasına vermemeye yemin ettik. Ama bu sadece mahallemizdeki kedi köpek dostlarımızla bitmiyor. Barınaklarda dağ başlarında çöplüklerde yaşayan hiçbir hayvanın mahallemizde her gün karşılaştığımız, başını sevdiğimiz hayvanlardan bir farkı yok. O yüzden sokaklarda direnişi büyütmek ve yasayı geri çektirmek zorundayız. Hatta hayvana şiddet uygulayanlara yatarı olan hapis cezası getirtmek, üretimi durdurmak için de sokak direnişini büyütmek zorundayız. Erken seçim harici bir yol kaldı mı bilmiyorum. Erken seçim için de bir yandan bastırmalı ve bu garabet, her yerden bizi hapseden sistemden bir an önce kurtulmalıyız. Bu konuda muhalif partilere de çok iş düşüyor. Bunu sadece hayvan hakları savunucuları olarak biz yapamayız. Ellerini taşın altına koyup bu değişim için var güçleriyle mücadele etmeliler. Biz sokaklarda, mahallelerde, okullarda, iş yerlerinde bunu zaten kurmaya çalışıyoruz ve aynı azmi muhalif partilerden de görmek istiyoruz. Sosyal medyaya sıkıştırılmış ya da iktidarın çizdiği çember içerisinde değil, sınırları yıktığımız bir mücadele şekli inşa etmek zorundayız.