“Her mahalle, kendi muhtarı aracılığıyla, hayvan hakları konusunda toplantı yapılmasını talep etmeli. Bu toplantılarda bir araya gelmeli, komşular birbiriyle tanışmalı ve çalışma grupları oluşturulmalı. Yönetmeliği bile çıkmamış bu kanlı yasayı belediyelere uygulatmama konusunda dirençli ve mücadeleci olmalıyız”
“Katliam yasası ile ne hedefleniyor? Mücadele nasıl ilerleyecek?” dosyamız kapsamında ilk söyleşimiz Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi gönüllüsü aktivist Ebru Elgöç ile.
Elgöç, iktidarın bu yasayla ekonomik krizin yarattığı öfkeyi başka hedeflere yönlendirmeyi amaçladığının altını çizdi. Kanunun henüz tasarı aşamasındayken “Meclis’ten nasıl olsa geçmez” yanılgısının yaygın olduğunu söyleyen Elgöç, bu durumun önden müdahale olanaklarını daralttığını ifade etti. Mücadelenin bitmediğini ifade eden Elgöç, önümüzdeki süreçte mahalle mahalle örgütlenerek belediyelere bu yasayı uygulatmama konusunda basınç oluşturulması gerektiğini vurguladı.
Sokak köpekleri neden iktidarın hedefi oldu, iktidar bu kanunla ne hedefliyor?
Ülkede ekonomi, demokrasi, adalet gibi birçok konuda yaşanan “gerçek” sorunlar, hak ihlalleri varken, sadece köpekler değil, sokakta yaşayan tüm hayvanların hedef gösterilmesinin ardında öncelikle ekonomik krizin yarattığı öfkenin iktidara değil, başka bir hedefe yöneltilmesi amaçlanıyor. Diğer hedefler arasında, yeni ihalelerle rant oluşturma, yerel seçimler sonucu muhalefet partilerinden öç alma, toplumu kutuplaştırma, şiddeti yayarak kitlesel sadizme evirme, kaos çıkararak faşizmi güçlendirme çabalarını sayabiliriz. “Ben yaptım oldu” diktasıyla tepeden inme, “biat” kültürüyle Meclis’teki oy çoğunluğunun kendisinde ve ortağında olduğu gerçeğini kullanarak, halkın, muhalefet partilerinin, konunun paydaşları olan meslek odalarının, derneklerin, hayvan hakları aktivistlerinin tüm itirazlarına rağmen, Anayasa’ya aykırı olan bu katliam yasasını meclisten geçirdiler.
Kanunun hazırlık süresince gelişen muhalefete ve eylemlerin örgütlenme sürecine dair ne söylersiniz? Bu süreçte hangi adımların hareketi daha güçlü kıldığını, hareketin hangi açılardan zayıf kaldığını düşünüyorsunuz?
Katliam yasasının gelmekte olduğunu, yerel seçimler öncesinden itibaren biliyorduk. Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi ve tüm bileşenleri olarak, İstanbul’un dört bir yanında eylemler düzenledik. “Hayvan haklarını yok sayan siyasilere oy yok”, “5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6.maddesi kırmızı çizgimizdir”, “Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” diye haykırdık.
Yerel seçimler sonrasında, İstanbul Beşiktaş’ta, Ankara’da, Antalya’da, Alanya’da “Sokaktayım yanındayım” diyerek yaşam nöbetleri başlattık. Sosyal medya üzerinden kampanyalar düzenledik. Meclis’te milletvekilleriyle görüştük, kanlı yasaya karşı hazırladığımız dosyaları ilettik.
2024 yılı başından beri yaptıklarımız, kamuoyu oluşturmak ve farkındalık yaratmak için oldukça önemliydi.
Kanunun hazırlık sürecinde, yani yasa tasarısı görüşmeleri başlamadan önceki en büyük yanılgı, bu kanlı yasayı geçiremeyecekleri düşüncesinin toplumda, muhalefet partilerinde, demokratik kitle örgütlerinde ve hayvan hakları konusunda çalışan derneklerin bir kısmında hakim olmasıydı. Bu yanılgının da hareketi, toplumsal muhalefetin tepkisini geciktirdiğini düşünüyorum.
Tecrit ve katliam yasa tasarısının Tarım Komisyonu’nda görüşülmeye başladığı gün, görüşmeleri Meclis içindeki televizyondan izleyip, canlı yayınlarla aktardığımız zaman fitilin ateşlendiğini, “yapamazlar” diye düşünülen katliamın ayak seslerinin duyulduğunu ve ardından komisyondan geçmesiyle Meclis Genel Kurulu’na gelmesi, Meclis Genel Kurulu’ndan da geçmesiyle infialin başladığını, halkın ve tüm örgütlerin alanlara indiğini, öfkelendiğini, daha çok ses çıkartmaya başladığını düşünüyorum.
Şu anki tepki çok güçlü ama keşke aylar öncesinden başlasaydı ve tasarının komisyona gelmesini hep birlikte engelleyebilseydik.
Sürece dönüp baktığınızda olumlu veya olumsuz hangi dersleri çıkarabiliriz?
Yukarıda bahsettiğim gibi, maalesef ülkemizde hep en son dakikada tepki koyma durumu var. “Hayvan hakları politiktir” dediğimizde, tüm kitle örgütlerini, siyasi partileri bizimle birlikte kanlı yasaya karşı ortak ses çıkarmaya davet ettiğimizde, bütünleşik mücadelenin önemini anlattığımızda, aylar öncesinden güçlü bir örgütlenme sağlanabilseydi, yasa tasarısının geri çekilme ihtimali olabilirdi diye düşünüyorum.
Elbette henüz her şey bitmiş değil. Mahalle örgütlenmeleri başladı, kitlesel eylemler devam etmekte.
Yurtdışından da önemli destekler gelmekte. Eylemler ve boykot çağrıları yapılmakta.
Gelinen noktada, güçlü bir birliktelik ve bütünleşik mücadelenin başladığını söyleyebiliriz.
Yaşam savunucuları bundan sonraki süreçte ne hedeflemeli, mücadeleyi hangi araçlarla, nasıl sürdürmeli?
Yaşam savunucuları, yasanın geri çekilmesi için bulundukları yerlerdeki eylemlere katılmalı. İllerinde, ilçelerinde, mahalle örgütlenmelerine ağırlık vermeli. Her mahalle, kendi muhtarı aracılığıyla, hayvan hakları konusunda toplantı yapılmasını talep etmeli. Bu toplantılarda bir araya gelmeli, komşular birbiriyle tanışmalı ve çalışma grupları oluşturulmalı. Mahalledeki ve ilçe bakımevindeki hayvanların envanteri çıkartılmalı. Bu bilgiler, komşular arasında kurulacak gruplarda gizli kalmalı. Mahallelerdeki komşular ve esnaflar, yeni yasa hakkında bilgilendirilmeli. Belediye başkanlığı ve veteriner işleri müdürlüğü ile ilişkiler kurulmalı. Yönetmeliği bile çıkmamış bu kanlı yasayı belediyelere uygulatmama konusunda dirençli ve mücadeleci olmalıyız. Bakımevi kapasitesi yeterli olmayan ilçelerde, 6. maddenin uygulanma zorunluluğu hatırlatılmalı. Sokakta yaşayan hayvanların toplanıp tecrit edilmesine, dev ölüm kamplarına kapatılmasına karşı direnmeli. “Yasayı sokakta biz yazacağız” demek tam da bu demek. Mahallelerimizde yaşayan dostlarımızın tecrit edilmesine ve öldürülmesine, komşularımız ve esnafımızla birlikte, sadece bizler engel olabiliriz.
Diğer yandan ana muhalefet partisi 15 Ağustos’ta Anayasa Mahkemesi’ne itiraz dilekçesi verecek.
Urfa’da, Niğde’de, Altındağ’da ortaya çıkan katliamlar münferit değil, bilmediğimiz, görmediğimiz daha niceleri olduğunu düşünürsek, sistematik bir soykırımın içerisindeyiz.
Bu örgütlü kötülüğe, katliamlara karşı hep birlikte mücadeleye devam etmeliyiz.
Tüm yaşam savunucularını, bulundukları yerden ses çıkartmaya, mahallelerinde örgütlenmeye, CİMER üzerinden başvurular yapmaya, imza kampanyalarına katılmaya, eylemlerde yanımızda olmaya, yasanın geri çekilmesi için sivil itaatsizliğe davet ediyoruz.