“Gelinen noktada 696 sayılı KHK ile kadroya alınmadık, belediyenin taşeron şirketlerinde çalışmaya başladık. Bize de haklar verilmedi, hatta elimizdeki haklar alındı. Yani taşeron sistemi belediye şirketleri eliyle kalıcılaştırıldı. Yani bize kadro veren değil, aslında kadro almamızın önüne geçen bir durumun ortaya çıktığını gördük”
İstanbul’da taşeron belediye işçilerinin kadrolu çalışma talebiyle Kadıköy Rıhtım’da başlattığı oturma eylemi ikinci haftasında da devam etti. İşçiler her hafta yarım saat oturma eylemi yapıyor.
Eylemin ardından aynı zamanda DİSK/Enerji-Sen İstanbul Şube Başkanı olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçisi Olcay Karabulut ve Kadıköy Belediyesi işçisi Kadim Fırat’la belediye işçilerinin yaşadıklarına, taleplerine ve eylemlerine dair konuştuk.
Belediyelerdeki taşeron işçiler 2018’de yürürlüğe giren 696 sayılı KHK ile belediye bünyesindeki şirketlere geçirildi. Ancak taşeron sistemi bitmedi. Belediye bünyesindeki şirketler aracılığıyla kalıcı hale getirildi. Karabulut ve Fırat, belediyelerdeki şirket işçilerinin sayısının 650 bini bulduğunu söylüyor, buna karşın norm kadrodaki işçi sayının ise 34 binde kaldığını ekliyorlar.
İSTANBUL’DA TAŞERON BELEDİYE İŞÇİLERİNDEN KADRO TALEBİYLE OTURMA EYLEMİ
Belediyelerdeki asıl işleri yapmalarına rağmen norm kadrolu işçilerin haklarından faydalanamadıklarını söyleyen işçilere kulak verelim.
Sizi tanıyarak başlayalım.
Kadim Fırat: Ben Kadim Fırat, Kadıköy Belediyesi’nde çalışıyorum. Kütüphaneciyim. Belediye şirket işçisiyim. 2007’den beri çalışıyorum.
Olcay Karabulut: Ben Olcay Karabulut, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde enerji işçisi olarak çalışıyorum. 2020 yılından beri belediye şirketi işçisiyim.
Kadrolu çalışma talebiyle oturma eylemi yapmaya başladınız. Eyleminizi ve talebinizi anlatır mısınız? Belediye işçilerinin kadrosu yok mu?
Kadim Fırat: Belediyenin ana kadrosunda, norm kadrolu dediğimiz işçi sayısı, yani gerçekten kadrolu olan işçi sayısı bugün Türkiye genelinde 34 bin. Ve bu sayı giderek düşüyor.
Bunun dışında belediyenin taşeron şirketleri var. Belediye bünyesindeki bu şirketlerde çalışan Türkiye genelinde yaklaşık 650 bin tane işçi var.
Aynı işleri mi yapıyorlar?
Kadim Fırat: Evet, belediye hizmetlerinin içerisinde çalışıyorlar. İşbölümü var ama farkı bir örnekle anlatayım. Bir çöp kamyonunun arkasında sağ tarafta duranla sol tarafta duranın özlük hakları, ücreti ve sosyal hakları birbirinden çok farklı. Onu söyleyeyim sadece. Yani aynı işi yapan insanlar farklı haklarla, farklı koşullarda çalıştırılıyorlar.
Aynı hizmetleri yapmasına rağmen kadrolu işçilerin özlük hakları, toplu iş sözleşmeleri daha iyi.
İkincisi, kadrolu işçiler belediyenin belediyenin ana kadrosunda çalışıyorlar. Şirket işçileri ise bir şirketin çalışanı. Bizim açtığımız davalarda Yargıtay ve istinaf şuna karar verdi: “Belediye şirketleri, kamu değil, özel tüzel kişiliğe sahip olduğu için siz ilave tediye davasını kazanamazsınız.” Yani aslında belediye şirketleri bir özel tüzel kimliğe sahip olduğu için biz, kamu işçisinin 1950’li yıllardan beri aldığı kamu ikramiyesini alamadık. Buradan da görüyoruz ki aslında belediye şirketlerinde çalışanlar belediyenin kadrosunda çalışan işçiler değil, bir tür taşeronla ana kadro arasında çalışan bir statüye sıkıştırılmış durumda. Biz buna itiraz ediyoruz.
Hangi meslekten insanlar var bu farklılıktan etkilenen?
Kadim Fırat: Belediyenin ne kadar departmanı varsa o kadar meslek var.
Bir döviz görmüştüm burada eylemde. “Öğretmen taşeron olmaz” yazıyordu. Öğretmenler de mi var?
Kadim Fırat: Öğretmenler de var, belirli yerlerde çalışan öğretmenler var. Bir kısmı bunların şirket işçisi, bir toplu sözleşmeye tabiler. Ama bir kısmı ise sadece derse girdiği kadar ücret alıyor. Saat başı ücret alıyor. Şimdi Ankara’daki eylemde de gördük. Bu insanlar çıktılar, sokakta dediler ki, biz aslında taşeronuz. Kadıköy Belediyesi’nde de var bu arkadaşlar. Başka belediyelerde de var. Bu insanların bir kısmı kadrolu, toplu sözleşmeli çalışma hayatına geçmek istiyor. Çünkü bu insanların toplu sözleşmeden yararlanamamak gibi bir dezavantajı var.
Belediye işçileri arasında bu farkı yaratan sorun ne zaman ortaya çıktı?
Olcay Karabulut: Bu taşeron çalışma şekli 2017 yılına kadar vardı. 24 Aralık 2017 yılında mevcut hükümet 696 sayılı bir KHK ile sizi kadroya alacağız dedi. KHK 4 Nisan 2018’de uygulamaya girdi. Ama gelinen noktada 696 sayılı KHK ile kadroya alınmadık, belediyenin taşeron şirketlerinde çalışmaya başladık. Bize de haklar verilmedi, hatta elimizdeki haklar alındı. Yani taşeron sistemi belediye şirketleri eliyle kalıcılaştırıldı.
Normalde kurumların asıl işlerini taşerona vermesi yasak. Ama bu KHK ile belediyelere ve bazı kurumlara bir istisna tanındı. Yani bize kadro veren değil, aslında kadro almamızın önüne geçen bir durumun ortaya çıktığını gördük.
Belediye şirketlerine geçtikten sonra da kölelik şartlarını dayatmaya giden toplu iş sözleşmesi (TİS) süreçleriyle uğraşmaya başladık.
Norm kadrolularla sizin toplu sözleşme görüşmeleriniz ayrı mı?
Kadim Fırat: Ayrı. Ayrı görülüyor toplu sözleşmeleri. Kadıköy’de şu an Mart’ta başladı kadroluların. 140’a yakın kadrolu işçi var. 2500 tane de şirket işçisi var. Bunların toplu sözleşmeleri ayrı ayrı zamanlarda oluyor.
Ne kadar fark oluyor mesela aranızda?
Olcay Karabulut: Ortalama olarak ücrette yüzde 30-40 daha fazla alıyor norm kadrolu. Ama bazı yerlerde %70, %80’e varan farklar da oluşuyor. Bazı birimlerde tabii iki katına kadar çıktığı durumlar da oluyor.
Tabii bu da belediyelerde şunu getiriyor. Sen ucuz işçi olduğun için, biraz önce arkadaşımın bahsettiği gibi kadrolu işçiler günden güne azalmakta. Bunun yerine bizim gibi belediye şirket işçileri ucuz işçiler olarak çoğalmaktayız
Yani norm kadroya işçi alınmıyor ama şirketlere alınıyor, öyle mi?
Kadim Fırat: Evet, aynen öyle. 5393 sayılı kanunun 49. maddesine göre işlem görüyor. Bu çalışma ilişkileri ona göre düzenleniyor.
Daha sonra burada çalışma biçimini taşerona doğru evrilttiler. Şimdi biz aslında bu 5393 sayılı kanunun 49. maddesinin değiştirilmesi, norm kadro sürecinin değiştirilmesini ve belediye şirketi işçilerinin buna göre istihdam edilmesini istiyoruz. Asıl işi yapan, işçi kadrosuna, norm kadroya geçsin. Diğer arkadaşlarımız zabıta, güvenlik gibi daha imza yetkisi olanlar ise memur kadrosuna alınsın gibi bir önerimiz var.
Asıl işi yapıyoruz, belediyenin bütün işleri bu şirketlerin işçileri üzerinden yapılıyor. Ama norm kadroda değiliz. Bu iş güvencesi açısından da sıkıntı. Şimdi hiçbir şekilde iş güvencen yok. Tabii ki toplu iş sözleşmesinde işçiyi koruyan bazı maddeler var ama sonuçta son dönemde görüyorsunuz, bütün belediyelerde çok rahatlıkla işçiler atılabiliyor. İşten atıldığınız vakit gidip mahkemede sürünüyorsunuz 3-4 yıl.
Siz gidiyorsunuz, işe iade davasını da kazanıyorsunuz ama yeniden almıyor sizi. Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor aynı zamanda. Norm kadro mücadelesi, kadro talebi bir yandan da bu aslında. Bir statü değişikliğinin de mücadelesi, yasaları da zorlamanın mücadelesi. Basit bir şekilde biz norm kadrolu işçi arkadaşlarımızın yerine geçelim demiyoruz. Onların da bazı noktalarda iş güvencesinin olmadığını biliyoruz. Çok düşük ücretleri içeren toplu sözleşme yaptıklarında bazı yerlerde belediye şirket işçilerinin daha az ücret aldıklarını da gördük. Ek protokoller olmasa mesela bir sürü yerde norm kadroda dahi olsa ek protokol olmasa bizim kadar ücret alıyor.
Bu sorun 2018’den beri var. Belediyeler de sendikalaşmanın diğer işkollarına nazaran yüksek olduğu bir alan. Buralardaki sendikaların konuya yaklaşımı nasıl oldu?
Kadim Fırat: Pek bir şey yapmıyorlar, bu meseleye çok dahil olmuyorlar. Bizim alanımızda 3 tane sendika var. Hizmet-İş, Belediye-İş ve Genel-İş. Bu sendikalar birleşse, doğru dürüst bir süreç yürütse bütün işçiler kadrolu ve güvenceli bir çalışma hakkına sahip olabilir. Var olan mevzuat bile değişebilir. Ama hiçbir şekilde bunun üzerine eğilmiyorlar. Sadece belediye şirket işçileri ve onların öne çıkardığı aktivistler, öncüler eylem yaptıklarında bir ses çıkarmaya başlıyorlar. Sosyal medyada biz güçlü bir ses çıkarmaya başladığımızda açıklama yapıyorlar, basın açıklaması yapıyorlar bazen. Genel-İş yapıyor genelde. Ama mesele üzerine direkt gitmiyor. Gitmediği için de siyaset sıkışmıyor. Siyaset sıkışmayınca işçiler bugün belediye şirketlerinde çalışan işçiler bugün çok düşük ücretlerle açlık sınırında çalışıyorlar. Çoğu mesai alabilmek için 7 gün çalışıyor. Çünkü ücretler genelde düşük.
Olcay Karabulut (solda) ve Kadim Fırat
Bu eylemler etrafınızda nasıl yankı buldu? Destek görüyor mu?
Olcay Karabulut: Görüyor. Geçen hafta biz 3 kişi başlayacağız derken 9 kişi olarak başladık. Bu hafta gördüğünüz gibi 20 kişiden fazla insan vardı. Onun dışında değişik illerdeki arkadaşlar da kendi illerinde bu eylemeri yapmak istediklerini söyledi. Ne yapabielcekleri, nasıl yapacakları üzerine telefon trafiği oluştu. Yani başka bölgelerdeki, başka belediyelerdeki işçi arkadaşlar da böyle bir eylemle katılıyor. Önümüzdeki günlerde büyük ihtimalle başka illerde de aynı şekilde oturma eylemleri başlayacaktır.
Size destek vermek isteyen ne yapabilir?
Kadim Fırat: Şimdi bu diğer çalışmalarımızın yanında bir çalışma aslında. Biz basın açıklaması da yapıyoruz, işyerinde örgütlenme faaliyeti de yürütüyoruz, sosyal medya çalışmaları da yapıyoruz. Siyaseti sıkıştırmaya çalışıyoruz, bunlara duyarlı olun diye. Toplumda bir kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz.
Burada sadece işçi arkadaşlarımıza diyoruz, gelin oturalım, tepkimizi böyle koyalım. Bu çalışmaya destek verecek olan arkadaşlarımız bizimle yarım saat oturmaları yeterli aslında. Ve kent merkezlerinde 3, 5, 10 kişiyle, hiç önemli değil, çıkıp “Belediye şirket işçilerine kadro istiyorum” diye bir döviz tutulduğunda aslında bizim sesimiz her yerde yükselmeye başlayacak. Bu kölelik düzenine karşı küçük de olsa bir direniş aslında. Hiç kimsenin hiçbir şey yapmadığı yerde siz oturma eylemi gibi son derece demokratik bir hakkınızı kullanarak sesinizi dile getirmeye çalışıyorsunuz.
Emek yanlısı herkesin içinde yer alabileceği bir şey. Eylemin özgünlüğü şu, yarım saat boyunca oturmak, Ortak bir fotoğraf vermek, kadro hakkımız söke söke alırız sloganıyla bitirip gelecek hafta bir daha buluşmak aslında. Bu sınırlar içerisinde düşünülmesi gerekiyor. Ve burada da belediye şirket işçilerinin ya da güvencesizlik koşullarına çalışan işçilerin taleplerinin olduğu dövizler olabiliyor. Diğer bütün şeyleri bu eylemde bir kenara bırakıyoruz.
Bir örgüt, dernek, sendika ya da herhangi bir oluşumunuz var mı?
Kadim Fırat: Şimdilik kendimize sadece belediye şirket işçileri diyoruz. Ama nereye evrilir, göreceğiz tabii. Belki ilerleyen zamanlarda genel bir güvencesizleştirme halini içeren, değişik işkollarından insanların da gelip oturabileceği bir eylem olabilir. Henüz konuşmadık kendi aramızda.
Söyleşi: Tankut Serttaş