Balfour Deklarasyonu 790 bin nüfusun 730 binini teşkil eden Araplardan dinsel bir topluluk olarak söz ederken, nüfusu 60 bin olan Yahudileri halk olarak tanımlamaktadır. Nüfusun yüzde 90’ına yakınının hakları sivil ve dinsel olarak belirlenirken küçük bir dinsel azınlıktan halk ve haklarından “ulusal yurt kurulması” olarak söz edilmektedir
Balfour Deklarasyonu, Filistin’in yakın tarihini derinden etkileyen bir metindir. Bu metinle Britanya hükümeti, Filistin’de Yahudiler için bir yurt oluşturulmasını bağlayıcı bir karar olarak ilan etti. Balfour Deklarasyonu, Arap halkına ait bir ülkenin, bu ülkede devlet kurmak isteyen ithal bir topluluğa yerli halkın rızasına rağmen verilmesinin belgesidir. Theodor Herzl’in on yıllık çabaya rağmen göremediği Yahudi devleti için Avrupalı büyük bir gücün himayesini kazanma stratejisi sonunda başarılı oldu. Daha önce ne Osmanlı’dan borçlarını silme karşısında Filistin’i satın alma ne Alman imparatoru 2. Wilhelm’i razı etme çabaları ne de Rus Çarı’yla onun içişleri bakanı Viatcheslav Plehve aracılığıyla kurulan ilişki arzulanan sonucu doğurmuştu.
İngiltere Dışişleri Bakanı, Arthur James Balfour tarafından yazıldığı için onun adını taşıyan bu deklarasyon üç paragraftan ibaret ve aşağıda yer aldığı gibidir.
Sevgili Lord Rotschild
Majestelerinin hükümeti adına Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan ve gönderilen, Siyonist Yahudilerin emellerine destek veren aşağıdaki beyanı size göndermekten mutluluk duyuyorum.
Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasına olumlu bakmaktadır ve bu hedefe ulaşılmasını kolaylaştırmak için mümkün olan her şeyi yapacaktır. Filistin’de bulunan Yahudi olmayan toplulukların sivil ve dini haklarına veya Yahudilerin bütün diğer ülkelerdeki politik statü ve haklarına zarar verecek hiçbir şey yapılmayacaktır.
Bu açıklamayı Siyonist Federasyonun dikkatine sunarsanız minnettar olurum.
Arthur James Balfour.
Britanya emperyalizmi için önemini daha önce belirttiğimiz Filistin ve Ortadoğu’nun geleceğine dair savaş sırasında, İngiltere hükümet temsilcileri, Arap ve Yahudi milliyetçilerine vaatlerde bulunmuş ve her iki kesimde umutlar yaratmıştı. Bu belgeyle açığa çıktı ki, İngiliz kuvvetleriyle birlikte Osmanlı sömürgeci güçlerine karşı savaşan Arap milliyetçileri kandırılırken, Siyonist Yahudiler ödüllendirildi. Dolayısıyla İngiltere emperyalizminin savaşı kazanması için cephede savaşan Arap güçleri bilmeden, Siyonist planın gerçekleşmesine kolaylık sağlamış oldular.
Mısır’dan gelen İngiliz kuvvetleri Eylül 1918’de Edmund Allenby’ın genel komutanlığında Kudüs’e girdi. Filistin’in kuzeyi ve kısa süre sonra Celile bölgesi Fransızlardan alınarak bütün Filistin’de İngiliz egemenliği kurulmuş oldu. Allenby’ın yaptığı ilk işlerden biri dinsel inançlar üzerinden nüfus sayımı yapmaktı. “Buna göre bölge nüfusunun dağılımı şöyle idi: 650 bin Müslüman, 80 bin Hristiyan ve Siyonist yerleşimciler dahil olmak üzere 60 bin Yahudi.”[1] İngiliz kayıtlarında Hıristiyan olarak yer alanlar Filistin halkının bir parçası olan Araplardı.
Balfour Deklarasyonu 790 bin nüfusun 730 binini teşkil eden Araplardan dinsel bir topluluk olarak söz ederken, nüfusu 60 bin olan Yahudileri halk olarak tanımlamaktadır. Nüfusun yüzde 90’ına yakınının hakları sivil ve dinsel olarak belirlenirken küçük bir dinsel azınlıktan halk ve haklarından “ulusal yurt kurulması” olarak söz edilmektedir. Sözleri oldukça tartılıp sinsice düzenlenen metin Filistin’in halk ve millet gerçekliğini bilerek tersine çevirmiştir. Elbette Siyonistlere verilen “Filistin’de Yahudi halkı için yurt kurulması” sözü doğrudan devlet kurun demek değil, ancak proje onaylandı bunun için çalışın demektir.
Arthur James Balfour, Dışişleri Bakanı olarak, I. Dünya Savaşı askeri olarak bittiğinde, 18 Ocak 1919’da taraf devletlerin katıldığı Paris Konferansı’nda İngiltere temsilcisiydi. 32 devletin katıldığı toplantıya elbette galip devletler en başta İngiltere, sonra Fransa, ABD ve İtalya koşullarını dayatmak için yön veriyordu. ABD savaşa geç katılmış olsa da Almanya’nın yenilgisini kolaylaştırmıştı. Konferans’ta şimdi Suudi Arabistan olan Hicaz’ı temsilen (Tek Arap temsilci) Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal da bulunuyordu. Onun ısrarı ve ABD’nin isteğiyle Suriye ve Filistin’de sınırların belirlenmesi için bir komisyon kurulması önerildi. Bu komisyon yerel halkın ne düşündüğünü anlamaya çalışacaktı. İngiltere ve Fransa’nın bu komisyona üye vermeyi reddetmesiyle bağlayıcı bir çalışma ortaya çıkmadı. Bunun üzerine bu görevi yalnız başına ABD delegeleri Henry King ve Richard Crane yapmaya çalıştı. Bu nedenle tarihe King-Crane Komisyonu olarak yazılan tartışmalar sırasında Siyonist dostu Balfour, İngiltere Başbakanı Llyod George’a bir memorandum yolladı. Bu memorandum İngiliz emperyalizminin Filistin halkını yok saydığının tartışma götürmez kanıtıdır. Balfour, Filistin’in kaderinin belirlendiği Konferans’ta Arap halkının ne düşündüğünü umursamadığını şu sözlerle ifade ediyor: “Filistin’de ülkenin mevcut sakinlerinin isteklerine danışmayı bile teklif etmiyoruz. (…) Dört büyük güç Siyonizm’e bağlı. Ve Siyonizm, doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, bugün bu kadim topraklarda yaşayan 700.000 Arap’ın arzu ve önyargılarından çok daha büyük bir öneme sahip olan, asırlık geleneklere, mevcut ihtiyaçlara, gelecekteki umutlara dayanmaktadır.”[2]
İngiltere’nin Filistin’i Yahudiler için bir yurt olarak görmesinin temel nedeni onun sömürgeci adımlarıyla bağlantılıydı. Bu gerçeği gizleyen bazı tarihçiler başka nedenleri öne çıkarırlar. Bunları ana başlıklar biçiminde özetlersek: 1- Savaşta mali durumu sarsılan İngiltere, mali durumu güçlü olan Siyonistlerden yararlanmak istedi ve bunun karşılığı Siyonist isteği kabul etti. 2- Hıristiyan Siyonistlerin İngiltere’deki etkisi. Özellikle Protestanlar arasında etkili olan inanca göre kıyamet ve kurtuluş gününde İsa’nın yeryüzüne inmesi için cehennemi boylayacak Yahudilerin tekrar Filistin’e dönmesi gerek. İngiliz hükümeti içinde ve üzerinde etkili olan bu düşüncedeki Hıristiyanlar bu yüzden Filistin’in yurt olarak Yahudilere verilmesini sağladılar. 3- İngiltere, şayet ABD müttefik olarak savaşa katılmazsa zaferin zor olduğunu düşünüyordu. Bunun için ABD Siyonist teşkilatının etkili bir rol oynayacağına inanıyordu. Gerçekten de Siyonist örgüt Rusya ve Doğu Avrupa’dan gelen Yahudi göçünden dolayı Amerika’da güçlenmişti. Siyonist propagandanın aksine Yahudiler Filistin’e değil ABD’ye göç etmeyi tercih etmişlerdi. 1914’te üye sayısı 5 binden 150 bine çıkmıştı. Ayrıca Başkan Wilson’a yakın olan Yüksek Mahkeme başkanı Louis Brandeis, etkili bir Siyonistti. Bu tezin tarihçiler tarafından kabul edilmesinin bir nedeni de İngiliz emperyalizminin duayen simalarından Winston Churchill’in Balfour Bildirgesi’nin yararcı yönünü vurgulamak için yaptığı şu açıklamasıdır: “Siyonist hareket, onun yetenekli liderlerinin ve sayısız dallarının Amerikan kamuoyu üzerinde yarattığı etkiyi dünyanın hiçbir yerinde yaratamadı.”[3]
İngiliz emperyalizmi bu üç nedeni veya başkalarını hesaba katmış olabilir. Fakat gerçek olan İngiltere’nin Siyonistler aracılığıyla Yahudileri Filistin’de kendisine bir dayanak güç olarak emperyalist amaçlarına entegre etmesidir. İngiltere bu entegrasyonu gerçekleştirmede hiç zorlanmadı; zira bu Siyonizm’in temel politik stratejisiydi. Siyonist hareketin hem ırkçı hem de kullanışlı niteliği hareketin temel belgesi olan “Der Judenstaat”ta yer alır. “Bizim ata topraklarına dönmemiz tanrının bir isteğidir. Biz bunu yaparken Batı Uygarlığı’nı temsil etmeli ve Doğu’nun bu yozlaşmış vebalı kısmına Batı’nın düzenini, temizliğini ve katıksız geleneklerini getirmeliyiz.”[4] İngiltere emperyalizminin Siyonist projeyi kabul etmesine yönelik büyük çaba gösteren Haim Weizmann, daha İngiltere Filistin’i ele geçirmeden önce savaş kabinesini ikna etmek için şu tezi savundu. “Eğer Filistin İngiliz nüfuz alanına girerse ve eğer Büyük Britanya burada kendisine bağımlı bir Yahudi kurumu inşa ederse yirmi beş ya da otuz yıl içinde biz bir milyon ya da daha fazla Yahudi’yle Süveyş Kanalı’nı koruyacak etkili bir güç oluştururuz.[5]
Devam edecek…
Dipnotlar:
[1] Ilan Pappe, Modern Filistin Tarihi, syf: 92.
[2] Nations Unies << Origines et Évolution du problème Palestinien 1917 – 1918>> New York 1990.
[3] Association Belgo – Palestinienne, << Il y a 100 ans… la “déclaration Balfour>>
[4] L’état des juifs (1896), réédité par la découverte 1990.
[5] Association Belgo – Palestinienne.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.