Beyoğlu’nun bugünkü demografisi ise 2000’lerden itibaren farklı nitelikte yeni göç dalgaları ile oluşmaya başlar. Beyoğlu nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan bu dalga Nijerya başta olmak üzere Sahra-altı Afrika ülkelerinden gelenler ile başlar. Ardından daha yoğun bir göç hareketi olarak Suriye’den gelen mültecilerle büyür
Günter Walfraff’ın ‘En Alttakiler’ kitabını yayımlandığı 1986 yılında okumuştum.
Alman araştırmacı gazeteci Günter Walfraff lens ve peruk takıp göçmen Türk işçisi kılığına girerek Almanya’da göçmen işçi olarak 2 yıl değişik işlerde çalıştı. Wallraff, Ali Levent Sinirlioğlu olarak, tanınmış firmalarda, çok ağır işleri, çok az saat ücreti ile yaptı. Alman iş arkadaşları tarafından ayrımcılığa uğradı, emniyet önlemleri alınmadan, sosyal haklardan mahrum olarak sigortasız çalışmak zorunda kaldı.
Tüm bu yaşadıklarını ‘En Alttakiler’ isimli kitabında yazdı.
O güne kadar Almanlar Türk işçileri görüyor ama sorunları görmezden geliyorlardı. Kitap farkındalığı artırdı ve bir dizi politik karar alınmasına neden oldu.
Göçmenler konusu günlük sohbetlerde, gazete haberlerinde, bazı politik analiz yazılarında önemli bir yer kaplar. Politik çıkarımlarda bulunurken göçmenleri mevzu bahis eden kişinin politik duruşuna göre ırkçılığa kadar giden farklı tonlarda ifadeleriyle karşılaşırız.
Somut bilimsel verilere ve saha araştırmalarına dayanan analizler yerine, çoğunlukla genel bilgilerle hareket edildiği görülür.
Türkiye’deki göçmenler konusu gündeme geldiğinde de Günter Walfraff’ın ‘En Alttakiler’ kitabı aklıma gelir. Keşke bir araştırmacı gazeteci göçmen işçi gibi aralarına girse ve onların yaşadıklarını yazsa diye düşünürüm.
Göçmenler Türkiye’nin önemli bir gerçeğidir.
Birçok sorunun çözümünde en önemli değişkenlerinden birisidir.
Ama bu göçmenler kimlerdir? Nerede barınırlar, nasıl geçinirler, eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını nasıl karşılarlar? Daha çok hangi il ve bölgelerde yoğunlaşmışlardır? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile iletişimleri nedir? Türkiye’deki demografiyi nasıl etkilemektedirler?
Bu soruları yanıtlamayı hedefleyen iki çok değerli rapor yayımlandı.
Türkiye’de bu kapsamda bir ilk diyebileceğimiz bu raporlardan ilki Türkiye Sosyal, Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği (HBS) desteği ile hazırlandı. “Hak temelli yerel politika bağlamında Beyoğlu’ndaki göçmenler: Nitel bir araştırma” isimli çalışma Hatice Kurtuluş, Deniz Yükseker, Esra Kaya Erdoğan tarafından 2021 yılında hazırlandı.
Diğeri ise daha güncel ve 17 ili kapsayan hem nicel hem de nitel araştırma teknikleriyle veri toplanan ve 23 Kasım 2023 tarihinde yayınlanan “Göçmen Mahallelerinde Yaşam: Türkiye’de 2010 Sonrası Göçler ve Göçmenlerin Toplumsal Katılımı” başlıklı rapordur. HBS tarafından desteklenen bu raporu Deniz Yükseker, Hatice Kurtuluş, Uğur Tekin, Esra Kaya Erdoğan hazırlamışlar.
Öncelikle Beyoğlu’ndaki göçmenlere ilişkin olan rapordan bilmediğim birçok bilgiyi öğrendiğimi itiraf etmeliyim.
19. yüzyılda İstanbul dünya ticaretinin merkezlerinden birisi olunca Galata periferisinde Pera bölgesinde Avrupalı tüccarlar göçmen olarak yerleşirler. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kırım Savaşı (1853-1856) ve Osmanlı-Rus Savaşı’nın (1877-1878) savaş göçmenleri İstanbul’a gelirler. Diğer yandan, 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Rusya’dan kaçan 150 bin Beyaz Rus, 1920’de işgal altındaki İstanbul’a göçmen olarak kabul edildi. İstanbul’un göçmenleri arasında İstanbul’a 500 yıl önce İspanya’dan göçmüş olan Sefarad Yahudileri de vardı.
1920’lerden sonra İstanbul’un dünya ticaretindeki statüsünün ortadan kalkmasıyla birlikte Avrupalı tüccar aileleri İstanbul’u terk eder ve bu durum Pera’da önemli bir nüfus kaybına neden olur.
Ayrıca, İstanbul Rumları 1924 Mübadele Anlaşması’ndan muaf olmalarına rağmen, dönemin İstanbul Belediyesi’nin resmi sınırları dışında kalan Boğaz ve Marmara Denizi’ne kıyısı olan köylerinde (Tarabya, Yeniköy, Büyükdere, Sarıyer, Maltepe, Kartal vd.) ikamet eden Rumlar mübadeleye tabi olarak kentten ayrıldılar. Bunlar arasında evleri belediye sınırları dışında olup işyerleri Pera’da olan çok sayıda Rum aile vardı. Dolayısıyla, 1914-1916 yılları arasında 1 milyon 600 bin olan İstanbul’un nüfusu, Cumhuriyet’in ilk resmi nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 806 bin 863’tü. İstanbul nüfusunun yarısını kaybetmişti. Pera’da Avrupalı zengin tüccarlardan boşalan evler ve işyerleri el değiştirmiş ve Pera, çoğunluğu İstanbullu gayrimüslimlerden oluşan bir yerleşim yerine dönüşür.
Beyoğlu 1950’li yıllarda yeni bir göçmen grubunu barındırmaya başladı. Topraklarında geçinemeyerek “gurbete” giden yoksul Anadolu köylüleri “taşı toprağı altın” diyerek İstanbul’a gelmeye başladılar. 1960’lara kadar Beyoğlu’nun belli bölgeleri, Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen bu kırsal göçmenlerin yuvası oldu.
Beyoğlu’nun aldığı bir sonraki göç dalgasının niteliği yine farklıydı. 1990’lı yıllarda Kürt illerindeki çatışmalı dönemde, köyleri boşaltılan Kürtler zorla göç ettirildiler. Bu nüfusun bir kısmı Beyoğlu’na yerleşti.
Beyoğlu’nun bugünkü demografisi ise 2000’lerden itibaren farklı nitelikte yeni göç dalgaları ile oluşmaya başlar. Beyoğlu nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan bu dalga Nijerya başta olmak üzere Sahra-altı Afrika ülkelerinden gelenler ile başlar. Ardından daha yoğun bir göç hareketi olarak Suriye’den gelen mültecilerle büyür. 2021 yılına gelindiğinde ise bu yeni dalga, içine Kuzeybatı Afrikalıları, Güney Asyalıları, İranlıları, Filistinlileri, Afganları, Özbekleri ve Türkmenleri de katarak Beyoğlu’nun yeni yüzünü oluşturur.
Araştırmacılar nitel araştırma yöntemi ile Ağustos-Kasım 2021 tarihleri arasında Beyoğlu’nun göçmenlerini incelemeye almışlar.
Beyoğlu’nda beş farklı göçmen grubuyla odak grubu toplantıları gerçekleştirilmiş. Göçmenlerle çalışan sivil toplum kuruluşları, inisiyatifler ve bireyler ile göçmenlerin yaşadıkları mahallelerin muhtarları ve bir Mahalle Evi’nin (İBB’ye bağlı kadın, çocuk, yaşlı ve gençlere yönelik çalışmalar için kurulan birim) çalışanlarıyla mülakatlar ve yuvarlak masa toplantıları düzenlenmiş. Ayrıca, göçmenlerin yoğun olduğu mahallelerde yürüme çalışması ve gözlem yapılmış.
İstanbul’da ve Beyoğlu’nda yaşayan göçmenlerin sayıları konusunda raporda aşağıdaki bilgiler paylaşılmış. Bu bilgiler Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2019 yılında İstanbul’da gerçekleştirdiği saha araştırması verileridir. Buna göre, 2019’da İstanbul’da 963 bini Suriyelilerden oluşan yaklaşık 1 milyon 663 bin göçmen yaşamaktaydı. Aynı yıl IOM’nin resmî kurumlardan derlediği verilere göre ise İstanbul’da 1 milyon 20 bin 358 göçmen yaşamaktaydı. 2019 yılı için kayıtlı İstanbul nüfusu yaklaşık 15 milyon 500 bin olarak alınacak olursa, İstanbul, kayıtlı nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u kadar göçmen barındırmaktadır.
Bu raporun dayandığı saha araştırmasının yapıldığı 2021 yılı Ağustos-Kasım ayları arasında, araştırma kapsamında Beyoğlu’nda temas edilen beş göçmen grubu aşağıdaki gibidir.
Beyoğlu’nun göçmen sakinleri içinde en kalabalık grup Suriyelilerdir. Suriyeliler arasında geçici sığınma statüsü kapsamında İstanbul’da kayıtlı olanlar diğer göçmen gruplarıyla kıyaslandığında en kolay yerleşenlerdir. Kayıtlı oldukları il İstanbul olmayan Suriyelilerin ikametinde de kamu otoritesinin diğer düzensiz göçmenlere göre esnek davrandığı hem göçmenler hem de sahada çalışan STK’ler tarafından ifade edilmektedir. Türkiye’deki Suriyeli göçmenler Arap, Kürt, Türkmen ve Dom gruplardan oluşmaktadır. Beyoğlu’nda Arap ve Kürt Suriyelilerin yoğunlaştığı, mahallelerin muhtarları ve STK temsilcileri tarafından ifade edilmektedir. Kürtçe konuşan ancak farklı bir etnik grup olan Domlar en yoksul grubu oluşturmaktadır.
Beyoğlu’nda ikamet eden bir diğer grup Sahra-altı Afrika’nın farklı ülkelerinden turist vizesi, ticari vize, medikal vize ya da öğrenci vizesi ile Türkiye’ye giriş yapan, ikamet izni ile ya da düzensiz göçmen olarak Beyoğlu’nda yaşayan göçmenlerdir. Beyoğlu’nda kayda değer sayıları olan Sahra-altı Afrikalı gruplar 1990’ların ikinci yarısından itibaren Kurtuluş-Dolapdere-Tarlabaşı ekseninde varlıklarını sürdürmektedirler. Başlangıçta ağırlığını Nijeryalıların oluşturduğu bu düzensiz göç dalgası, zamanla içine Sahra-altı Afrika’nın diğer yoksul ülkelerinden gelen ve çoğu genç erkeklerden oluşan grupları da alarak Beyoğlu’nun belli mahallelerinde sosyal dokunun bir parçası olmuştur. Ağırlıkla Nijerya, Senegal, Gana, Sierra Leone, Uganda ve Kongo’dan gelen göçmenler, göçmenlik ağlarına bağlı olarak farklı mahallelerde yoğunlaşmaktadır. Sahra-altı Afrikalıların oluşturduğu güçlü göçmenlik ağları bir yandan doğrudan çalışmaya gelenler, diğer yandan da Avrupa Birliği (AB) sınırını geçmek üzere İstanbul’u bir geçiş ve bekleme noktası olarak görenler (yani transit göçmenler) için barınma olanağı yaratmaktadır.
Ağırlıkla Avrupa Birliği ülkelerine gitmek amacıyla Türkiye’ye turist vizesi ile giren, çoğunlukla düzensiz göçmen olarak Beyoğlu’nda bulunan, Fas, Tunus ve Cezayirlilerdir. Ağırlığını genç erkeklerin oluşturduğu bu göçmenlerin bir kısmı Avrupa’ya varmak isteyen transit göçmenlerdir. Bu yeni dalga içindeki göçmenler Beyoğlu’nda tutunmada zorlanmakta, sık sık kaçak yollardan Avrupa’ya çıkma denemeleri yapmaktadır.
Beyoğlu’nda giderek sayıları artan bir diğer göçmen grubunu ise özellikle çalışmak üzere İstanbul’a gelen ve yerleşmeye çalışan Pakistan, Hindistan, Bangladeş ve Nepalliler gibi Güney ve Güneydoğu Asyalılar oluşturmaktadır. Güney Asyalı göçmenler arasında çalışma izni olup otellerde ve restoranlarda servis elemanı olarak çalışanlar olduğu gibi, özellikle Pakistanlılar arasında kâğıt toplama işi yapanlar olduğu aktarılmaktadır. Güney Asyalı göçmenler arasında eski İngiliz sömürgelerinden gelenlerin çoğu İngilizce konuşmaktadırlar. Bu nitelikleri onların Beyoğlu’nda büyüyen turizm sektöründeki iş imkânlarını artırmaktadır.
Beyoğlu’nda ikamet eden İranlılar iki farklı grubu barındırmaktadır: bir yanda meslek sahibi, eğitimli göçmenler, diğer tarafta büyüyen turizm ve eğlence sektörünün tekinsiz işlerinde kayıtsız çalışan, genç erkek ve kadınlardan oluşan bir göçmen grubu. Beyoğlu’ndaki İranlı göçmenler birinci grupta azalırken, ikinci grupta artmaktadır. İranlılar temelde iki farklı nedenle Türkiye’ye göç etmektedir. Birinci grubu İran’da yaşadıkları siyasi rejimden kaynaklı sorunlar nedeniyle Türkiye’ye yerleş- mek ya da Türkiye üzerinden mülteci olarak Avrupa, ABD ve Kanada gibi ülkelere geçiş yapmak isteyenler, ikincisini ise ülkelerindeki ekonomik sorunlar nedeniyle Türkiye’ye çalışmaya gelen ve bir bölümü Beyoğlu’nda turizm ve eğlence sektöründe çalışan genç kadın ve erkekler oluşturmaktadır.
Beyoğlu’nda göçmenlerin bir bölümünün seks ve uyuşturucu ticaretinde yer aldığı bilinmektedir. Uyuşturucu ticareti ve kullanımı, Tarlabaşı’nda öteden beri varlığı bilinen ve semt sakinleri tarafından şikâyet edilen bir konudur.
Göçmenlerle ilgili insan kaçakçılığı, gasp, dolandırıcılık gibi yasadışı işleri sayabiliriz. Bu işler arasında göçmenlerle en bağlantılı olanı insan kaçakçılığıdır. Türkiye’ye gelen transit göçmenleri AB ülkelerine geçirme vaadinde bulunan insan kaçakçıları Tarlabaşı’nı kullanmaktadır.
2000’li yıllarda Sahra-altı Afrikalı göçmenlerin önemli bir bölümü, Avrupa Birliği ülkelerine gitmeyi amaçlayan ve Türkiye’yi transit olarak kullanan kişilerdi. Ancak, kara veya deniz yoluyla Yunanistan’a geçmek güç olduğu için transit süresi uzamakta ve İstanbul çoğu için bir “bekleme odası”na dönüşmekteydi. Bu bekleme sürecinde hayatlarını idame ettirebilmeleri gerekiyordu. Sahra-altı Afrikalı göçmenlerin bazıları Şişhane’deki aydınlatma imalathanelerinde, Tarlabaşı’nda tekstil atölyelerinde düzensiz işlerde çalışmaktaydılar. En yaygın çalışma biçimi, göçmenlerce “çabuk çabuk” tabir edilen gündelik işlerdi. Mağazalar için koli taşımak, temizlik yapmak gibi işlere, patronların işlerini hızlı yapsınlar diye “çabuk çabuk” ifadesini kullanmaları nedeniyle bu işler “çabuk çabuk” olarak adlandırılmıştı. Ek olarak, bazı grupların sokak satıcılığı yaptığı görülüyordu.
Beyoğlu’nda farklı göçmen gruplarının yoğunlaştığı mahalleler
Günümüzde ise Beyoğlu’nda yaşayan Sahra-altı Afrikalıların bir kısmı hala transit göçmen iken, bir bölümü ise İstanbul’a çalışmak üzere gelmiş göçmenlerdir.
Bununla birlikte, burada yaptıkları işler geçmişteki işlerle benzerlik taşımaktadır. Aydınlatma imalatçıları, tekstil atölyeleri, oto yıkama veya tamiratı, iç dekorasyon firması, araştırmacıların görüştüğü Afrikalıların çalıştıklarını söyledikleri işyerleri arasındadır. Saat gibi ürünleri sokaklarda işportada satan Sahra-altı Afrikalılar da vardır. Özellikle Senegalliler ve Gambialıların işportacılık yaptığı odak grup toplantısında aktarılmıştır. “Çabuk çabuk” işlerin de devam ettiği, ayrıca, Afrikalı kadınların saç kaynağı yapmak üzere kuaförlerde çalıştıkları belirtilmiştir. Dolapdere’de ve Tarlabaşı’nda Afrikalıların tüketim ihtiyaçlarına yönelik mallar satan küçük dükkanlar veya lokantalar işleten Sahra-altı Afrikalılar olduğu hem saha çalışması sırasındaki gözlemler-de dikkati çekmiş hem de odak grubu toplantısında ve mülakatlarda aktarılmıştır.
Araştırma sonucu ortaya çıkan nitel verinin analiz edilmesiyle hazırlanan raporun belli başlı bulguları şu şekilde sıralanmış:
Raporda politika önerileri de var: Göçmenlerin temel sağlık hizmetlerine erişimi, göçmen çocukların örgün eğitime erişimi, özellikle kadınların ve çocukların beledi hizmetlerden yararlanabilmesi için çok dilli hizmetler tasarlanması, yerel yönetimlerin kapsayıcı ve güvenli ortak kullanıma uygun kamu alanları oluşturması, yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasında göçmenlere destek için işbirliği yapılması, yerel yönetimlerin göçmenlerin kültürel faaliyetlerine kamusal alanlarını açmaları.
***
“Hak temelli yerel politika bağlamında Beyoğlu’ndaki göçmenler: Nitel bir araştırma” raporun tamamına erişmek için tıklayınız.
“Göçmenler: Türkiye’nin ‘En Alttakiler’i mi?” dosyasına ulaşmak için tıklayınız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.