Kârlarının büyük bir bölümünü tamamen ücretlerin baskılanması ve emeğin güvencesizleştirilmesi sayesinde elde eden asalak sermaye grupları, gelecek dönem de aynı sömürü çarkını işletmekte kararlı görünüyor. Üstelik bu sefer iktidarın yazılı taahhüdüne, yani yeni sömürü programına daha fazla güvenerek ve önem atfederek
* Bu yazı “Yeni ekonomi yönetimi, işçi direnişleri ve sınıf mücadelesinin seyri” dosyası kapsamında kaleme alınmıştır. Dosyanın tamamını görmek için tıklayınız.
Hedef enflasyon tartışması ile sermayenin emeğe yönelik ilk saldırı planı açığa çıkmış oldu. “Hedef enflasyon” sermayenin ve çıkar gruplarının ücretli emeği ezme, bir başka deyişle ücretler üzerindeki baskının arttırılması meselesi, sadece asgari ücret tartışmaları üzerinden değerlendirilmeyecek kadar kapsamlı bir mücadele konusudur. Esas amaç ücretlerin daha fazla geriye çekilmesi süreci ile emeğin güvenceden daha yoksun hale getirilmesi ve yeni sömürü sisteminin kurumsallaştırılmasıdır.
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, asgari ücret artışının hedeflenen enflasyona göre yapılması gerektiğini açıkladı. Yani işçilerin, daha geniş bir ifadeyle ücretli emekçilerin ücretleri üzerindeki baskının arttırılmasını dile getirmiş oldu. Bu açıklama elbette Avdagiç’in şahsına münhasır bir durum olarak görülemez. Avdagiç kendi özelinde aslında bu dönem tüm sermaye kesimlerinin sözcülüğünü üstlenmiş durumda. Kârlarının büyük bir bölümünü tamamen ücretlerin baskılanması ve emeğin güvencesizleştirilmesi sayesinde elde eden asalak sermaye grupları, gelecek dönem de aynı sömürü çarkını işletmekte kararlı görünüyor. Üstelik bu sefer iktidarın yazılı taahhüdüne, yani yeni sömürü programına daha fazla güvenerek ve önem atfederek.
Malum Merkez Bankası her ay yapmış olduğu katılımcı anketi ile hissedilen gerçek enflasyon verilerini değerlendikten sonra önüne koymuş olduğu hedef enflasyona dair saptamalarda bulunuyor. Merkez Bankası örneğin bu yıl sonu enflasyonunu yüzde 55’ten yüzde 65’ e yükselterek güncellemişken, emekçilerin ve yoksulların enflasyonu aslında yüzde 100’ü çoktan aşmış olacak. Ama sermayenin takdirini kazanmış olan Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı’nda yer alan kesin ve açık ifadelerle gelecek dönemde sadece asgari ücret değil, tüm ücret artışları sadece hedef enflasyonla sınırlı kalmış olacak. Bir diğer ifadeyle sermayenin rekabetçilik adı altında ucuz emek sömürüsü, hedef enflasyon ile gerçekleşmiş olacak.
“Fiyat istikrarının kalıcı olarak tesis edilmesi amacıyla enflasyon hedeflemesi uygulamasına devam edileceği” Orta Vadeli Program’da açıkça ifade edilmişti. Burada istikrar olarak bahsi geçen şey ise ücretler üzerindeki baskının yani yoksul emekçilerin yaşayabilmek adına elde etmesi gereken gerçek kazancı yok sayarak, emekçilere bunun altında bir ücret politikasının dayatılması demektir.
Yine 12. Kalkınma Planı’nda yer alan “Ekonomik dengeleri bozucu mahiyette olan ve enflasyonu besleyen tüketim artışlarını önleyecek uygulamalar hayata geçirilecektir’’ ifadesi, Merkez Bankası’nın her ay açıklamış olduğu ve enflasyonun sebebini ücret artışları olarak gösterdiği politika faizi metinleri ile uyumlu haldedir. Kaldı ki bir ay önce Mehmet Şimşek yüksek enflasyonun sebebi olarak emekçilerin ücret zamları olduğunu dile getirmiş, açık açık emekçilerin ücretlerine göz diktiğini ifade etmişti. Sermayenin tüm kurumları ve programları ile planlı ve bilinçli bir şekilde ortaya atılan hedef enflasyon safsatası ile açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşam mücadelesi veren emekçi yoksul halk kesimlerine sadece “enflasyonun sebebi” suçlaması yöneltilmeyecek, halk aynı zamanda baskılanan ücretler ile cezalandırılacaktır da.
Mehmet Şimşek ve yeni dönemde etrafında öbekleşen sermaye kesimlerinin, geçmiş AKP iktidarları döneminde esas hedefi “ucuz işgücü” olmuştu. Şimdi içerisinde bulunduğumuz dönemde ise artık düşük işgücü maliyeti stratejisi, direkt olarak emekçi yoksul halk kitlelerinin “yaşam hakkını” elinden alma stratejisine dönüşmüş durumda. Ücret konusu sermaye ile emekçi sınıfların karşı karşıya geldiği en yıkıcı mücadele konusudur. Bu yüzdendir ki Rosa Luxemburg ücret mücadelesi hakkında “Meta ekonomisi üzerinde verilen bir mücadele değildir, aksine bu ekonominin varlığı karşısında devrimci, yıkıcı bir girişim” demiştir. Bu anlamıyla ücret mücadelesi, ücrete bağımlılığın gitgide derinleştiği bu dönemde en ileri politik mücadele hattı olarak karşımızda durmaktadır.
Hedef enflasyon süreci ile sadece ücretlerin baskılanma oranı artmayacak, aynı zamanda da toplu sözleşme vb. yollar ile kazanılmış ücret zamlarına yönelik de askıya alınma dönemine geçilecektir. Yeni dönemin ilk işaretleri kamu emekçilerinin toplu sözleşme sürecinde yaşanmıştı. 2024 için verilen zam oranı yüzde 34’lük hedef enflasyonun dahi altına kalmıştı. Şimdi önümüzde ise ülke genelinin en büyük toplu sözleşme süreci olan asgari ücret görüşmeleri bulunmaktadır. Son birkaç yıldır yılda iki kez belirlenen asgari ücret kuvvetle muhtemeldir ki önümüzdeki dönem, yine geçmiş yıllarda olduğu gibi sene bir kez belirlenecektir. Hedef enflasyon tartışmalarıyla belirlenecek asgari ücret, tüm ücretler üzerindeki baskısını arttıracak, ücret zamları ilerleyen dönemlerde resmi enflasyon verilerinin dahi altına düşecektir.
Ayrıca sermaye grupları ve iktidarın mevcut toplu sözleşme süreçlerine yönelik müdahalesi bu dönemde daha fazla artacaktır. Sürekli olarak gündemde tutulacak olan hedef enflasyon söylemi ve Kalkınma Planı’nda ücret artışlarının önüne set çekileceği ifadeleri bu dönem kendisini toplu sözleşme süreçlerinde iyiden iyiye hissettirecektir. Unutulmamalıdır ki 5 Nisan ekonomik kararları ile kamu işçilerinin toplu sözleşme zamları 6 aylık süre ile faizsiz olarak ertelenerek askıya alınmıştı. Yine 1980 faşist darbesinin ilk icraatı tüm grevleri ertelemek oldu. Ücret zamları yüksek hakem kurulu tarafından belirlenmişti. Geçmişte yaşanan bu süreçlerin tekrarlanma olasılığı göz ardı edilemeyecek kadar hayati bir meseledir.
Mevcut sendikaların içerisinde bulunduğu durum göz önüne alındığında, sermayenin sömürü programına karşı dinamik ve radikal bir işçi hareketini inşa edecek bir yapıya ne yazık ki sahip değildir. Önümüzdeki süreç ücretler üzerinde baskının artacağı, dolayısıyla yoksulluğun daha da derinleşeceği, aynı zamanda iş güvencesinin son kırıntılarının da esneklik adı altında kaldırılacağı, kısacası sömürünün toplumun tüm kesimlerine acımasızca dayatılacağı bir süreç olacaktır. Bu dönemin kendisi aynı zamanda yeni mücadele ve isyan süreçlerinin filizlenmesine imkan tanıyacaktır. Bu saldırı dalgasına karşı artık gelenekselleşmiş formlar üzerinden mücadele etme imkânı bulunmamaktadır. İşyerlerinde açığa çıkan fiili ve meşru mücadele deneyimlerini bu dönemde ortak bir mücadele zemininde birleştirmek, işyerlerine sıkışan toplu sözleşme süreçlerini toplumsal bir sözleşme mücadelesine yöneltmek ve en nihayetinde de işyerlerini de aşan toplumsal bir grev dalgasını hayata geçirmek bu dönemin meşru mücadelesinin yıkıcı ve devrimci formu olarak ortaya çıkacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.