Bu gidişle, örneğin akademik bir makale Hindistan’da yoksulluğun, iddia edildiği gibi azalmak yerine, BJP iktidarı döneminde arttığını iddia ederse, yazarı kınanacak ve sonuçları gözden geçirmesi istenecektir. Bu koşullar altında araştırma, BJP hükümetinin kendi başarılarını duyurmakla eş anlamlı hale gelecek ve bir üniversitede öğretim her zaman araştırmadan beslendiği için, araştırmanın ölümü aynı zamanda öğretimin körelmesi ve dolayısıyla üniversitenin ölümü anlamına gelecektir
Ülkedeki BJP[1] iktidarı sona erdiğinde, Hindistan toplumuna, siyasetine ve ekonomisine verdiği zararın büyük bir kısmı şüphesiz tersine dönecektir. Ancak bu tür bir geri dönüşün zor olacağı en az iki alan var: Birincisi, uygulanan mimari vandalizm. Bu saldırı, toplumsal düşmanlığı körüklemenin ötesinde bir barbarlık örneği olan Babri Mescidi’nin yıkılmasıyla başladı. Hiçbir medeni ve duyarlı grup 400 yıllık bir yapıyı kasıtlı olarak yıkmaz ve bu vandalizm, parlamento binasının yanına, dikkatle planlanmış eski düzeni yok eden bir yapının yerleştirilmesiyle devam etti. (Bu yapıyı tasarlayanın bir sömürge rejimi olması, bu tür bir vandalizm için bir gerekçe değildir.)
BJP hükümeti tarafından verilen zararın büyük olduğu ve geri dönüşünün de bir o kadar zor olacağı bir diğer alan ise üniversitelerdeki tahribattır ve bizi burada ilgilendiren de budur. Üniversite sadece öğretimin yapıldığı bir dizi bina değildir; herhangi bir eğitim merkezi de bunlara sahip olabilir. Üniversite her şeyden önce düşünceye değer veren bir alandır ve düşüncenin değer gördüğü bir ethos yaratmak zaman alır. Bu tür alanların üçüncü dünya toplumlarında yaratılması özellikle zordur, Hindistan’ın bu tür birkaç alan yaratmayı başarmış olması ise takdire şayandır. Kuşkusuz buna katkıda bulunan faktörlerden biri ülkenin büyüklüğüdür: Komşu ülkelerden akademisyenler sık sık ülkelerinin uygun bir akademik atmosfer yaratacak ölçekten yoksun olduğundan yakınırlar. Ancak Hindistan’da daha da önemli bir faktör, belirli bir düşünce ekolüyle aynı fikirde olunsun ya da olunmasın, toplumda ciddi düşünceye duyulan genel saygıdır.
Kendileri de ciddi düşünceden yoksun olan faşizan yapılar, ciddi düşünceye saygı da duymazlar. O halde BJP hükümetinin ülkede ciddi düşünce için var olan az sayıdaki alanı sistematik olarak yok etmeye kararlı olması şaşırtıcı değildir. Üniversitelere yönelik saldırısı ülkeye ölçülemez bir zarar verecektir.
Devlet üniversiteleriyle başlayan bu saldırı artık özel üniversiteleri de kapsar hale gelmiştir. Dünyanın tartışmasız en iyi lisans eğitim programlarına sahip Delhi Üniversitesi, Hindistan’da metropolün hegemonyasına meydan okuyan sosyal bilimler alanında akademik bir söyleme öncülük eden Jawaharlal Nehru Üniversitesi ve Rabindranath Tagore’un vizyonuyla beslenen Viswa Bharati gibi merkezi üniversiteler artık eski benliklerinin sadece gölgelerine indirgenmiş durumdalar. Birincil nitelikleri RSS’ye[2] sadakat olan kişileri rektör yardımcısı olarak atayarak, üniversiteleri kendi yandaşlarıyla doldurarak, “ele geçirme” arzusuyla öğretim görevlisi pozisyonlarına liyakatsiz atamalar yaparak, öğrenci alımı konusunda da aynısını yaparak, dekan ve kürsü başkanı olarak uygunsuz atamalar yaparak ve bu pozisyonlarda onların görevlerini sayısız kere uzatarak, çeşitli akademik organların “şakşakçılarla” doldurulmasını sağlayarak, BJP yalnızca bu üniversitelerde daha önce hüküm süren güçlü demokratik ethosu yok etmekle kalmadı. Sadece kendi gözde haydutlarının muhalifleri cezasızlık zırhıyla terörize etmesine izin vermekle kalmadı, aynı zamanda bir zamanların bu prestijli eğitim merkezlerindeki akademik standartları da kaçınılmaz olarak düşürdü. Ve tüm bunların üzerine bu üniversiteler mali destekten de mahrum bırakıldı.
Artık devlet üniversitelerinin gerileme döneminde ortaya çıkan özel üniversitelere kadar ulaşılmış durumda. Ashoka Üniversitesi’nin yaptığı iddia edilen şeyin hiçbir yerde benzeri yoktur. İktisat Fakültesi’nin bir üyesi, dikkatli bir veri analizine dayanarak 2019 parlamento seçimlerinde bazı seçim bölgelerinde seçim sonuçlarının manipüle edilmiş olabileceğini öne süren bir akademik makale yazmıştı. Üniversiteler tam da bu tür makalelerin yazıldığı yerlerdir; ancak BJP’nin trol ordusunun öğretim üyesinin üzerine bir tonluk tuğla gibi çöktüğü yetmedi, üniversite de oldukça gereksiz bir şekilde kendisini makaleden ayrı tutan bir açıklama yayımladı. Dahası, bağışçılarının da temsil edildiği üniversitenin yönetim organının, tamamen akademik olan bu makaleyi değerlendirdiği ve hatta bazı değişiklikler önerdiği ortaya çıktı. Öğretim üyesi istifasını sunmuş, bölümü ise üniversitenin tutumuna itiraz etmiş ve öğretim üyesinin görevine iade edilmemesi halinde protesto eylemi tehdidinde bulunmuştur.
Bir grup iş insanının, ki özel üniversitelerin bağışçıları genellikle böyle olma eğilimindedir, akademik bir makale üzerinde yargıda bulunması hiç duyulmamış bir şeydir. Ashoka Üniversitesi yetkililerinin, hatta bağışçıların bile bundan habersiz değildir. Ancak hükümetten korktukları için akademik konulara müdahale etmeyi tercih ettiler. Merkezi hükümetin akademik bir makale şeklinde bile olsa her türlü eleştiriye karşı düşmanlığı, yönetim kurulu ve üniversite yetkilileri aracılığıyla akademik kadroya iletiliyor.
Adına yakışır hiçbir üniversitenin bu koşullar altında işleyemeyeceği apaçık ortadadır. Bu gidişle, örneğin akademik bir makale Hindistan’da yoksulluğun iddia edildiği gibi azalmak yerine BJP iktidarı döneminde arttığını iddia ederse, yazarı kınanacak ve sonuçları gözden geçirmesi istenecektir. Eğer bir makale, verilere dayanarak tarımsal kriz nedeniyle Hindistan’ın kırsal kesiminde kişi başına düşen reel gelirin BJP iktidarı döneminde düştüğünü iddia ederse, o zaman bunun da hükümetin isteklerine uygun olarak “revize edilmesi” gerekecektir. Bu koşullar altında araştırma, BJP hükümetinin kendi başarılarını duyurmakla eş anlamlı hale gelecek ve bir üniversitede öğretim her zaman araştırmadan beslendiği için, araştırmanın ölümü aynı zamanda öğretimin körelmesi ve dolayısıyla üniversitenin ölümü anlamına gelecektir.
Bazıları bunun abartılı bir ifade olduğunu, tüm özel üniversitelerde bağışçıların ve üniversite yetkililerinin (sorumluluğu tam olarak belirlemek genellikle zordur) üniversitenin akademik yaşamı üzerinde muazzam bir etkiye sahip olduğunu düşünebilir. Atamaları etkiledikleri kesin. Kuzey Amerika üniversitelerinde eskiden Yahudi kökenli akademisyenler genellikle ayrımcılığa uğrardı; bugünlerde ise Filistin mücadelesine sempati duyan herkes dezavantajlı durumda. Marksistler elbette her zaman ayrımcılığın kurbanı olmuşlardır. Öyle ki Paul Sweezy birkaç üniversiteden gelen misafir öğretim üyeliği davetini bile kabul etmemiştir; çünkü misafir öğretim üyeliği görevinin, daha önce geçici olarak ders vermek üzere işe alınan genç Marksist akademisyenlere kadro verilmemesi için bir kılıf olarak kullanıldığını duymuştur.
Yurtdışındaki pek çok özel üniversitede görülen bağışçı veya yönetim odaklı ayrımcılık veya mağduriyet vakaları ile Hindistan’da tanık olduğumuz durum arasında iki temel fark bulunmaktadır. İlk olarak, tüm bu ayrımcılık veya mağduriyet örneklerinde, üniversite yetkililerinin icraatlarının arkasında hükümet müdahalesi veya tehdidi olduğuna dair herhangi bir kanıt bulmak nadirdir. Bu icraatlar bağışçıların taraflılığını ifade edebilir, iktidar müesses nizamının lehine olan kayırmalar da buna dahildir. Ancak siyasi baskı söz konusu değildir. İkinci olarak, yurtdışındaki özel üniversitelerdeki ayrımcılık ve mağduriyet vakaları nadiren bağışçılarının veya yetkililerin akademik bir araştırma makalesini “soruşturması” ve yazarından makalede değişiklik yapmasını istemesi şeklinde gerçekleşmektedir. Araştırma makaleleri hakem denetiminden geçer ve yayımlanma yolunda tamamen bağımsız bir yol izler. Elbette içeriklerini değiştirmek için açık veya örtülü müdahaleler olabilir ancak bunun üniversite yetkilileri veya bağışçılarla hiçbir ilgisi yoktur. Ashoka Üniversitesi’nde yaşananlar bu nedenle son derece olağandışıdır. İcraatlarına ya da kendisini iktidara getiren sürece yönelik, ne kadar örtük ve akademik olursa olsun, hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen ve bu tür eleştirilerin geri çekilmesi için baskı uygulayan faşizan bir devletin yükselişini yansıtmaktadır.
Ancak bu durum, sosyal bilimlerdeki tüm araştırmaları neredeyse imkânsız hale getiriyor. Bu disiplinler toplumla ve dolayısıyla en önemlisi hükümetlerin oluşumu ve hükümet icraatlarının sonuçlarıyla ilgilidir. Eğer akademisyenler doğru olduğunu düşündükleri sonuçlara varmak için bunları inceleyemezlerse (ve akademik dünyanın bu tür sonuçların doğruluğunu değerlendirmek için kendi mekanizmaları varsa) o zaman sosyal bilimlerde araştırma yapmak imkânsız hale gelir. Nihayetinde bu durum doğa bilimlerine de uzanacak ve Hindutva[3] yanlılarının biricik hurafelerine şüpheyle yaklaşan her araştırma, araştırmacıların sözünü geri alması yönündeki taleplerini de beraberinde getirecektir. Bu, ülkedeki üniversitelerin varlık nedenini yok edecek ve onları en iyi ihtimalle sadece eğitim merkezlerine indirgeyecektir.
Modi hükümeti Hindistan’ın atmanirbhar (kendi kendine yeten) bir ülke olması yönündeki vizyonunu çokça dillendiriyor; ancak üniversiteleri fiilen yok edilen hiçbir ülke kendi kendine yetemez.
[1] BJP: (Hindistan Halk Partisi) Narendra Modi başkanlığındaki sağcı iktidar partisi.
[2] RSS (Rashtriya Swayamsevak Sangh): (Ulusal Gönüllü Örgütü) Hindistanlı aşırı sağcı, Hindu milliyetçisi bir paramiliter örgüt.
[3] Hindutva: Hindu milliyetçiliği.
[Peoples Democracy’de yer alan İngilizce orijinalinden Erdoğan Can tarafından Sendika.Org için çevrimiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.