Öğretmen Sendikası net sorularla 1 Ekim’de, tam da Meclis’in yeni döneminin ilk günü, Meclis’in kapısında olacak. TBMM öğretmenlerinin en haklı, meşru talebini yerine getirmeyecekse kime hizmet ediyor? Eğitim meselesi memleketin en kıymetli meselesi ise eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarının çözümü için ne bekleniyor?
Memlekette birçok konuda görüş ayrılıklarının yaşandığı bir dönemden geçerken iki konuda toplumsal olarak büyük oranda aynı fikriyatta buluşuyoruz: Eğitimin bugünü ve geleceğini iyi görmüyoruz, emekçilerin özlük haklarından ve insanca yaşam koşullarından uzak olduğunu düşünüyoruz. Özel öğretim kurumlarında çalışan emekçiler bu iki tespitin en net kesişiminde bir mücadelenin fitilini ateşleyeli çokça zaman olmadı. Fakat çatışmanın derinliği, yakıcılığı ve öğretmenlerin kararlı tavrı kavgayı hızla büyüttü. Öğretmenlerin haklı talepleri ve mücadelesi, eğitimin ve öğretmenlerin durumuna dair gerçekliği tüm memleketin gündeminde daha fazla yer edinir hale getirdi.
Eğitimin bugün geldiği nokta birçoğumuz için şaşırtıcı olmaktan uzak. Yoğun bir özelleştirme hamlesi ile birlikte eğitimin bilimsel ve laik değerlerine sert bir saldırının birlikte örülmesi elbette tesadüf değil. On yıllardır devlet, kamusal eğitimin ‘yükünden’ kurtulmak adına özelleşmenin önünü açarken eğitimin niteliğini yükseltmek ve eğitim emekçilerinin şartlarını iyileştirmek adına tek bir gerçekçi adım atmıyor. Bakanlar ve uygulamalar sürekli değişse de eğitime ve eğitimciye yönelik iyiye giden bir şey görmek neredeyse olanaksız. Yeni ve ‘yenilikçi’ Bakanımız Yusuf Tekin de göreve gelir gelmez ÇEDES, kız okulları, öğretmene önlük uygulaması, açık lise, sınıf geçme/kalma gibi başlıklarla hızlı popülerleşti. Fakat yeni Bakan ne velilere ne öğrencilere ne de öğretmenlere hiç umut vermiyor.
Hepimiz biliyoruz ki her yeni Bakan emek düşmanı ve eğitimi baltalayıcı talimatları uyguluyor ve Eğitim Bakanları çok çabuk eskiyor. Bununla beraber bu dönem eğitim adına gerçekler artık kendisini her zamankinden daha açık gösteriyor. Açık lise süreci durduruldu çünkü liselerin 12. sınıflarında öğrenci kalmadı. Öğrenciler nitelikli eğitime ulaşmak şöyle dursun en temel ihtiyaçlarına (beslenme, hijyen, ulaşım) erişemiyor. Deprem bölgesinde çok uzun süre eğitimden mahrum kalan öğrenciler için gerçekçi çözümler yok. Kamu okullarında kayıt ücretleri, öğretmen seçmek için torpil uygulamaları, devlet tarafından karşılanması gerekenlerin veliden talep edilmesi, yetersiz görülen ders kitaplarının yanında ek kaynakların aldırılması, servis ücretleri, beslenme giderleri ile kamusal eğitim de artık hiç olmadığı kadar ücretli ve ulaşılamaz halde.
Bunun yanı sıra birçok veli için tercihten çok mecburiyete dönüşen/dönüştürülen özel öğretim kurumlarında kayıt ücretleri tavan yapmış durumda. Patronların sahte serzenişlerinin temelinde elbette daha da çok kâr elde etmenin hayali var. Öğretmenine asgari ücreti reva gören bir özel okulun yıllık ücreti 200 bin TL’yi bulabiliyor. Sadece İstanbul’da 3 bin 545 özel okul, 2 bin 200 özel öğretim kursu (dershane), 535 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi var.
Eğitimin geldiği/getirildiği bu noktada eğitim emekçilerin ve özellikle özel öğretim kurumlarındaki emekçilerin durumu da maalesef her dönemkinden daha kötü. Asgari ücret öğretmenler için standart ücret haline getirilmiş vaziyette. Sayısı azımsanamayacak kadar çok kurumda asgari ücretin altında maaşlarla çalıştırılan öğretmenler var. Özel okullarda mobbinge dair geniş bir yelpaze inşa edilirken, dershanelerde öğretmenlere haftalık 65 saate varan ders programları yapılıyor. Belirli süreli sözleşme ile öğretmen diken üstünde bırakılıyor. Tüm gerçekler herkes tarafından bilinir hale gelmişken öğretmenlerin haklarını savunması gereken yeni Bakan’ın ilk icraatlarından biri öğretmenlere hakaret etmek oluyor. Öğretmenleri yeterli bulmayan Bakan elbette öğretmenlerin yürütülen politikalarla özel öğretim kurumlarında çalışmaya mecbur bırakıldığının farkında. Ama derdi öğretmeni itibarsızlaştırmak ve özel sektördeki kölelik koşullarını meşrulaştırmak olduğu için gaf yapmış edasıyla öğretmenlere gerçekçi bir özrü dahi çok görerek görevine devam ediyor. Öğretmenlerin en başat talebi olan taban maaş uygulamasına dair “Hukuka bakmak gerek”, “Özel sektöre müdahale olur” gibi söylemler üretirken Bakan elbette bu hakkın 2014’e kadar var olduğunu ve öğretmenlerin elinden bir kanun değişikliği ile alındığını biliyor.
Bakanların, siyasilerin, vekillerin tüm netliği ile bildiği özel öğretim kurumlarındaki emek sömürüsü Öğretmen Sendikası’nın varlığı ile artık tüm toplum tarafından bilinir hale geldi. Veliler, öğrenciler, farklı işkollarında çalışan güvencesiz emekçiler, sendikalar, sanatçılar, gazeteciler alandaki sömürüyü artık daha net biliyor ve takip ediyor. Öğretmen Sendikası gerçeği açık etmekle kalmayıp hakları için mücadele eden öğretmenler örgütü olma noktasında da emin adımlar atıyor. Öğretmen Sendikası günün gerektirdiği eylemi ortaya koyarken aslında eğitim emekçilerinin verdiği bu mücadelenin tüm toplumu ilgilendiren bir eğitim hakkı kavgası olduğunu da hepimize gösteriyor. Eğitim için bütünlüklü bir mücadele şart ve mücadelenin en kritik ayaklarından biri özelleştirmelerle kölelik koşullarına mahkûm edilen öğretmenlerin özlük hakları mücadelesi. Eğitimin geldiği noktada eğitimin sorunları öğretmen emeğine yönelik saldırılar son bulmadan çözülemez.
Tüm siyasi partilerin bir önceki dönem eğitim komisyonu üyelerinin, eğitim daire başkanlarının, velilerin, tüm duyarlı insanların haklı bir talep olarak gördüğü taban maaş hakkı için iki yıldır aralıksız mücadele eden, tüm yol ve yöntemleri eksik, hatalı, noksan da olsa deneyen Öğretmen Sendikası net sorularla 1 Ekim’de tam da Meclis’in yeni döneminin ilk günü Meclis’in kapısında olacak. “Öğretmenler köle gibi çalıştırılabilir”, “Emekçiler özelde çalışıyorsa patronun kanunları geçerlidir”, “Öğretmenlik nitelikli bir iş değildir”, “Patronların kârı emekçilerin haklarından değerlidir”, “Eğitimin geldiği nokta umurumuzda değildir” diyenler kim? TBMM öğretmenlerinin en haklı, meşru talebini yerine getirmeyecekse kime hizmet ediyor? Eğitim meselesi memleketin en kıymetli meselesi ise eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarının çözümü için ne bekleniyor?
Bu soruları soracak ve soruların cevabının peşine düşecek iradeye sahip çıkmak gerekir. Tüm öğretmenlerin, velilerin, eğitimi dert edinenlerin, emeğe saygı gösterenlerin, dostların 1 Ekim’de Öğretmen Sendikasının yanında olacağını biliyoruz. Öğretmen Sendikası öğretmenliğin itibarı, emekçilerin özlük hakları, eğitimin dolayısıyla memleketin geleceği için 1 Ekim’de Ankara’ya çağırıyor. Hep birlikte haykıralım: Taban maaş geri gelecek, yaşamak zorundayız!
*Hüseyin Aksoy, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.