sırf denizler de değil, örneğin kaypakkaya’yı da sadece o cesareti vurgulayarak andığımızda, mustafa kemal’le yan yana konulması gibi sonuçlara şaşırmamak gerek. ayrıca denizlerin ya da on’ların ya da kaypakkaya’nın yolundan gitme çağrıları, vaatleri sadece bu cesarete mi işaret ediyor?
sosyal medyanın insanı harekete geçiren bir yanı var. özlem çerçioğlu’nun dahi denizler paylaşımı yaptığını görünce açıkçası heyheylendim ve x’in karmaşasında kime ulaşacağı belli olmayan, muhtemelen günlerce uğraştıracak karşılıklar alacak birkaç tweet atmaktansa, çok sınırlı sayıda okurun ilgisini çekebilecek şu kısa yazıyı kaleme almayı tercih ettim.
deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf aslan’dan bize ne kaldı? mesajlarda, tweetlerde, açıklamalarda mücadelelerinin her aşamasında öne çıkan cesaretlerinden bahsediliyor. tarihin o ânında, çok sınırlı bir hazırlıkla harekete geçme cüretinin, darağacına gözünü kırpmadan yürüme cesaretiyle bir araya geldiğinde ne kadar önemli ve belirleyici olduğunu söylemeye bile gerek yok.
ama sırf denizler de değil, örneğin kaypakkaya’yı da sadece o cesareti vurgulayarak andığımızda, mustafa kemal’le yan yana konulması gibi sonuçlara şaşırmamak gerek.
ayrıca denizlerin ya da on’ların ya da kaypakkaya’nın yolundan gitme çağrıları, vaatleri sadece bu cesarete mi işaret ediyor?
bugün sadece thko’dan bahsedelim. hangi koşullarda, nasıl ortaya çıktığı üzerinde durmayacağım ama açık ki bir mücadele hattı ve bir politik konumlanış var; silahlı mücadele ve anti-emperyalizm. örneğin vietnam’daki savaş suçlarıyla tanınan ve abd büyükelçisi olarak ankara’ya atanan robert komer’in arabasını yakmış insanlar cesaretten ibaret değildir; ve siz bugün türkiye’nin avrupa birliği’ne girememesine hayıflanıyorsanız, onların yolundan yürüyor olamazsınız. aynı şekilde, gezi tutsaklarının serbest kalması için batı’nın baskı yapmasını umuyorsanız, idamla yargılanan yol arkadaşlarını kurtarmak için ünye radar üssünde çalışan iki ingiliz, bir kanadalı teknisyeni rehin alan thkp-c ile de aynı yolda yürümüyorsunuzdur. bu insanlar, siyasi koşullar bugünkünden daha iyi olmamasına rağmen demokrasi mücadelesi vermeyi seçmedi, bu insanların mücadelesi “direniş”le de tanımlanamaz, cepheden saldırıyorlardı.
biliyorum sadece takvim anlamında değil, siyasal olarak da yeni bir yüzyıldayız, biliyorum zamanın ruhu vardır ve çok değişti. yanlış anlaşılmasın, andığım “yeni” tutumları değerlendirmeye çalışmıyorum, sadece tutarlılık, gerçekçilik ve hatıraya saygı öneriyorum.
çünkü herhangi bir siyasi hareket, militanlarından ibaret değildir, siyasi çizgisi ve tarihte işgal ettiği yer en az bunun kadar önemlidir.
yazının bu noktasına geldiğimde, x’te önüme önder akgül’ün şu twiti ve şu görsel düştü:
Yusuf Aslan’ın Filistin kampından döndükten sonra Ant Dergisindeki yazısı. Genel geçer anlatılarda belirtildiğinin aksine, kuşağının Filistin ile kurduğu ilişki enternasyonalizmlerinin ve devrim tahayyüllerinin ulus-devlet sınırlarının ötesinde olduğunun müthiş bir örneğidir.+ pic.twitter.com/nBlekmqF3N
— Önder Akgül (@ondereakgul) May 6, 2024
akgül’ün devamında yazdıklarının önemli bir kısmına katılmıyorum ama görseldeki metin söylemek istediklerimi çok iyi ifade ediyor.
efsaneler tarihin parçası ama üç fidanımız, erken yaşta kırılmış olmaktan, efsaneden çok daha fazlası, çevresinde örülen romantizmin hatıralarına zarar verdiği bile söylenebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.