Tek tarım modeli, tekleştirici model piyasanın arzu ettiği ya da piyasaya kâr getiren sebze ve meyveleri pazarlamaya başlar. Pink Lady adında elma yoktan var edilir ve piyasaya sürülür. Bu tür tarımın ilk denemeleri “yeşil devrim” adı altında 50’li yıllarda başlar. Evet verimlilik artar, ama toprak fakirleşir, insan ve doğa zehirlenir, tekleştirici modele geçilir
“İlaçlarla sebze ve büyükbaş hayvanları daha fazla şişirerek kilo almalarını sağlayarak kasalarını daha hızlı ve daha fazla dolduruyorlar.”
(Salim Laibi, La faillite du monde moderne, Fiat lux yay.,2020)
Beslenmemizde sebze (tahıllar dahil) ve meyvelerin yeri çok önemlidir. “Her gün 5 değişik sebze ve meyve tüketin” diye de reklam yapılır. Bir taraftan da sebze ve meyveler kaybolmakta ve küreselleşmenin etkisiyle üretim ve tüketimi de tekleşmektedir, yani herkes hemen hemen aynı meyve ve sebzeleri tüketmeye yönlendirilmektedir.
Bakın Aurelien Bernier ne diyor: “Küreselleşme maddi ve entelektüel bir tekleştirme üretti. Ürünler ya da yaşam biçimlerini tek tipleştirme (beslenme, hızlı yemek, AVM’ler, TV’de düşünmeyi engelleyen izlenceler) ya da kuramlar (kapitalizm, liberalizm, rekabet, bireycilik) çoğu toplumu istila etti. Yerel kültürler kaybolmaya direnirken küreselleşen işgalci kültürün öğelerine dahil edildiler.”
İşte bu ürünlerin içinde sebze ve meyveler de bulunmaktadır.
Jennifer Jordan “İnsanların tarihi sebze ve meyvenin de tarihidir, toprağın tarihidir, kolektif bellektir” diyor. Sebze, meyve de dolaşır. Tadı, anlamı, rengi de değişir iklim ve yöreye göre. Kimi zaman ulusallığa da bürünür.
Avcı-toplayıcı toplumdan yerleşik topluma geçerken insanoğlu sebze ve meyveleri evcilleştirmeye başladı. İnsan eylemine bağlı olarak, uzun ve karşılıklı etki içinde bitkilerin evcilleştirilmesi genetik değişikliklere yol açtı. Son 15 bin yılda bitkiler, tahıllar ve meyveler önemli genetik değişikliklere maruz kalmışlardır. Evcilleşen bitki ve sebzelerle insanlar karınlarını doyururken tohumlarla da oynamış, melez tohumlar, yeni tohumlar dolayısıyla yeni türler de yaratmıştır. Kimileri kaybolurken kimileri ön düzleme çıkmıştır. Toprağın özelliği, iklim, kullanılan verim artırıcı ürünler, makineleşme, yemek alışkanlığı, tatlar, hastalıklar vb türlerin kaybolmasına ya da yenilerinin ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.
Ayrıca insanoğlu hep göç etmiştir ve yerleşik düzene geçmiş olsa da göç etmeye de devam etmektedir. Göç ederken yetiştirdiği, yediği sebze ve meyveleri de götürüyor ya da yaşadığı yere gelen, toprağına, havasına, suyuna el koyan sömürgeciler tarafından sebze ve meyvesine de el koyuluyor. Bugün tohumuna, yerel bitkilerine saldırıyorlar. Her yerde tek tohum, genetiği değiştirilmiş tohum, hastalığa, böceklere dayanıklı tohum reklamı yapılarak çok uluslu firmalar tarafından satılıyor. Biyoaraştırma ve biyokorsanlık ile yerel toplulukların genetik ve biyolojik kaynaklarına el koyulduğu gibi bunlara ait bilgiler de çalınarak bröve altına alınıyor. Genetiği değiştirilmiş organizmaların (mısır, soya) tarımı için zor kullanılıyor.
İnsanoğlu sebze ve meyvenin sapını, kökünü, yaprağını yedi, kuruttu. Konserve yaptı, şimdi donduruyor. Çiğ yedi, pişirdi yedi, salata yaptı. Kimi zaman doğal ilaç olarak da kullandı.
Bölge, kuşak, tarihsel durum, koşul ve tarımın sanayileşmesine bağlı olarak sebze ve meyveler kaybolur, unutulur.
Burger, kebap, suşi, pizza en çok tüketilenler.
Sarı şalgam, mürver, teke sakalı, yabani enginar, yaban havucu, yer armudu, kara pazı kayboluyor.
Ayrıca soframıza dünyanın değişik bölgelerinde yetiştirilen sebze ve meyveler konteynırlara doldurulup getiriliyor. Muz ve ananası bilirdik ama şimdi ismini duymadığımız kimi meyveler marketlerde satılıyor. Kimi meyve ve sebzeleri yerel düzeyde yetiştirmek elbette ilginç olabilir, gelir kaynağı olabilir. Avokado eskiden yoktu, şimdi yetiştiriyoruz.
Ama kimi sebze ve meyveler de kayboluyor.
ABD’de 19. yüzyılda çokça ekilen lahana, bezelye ve mısır türlerinin yüzde 90’ı kayboldu.
Sebze ve meyveler tekleştiriliyor. Rengi, tadı, kokusu, biçimi değişiyor, tekleşiyor. Besleyici değeri kayboluyor.
Eski sebze ve meyveler kaybolurken, yerel düzeyde kimi eski sebze ve meyveleri yeniden yetiştirme ve beslenme zincirine sokma çabaları devam ediyor. Yerel pazarlar ve birlikler kurulup bunlar değerlendirilmeye çalışılıyor.
Bugün 12 bitki ve 5 hayvan insanlığın yüzde 75’nin beslenmesini sağlıyor. Toplam 30 bitki ise yüzde 95’i sağlıyor.
30 tür domatesten (belki de daha fazla) sadece 7’si yetiştiriliyor. 73 tür kavundan sadece 2-3 tür, 400 bin pirinç çeşidinden ise 50 kadarı elimizde kaldı.
7 bin 500 elma türü var ama yetiştirilen 30 kadar.
İğdeyi gençler bilir mi? Muşmula, alıç da kayboluyor. Alıç mevsimi geldiğinde kolye yapılarak satılırdı.
Fast food sektöründe 4 tür patates kızartma için kullanılır. Tadı olmayan, rengi yapay patatesler. Ben bunlara AVM patatesi diyorum.
Sadece türler kaybolmakla kalmayıp besin değeri de kayboluyor. Jeffrey Christian 1999 (2002’de de güncelleme yaptı) yılında yaptığı araştırmada besleyici değerlerin kaybolduğu (magnezyum, kalsiyum, potasyum gibi) gibi yapay seçimlere gidildiğini belirtir. Hızlı yetişen, renkli, göz alıcı, uzun süre korunabilen türlere geçildiğini belirtir.
Memleketim Niğde’de Amasya türü külahlı elma ve daha birçok tür kayboluyor. Yetiştirenler, yönetim ve kurumlar duyarsız. Örnek elma bahçesi yapıp türleri korumaya çalışmıyorlar. İtalyanlar binlerce dönüm arazi alıp bilgisayar denetimli bahçelerde elma yetiştiriyor ama bizim elmamızı değil. Bodur elmayı zorla kabul ettiriyor. Bir zamanlar Golden, Starking nasıl geldiyse şimdi de çok uluslu şirketlerin Grany Smith’i, Gala’sı, Pink Lady’si geliyor ve senin binlerce yıldır yetiştirdiğin ve yediğin elma kayboluyor. Elma yetiştirene “Bu elmayı yetiştirin, ben dünya piyasalarında satarım” diyor. Sen külahlı elmanı kaybederken sana ve toprağına yabancı türü sızlanmadan yetiştirmeye çalışıyorsun. Sadece elma değil çekirdek armudu, bal armudu, kulpdüşen armudu, şekerpare de kayboluyor. Yer elması artık pazarlarda yok.
Tavşanbaşı kayboluyor. Vişnap, kelek elma ve çıngıraklı elmayı kim biliyor?
Birleşmiş Milletler Gıda Örgütüne göre (FAO) 100 yılda sebze ve meyvelerin yüzde 75’i kaybolmuştur. Kaybolurken beslenmemizi de kaybediyoruz. Bize uygun olan ya da yerelde yetiştirilen, atalarımızın ekip biçtiği meyve ve sebzeleri de kaybediyoruz.
Yatırım fonları, emeklilik fonları ya da vergi cennetlerindeki kimi şirketler gelişmekte olan ülkelerde tarım alanları satın alıyor. Ülkelerin açlık sorununa katkıda bulunmak için mi? Hayır. Sivil toplum örgütü GRAİN’e göre 2016 yılında yapılan 300 sözleşme ile 70 ülkede 30 milyon hektar toprak satın alınır ve yarısı Afrika’dadır. Sadece 500 hektarın üstündeki satışların dikkate alındığını da belirtelim. Satın alınan bu tarım topraklarında ise sanayi kullanımına yönelik ürünler yetiştirilir: Biyoyakıt, palmiye yağı, hayvan yemi olarak genetiği değiştirilmiş soya ya da mısır. Dolayısıyla geçim tarımı yok edildiği gibi kimi yerel türlerin tarımı da yok edilir. Kaybolma nedenlerinden biri de budur. O halde biraz daha ayrıntılara girelim.
Kuşaktan kuşağa geçişlerde kaybolma nedenleri olabilir? Eskiler bildikleri sebze ve meyveleri yetiştirip tüketirken yeni kuşak yeni sebze ve meyvelerle tanışabilir, geliştirebilir.
Toplumsal gelişmeye bağlı olarak, barışta ve savaşta beslenme şekilleri değişir ve kimi sebze ve meyveler önemini korurken kimileri kaybolur.
Toplumdaki sınıfların tercihine bağlı olarak değişebilir. Örneğin Fransa’da üst Orta Çağ’dan Rönesans’a kadar, sebze ve meyve seçkinlerce tercih edilmez ve daha çok et tüketirler. Sebze ve meyveyi tüketen köylüdür. Sebze ve meyvenin toplumsal bir statüsü vardır ve buna göre kimileri önemsenmez, küçümsenir. Kök, yaprak asil değildir; meyve asildir. Köylü turp yerken asil kuşkonmaz ve mantarı tercih eder. Seçkinin amacı beslenmek değil, daha çok sebze ve meyveleri çeşitlendirmektir. Sebze ve meyvenin reddi, kabulü toplumsal işlevine göre değişir. C. Lévi Strauss’un dediği gibi gıda sadece yemek için iyi olmayıp düşünmek için de iyidir.
Din de beslenmede rolünü oynar. Roma devrinde Hristiyanlık dinsel törenlerde ekmek, şarap ve zeytinyağını kutsallaştırır, tarım ve üzüm bağlarının değer kazanmasında önemli bir rol oynar. Kimi sebze ve meyveleri kutsallaştırması ve çilecilikte rol vermesi artan ya da azalan tüketimlerine neden olur.
Yeni dünyaların keşfi ve sömürgeleşme atılımlarıyla sebze ve meyveler dolaşmaya başlar, mutfaklara, reçetelere girer. Yeni sebze ve meyveler yetiştirilir, yeni tutkular yaratılır. Eskiler kaybolur.
Tarımdaki gelişmelerle (verimlilik artışı, tarımsal ilaç ve gübre kullanımı, makineleşme, toprağın fakirleşmesi gibi) ve gıda ve tarım işletmelerinin giderek sektörde tekelci ve karar verici duruma gelmesiyle türlerde gelişmeler ortaya çıkar. Genetiği değiştirilmiş ürünler ortaya çıktığı gibi tarım alanında brövelerde önemli olmaya başlar. Tek tarım modeli, tekleştirici model piyasanın arzu ettiği ya da piyasaya kâr getiren sebze ve meyveleri pazarlamaya başlar. Pink Lady adında elma yoktan var edilir ve piyasaya sürülür.
Bu tür tarımın ilk denemeleri “yeşil devrim” adı altında 50’li yıllarda başlar. Evet verimlilik artar, ama toprak fakirleşir, insan ve doğa zehirlenir, tekleştirici modele geçilir.
Tohum piyasasının ele geçirilmesi de kayıp ve yeni türlerin ortaya çıkmasında işlevini görür.
Yeni tarım modeli iklime, kuraklığa dayanıklı, estetiği güzel, hızla büyüyen, renkli, şekerli, aynı kalibrede ve göze hoş görünen yeni sebze ve meyveleri dünya piyasalarına sunar. Bu model tarımsal ürünün yüzde 10’nu tarlada eler. Çünkü göze güzel görünmez yani çöpe atılır. Market de bunları satın almaz. Bu göze hoş görünmeyenleri kimi dernekler alarak geliri az olanlara dağıtmaya çalışırlar.
Afrika’da geleneksel beslenmenin temeli olan mil, sorgo (hint darısı) yerine piyasanın karar verdiği mısır ve pirinç ekiliyor ya da ektiriyorlar.
Hazır gıda sanayi hızla gelişiyor. Sebze ve meyveyi satın alıp, yıkayıp, pişirmek yerine hızla tüketiyorsun ve hep aynı türleri tüketiyorsun.
Donmuş gıdalar kuru sebze ve meyve tüketimini de azaltıyor çeşidi de.
Gıda ve tarım sanayinin öneminin giderek artması ve tüketimin tekleşmesi karşısında yerelde kimi tarım birlik ve örgütleri ya da kişisel çabalarla eski tohumlar korunmaya alınarak eski sebze ve meyveler üretilmeye çalışılıyor. Kimi yerlerde önemli gelişmelerin sağlandığını da belirtmek gerekir. Kuşkusuz yeniden sunulan eski sebze ve meyveler tüketicinin de talebine bağlıdır. Alışmak kolay değildir.
Rus ziraatçi Nikolai Vavilov 1916-1940 yılları arasında dünya turuna çıkar ve tohumları toplar ve saklar. Bugün Saint Petersburg’daki müzede 380 bin tür tohum bulunur. İşte yerelde kimi kişiler ve topluluklar da son yıllarda tohumları korumaya çalışırlar ve çok uluslu tarım şirketlerinin eline geçmesini engellemeye çalışırlar.
Sebze ve meyvelerimize sahip çıkalım, eskileri kaybetmeyelim, tohumlarımızı saklayalım. Yerele önem verelim. Gerekirse tanıtalım. Giderek tadı tuzu değişen şu dünyada tatlı, hoş kokulu, alacalı, besleyici, irili ufaklı sebze ve meyvelerimizi koruyalım, yetiştirelim.
Afiyet olsun.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.