Hepimiz kiraların çok yüksek olduğunu ve şehirlerimizin uygun fiyatlı konut sağlama girişimlerinin başarısız olduğunu biliyoruz. Başarısız olmalarının nedeni, “uygun fiyatlı konut” senaryosunun konutu bir kamusal mal olarak görmemesidir
Son yarım yüzyılda federal hükümet [ABD hükümeti] bu ülkedeki sosyal konutların içini boşalttı. Alternatif çözümler arayan kanun yapıcılar, enerjilerinin çoğunu Düşük Gelirli Konut Vergi Kredisi programı, Konut Seçimi Senetleri (eski adıyla Bölüm 8), Konut Güven Fonu gibi onlarca yerel ve eyalet çapında programlara harcadı. Tüm bu önlemler, ortalama gelirin yüzde 60’ı veya altında geliri olan kişilere konut sağlamaya çalışmaktadır. Bu çabalara rağmen evsizlik oranları artmakta, bekleme listeleri uzamakta, siyahi ve esmer topluluklar yerlerinden edilmekte ve yeterli sayıda insan ihtiyaç duydukları konutlara erişememektedir. Ayrıca, düşük gelirli demografik gruplara odaklanılması, işgücünün giderek daha fazla altına giren bir bölümünü göz ardı etmektedir: Orta gelirli olanlar.
Ülkemiz her yıl daha fazla siyasi sermaye ve kaynak harcıyor ancak yine de ülkenin dört bir yanındaki şehirlerin karşı karşıya olduğu acil uygun fiyatlı konut talebini karşılamakta yetersiz kalıyor. Konut fiyatları artmaya devam ederken biz bu yatırımları yapmaya devam ediyoruz. Tüm bu çabaların sorunu, konut krizinin odağındaki meseleyi ele almakta başarısız olmaları: Metalaşma.
2020 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm kiralık dairelerin yüzde 2’sinden azı kamuya aitti. Dairelerin büyük kısmı (yüzde 40’ın üzerinde) limited şirketlere ve diğer gayrimenkul yatırım şirketlerine aitti ve bu oran her yıl artıyordu. Ulusal konut piyasasında kiralık daireler, kâr amacı güden emlak firmalarının ve Wall Street spekülatörlerinin elinde birer meta haline gelmiştir. Bu arada, hükümetin her kademesindeki politika yapıcılar, konut piyasasının metalaşmasının hız kesmeden devam etmesine seyirci kalıyor. Alım gücü sorununu çözmenin tek yolunun, uygun fiyatlı konutlar için mevcut piyasa-müdahalesi stratejilerine daha fazla kaynak aktarmak olduğunu iddia ederek teslim bayrağını çekiyorlar.
Konut tedarikinin serbest piyasanın insafına bırakılması, Amerikalıların büyük bir bölümünü soğukta bırakmaktadır. Metalaşmış konut stoku, OECD’deki en kötü gelir eşitsizliği ile birleştiğinde, en yoksulların asla rekabet edemeyeceği bir kiralık konut piyasası yaratmaktadır. On yıllardır uygulanan neoliberal politikalar, çok düşük gelirli hanelerin ev sahiplerine ödeyemediği farkın kamu kaynaklarıyla sübvanse edildiği bir sistem yarattı ve bu sistemi destekledi. Diğer yaygın planlar, düşük maliyetli dairelerin belirli bir kısmının bölge gelir ortalamasının yüzde 60’ından az gelirle yaşayanlar için ayrılmasını içeren kâr amacı gütmeyen konut geliştirme uygulamalarını içermektedir. Anlaşmalar genellikle müteahhitler için artırılmış imar kapasitesi ve cömert vergi kredileri ile cazip hale getirilmektedir. Bu “çözümler”, sekiz ila elli yıl arasında değişen kira süreleri ile uzun vadeli satın alınabilirlik sorunları ile boğuşmaktadır.
Bulundukları bölgenin ortalama gelirinin yüzde 80’i ile yüzde 120’si arasında geliri olan haneler, maliyet yükü altında olanların (gelirlerinin yüzde 30’undan fazlasını barınma masraflarına ödeyen) giderek artan bir oranını oluşturmaktadır. Ülke genelinde, orta ve yüksek gelirli hanelerin yaklaşık yüzde 11’i konut maliyet yükü altındadır. Nüfusumuzun bu kesimi şu anda uygun fiyatlı konutlardan dışlanmış durumdadır ve artan ekonomik kırılganlıklarını azaltacak herhangi bir politika bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, mevcut konut politikası, uygun fiyatlı konutlara hak kazanamayanları fiilen görmezden gelmektedir. Kanun yapıcılara göre, bu işçilerin barınması piyasanın işidir.
Tüm bu politikalar milyonlarca orta sınıf insanı serbest piyasanın insafına terk etmiştir. Orta gelirli bireyler ve aileler teknik olarak piyasaya tabi kiralık daireleri karşılayabilir ancak bir şeyi kısa vadede karşılayabilmek ile uzun vadede karşılayabilmek arasında önemli bir fark vardır. Kira ödeyebilmek için her ay temel ihtiyaçlardan kısmak uzun vadede tahammül edilebilir bir şey değildir. Bu nedenle, teknik olarak kirayı karşılayabilecek durumda olan on dokuz milyondan fazla hane yine de maliyet yükü altındadır. Zaman içinde, fahiş kiraların kümülatif etkisi evsizliği ve yerinden edilmeyi artırmaktadır.
Mevcut uygun fiyatlı konut söylemi, yalnızca en düşük gelirli hane halklarına odaklanarak, nüfusun diğer kesimlerini fiilen uygun fiyatlı konutları hak etmeyenler olarak silmektedir. Bu politika yaklaşımı komşulara ve topluma sırtımızı dönmekle eşdeğerdir. Konut maliyetlerinin piyasa güçlerinin gayri maddi simyasının bir sonucu olarak görülmesi, barınmayı bir kamusal hizmet ya da herkesin sahip olduğu bir hak olmaktan çıkarmaktadır.
Mevcut uygun fiyatlı konut söylemi, piyasa konutu sorunundan nasıl kurtulunacağına yanıt bulmada başarısız olmaktadır. Piyasa dışı konutları içeren girişimler olmaksızın, uygun fiyatlı konut planları başarısız olmaya devam edecektir. Piyasa dışı konut arzı olmadığında, işçiler kimin ev alıp alamayacağını belirleyen acımasız arz ve talep yasalarına katlanmaya devam edeceklerdir. İnsanlar kontrolden çıkmış ve öngörülemez kira artışlarıyla karşı karşıya kalmaya devam edecek ve seçkinler kendileri ve aileleri için ev temin etmeye çalışan işçilere her zaman daha yüksek fiyat teklif edebileceklerdir. Mutlak yoksulluk eşiğinin biraz üzerinde gelir elde eden haneler ne yapacaklar? Büyüdükleri evlerden uzağa mı taşınacaklar? İşlerine ulaşmak için her gün saatlerce yol mu gidecekler? Eğer işçiler kentleri tamamen terk etmek zorunda kalırlarsa, kent merkezleri eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerden mahrum kalacaktır.
Neyse ki, sosyal konut hareketleri bu sorunları ele almak için ülke çapında filizleniyor. Bu hareketler bu soruları kamusal alana taşıyor ve mevcut uygun fiyatlı konut söylemine meydan okuyor. Bu hareketler, konutun bir meta olarak değil, bir kamusal mal olarak ele alınmasını talep ediyor.
Dünyanın dört bir yanında uygulanan kamuya ait, karma gelirli konut modeli olan sosyal konutlar, Viyana, Yeni Zelanda, Uruguay, Toronto ve hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde Maryland eyaletinin Montgomery County banliyösündeki konut stokunu aktif bir şekilde metadışılaştırmada inanılmaz derecede başarılı olmuştur. Buralar, konutun kamusal mal olduğu ve sürekli olarak uygun fiyatta tutulduğu yerlerdir.
Bu çeşitli şehirlerde, ilçelerde ve ülkelerde, kamuya ait ve sübvansiyonlu konutlar sadece çok yoksullar için değil, herkes içindir. Viyana’da piyasa dışı konutlara başvuranlar için gelir tavanı oldukça yüksek olduğundan, kent nüfusunun yüzde 85’inden fazlası sürekli olarak uygun fiyatlı ve metadışılaştırılmış konutlarda kalabilmektedir. Bu durum, serbest piyasadaki konutları kamusal mal olarak sağlanan konutlarla rekabete zorlayarak piyasadaki konutların kiralarını düşürdüğü için genel alım gücünü artırmaktadır. Ev sahipleri kiracıları çekmek için fiyatlarını buna göre düşürmek zorunda kalmaktadır.
Maine’den Hawaii’ye kadar Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirler ve eyaletler kendi sosyal konut programlarını keşfetmeye başlıyor. Nüfusun çok daha geniş bir kesiminin yararlanabileceği toplu konut stokları yaratmaya ve yerel ve ulusal kiralık konut stoklarımızı metadışılaştırmaya yönelik çalışmalara ilgi giderek artıyor. Kaliforniya Meclis Yasası 2053, Kaliforniya Sosyal Konut Yasası, 2022’de eyalet meclisinden geçmiştir. Hawaii’nin ALOHA Evleri Yasası eyalet yasama meclisinde görüşülmeye devam ediyor. Benzer yasa tasarıları daha kırsal eyaletlerde de değerlendiriliyor. Bu yasama oturumunda Maine, Maine Toplum Konut Geliştirme Kurumu’nun Kurulmasına İlişkin Kanun’u görüşecek.
Yerel düzeyde, Seattle’daki konut savunucuları “House Our Neighbors!”, oylanacak Initiative 135 yasası aracılığıyla kent çapında bir kamusal sosyal konut geliştiricisi oluşturup oluşturmamaya karar verecekleri özel bir seçimden sadece haftalar uzaktalar ve bu da Seattle’ı ülkede bunu yapan ikinci yerel yönetim haline getiriyor.
Bu hareketler, Amerika Birleşik Devletleri’nin şehirlerimizi sarsan uygun fiyatlı konut krizini çözmek için yapabileceklerinin sadece başlangıç noktasıdır. On yıllardır süren özelleştirmeyi geri almak için konut hareketine ulusal düzeyde enerji katmalı ve Kaliforniya, Hawaii, Maine, Seattle ve diğer yerlerdeki girişimlere destek vermeliyiz. Konutu bir kamusal mal haline getirebiliriz.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Tankut Serttaş tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.