Mor Dayanışma'dan İrem Kayıkçı, "Tek adam rejiminin inşasında atılan bu hamle faşizm koşullarından beslenirken yan yana gelinecek her mutfağın, her fabrikanın, her sokağın anlamı artık daha büyük" diyor
Kamuda başörtüsü serbestliğini güvenceye alan ve aile kurumunu yeniden tanımlayan Anayasa değişikliğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor.
AKP, “din ve vicdan hürriyeti”ni ve “aile ve çocuğun korunması”nı içeren Anayasa maddelerini değiştirmekle neyi hedefliyor? Bu değişiklik kadın özgürlük mücadelesi açısından ne ifade ediyor? Kadınların meclisteki muhalefet partilerinden beklentisi ne? Kadın hareketi ne yapacak? Kadın örgütleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Mor Dayanışma’dan İrem Kayıkçı, “Tek adam rejiminin inşasında atılan bu hamle faşizm koşullarından beslenirken yan yana gelinecek her mutfağın, her fabrikanın, her sokağın anlamı artık daha büyük” diyor.
Sendika.Org: Önümüzdeki günlerde Meclis’e Anayasa değişikliği geliyor. Bu Anayasa paketiyle AKP sizce neyi hedefliyor?
İrem Kayıkçı: Anayasa’nın 24. ve 41. Maddelerinde yapmayı planladıkları değişiklikle; erkek, heteroseksüel, Sünni, muhafazakâr kodlardan beslenen iktidarlarının devamlılığı ve yeni rejimin kalıcı hale gelmesi için esasında ataerkinin yeniden üretilmesinin Anayasal güvence altına alınmasını hedeflediklerini görüyoruz.
Yeni rejimin mayası olan kadın, çocuk, LGBTİ+ düşmanı politikalarının uzun süredir kaybettikleri meşruiyet kaybını telafi edecek bir rıza üretme aracı olarak sürekli devrede tutulduğu malumumuz. Fakat bir yandan da toplumsal ve siyasal açıdan kutuplaşmayı diri tutarak ayrımcılığı, ötekileştirmeyi ve ikilikleri kalıcı hale getirecek bir Anayasal değişiklik teklifi ve bunun kadınlar üzerinden dini referanslarla yapılması; evrensel hukuka aykırı davranmakta bir beis görmediklerini, aksine hukuku, demokrasiyi, laikliği ayaklar altına aldıklarını bir kere daha gösteriyor.
“Öylesine bir seçim hamlesi olarak görülemeyecek bir toplumsal dönüşümün hukuki dayanağını oluşturmayı hedefliyorlar”
Ekonomik krizden, yoksulluğa, işsizlikten kadın cinayetlerini önlemeye kadar yaşadıkları başarısızlık ve yönetememe krizi ülkenin, devletin, toplumun her yanına toplumsal bir buhran ve çürüme olarak yansımış durumda. Ayyuka çıkan meşruiyet krizlerini seçim sürecinde kotaracak bu Anayasal değişiklik hamlesi ile her ne kadar resmi muhalefete “tereyi asıl kimin satabileceğini” göstermiş olsalar da öylesine bir seçim hamlesi olarak görülemeyecek bir toplumsal dönüşümün hukuki dayanağını oluşturmayı hedefliyorlar.
Kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların ihtiyaçlarını ve taleplerini tamamen görmezden gelerek ataerkinin ve sermayedarların çıkarları için faşizmin kurumsallaşmasına hız verdikleri bu süreç Erdoğanist-İslam yorumuyla meşrulaştırılmak isteniyor. Nasıl mı? Erkeklere, reislere, diktatörlere koşulsuz biat, ev ve aile içine hapsol ve gerekiyorsa erkek egemen, ayrımcı Anayasa’ya teslim ol! Yani erkek-devlet şiddetiyle.
“Kadın hareketini, feminizmi ve aslında yıllardır kazanılan hakları yerle bir etmeyi istiyorlar”
Bu paket geçerse artık bir dini buyruğun gereği olarak başörtüsü Anayasal güvence altına alınmış olacak. Buna kadınların özgürlük mücadelesi açısından nasıl yaklaşmak gerekir?
Yeni rejimin inşa sürecinde yukarda bahsettiğim kodlar ile dönüştürmeye çalıştıkları toplumda kadınlar bir kere daha ikilikler arasına tekrar tekrar sıkıştırılmaya çalışılıyor. Başörtülü-örtüsüz ayrımını yeniden üreterek kadınların yıllardır yürüttüğü ataerkiden topyekûn kurtuluş mücadelesinde önemli bir yerde duran ikilikleri aşan bir kadın hareketini, feminizmi ve aslında yıllardır kazanılan hakları yerle bir etmeyi istiyorlar. Çünkü toplumsal, demokratik bir kitle hareketi olarak kadın hareketinin erkek tahakkümüne karşı verdiği mücadele meşruiyetlerinin zayıflamasına sebep oluyor.
Diğer bir taraftan Anayasal laiklik ilkesini ihlal ederek kadınların inançları, bedeni, kılık kıyafeti, tercihleri üzerinden ürettikleri ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi erkek egemen politikalarıyla kadınlara dayatıyorlar. Diğer tüm dini inançtaki kadınları, inançsız kadınları ötekileştiren ve her fırsatta düşman ilan ederek savaş politikası yürüten AKP iktidarının derdinin kadınların özgürlüğü ya da eşitlik olmadığını çok açık. Aksine özgürlük mücadelesi veren kadınlara yönelik saldırılarını en son 25 Kasım’da Taksim’de olduğu gibi artıracaklarını görüyoruz.
Bu yüzden; feminist mücadele ile ikilikleri karşısına alan, laikliğe sahip çıkan, kadınların inançları, inançsızlığı, tercihleri üzerinden yıllardır erkek egemenlerin çıkarlarına hizmet eden politikalar karşısında örgütlü, kolektif bir duruşa ihtiyacımız var.
Bir başka konu ise evlilik ile ilgili olan maddeyle birlikte evlilik birliği kadınla erkek arasında tanımlanmış olacak. Bu maddenin kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından ne ifade ettiğini ve sizin görüşünü belirtir misiniz?
Bu madde ile birlikte yıllardır yürüttükleri LGBTİ+ düşmanı politikaları önceleyerek; kaybettikleri meşruiyeti ve toplumsal rızayı bu düşmanlık ve ayrımcılık üzerinden kazanmayı planlıyorlar. Devlet destekli büyük aile mitingleri gibi nefret suçunu meşrulaştıran buluşmalara izin vererek, destekleyerek, propagandasını yaparak alenen suç işlediler ve hala da işliyorlar.
Teklifin genel gerekçesinde yazan; “insan tabiatına uygun bir birliktelikle, bu bağlamda iki ayrı cinsiyetin yani kadın ve erkeğin evlilik yoluyla kurduğu aile” ifadesi cinsiyeti, cinsel kimliği fark etmeksizin birlikte olmak isteyen insanlara, ya da kendilerine aile diyenlere ve çeşitlilik barındıran ailelere toplumsal cinsiyet atıyor. Ve bunu demokratik, evrensel bir Anayasada asla yazılamayacak bir biçimde “insan tabiatına uygun” diyerek aslında AKP “fıtrat” söylemini bir hukuk metnine sokmuş oluyorlar.
Madde değişikliğinin gerekçesinde ve ayrıca Cumhurbaşkanı’ndan bakanlarına kadar hepsinin söylemlerinde normalleştirilmeye çalışılan aile ve evlilik kurumu karşısındaki “sapkınlar”, “çürüme” gibi nefret söylemleri ile LGBTİ+’lar hedef haline getiriliyor. Bu sefer de işledikleri suçların Anayasal güvence altına alınmasın sağlamaya çalışıyorlar.
Kadınların bedeninin, emeğinin, cinselliğinin sömürüldüğü, LGBTİ+’ların ötekileştirildiği, şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakıldıkları, çocukların istismara maruz bırakıldıkları patriyarkal aile yapısını korumaya dönük bu hamle patriyarkal kapitalist düzenin devamlılığı, AKP’nin meşruiyet krizi ve erkek-devletin beka problemi açısından önemli bir yerde duruyor.
“Yan yana gelinecek her mutfağın, her fabrikanın, her sokağın anlamı artık daha büyük”
Bu anayasa düzenlemesi karşısında nasıl tutum alınmalıdır?
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen, her fırsatta kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların hayatlarına kast eden, haklarını gasp eden bir siyasi iktidarın meşruluğunu böylesine kaybetmiş olduğu bir dönemde bir Anayasa değişikliği teklifi ile gelmesi kabul edilemez ve kabul etmiyoruz. Ayrımcılığı, kutuplaştırmayı normalleştirip suç işleyen ve kendisine biat etmeyen tüm ötekilerin varoluşlarını, insan hak ve özgürlüklerini görmezden gelen AKP-MHP koalisyonu karşısında yerel yerel örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz. Tek adam rejiminin inşasında atılan bu hamle faşizm koşullarından beslenirken yan yana gelinecek her mutfağın, her fabrikanın, her sokağın anlamı artık daha büyük.
Meclis içerisinde bulunan partilerin büyük bir çoğunluğu henüz anayasa paketine dair nasıl tutum alacağını ifade etmedi. Muhalefet partilerinin nasıl tutum alması gerekir?
Kadınlar arasında ayrımcılığı ve LGBTİ+ düşmanlığını anayasal zeminde kurumsallaştırmaya çalışan siyasi iktidarın bu teklifine temelden itiraz etmelerini ve “hayır” demelerini bekliyoruz. Çocuk istismarının affını bin bir şekilde bulmaya çalışan, aile içi şiddet, kadın cinayetleri azaldı yalanlarına devam eden, kadınlara, muhaliflere keyfi cezalar verirken failleri salıveren siyasi iktidarı destekleyecek herhangi bir hamle aynı suçlara kendilerinin de ortak olmaları demektir.
Kadınların erkek egemen sistemden kurtuluşunun, özgürleşmesinin ve bu yolda verilen mücadelenin dönüştücü ve kurucu gücünü feminist tarihimizi görerek; toplumsal cinsiyet eşitliğinin olacağı, LGBTİ+ haklarının insan hakları temelinde gözetileceği bir toplumun inşasında önemli bir tarihsel dönemeçte olduklarını hatırlatmak isteriz. Kadınların ihtiyaçlarının ve taleplerinin, kadın hareketinin ve feminist politikanın; muhalefet partilerinin söylem ve politikalarının çok ötesinde olduğu aşikârdır. Bu yüzden yeni bir toplumun öncü ve kurucu gücü olduğunu, olacağını iddiası taşıyanların adım adım gelen ve son süreçte hızlanan faşizme dur diyecekleri hamlelerden birinin bu anayasa teklifine “hayır” demek olduğunu söylememiz gerekir.
Sendika.Org