Kadın Savunma Ağı'ndan Esma Çağlak, "Önümüzdeki süreçte kadınların özgür yaşayabilecekleri bir ülkeyi kurmak için, hem kendilerini hem feminist hareketi bu memleketin ortak geleceğini belirleyecek siyasal kurucu bir irade olarak örgütlemesi gerekiyor" diyor
Kamuda başörtüsü serbestliğini güvenceye alan ve aile kurumunu yeniden tanımlayan Anayasa değişikliğine ilişkin tartışmalar yoğunlaşıyor.
AKP, “din ve vicdan hürriyeti”ni ve “aile ve çocuğun korunması”nı içeren Anayasa maddelerini değiştirmekle neyi hedefliyor? Bu değişiklik kadın özgürlük mücadelesi açısından ne ifade ediyor? Kadınların meclisteki muhalefet partilerinden beklentisi ne? Kadın hareketi ne yapacak? Kadın örgütleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Kadın Savunma Ağı’ndan Esma Çağlak, “Önümüzdeki süreçte kadınların özgür yaşayabilecekleri bir ülkeyi kurmak için, hem kendilerini hem feminist hareketi bu memleketin ortak geleceğini belirleyecek siyasal kurucu bir irade olarak örgütlemesi gerekiyor” diyor.
“Patriyarkal kapitalist sistemin krizlerinin sonucu olarak dünyaya yayılan kadın düşmanı faşist rejimler açığa çıktı”
Önümüzdeki günlerde Meclis’e Anayasa değişikliği geliyor. Bu Anayasa paketiyle AKP sizce neyi hedefliyor?
AKP’nin anayasa değişikliğini, adım adım kadın düşmanlığı etrafında örülen 20 yıllık bir faşist rejimin uygulamaya soktuğu “makbul kadın” politikalarının bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Özellikle son on yılına tekabül eden süreçte kürtaj hakkına saldırılması, müftülük yasasının geçirilmesi, cinsel istismara af getirilmesi, İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması, 6284 Sayılı Kanunu fiilen uygulanmaması, cezasızlık politikaları ile erkek şiddetinin arşa çıkarılması, AKP iktidarı tarafından üretilen cinsiyetçi söylemler ile adım adım kadınların yaşam alanlarını daraltan, bunu de dincilik ve milliyetçilikle harmanlayarak önümüze koyan faşist bir rejim var karşımızda. Bu durumun yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığını patriyarkal kapitalist sistemin krizlerinin sonucu olarak dünyaya yayılan kadın düşmanı faşist rejimlerin açığa çıktığını görüyoruz.
Bu çerçeve içerisinde Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliğini açıklarken konuşmasında söylediği iki argüman neyi hedeflediklerinin ifşası gibi; aile kurumunu güçlendirmek ve başörtüsünü güvence altına almak. Ülkede her gün artan erkek şiddeti gözler önündeyken, AKP-MHP iktidarı erkek şiddetini önleyici uygulamalar geliştirmek yerine kadını aile içine hapsederek başörtüsü yerine patriyarkal güç ilişkilerini güvence altına almaktadır.
“Bu ülkede bütün kadınların bildiği bir gerçek var”
Bu paket geçerse artık bir dini buyruğun gereği olarak başörtüsü Anayasal güvence altına alınmış olacak. Buna kadınların özgürlük mücadelesi açısından nasıl yaklaşmak gerekir?
Anayasa’da kılık kıyafet düzenlemesinin din referansı ile yapılması, devletin yine anayasal bir ilkesi olan laiklik ve eşitlik ilkesine aykırıdır. Belirli bir dinin yükümlülükleri temelinde yasaların şekillendiriliyor oluşu, devletin dininin İslam olarak belirlendiğinin göstergesidir. AKP’nin 20 yıllık iktidarı boyunca her yere açtığı imam hatipler, kreşleri kapatıp sübyan mektepleri açması, aile irşad büroları açması, tarikatlara peşkeş çekilen yurtlar, dini nikahın resmi hale getirilmesi, devlet kurumlarının her birine belirli cemaatlerin yerleştirilmesi, kamu kurumlarının açılan mescidler, sadece erkeklere tanınan cuma namazı izinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçeden aldığı paranın her yıl artması gibi çeşitli uygulamalar ile kamusal ve özel alanda inşa ettiği dinci gericiliğin yasal hale büründürmeye çalıştığı bir andayız. Bu nedenle siyasi iktidar Anayasa değişikliğini önerirken başörtüsünün güvence altına alınması gereklidir dese de bu ülkede bütün kadınların bildiği bir gerçek var ki bizim asıl olarak başörtüsü güvencesine değil yaşam güvencesine ihtiyacımız var. Kadın düşmanı bir AKP iktidarı karşısında da buna dair tek güvencemiz feminist mücadelemiz aslında.
Bir başka konu ise evlilik ile ilgili olan maddeyle birlikte evlilik birliği kadınla erkek arasında tanımlanmış olacak. Bu maddenin kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından ne ifade ettiğini ve sizin görüşünü belirtir misiniz?
Düzenlemede “aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit ve saldırılar ile sapkın akımların dayatmalarına karşı korunması” ibaresi kadınları yalnızca aile içerisinde tanımlayan, kadınlara yönelen her türlü tehdidi, tehlikeyi, saldırıyı önlemekten ziyade aile birliğine odaklanan bir eril zihniyeti gösteriyor. İktidarın zaten var olan evliliğe dair düzenlemeyi başka bir dilde yorumlayarak bir yandan kendi radikal İslamcı tabanını konsolide etmeye çalıştığını bir yandan ise LGBTİ+’lara yönelik nefret suçunu anayasal güvence altına aldığını görüyoruz. Özellikle son beş yıldır, yani tek adam rejiminin müttefikleri olmadan, kontrgerilla içerisindeki parçalanmışlıkla beraber hareket edemez duruma gelmesi AKP’nin içerisinde bulunan radikal İslamcılara yönelik politikalara ağırlık vermesine neden oluyor. Bundan dolayı son beş yıldır belli aralıklarla çocuk yaşta evliliklerin önünü açan düzenlemeler önümüze getirilmeye, doğrudan LGBTİ+’ların yaşamlarına kast eden düzenlemeler yapılmaya, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılma argümanı olarak LGBTİ+’lar bahane gösterilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin pek çok yerinde düzenlenen nefreti örgütleyen “büyük aile yürüyüşleri” de inşa edilmeye çalışılan sürecin bir parçası aslında. Anayasa değişikliğinin bu maddesine dair öneri doğrudan LGBTİ+’ları hedef alarak, bundan sonra işlenecek nefret suçlarına dair güvence oluşturulmaktır.
Bu düzenleme ile evlilik birliğine dair tanımlamanın anayasada ayrıntılı yer alıyor olması, Medeni Kanunu bir nevi devre dışı bırakmak anlamına geliyor. Bu da aslında sonrasında önümüze gelecek anayasanın bu maddesine verilen referanslarla Medeni Kanunda, Ceza Kanununda yapılacak kadın düşmanı, çocuk düşmanı değişikliklerin önünün açılması demektir. Çok eşlilik, çocuk yaşta evliliklerinin önünün açılması, aile içerisinde erkek egemenliğini sarsacak her türlü davranışın cezalandırılabilir olmasına kadar gidebilecek düzenlemelerden bahsediyoruz.
“Feminist laiklik mücadelesi kadınlar için mücadelenin vazgeçilmez ilkelerindendir”
Bu anayasa düzenlemesi karşısında nasıl tutum alınmalıdır?
Anayasa düzenlemesi yukarıda da belirttiğimiz üzere dinci gerici bir faşist rejiminin ilanıdır aslında. Bu nedenle kadınlar olarak laikliğin kendisi bizim için kağıt üzerinde anayasal bir ilke olmaktan ziyade yaşamsal bir mücadele ilkesidir. Faşizm bu ülkede dinci gericilik ve patriyarkanın ortak paydası olarak kendini inşa ediyor. AKP iktidarı kendi adına karar veremeyen, kendi hayatı hakkında söz hakkı olmayan, hem fiziksel hem zihinsel varlığıyla itaat eden kadın bedenleri yaratmaya yani “makbul kadın” yaratmaya çalışıyor. Kadınları dinsel-biyolojik kaderlerine sığdırmaya çalışan bir erkek şiddeti biçimiyle karşı karşıyayız. Bu nedenle feminist laiklik mücadelesi kadınlar için mücadelenin vazgeçilmez ilkelerindendir. İran’da son aylarda yaşananlar bunun en somut örneğidir. Başörtüsünü dinci gerici rejimin “istediği ölçüde” örtmediği için polis şiddeti ile katledilen Mahsa Amini için yapılan eylemler sonrasında laiklik, isyanın en önünde dalgalanan bayrak haline gelmiştir. Önümüzdeki süreçte kadınların özgür yaşayabilecekleri bir ülkeyi kurmak için, hem kendilerini hem feminist hareketi bu memleketin ortak geleceğini belirleyecek siyasal kurucu bir irade olarak örgütlemesi gerekiyor.
Meclis içerisinde bulunan partilerin büyük bir çoğunluğu henüz anayasa paketine dair nasıl tutum alacağını ifade etmedi. Muhalefet partilerinin nasıl tutum alması gerekir?
AKP anayasa teklifini, CHP’nin kanun değişikliği teklifi sonrasında veriyor. CHP’nin kadınların doğrudan yaşamına etki edecek bu denli riskli bir “seçim taktiği/hamlesini” kadınlara, kadın örgütlerine, kadın hareketine sormadan verme lüksü olmadığını söylemek gerekir. Ki burada yasa değişikliği teklifinin içeriğinin başörtüsünün güvence altına almak maksatıyla verilmiş olması da muhalefetin bu seçim sürecinde oy kaygılarıyla, koltuk hesapları uğruna kadınların gerçek sorunlarını görmemesinin, başka kaygılarla hareket etmesinin, sağcılaşarak pozisyon almaya çalışmasının bir sonucudur. Birkaç gün önce Ali Babacan’nın “Din veya inanç topluluklarının, kendi din görevlilerini eğitmek üzere eğitim kurumları açmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Yükseköğretim dâhil, kendi din eğitimcilerini yetiştirebilme imkânı tanıyacağız” şeklindeki açıklaması da sadece CHP’nin değil Altılı Masadaki diğer tüm muhalefet unsurlarının bu süreçte AKP’nin çizdiği hattın dışında bir şey öneremediğinin göstergesidir. AKP’nin, CHP yasa değişikliği teklifine el arttırarak anayasa değişikliği teklifi ile cevap vermesi, bunun ardından Altılı Masa ittifakının sessizliği muhalefet açısından bir teslimiyetken, AKP açısından dinci gerici rejimin ilanıdır.
“Türkiye’nin ortak geleceğini ancak kadınlarla beraber belirleyebileceklerini anlamaları gerekiyor”
Muhalefetin gelinen son aşamada kadın hareketiyle birlikte hareket etmesi, kadınların gerçek sorunlarına odaklanması gerekmektedir. Türkiye’nin ortak geleceğini ancak kadınlarla beraber belirleyebileceklerini ve bunu da AKP karşısında kadınları “cepte oy” olarak görerek yapamayacaklarını anlamaları gerekiyor. Anayasa düzenlemesine amasız fakatsız kesinlikle hayır denmesi gerekmektedir.
Sendika.Org