Sayısı milyonu aşan çalışan çocuklar, Türkiye işçi sınıfının en güvencesiz, korunmasız, sömürülen ve şiddete uğrayan kesimini oluşturuyor. Çocuk işçi ölümleri “Avrupa’nın Çin’i veya Bangladeş’i” haline getirilen Türkiye kapitalizminin en gerçek yüzünü göstermektedir. İşte AKP’nin çalışan çocuklara yönelik politikasının özeti de budur
Fotoğrafta solda Fidan Tunç, sağda Dicle Nur Selçuk
Hatay Erzin’de narenciye toplama ve paketleme işinde çalışan iki kız çocuğunu 9 ve 10 Kasım günlerinde kaybettik. Fidan Tunç, 14 yaşında, her yıl ailesiyle birlikte portakal ve limon toplamak için Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Kara Köyü’nden geliyordu. Fidan, narenciye bahçesinde çalışırken kaybolmasının ardından birkaç gün sonra başka bir bahçede ölü olarak bulundu.[1] Dicle Nur Selçuk da 14 yaşında, Diyarbakır’ın Dicle ilçesinden ailecek çalışmaya gelmişler. Mevsimlik işçi olarak çalıştığı narenciye fabrikasında saat 22.00 civarında meyve paketlerken kıyafetini makineye kaptırması sonucu hayatını kaybetti.
Narenciye mevsimi kız çocuklarımızın da ölüm mevsimi oluyor. Geçen sene 16 Kasım’da 13 yaşındaki Suriyeli işçi Ula Kerem’i, Mersin’in Akdeniz ilçesinde faaliyet gösteren Unat Tarım narenciye paketleme fabrikasında çalışırken boynundaki eşarp makineye takılması sonucu; 22 Ocak 2019’da da Şanlıurfa’dan gelen 13 yaşındaki Berivan Karakeçili’yi, Antalya’nın Kumluca ilçesinde bahçede portakal toplarken çıkan hortumun yakındaki bir apartmanın çatısından uçurduğu sacın kafasına isabet etmesi sonucu kaybetmiştik.
Sayısı milyonu aşan çalışan çocuklar, Türkiye işçi sınıfının en güvencesiz, korunmasız, sömürülen ve şiddete uğrayan kesimini oluşturuyor. AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki “çocuk işçilik” yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı. Oysa çocuk işçi ölümleri “Avrupa’nın Çin’i veya Bangladeş’i” haline getirilen Türkiye kapitalizminin en gerçek yüzünü göstermektedir. İşte AKP’nin çalışan çocuklara yönelik politikasının özeti de budur.
Birinci olarak Türkiye’de çocuk işçilik 4 ila 8 yaş aralığında başlıyor. Tarımda toplayıcılık, çobanlık ve mevsimlik tarım işçiliği yapan; sokakta mendil satan, cam silen çocuklar var. Ancak mevsimlik tarım işçisi ve sokakta çalışan çocukların sayısında 8 yaşından itibaren ciddi bir artış var. 10-12 yaşlarda tekstil ve metalde çalışan çocukları görüyoruz. 13-14 yaşlarından itibaren tarım, inşaat, sanayi ve hizmetlerde çalışan sayıları yüzbinlere ulaşan; 15-17 yaş grubunda ise tarım başta olmak üzere konaklama, ticaret, inşaat, metal, tekstil ve gıda gibi işkollarında çalışan milyonu aşkın çocuk işçi var.
İkinci olarak neredeyse tamamı Suriyeli olan onbinlerce çocuk tarımda ve sanayide çalışıyor. Göçmen çocuk işçilerin tüm çocuk işçi ölümlerindeki oranı yüzde 10-12 aralığında. Bu çocuklar patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi olarak görülüyor.
Üçüncü olarak Fidan ve Dicle’nin ölümü üzerinden de baktığımızda iş cinayetlerinde ölen kız çocuklarının 6-14 yaş grubundaki oranı yüzde 21’dir. Bu oran tüm yaşlardaki kadın işçi ölüm ortalamasının 3-3,5 katıdır. Her yıl mevsimlik narenciye işçiliği yapan Fidan’ın intihar ederek yaşamına son vermesi, çocuklarımızın hayallerinin ve geleceklerinin çalınmasının bir sonucu olarak da görülmelidir. Keza Dicle gibi binlerce kızımız var tarlada çalışan, gündüz portakal toplayan gece fabrikada paketleyen. Onları görmek için sokağa çıkmak, yaşamın içinde var olmak ve gerçek ilişkiler düzleminde yaşamak gerekiyor.
Dördüncü olarak çocuk işçiliğinin yasaklanması, mesleki öğrenimin çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanması ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olması gerektiğini biliyoruz. Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor. Geleneksel emek örgütlenmelerinin kendi üyelerinin çıkarlarını bile koruyamadığı ve buharlaştığı bu dönemde örgütlenmenin ve mücadelenin araçlarını oluşturmalıyız. Siyasal düzlemdeki tartışmaların, “ittifakların” bu gerçeklik üzerinden kurulması gerektiğinin bilincine varmalıyız. Yine “çalışma yaşamındaki en çıplak şiddet olan iş cinayetleri” sonucu kaybettiğimiz Fidan ve Dicle için, onlarca çalışan kız çocuğu/genç kadınlar için kadın hareketinin bir mücadele başlığını yükseltmesi gerekiyor.[3]
Fidan ve Dicle öleli 2-3 gün oldu…
Dipnotlar:
* Lenin’in “Tek ayrıcalıklı sınıf çocuklardır” sözüne atfen…
[1] İlk bulgulara göre intihar ederek yaşamına son verdi. Ancak yerel basında farklı iddialar da yer alıyor. Konu ile ilgili soruşturma sürüyor.
[2] Bkz. https://twitter.com/isigmeclisi/status/1286371889590534150
[3] Tam da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü evvelinde.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.