Haftada 48 saat çalışır asgari ücret alırsın, onlar bilekten pantolon giyip nargile içer; kader! Sınava girer okur yazarsın, mülakatta yüzüne bakılmaz; onlar kariyer basamaklarını sıçan gibi zıplaya zıplaya tırmanır; kader! Muhalif olur söz söylersin, ömür boyu işinden olursun; onlar milyon dolarları çaldıkları kasetlerle ifşa olup mecliste güle güle dolanır; kader!
Erdoğan bu halkın acılarını parayla satın alabildiğini gördü. Soma’da iyice öğrendi bunu. Kurtarma ekiplerinden daha hızlı bir şekilde Amasra’ya ulaştı iktidar. Bakanları, vekilleri ve kendisi Amasra’ya adım attığı anda ezberinde hangi cümle olduğunu biliyordu. Buradaki mağdur ailelere 1 milyon 500 bin TL civarında ödeme yapılacak.
AKP’nin ilk 2 halkasında kendine yer etmiş vekil, bakan ve şirket sahiplerinin çocuklarının bindiği arabanın fiyatı bile değil o. Onlar o paranın ederinde bir evde oturmayı bile kendilerine yakıştırmazlar. Ama 11 aylık bebeğin yetim kalmasının bedeli 1 buçuk milyon TL. Erdoğan’ın ülke vatandaşına, seçim arifesinde olduğu için ayrıca, biçtiği bedelin miktarı bu. Kritik virajı dönmüyor olsa 1 buçuk milyon da vermezdi. Şimdi ölen her maden işçisi o fiyata seçim yatırımı olarak köşeye atıldı.
Erdoğan parayla satın alınabilecek bir halktan aldığı yetkiyle, değersizleştirdiği, onurunu zedelediği, 3 kuruşa mahkûm ettiği bir halkın Cumhurbaşkanı olarak istikbalini çizmeyi, yanına, yöresine para saçıp onları da kontrol etmeyi siyaset olarak belirlemiş. Siyasal İslamcı karakterin en somutlaşmış örneğidir Erdoğan.
Kader açıklaması şaşırtmadı ama öfkelendirdi mi ondan da emin değilim. Nefes alacak takati kalmamış halkın ekseriyeti ne öfkelenebiliyor ne de tepki verebiliyor artık. Ekonomik darboğazdan önünü göremeyen yurttaş, ölen madencinin karısının feryadına içten bir of çekmekle kendi varlığına lanet ediyordur sadece. Ne yapacağını bilemeyen, okyanusun ortasında bir kalasa tutunmuş çaresiz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları.
Haftada 48 saat çalışır asgari ücret alırsın, onlar bilekten pantolon giyip nargile içer; kader! Sınava girer okur yazarsın, mülakatta yüzüne bakılmaz; onlar kariyer basamaklarını sıçan gibi zıplaya zıplaya tırmanır; kader! Muhalif olur söz söylersin, ömür boyu işinden olursun; onlar milyon dolarları çaldıkları kasetlerle ifşa olup mecliste güle güle dolanır; kader! Yurtdışına gitmek istersin hain olursun; onlar kamu parasıyla fellik fellik gezer; kader! Kışlık mont 300-400 TL olmuş diye ağlarsın; onların güreşçisi 4 maaş alır, 1 buçuk milyonluk saat takar; kader! Yılda 1 kez anneni, kardeşini görecek parayı denkleştiremezsin; onlar özel taş oymadan paha biçilmez evler yaptırır eşine dostuna; kader! Fatura ödeyemezsin; onlar varaklı evlerini baştan aşağı donatır; kader! İş bulamazsın; onlar bir telefonla memur olur; kader! Sen bir sonraki ayın kirasını düşünürsün; onlar toplayacakları kiraları; kader! Sen kombiyi açmamak için kalın giyinirsin; onlar hamam gibi mekanlarda gömlekle gezer; kader! Sen toplu taşımaya daha ucuz binmek için kart aboneliği hesabı yaparsın; onlar makam aracının modelini yükseltemediği için dert yanar; kader!
Sana da kader, onlara da! Kader, seni kandıranların gözde sözcüğü!
* E. M. Cioran – Çürümenin Kitabı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.