Dünyanın dört bir yanından 501 akademisyen yaptıkları çağrıda Mahsa Amini’nin ölümünün ardından çıkan isyana Batı’da yeterince sahip çıkılmadığını ifade ederek “İran’daki feminist devrimin sesine kulak verin” dedi
Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından İran’da ve dünyanın her yerinde eylemler sürerken dünyanın dört bir yanından 501 akademisyen, akademik camiaya ve aktivistlere bir çağrı yaptı. İran’daki isyana Batı’da yeterince sahip çıkılmadığını ifade eden akademisyenler, isyanın queer-feminist, anti-kapitalist ve anti-faşist bir perspektifle kavranması ve sahip çıkılması gerektiğini ifade ediyor.
Aralarında Judith Butler, Michael Hardt gibi dünya çapında bilinirliği de olan akademisyenlerin çağrısı şöyle:
İran’daki feminist devrimin sesine kulak verin
16 Eylül tarihinde, 22 yaşındaki Kürt-İranlı kadın Mahsa (Zhina) Amini, İran İslam Cumhuriyeti ahlak polisi tarafından vahşice öldürüldü. Sözde ‘uygunsuz’ başörtüsü taktığı için gözaltına alındıktan sonra kafasına birkaç kez vuruldu. Bu cinayet, İran’ın cinsiyet ayrımcılığı rejimi tarafından sistematik ve kasıtlı olarak işlenen diğer birçok devlet cinayetinden biriydi. Bu devlet cinayetinden bu yana insanlar İran’ın birçok şehrinde protesto gösterileri düzenliyor. Ülke çapındaki bu isyan sadece Mahsa’nın vahşice öldürülmesine değil, aynı zamanda İslami rejimin özüne de karşıdır. Talep açık ve net: Marjinalleştirilmiş bedenlere yönelik çok yönlü şiddeti Mahsa’nın ölümünde kendini gösteren teokratik bir rejime son verilmesi. Terör ve baskı karşısında, İran’da Mahsa (Zhina) Amini’nin öldürülmesine duyulan öfkenin ateşlediği feminist bir devrime tanık oluyoruz. Kürt hareketinden ilham alan protestocular “kadın, yaşam, özgürlük” sloganları atıyor. Halk ayaklanmaları, başörtüsüz dans eden bedenler ve başörtüsü sembollerini yakan protestocular şiddetle, devlet destekli trol orduları, internet kesintileri, göz yaşartıcı gazlar, toplu gözaltılar ve acımasız cinayetlerle, bastırıldı.
Ancak dünya genelindeki akademik ve aktivist camia İran’da olup bitenler konusunda hala büyük ölçüde sessiz. İran krizi, medyada olduğu kadar akademide de etkin olan iki indirgemeci ancak hegemonik çerçeve arasında sıkışmış durumda. Bir yandan, Batı’da son dönemde yükselen yabancı düşmanı, ırkçı ve toplumsal cinsiyet karşıtı söylemlerle iç içe geçmiş uzun sömürgeci baskı tarihi, başörtüsü gibi çok yönlü meseleleri “kültürel meselelere” indirgedi. Özellikle de Küresel Kuzey’deki ilerici seslerin, Batı’daki toplumsal cinsiyet karşıtı ideolojileri beslemekten korktukları için Orta Doğu ve diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki insanların mücadeleleriyle tam bir dayanışma duruşu sergilemelerini engelledi. Öte yandan, sözde ilerici ama neo-oryantalist bir yaklaşım, Batı bağlamlarında yer almayanların, özellikle de ODKA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) bölgesindekilerin kaderlerini ve öznelliklerini görmezden gelmiştir. Bu çerçeveler İranlı feminist ve queer direnişlerin epistemik ve politik olarak göz ardı edilmesine yol açmıştır. Çok katmanlı baskıları ve mücadeleleri tanınmıyor ve mücadelelerini Batılı meselelerle ilişkilendirmedikleri ya da kendilerini neo-oryantalist bakış açısıyla görmedikleri sürece görünmez kılınıyor.
Bu indirgeyici eğilimlere karşı ve bunların ötesinde, bir grup feminist akademisyen-aktivist olarak, uluslararası feminist toplulukları İran’daki kadınlar ve marjinalleştirilmiş bedenlerle ulusötesi dayanışma inşa etmek üzere bize katılmaya çağırıyoruz. İran’daki kız kardeşlerimizin* mücadeleleri hem sözde İslam toplumlarındaki güç ilişkilerinin tarihsel gelişimine hem de küresel kapitalizmdeki toplumsal yeniden üretim ilişkilerinin güncel krizlerine gömülüdür. İran’daki müttefiklerimizin mücadelelerini Küresel Kuzey ile ilgili olarak karşı karşıya kaldığımız meselelere indirgemeyen queer-feminist, anti-kapitalist ve anti-faşist bir gündemde ısrar ediyoruz. Aksine, bu mücadeleleri bir süreklilik içinde görmeli ve ortak mücadelelerimizin farkına vararak mücadeleyi sürdürmeliyiz. Böyle bir sürekliliğin sağlanması ve sürdürülmesi, kadınların* ve diğer ötekileştirilmiş bedenlerin İran gibi ülkelerde ve mevcut İslami teokrasi altında yaşadıkları kesişimsel mücadelelerin tanınmasını gerektirmektedir. Şimdi İran’daki kadınlar* ve diğer ötekileştirilmiş bedenlerle daha güçlü bir ulusötesi dayanışma sergilemek her zamankinden daha kritik bir önem taşımaktadır.
İmza metinine ulaşmak için tıklayınız.
İmzacıları görmek için tıklayınız.
Sendika.Org