İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerden olan Ağaç AŞ’de yaşanan işçi ve sendika düşmanlığını, işçilerin mücadelesini ve taleplerini Ağaç AŞ işçisine sorduk. “İstanbul’un güzelleşmesi için çalışıyoruz” diyen Ağaç AŞ işçisi, sendikal hakları ve insanca çalışma koşulları için mücadele ettiklerini ifade etti
İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerden olan Ağaç AŞ son dönemde sendikalı işçilere olan baskıyla anılıyor. İşçilerin 2021 Eylül’de başlayan örgütlenme süreci, aynı zamanda işverenin sendikal baskı süreci olarak da işledi. İşverenin dayattığı Türk-İş’e bağlı Orman-İş Sendikası yerine DİSK’e bağlı Birleşik Tarım Orman İşçileri Sendikasına (DİSK/BTO-Sen) örgütlenen işçiler çeşitli baskılar gördü. 200’e yakın işçi bu süreçte işten atılırken çok sayıda işçi de sürgün edildi.
Sürecin detaylarını, işçilerin taleplerini ve güncel durumu bir Ağaç AŞ işçisi Sendika.Org’a anlattı.
Kendinizi tanıtır mısınız? Ne kadar süredir Ağaç AŞ’desiniz ve ne iş yapıyorsunuz?
15 ay önce girdim Ağaç AŞ’ye. Geçen sene şubat ayında girdim. Toplu eleman alımı yaptılar o zaman. Biz de sözleşmeli olarak mevsimlik tarım işçisi statüsünde girdik. Altı ay geçtikten sonra da süresiz sözleşme yapıldı.
İBB’ye bağlı parklarda, refüjlerde, yol kenarlarında çim biçme, çapa, sulama gibi işler yapıyorum.
Peki sendika? En başından beri DİSK/BTO-Sen mi?
Biz zaten başlangıçta sözleşmeli olarak girdik. Sendika hakkımız da yoktu. Bize “Daha önce yapılan toplu sözleşmeden siz yararlanamıyorsunuz” dediler. Biz sonradan belirsiz süreli sözleşmeli personel statüsüne geçince sendika gündemi oldu.
Bizden önce Hak-İş’e bağlı Öz Orman-İş vardı. İşveren bizi Türk-İş’e bağlı Orman-İş’e yönlendiriyordu. Ama ben de dahil, şubat ayında girenlerin çoğu DİSK/BTO-Sen’e üye oldu. O dönem mühendislerimiz ve şeflerimiz de bizi DİSK’e üye olma konusunda teşvik etmişti.
Sonra?
Sonrası baskı işte. Bir gün mühendisleri ve puantörleri Dragos’ta bulunan müdürlüğe çağırdılar. İkna odaları kurulmuş gibi anlattılar. DİSK’e değil Türk-İş’e üye olma konusunda çalışanlar üzerinde baskı kurmalarını istediler.
O günden sonra da şeflerden, müdürlerden sürekli baskı gördük. Türk-İş’e üye olmayanı işten atmakla, sürgünle, pozisyonunu değiştirmekle tehdit ettiler. Şoför olan arkadaşımızı çapaya verdiler mesela. Ya da çok uzak bir işletmeye verdiler.
İşçilerin zorla e-devlet şifrelerini aldılar. “Vermezseniz işten atarız, sürgün ederiz” gibi tehditlerle aldılar şifreleri. Zorla DİSK’ten istifa ettirdiler.
Zaten işten atmalar da oldu. 200’e yakın işçi atıldı. Bunların neredeyse 180’i DİSK üyesi.
Böyle olunca bizim üye sayımız da düştü tabii. Binin üzerinde işçi DİSK’ten istifa ettirildi. İşten atmakla tehdit edilince insanlar da boyun eğdi tabii önceleri. Baskı hâlâ da sürüyor.
İyi Parti ilçe örgütleri de girdi işin içine. İyi Parti referansıyla işe giren işçiler var. İlçe örgütlerinden “DİSK’e değil Türk-İş’e üye olun” diye mesaj gidiyor. “Bir problem çıkması durumunda arkanızda durmayız, sahip çıkmayız” tehdidi var aslında.
Birkaç gün önce amirlerini şikayet eden bir işçinin sürüldüğüne dair videolar paylaşıldı. Başka örnekler var mı?
Var tabii hem de çok. Tehdit edilen çok kişi oldu. O arkadaşın farkı amirleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıydı. Öyle olunca pozisyonunu değiştirdiler. Şofördü, çapaya yolladılar onu. Buna benzer çok örnek oldu. Örneğin çöp kamyonu süren şoför arkadaşlar var, onları çöp kamyonunun arkasına çöp toplamaya gönderdiler. Traktör sürenleri çapaya gönderdiler. Ya da çok uzak yerlere görevlendirmeyle gönderiyorlar. Bazen o kadar uzak yerlere gönderiyorlar ki işe gitmek için üç vesayet yapması gerekiyor. Resmen istifaya zorlanıyor arkadaşlarımız. Arkadaşlarımız hakkında gerçekle bağı olmayan tutanaklar tutuldu. Örneğin bir arkadaşımızın 20 kişiyle birlikte çapaya gittiği gün işe gitmediğine dair tutanak tuttular. Şahitleri de vardı ama sırf DİSK üyesi diye Kadıköy’e sürdüler.
İşçileri sürdüren, işten attıran Bölge Şefi Hakkı Yükrük, keyfiyetle hareket etmesine rağmen bir soruşturma bile açılmadı.
Pek çok işletmede çalışanların çoğunluğunun tekrar DİSK/BTO-Sen’e geçtiğini okuduk. Baskıya rağmen yeniden bir örgütlenme süreci nasıl yaşandı?
Ekrem İmamoğlu İBB işçilerine yüzde 54 oranında zam yapılacağını açıkladı. Bunun üzerine sarı sendika Orman-İş de üyelerine bu yüzde 54 zammı sanki kendisinin yönetimle görüşüp anlaşarak yaptırmış gibi bir mesaj attı. Ama bu zam yapılmadı. Toplu sözleşme meselesi de bağlanmadı. Bu da işçiler arasında mevcut sendikaya karşı tepki yarattı ve işçiler Türk-İş’in başarılı bir süreç yürütemeyeceğini düşünmeye başladı.
İşçiler de istifa edip DİSK’e geçmeye başladı.
Bu süreçte işverenin engelleme girişimleri oldu mu tekrardan?
Tabii. Örneğin Orman-İş bütün işletmelerde rahatlıkla toplantı organize edebiliyor. İşveren ayarlıyor hatta bu toplantıları. Ama defalarca başvurmamıza rağmen bizim işyeri içinde toplantı yapmamıza izin verilmiyor. Fiili olarak engelleniyoruz yani.
Biz de mecburen ya şantiyelerin önünde, çevresindeki kafelerde ya da sendikamızın binasında toplantı yapıyoruz. Zaman zaman online toplantılar yapıyoruz.
Toplu sözleşme süreci ne alemde peki?
Mahkemelik. Aslında çoğunluk DİSK üyesi. Ama 28 Ocak’ta açıklanan sendikal istatistiklerde bizim bazı üyelerimiz sayılmadı ve sendikamız ülke barajının altında bırakıldı. Mahkemeye başvurduk.
Tek mahkeme bu değil. Yetki tespiti konusunda Hak-İş, Türk-İş’i mahkemeye verdi. Yetki tespiti mahkemelik olduğundan toplu sözleşme de yapılamıyor. 2-3 sene sürecek gibi bu da. Yani bu süre boyunca biz toplu sözleşme yapamayacağız gibi duruyor.
Hak-İş’in de Türk-İş’in de düşündüğü tek şey işçi aidatı. Toplu sözleşme imzalanınca geriye dönük alacaklar alınırken sendikalar da alacak çünkü.
Ne talep ediyorsunuz peki?
Başta sendikal haklarımızı istiyoruz. Bunu da kendi çalışma koşullarımızı düzeltebilmek adına istiyoruz. Ücretlerimize, yol ve yemek ücretlerimize, sosyal haklarımıza dair taleplerimiz var ama bunları savunacağımız sendikamıza engel çıkarılıyor. Üç dört yıl boyunca mahkeme kapılarında sürünüp toplu sözleşme imzalamamayı istemiyoruz. Anayasa’nın 90 ve 98 sayılı maddelerinde geçen ILO sözleşmesi uyarınca toplu iş sözleşmesi imzalamak istiyoruz.
Biz asgari ücret seviyesinde maaş alıyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi belediyelerindeki işçilere sunacaklarını söylediği Yaşam Destek Payı var. Onunla birlikte toplamda 4800 lira oluyor maaşımız. Bu devirde bu parayla geçinilebilir mi?
Bize yemek ücreti olarak günlük 20 lira veriyorlar. 20 liraya ne yenir bu devirde. Biz gün boyu yol kenarlarında, parklarda çalışıyoruz. Çayımıza, suyumuza bile para veriyoruz. Hatta tuvalet ihtiyacımız için bile para harcıyoruz. Zaten verdikleri paranın çoğu çaya, suya gidiyor.
Yol ücreti olarak iki biniş parası veriyorlar. Ama üç vesayetle işe gelen arkadaşlarımız var. Gün içindeki diğer dört binişi kendi cebinden veriyorlar mesela. Abonman ücreti 620 lira ama bize 400 lira veriliyor aylık.
Kadın işçilerin yaşadığı özel sorunlar da var. Sahada çalışan kadın arkadaşlar için üstlerini değiştirecek bir mekan, hatta tuvalet imkanı bile sağlanmıyor, sağdan soldan bir yer bulun deniyor.
Verdikleri para, böyle böyle eriyip gidiyor zaten. Biz İstanbul’un güzelleşmesi için çalışan insanlarız. İnsanca çalışmak istiyoruz. Bunun için de sendikal haklarımızı almamız gerek.
Ayrıca bu süreçte işten çıkarılan arkadaşlarımız oldu. Onların işe iadesini istiyoruz. Çünkü çoğunun suçu yok. Tek suçları DİSK’e üye olmak!
Engelli arkadaşlarımız da işten çıkarıldı. Uygun pozisyonda iş bulamamışlar. Yani zaten beş altı kişilerdi. Her türlü yapacak iş de bulunurdu onlara. Onların da işe iadesini talep ediyoruz.
İlgili haberler:
Sendika.Org (Tankut Serttaş)