AKP iktidarının Erdoğan ‘ahlakıyla’ ahlaklandığı aşikâr. Erdoğan’ın adımlarını birebir taklit eden ve yaptıklarını kılıf kılıf sarmalayan yandaşların arsızlığının kaynağı buz gibi ortada
Geçtiğimiz haftalarda yazdığım yazıda mevcut iktidarın seçim çalışmalarından bahsetmiştim. Seçim çalışması, içinden geçtiğimiz devranın kodlarına da uyacak şekilde yok etme, savaş, hapsetme, susturma, el koyma ve benzeri baskı araçları kullanılarak sindirme yöntemleriyle AKP iktidarı tarafından yürütülmekte.
Eskiden, ki çok da değil, medyayı ele geçirme, katılımlı mitinglerle hedef gösterme, vaatlerde bulunma, vesayete saldırma, Türkiye gibi hiçbir şartta gelişemeyen bir ülkede demokratik yöntemler kullanılırdı. Bunlar otokrasinin güçlenmesine dek işe de yaradı.
Kendi tabanı dahil tüm ülkeyi uyutarak referandum girdaplarıyla Bahçeli’nin tanımıyla Türk Tipi Başkanlık sistemine eriştik nihayet. Muradına eren Erdoğan artık herhangi bir gayesi için hiçbir şeyin etrafından dolanmıyor. Ol diyor ve oluyor! Resmi Gazete’yi takip edince bunu çok çok iyi anlayabilirsiniz.
Türkiye’nin zorba tanrısı rolüne giren Erdoğan için aşılması gereken ve belki de siyasi hayatının en önemli eşiği önümüzdeki seçimler. Erdoğan adım adım hazırlıklarını sürdürüyor. ‘Milletinin Demokrasisi’ne sahip çıkmak adına son adımını da yine Erdoğan kininin radarına girmiş CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu egale ederek atmış oldu. Bu işin sonu nasıl ilerler bilemeyiz. Zaman ilaçtır her soruya.
Erdoğan, attığı her imza, aldığı her kararda kin ve nefretinin bitmez tükenmez dürtüsüyle hareket ediyor. Hep de öyle oldu. 90’lı yıllarda bile TV kanallarına bağlanıp Aziz Nesin’e cevap yetiştirme sözde gayesiyle Nesin’i hedef gösterip kenara çekilirdi. Çünkü Erdoğan Türk-İslamcı damarın neresine dokunursa oradan savaş ve ölüm çıkartacağını çok iyi biliyor. Erdoğan’ın arşivinde kısa bir tur atınca kimlerle bilinçli şekilde dalaştığını ve o isimlere neler olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz.
Katı Makyavelist bir siyasi çizgiye sahip Erdoğan ve iktidarı, elindeki tüm gücü ve mihrakı silah olarak kullanmaktan çekinmiyor. Buna ihtiyaç yok belki ama ‘kimsenin gözünün yaşına bakmıyor’, bakmayacak da. Göçmenlerin gönderilmesi tartışmalarında 3 gün içinde yaptığı açıklamalara bakın. Erdoğan’ın ‘u’ dönüşleri hep siyasi manevra olarak yorumlanıyor ama ben bunları manevra olarak tarif etmiyorum. Erdoğan, kendi hayrına olacak her şeyi hiçbir utanma emaresi göstermeden yapıyor. Yüzü kızarmıyor, sağından solundan gelen bakışlardan rahatsız olmuyor ve hatta ‘hadi alkışlayın’ diyecek kadar da kendini kendi Saray’ında meşrulaştırıyor. Meşruiyete ihtiyaç duyduğu için yapmıyor bunu. Böyle bir derdi yok Erdoğan’ın. Kendi varoluşunu fırtınalar estirerek kabul ettirmek istiyor. Kendi yarattığı dünyanın fırsatçısı da zorbası da güçlüsü de o olmak istiyor. Örneğin; Erdoğan istediği zaman yakınındakilere de yeri geldiğinde en ağır sözleri söylediği muhaliflere de kucak açma konusunda geri adım atan biri değil. Son olarak kurnaz tüccarlığını MÜSİAD’a yıktığı işte görebilirsiniz.
AKP iktidarının Erdoğan ‘ahlakıyla’ ahlaklandığı aşikâr. Erdoğan’ın adımlarını birebir taklit eden ve yaptıklarını kılıf kılıf sarmalayan yandaşların arsızlığının kaynağı buz gibi ortada. Hiçbir şey varoluş sancısından münezzeh değildir bana göre. Bu dünyadaki varlığımız, yaşadıklarımız, çektiklerimiz, kâbustan uyanmadığımız her an bizim kaybettiğimizin kanıtı adeta.
Kendini az çok hak mücadelesinin içinde isteyerek veya mecburen bulmuş her insan bir umuda tutunarak kavgasını sürdürür. Bu kavganın sonu başı pek hayrımıza olmaz ama yine de sürdürürüz. Arsız, yolsuz, yüzü kızarmayan bir hayat çizgisinde olmayan bizler günü gelir de bir şey kazanır mıyız bilemem. Karamsar bir tablo da çizmek istemem. Ama buraya yazdığım ilk yazıdan bu yana türkülerden esinlenerek bir şey anlatmaya çalıştım. İnanırım ki; o türküler, o deyişler boşa yazılmamıştır. Karalar da bağlayacak olsak umudumuzu arşa çıkarsak da gerçeğe yüz çevirmeyelim. Yazının başlığına da ilham veren Erzincanlı Davut Sulari’nin sözleri şimdiki zulmün neden sonsuz olduğunu da bize anlatsın.
Dünya arsızındır hey hey fırsat pirsizin
Rağbet yalancının da refah hırsızın
Azap yoksulundur hey hey göçük yersizin
Sararıp da solmak solmak reva mı bize
* Erzincanlı aşık Davut Sulari türküsü
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.