İktidarın attığı ve atacağı savaş toplarının sonu gelmeyecek. Seçim sonrasında da süreceğini düşünüyorum. Ancak hiç umut etmemek, hiç beklenti içinde olmamak hayatta olmamızın anlamını yitirdiğimizi gösterir
Unuttu dediğin dost seni anar
Alnının terini sofraya sunar
Sana kutsal gelen bin yıllık çınar
Fiske vuruşuyla yıkılır bir gün[1]
Bu hafta malum Gezi davası dışında bir şey konuşmak, yazmak, bir şeye kederlenmek abesle iştigal olur zannımca. Dünyanın en absürt, zalim, trajik yargı memurları, yargı düzenleyicileri Türkiye’de. Tartışmaya bile gerek olmayan bir zulüm yargısı. Eski ortaklarının yöntemlerini üst seviyeye çıkarıp delilsiz ve hakimsiz olarak geliştiren iktidar, önündeki seçim için kılıçları bilemiş, cepheleri adım adım geçiyor.
Gezi’dekilerin başına örülen çorap iktidarın savaş stratejilerinden en önemlisi olarak görülebilir. Neden savaş kavramıyla açıklıyorum diye merak edilebilir ama Erdoğan ve medyasının acımasızca karşısındakini yok etmek istediğini geçen hafta gördük. Gezi davasında alınan kararları tekrar buraya yazmaya gerek duymuyorum. Bahçeli 22 yıl önce idamı kaldırmamış olsa ‘Kavala ipe gidiyor’ kararı çıkmış olacaktı. Bu sebepten ve hukukun esamisi yokken kararların üzerinden geçmeye gerek yok.
İktidarın kendi cenahında zafer naraları attıran Gezi ‘başarısı’ seçime giderken elde ettikleri üçüncü kazanım. Takip edenler bilir ki; yeni seçim yasası ve HDP’li vekillerin kriminalize edilmesi ve bizzat partinin kapatılma davası hanelerine yazılan ilk iki kazanç. Bir parti ve ülke lideri olarak Erdoğan cephede kaynaklarımızla beslediği şirketler ve medyasıyla hücum borazanını en üst perdeden üflüyor. Erdoğan’ın öfkesi hiçbir zaman azalmadı. Muhalif kesime, az muhalif olup sesini çıkarana, kendi safından ayrılıp laf edene kadar kim varsa Erdoğan için yok edilmesi gerekenler listesinde. Önündeki seçimi kazanmak için muhalefetin masa toplantılarını bile avam bir dille de olsa eleştiren, masada oturanları gördüğünüz yerde indirin noktasına bile getiren yine Erdoğan.
İktidarın ve Erdoğan’ın seçim hazırlıkları arasında bir de ekonomik baskı var. Açlıktan önünü göremeyecek halkı sadakalarla kendine mahkum etmeyi planlayan Erdoğan, memurlarının enflasyon ve faiz oranlarıyla resmiyet kazandırdığı gizli ve açık yoksulluğu bilerek derinleştirmektedir. Erdoğan’ın bu noktada attığı bir diğer adım da gerçek rakamları ve oranları bir şekilde halka ulaştıran ENAG gibi yapıları ortadan kaldırmak. Mecliste konuşulan bir diğer yasa tasarısı da TÜİK’ten izin almadan yayınlanacak istatistik verilerini hazırlayanlara hapis cezası. Yani yasa geçerse ki neden geçmesin, TÜİK’ten önce her ay açıklanan enflasyon rakamlarını duyuran ENAG bilim insanları gözaltına alınacak. Bilimsel araştırma yapıp istatistik verilerini açıklamak Türkiye’de suç olacak.
Sosyal medyada attığınız tweet henüz like veya retweet alırken bile gözaltına alınacağınızı unutmayın. MHP lideri Devlet Bahçeli salı günü sosyal medyayı dizginleme gerekliliğini tekrar vurguladı. Henüz sosyal medya yasası geçmemişken Haskoloğlu ve Alp Emeç’in nasıl gözaltına alınıp tutuklandığını hatırlayalım. Yasa geçtikten sonra hele ki seçime yaklaştıkça gönderilen her sosyal medya mesajı muhaliflerin boğazına çökecek bir neden olacak.
Kaybettiği Büyükşehir Belediyelerine yapılanları hemen her gün görüyoruz. Erdoğan’ın özellikle İBB üzerinden hem yasa dışı (MOBESE) hem de tuzaklarla dolu güzergahı seçime giderken kullandığı yöntemlerden biri. Büyükşehirleri bir şekilde felce uğratarak seçimde miting yaptırmayı bile engelleme amacı taşıdığını düşünüyorum. Ekrem İmamoğlu’na açılan 4 yıllık hapis cezası Erdoğan’ın hem neler yapabileceğini hem de kontrollü bir kontrolsüzlük hali içinde olduğunu göstermekte. İmamoğlu’nun hapse girmesinin sonuçlarını tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Erdoğan bunu da göremeyecek şekilde savaş meydanına çıkmış durumda.
Gezi davası sonrasında yaptığı açıklamalarla benim sözüm budur, seçimi kazanmak için her şey mübahtır mesajını teşkilatlarına gönderen Erdoğan ‘kusura bakmayın ama bu ülkede yargı var’ derken üyelerine yalanda ısrar hedefimize ulaştıracak yegâne yoldur demektedir. AKP’liler ve MHP’liler de ülkedeki yargının durumundan haberdar. Ancak bu onların şikayet edeceği bir hal olamaz. Zaten mantıksız da olur. Yargının tümden bağımsız ve işler durumda olduğu bir Türkiye’de AKP-MHP ittifakının hareket alanının ileri seviyede daralacağı aşikardır. Bunu istemedikleri gibi yargıyı var gibi gösterip talimat bombardımanına tutmak zorundalar. Artık bunda şaşıracak bir şey yok sanırım.
Gelelim vicdan meselesine. Gezi kararı sonrası hemen her sohbette duyduğumuz, her yazıda gördüğümüz kamu vicdanı yaralanmıştır, sözünün anlamsız olduğunu düşünüyorum. Devlet yönetiminde ve hukukta herhangi bir aksaklığı vicdanları yaralıyor diye açıklamak beyhude. İşler vicdan temelinde değil, insan hakları çerçevesinde ve tarafsızlıkla yürür/yürümelidir. Israrla vicdan zeminine çekilecekse alınan kararlar, sonrasında yapılanlara bir bakın isterim. Mesela Yeni Akit gazetesinin haberine…
İktidarın attığı ve atacağı savaş toplarının sonu gelmeyecek. Seçim sonrasında da süreceğini düşünüyorum. Ancak hiç umut etmemek, hiç beklenti içinde olmamak hayatta olmamızın anlamını yitirdiğimizi gösterir. Bu yüzden yazının başına eklediğim Kızılırmak’ın ‘Bir Gün’ türküsü çok şey anlatmaktadır. Romantizme değil zulmü fark etmeye ihtiyaç var ve hiç şüphesiz yapılması gerekene… Sonuç olarak ‘Sana kutsal gelen bin yıllık çınar, fiske vuruşuyla yıkılır bir gün’…
Dipnot:
[1] Grup Kızılırmak – Bir Gün
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.