Arşivler, belgeler, hukuki tartışmalar, Meclis kararları, özürler, tehditler, oyalamalar, mazeret arayışları… Bir kenarda durmalı bugün. Bir yas evinde yakınını kaybeden kişinin yanında nasıl sessizce durup bekleniliyorsa öylece beklenilmelidir
Çok sevdiğiniz birini kaybettiğinizi düşünün…
Çok sevdiğiniz başka birilerini de kaybettiğinizi düşünün ardı ardına…
Çok tanımadığınız fakat aşina olduğunuz simaların, çehrelerin, yüzlerin bir bir azaldığını, çok kısa bir süre içinde etrafınızdan çekildiklerini, görünmez olduklarını düşününün bir.
Yaptığınız işi, mesleği, uğraşlarınızı artık yapamayacağınızı düşünün bir. Dükkânın kapısını bir daha hiç açamayacaksınız. Bir daha hiç hasta bakamayacaksınız muayenehanenizde. Tel bükemeyecek, demir dövemeyecek, marangozluk yapamayacaksınız. Binalar, köprüler, hanlar, camiler inşa edemeyeceksiniz. Buralara son bir kez daha uğrama fırsatınız olmayacak, bir son bakış atamayacaksınız ömrünüzü verdiğiniz yerlere. Kapısını son bir kez kapatmana bile izin vermeyecekler. Mebus da olsanız aşçı da olsanız aynı kadere mahkum olduğunuzu, size biçilen zulümde tek bir elin/aklın varlığını hissettiğinizi düşünün bir.
Yaşadığınız evi, sokağı, mahalleyi, köyü, kasabayı, şehri… Bir coğrafyayı tamamen yitirdiğinizi düşünün.
Komşunuzun olmadığını düşünün bir. Çay, kahve içtiğiniz, dertlendiğiniz, sevindiğiniz komşularınızdan ebediyen ayrıldığınızı…
Anılarınızı, geçmişinizi, yaptıklarınızı, yapacaklarınızı o içinde hareket ettiğiniz zamanları, soluduğunuz havayı bir daha içinize çekemeyeceğinizi düşünmeye çalışın bir.
Mutfakta 25 Nisan günü için yapılmış ya da yapılmayı bekleyen topiğin, dolmanın, mercimek çorbasının, pilakinin, mantının öylece kalakaldığını düşünün mutfak masasında, ocakta, kilerde… Bir daha sofraya konamayacak kaşıkları, çatalları… Dışarıya sızmayacak evlerin kokularını düşünün bir.
Sizin hiç ayağınıza ayakkabılarınızın vurduğu oldu mu? Olmuştur mutlaka.
Kendinizi bile taşımakta bile zorlandığınız, yürüyecek halinizin olmadığı bir anınız oldu mu? Olmuştur mutlaka. Şimdi koca bir halkı düşünün upuzun bir yolda. Çoluk çocuk, yaşlı, hasta, hamile, topal, kör, dilsiz… Kucakta bebekleri olduğunu düşünün, süt emmesi, içmesi gereken bebekleri düşünün o uzun yolda.
Aklınıza ne geliyorsa onu düşünün. Soğuk geceleri, tozu toprağı, kurdu yılanı, kavurucu güneşi düşünün. Yol boyu size saldıran insanları düşünün; canınıza malınıza kasteden insanları… Ve bunların büyük bir kısmının eski arkadaşlarınız olduğunu gözünüze getirin, eski komşunuz, eski tanıdığınız, eski ortağınız, beraber hürriyet kavgası verdiğiniz dostlarınız, devleti beraber yönettiğiniz kişiler, eski sırdaşınız belki… Siz bir bir ölürken, ölülerinizin nereye gömüldüklerini görmediğinizi, bir taş koyma fırsatınızın olmadığını, son bir dua edecek kadar bile vaktinizin, mecalinizin kalmadığını düşünün bir.
Abdülhamit ile Talat-Cemal-Enver arasındaki ortak noktanın size biçilen acımasız kader olduğunu düşünün. Aralarındaki tek farkın bir “burun” farkı olduğunu düşünün. Padişah ailesinden olmadığınıza sevinin. Talat-Cemal-Enver gibi bir “Paşa” dedeniz olmadığına sevinin. Almanların size yapılanları bir yere not aldığını, ileride bu örneği kullanacaklarını düşünün.
Yol boyu size kapılarını açan, bir tas su veren insanların olduğunu düşünün.
Arşivler, belgeler, hukuki tartışmalar, Meclis kararları, özürler, tehditler, oyalamalar, mazeret arayışları… Bir kenarda durmalı bugün. Bir yas evinde yakınını kaybeden kişinin yanında nasıl sessizce durup bekleniliyorsa öylece beklenilmelidir. Öylece beklenilmelidir o insanların yanında. Ta ki ocağını söndürdüğünüz, canlarını yaktığınız, soylarına kastettiğiniz, yerinden yurdundan sürdüğünüz insanların, sizi affetmesini, size acımasını, hatta size kızmasını dileyeceğiniz zamana kadar.
Bugün 24 Nisan. O büyük yas evinde orada olmalı ve tekrar yanlarına dönebilmek, umursanmak için sessizce bize kızmalarını, affetmelerini beklemeliyiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.