Milli Eğitim Bakanlığı’nın meslek liselerinde uygulamaya soktuğu Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) programıyla öğrenciler 4 gün işe, 1 gün okula gidiyor. Çocuk işçiliğin yaygınlaştığı, işverenlere ucuz işgücü desteği sağlandığı, çocukların okuldan koptuğu program için Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, çocuklar üzerinden döner sermayedeki artışa dikkat çekiyor. Programı ve etkilerini meslek liselerindeki öğretmenlerle ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’yla (Eğitim Sen) konuştuk
Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) programı, eğitimde lise kademesine gelen her çocuğun ilgi ve yeteneğine göre tercih edeceği bir dalda, 9. sınıftan itibaren dört yıl boyunca 4 gün işe, 1 gün okula gittiği bir program. Bu program, öğrencilerin meslek edinmesi, akadamik başarısı düşük öğrencilerin eğitime katılması ve istihdam yaratılması sebepleri ile ortaya kondu. Fakat bu programa ortaokulu bitiren her öğrenci ve farklı liselerde örgün eğitimdeki öğrenciler de katılabiliyor.
MESEM uygulaması ile öğrenciler 4 gün işletmelerde çalışırken, 1 gün okula gidiyor. Asgari ücretin yüzde otuzuna denk ücretle çalışan öğrenciler, bu programa 8. sınıfı bitirdikten sonra dahil olabiliyor. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer bu program sayesinde döner sermayenin elde ettiği gelirin 2022 yılının ilk üç ayında yüzde 225 kat arttığıyla övünüyor. “Haftada 1 gün okul”, “Maaş ve sigorta!”, “İş garantisi!” sloganlarıyla MESEM’lere öğrenci çekmeye çalışan MEB’in amacı eğitim mi, çocuk işçiliği mi, genç işsizlik oranını düşürmek mi belli değil. İşletmeleri özendirmek için devlet öğrencilerin sigortası yanında alacakları ücretleri de ödüyor. 14-15 yaşında çalışmaya başlayan çocuklar, örgün eğitimden uzak bir eğitim modelinde denetimin sadece koordinatör öğretmene[1] ait olduğu bir sistemde çalışmak zorunda kalıyor.
MEB’in MESEM tanıtım afişi
Birçok okulda uygulamaya konan bu program ile öğrenciler sadece bir gün okula giderek kültür dersleri görüyor. Kültür derslerinde dört yıl boyunca edebiyat ve din dersi sabit kalırken, üçüncü bir ders olarak matematik, kimya, tarih, coğrafya, felsefe vb. dersler sadece bir dönem görülüyor. Okula ayrılan bir gün içerisinde de nitelikli eğitimden bahsedilemezken, din derslerinden vazgeçilmemesi de dikkat çekiyor.
Para kazanmak için okulu bırakma durumu, bu programla artmış durumda.
12 yıllık zorunlu örgün eğitim, bu programla sekiz yıla düşüyor. Programdaki öğrenciler sınavlardan muaf tutuluyor. Pedagojik bir uygulama ve ders içeriği yok. Örgün eğitimden koparılan çocuklar bedensel, eğitsel, sosyolojik, toplumsal ve psikolojik birçok sorunla karşı karşıya. Meslek liselerinde birçok öğretmenin dersi azaldı. Tarih, coğrafya, yabancı dil gibi dersleri veren öğretmenler bu programla birlikte okulda norm fazlası duruma geldi, itibarsızlaştı. Eğitimde birlik, düzen ve eşitlik ilkesi bu uygulama ile resmen ortadan kalktı.
Eski sistemde 12. sınıf öğrencileri 3 gün staja gidip 2 gün okula gidiyordu. Diğer öğrenciler ise örgün eğitim alıyordu. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “İşveren ara eleman bulamıyor, işletmeleri nitelikli eleman arayışından kurtaracağız” dedi. İşletmeler, çalıştıracak ara eleman bulamadığı için dert yanarken(!) devlet, meslek lisesinde eğitim gören ve eskiden son sınıfta iki ila üç gün staja giden çocuklara göz dikip böyle bir program oluşturdu. Bu programla elde edilen gelir milyarlarla ölçülür boyuta geldi.
MEB kendi sitesinde meslek liselerinin durumuna dair şunları söyledi:
Meslek liselerinin bu yılın ilk üç ayındaki gelirleri toplamı, 2021 yılının ilk üç ayına göre yüzde 225 artarak 333 milyon liraya yükseldi. Meslek liseleri, 2021 yılında bir önceki yıla göre gelirini yüzde 131 artırarak 1 milyar 162 milyon 574 bin liraya yükseltti. Millî Eğitim Bakanlığı, 2022 yılında mesleki eğitimde döner sermaye kapsamında üretimden 1,5 milyar lira gelir elde etmeyi hedefliyor.
Örgün eğitimde olması gereken çocuklar işveren elinde oyuncak haline gelmiş bulunuyor. Bu programla birlikte çocuklar sermayenin insafına bırakılmış durumda.
Eğitim sistemi sermaye odaklı hareket ediyor. Eskiden sadece sigortayı karşılayan devlet, artık işletmelerin ödeyeceği ücreti de karşılıyor. Devlet bu ödemeyi direkt işletmelere yapıyor. İşletmeler ise çocuklara ödüyor. 9,10 ve 11. sınıf öğrencileri aylık 1276 TL, 12. sınıf öğrencileri 2126 TL ücret alıyor. Ödenecek ücretler İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. İşverenler kamu kaynaklarıyla desteklenirken, çocuklar kamu kaynakları ile patronlara ucuz işgücü olarak sunuluyor.
MESEM’lere 8. sınıf bitirildikten sonra kayıt yaptırılabiliyor. Bu da devamsızlığın ya da başarının değil, yoksulluğun bir sonucu olarak çocukların para kazanabileceği bir sistemi devletin ailelere sunması anlamına geliyor. Aileler de çocuklarının meslek edinmesi, para kazanması için ve başka seçenekleri olmadığı için bunu tercih edebiliyor. Böylece çocuk işçiliği eğitim adı altında bizzat devlet eliyle yaygınlaştırılıyor. Meslek liselerine devam eden öğrencilerin tamamına yakınının yoksul emekçi ailelerin çocukları olduğu, okul masraflarının ciddi bir yük haline geldiği bu dönemde bu program bir “fırsat” halini alıyor.
Mart 2022 itibariyle MESEM’lere kayıt olan 410 bin öğrencinin yüzde 46’sı 18 yaş altında. Özel okula gitme avantajı bulunan çocukların başarısızlık ya da devamsızlık gibi sorunları olmayacağından bu program yoksulların, işçi sınıfının çocuklarına sunulmuş oluyor. MEB, yoksul emekçi ailelerinin çocuklarına işçi olmaktan başka yol bırakmıyor. Şu an da 400 bin çalışan çocuk hedefine ulaşan devlet, bu hedefi 2023 için 1 milyona yükseltmeyi amaçlıyor. Ücretin işletme tarafından ödeneceği yetişkin işçiler yerine ücretin devlet tarafından ödendiği çocukları denetimsizce çalıştırmak, işletmeler için daha konforlu hale geleceğinden, eğitim adı altında çocuk işçiliği artış gösterirken yetişkin işsizlik oranı da doğalında artış gösterecektir.
MESEM ile devamsızlığı fazla, başarı yüzdesi düşük ve okulu bitiremeyecek durumdaki öğrencilere lise diploması alabilmesi şansı(!) veriliyor. Böylece çocuk, çalışarak mezun olmaya ikna ediliyor. Bunun yanında akademik başarısı yüksek öğrenciler ise özellikle aileleri tarafından ekonomik sıkıntılar sebebiyle bu programa yönlendiriliyorlar. MESEM’le ilgili bilgi aldığımız öğretmenler bu durumu engellemeye çalıştıklarını ama ekonomik kaygıların eğitimin önüne geçtiğini söylüyorlar. Özellikle 11 ve 12. sınıflarla ders verilecek öğrenci bulmanın zorlaştığına da değiniyorlar.
Bazı işletmelerin ise devlet desteği almak için öğrencileri çalıştırdığını söyleyen öğretmenler, özellikle ağır iş kollarında sorun çıkmasın diye orada öğrenme amaçlı bulunan çocuğa kenarda durmasını söyleyen yerler olduğunu dile getiriyorlar. Böylece çocuk okulda ya da uygulamada öğrenmesi gereken şeyleri bütün gününü boş geçirdiği için öğrenemiyor. Bunun yanında kötü muamele, uzun süre ve hafta sonu çalıştırma, ağır işler yaptırma, iş kazası gibi durumlarla da karşılaşma oranı artıyor. Öğrenci bilgi edinmediğinde ya da kötü çalışma şartları oluştuğunda okul öğrenciyi geri çekiyor. Fakat bu durum, işini ya da desteğini kaybetmek istemeyen çocuk ve işveren tarafından saklanabiliyor.
Okul tarafından işletmelerin incelenmesi ve kontrolü koordinatör öğretmenler aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Koordinatör öğretmenler haftanın üç günü okulda ders verirken, iki günü işletmelerde çalışan öğrencileri kontrol ediyor. Öğretmenler; çok sayıda işletmenin olması, çok fazla öğrencinin çalışması, uzak mesafeler sebebiyle nitelikli denetimlerin yapılamadığını söylüyor. Farklı şehirlerde görev yapan meslek lisesi öğretmenleri öğrencilerin, işyerlerinde yaşadıkları sorunları işlerini kaybetmemek için sakladığını dile getiriyor. Çünkü aksi durumda öğrenci okula geri çekiliyor ve kazancını kaybetmiş oluyor. Öğrencilerin kendi buldukları işyerlerinin çalışmaya uygun olmadığı öğretmenler tarafından yapılan inceleme sonrası belirtildiğinde ise aile isteğiyle çocuk orada çalışmaya başlayabiliyor. Öğretmenler ne kadar titiz davranırsa davransın tek başına yeterli olamıyor ve işletme kısmında aksaklık yaşamak mümkün hale geliyor. Ağır ve uzun çalışma süreleri var. Çocuklar bütün bir yaz da çalışmaya devam edecekler. Öğretmenler bu durumun sürdürebilir olduğunu düşünmüyor. Özellikle 14-15 yaşındaki çocukların bu koşulları sağlamasının güç olduğunu dile getiriyorlar ve öğrencilerin devamsızlıktan kalmalarının muhtemel olduğunu ve çocukların okula geri dönmek isteyeceklerini belirtiyorlar.
Birkaç gün önce yayınlanan yeni bir yönetmelik ile devamsızlık durumu düzenlendi. Ayrıca devamsızlıktan kalan çocuklara mesleki eğitim merkezlerine geçiş hakkı tanındı. Böylece okula devam edemeyen çocukların sorunları, görmezden gelinerek çözüm(!) bulunmuş oldu.
Haftada 1 kez gidilen okul için yapılan bu devamsızlık uzatma hakkı ile işletmelerin ekmeğine yağ sürülüyor. Çünkü işletmeler işlerin yoğun olduğu günlerde bile çocukların okula gitmemesini isteyebiliyor. Bunun sonucunda çocuğun hiç okula gitmediği durumlar da ortaya çıkıyor. Öğrencinin okulda olması gereken bir güne de gözlerini diken patronlara böylece fırsat verilmiş oluyor. Ayrıca patronlar okuldan bağımsız olarak çocukları haftasonu da okula çağırabiliyor. Çocuklar işverenin insafına bırakılıyor.
Görüşme yaptığımız öğretmenler, öğrencilerin edinmek istedikleri meslekleri zamanı geldiğinde yerlerinde görmeleri, çalışma ortamına aşina olmaları ve kullanılan araçları tanımalarında sorun olmadığını dile getiriyor. Okulların koşullarının sınırlı olduğunu dile getiren öğretmenler, çalışma zorunluluğu olmadan çocukların mesleki bilgi ve deneyim kazanması gerektiğini söylüyor. “Yasalar bu kapsamda çocukları koruyor” diyen öğretmenler, öğrencilere uygun yerlerin seçimini, o yerlerde mesleği gerçekten öğrenip öğrenememesinin raporlaştırılmasını da istendiğini söylüyor. Fakat uygulamanın da bu şekilde yürütülmediğinin altını çiziyorlar. Öğretmenler üç gün okulda ders veriyor ve iki gün işletmeleri kontrole gidiyor. Fakat bu kontroller son program ile yeterli olmuyor. İş ortamında çocukların neler yaşadığı, ne kadar çalıştığı ve nelere maruz kaldığı kapılar ardında kalıyor.
Öğrentmenler, MESEM’le birlikte okulların durumunu şöyle aktarıyor:
Okullar çocuklara çıraklığa git, sene kaybın olmadan okursun diyor. Meslek lisesine denk bir diplomayla mezun olacaksın deniyor. Öğretmenler programı uyguluyor ama öğrenci ne yapıyor, öğretmen ne yapıyor belli değil. Okulların içerisinde çıraklık merkezleri var. Normal program ne, çıraklık programı ne? Müfredat düzeni, işletmeye giden öğrenci derken uygulamada bir kaos yaşanıyor.
Görüştüğümüz başka bir öğretmen ise şöyle dedi:
Okulların içerisine açılan çıraklık merkezleri de var. Örneğin bir kız meslek lisesinde güzellik merkezi, kuaför, kreş açılabiliyor. Öğrenciler buralarda çalışıyor ve okul elde edilen gelirin en az yüzde onunu bu öğrencilere ödüyor. Şeffaf bir kazanç ve harcama bilgisi paylaşılmıyor. Okullar ise belirlenen asgari ödemeyi çocuklara yapıyor fazlasını değil.
Okullar artık bir eğitim kurumu değil, bir işletmeye dönüşmüş durumda. Bunların yanında birçok meslek lisesi pandemide maske, dezenfektan ve kolonya gibi üretimlerde bulundu. Bu üretimler sırasında işçi güvenliğinin olmamasıyla yaşanan patlama sonucunda bir öğretmen hayatını kaybetti. Tüm bunların yanında okulların fatura vb. giderleri düşünülürse işletme halini alması da ekonomik temelli oluyor, mesleki eğitim amaçlı değil.
Devlet eliyle bir eğitim kurumundan çok bir işletme halini alan okullarda çocuklar için pek parlak bir gelecek bulunmuyor. 14 yaşından itibaren çalışmaya başlayan çocuklar karşısında Milli Eğitim Bakanı Özer, dikkatleri döner sermaye kazançlarına çekiyor.
MESEM’le ilgili görüşlerini paylaşan Eğitim Sen Örgütlenme Sekreteri Ramazan Gürbüz, “Mesleki Eğitim Merkezleri (Mesem) Ne Getiriyor?” adlı bir çalışma yaptıklarını söyledi ve bu çalışmalarını bizlerle paylaştı:
2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde yer alan “Mesleki teknik eğitim öğrencileri okurken çalışıyor” maddesiyle şu anki sistemde staj adı altında ucuz iş gücü olarak çalışan öğrencilerin ucuz iş gücü olarak çalışmaya devam etmesi hedeflenmektedir. Öğrencilerin 14-15 yaşından itibaren işverenin insafına, piyasa hukukunun katı kurallarına terk edilmesi, üstelik bunun bizzat MEB eliyle yapılması düşündürücüdür. Öğrencilerin ‘okul’ içinde öğrenme hakları fiilen ellerinden alınırken, ucuz emek sömürüsü olarak işleyen bu mekanizmayı bir eğitim uygulaması olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Öğrencilerin okul ve iş hayatını birlikte sürdürecekleri üzerinden yapılan propaganda, meslek lisesi öğrencilerini zorunlu ve örgün eğitimden uzaklaştırma anlamını taşımaktadır. Devletin zorunlu eğitim kapsamındaki çocukları “beceri eğitimi” adı altında işverene ucuz iş gücü olarak sunması kabul edilemez. Eğitim hakkının tamamen yok sayıldığı, fırsat eşitliği perdesi altında sürdürülen piyasa merkezli eğitim modelinin geldiği nokta, çocukların eğitim hakkına meydan okumak anlamına gelmektedir. Çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırılması anlamı taşıyan bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Eğitim Sen olarak, halen 12 yıl olan örgün eğitim süresini fiilen 8 yıla indiren ve devlet eliyle ucuz işçiliği özendiren MESEM programına karşı tüm eğitim emekçilerini, öğrencilerimizi ve velilerimizi uyarıyor, öğrencilerimizi ucuz emek kaynağı haline getiren bu uygulamaya derhal son verilmesini talep ediyoruz.
[1] Koordinatör öğretmen, meslek liselerinde görevli alan öğretmenlerinden çocukların çalışacağı yerleri bulan, bulunan ya da öğrenci tarafından istenen işletmelerin kontrolünü sağlayan, rapor tutan ve yönlendirme yapan öğretmenlere denir. Koordinatör öğretmen haftanın 3 günü okulda eğitim verirken kalan 2 gün de işletme denetimi için sahada bulunur.
Sendika.Org (Merve Büyüktaş)