Bu yazıyı okuduktan sonra endüstriyel çiftliklerdeki hayvanların hangi koşullarda yetiştirildiklerini düşünün ve karar verin. Etsiz bir dünya olasıdır ve Carlo Petrini’nin dediği gibi “yemek tarımsal bir eylem hatta siyasi bir eylemdir”. Önünüze gelen tabağın içeriğini sorgulamak da toplumsal bir eylemdir
“İlerlemiş kapitalist toplumsal oluşum, göreceli olarak üretim biçiminin, kapitalizm öncesi üretim biçiminin (yani feodal üretim biçiminin bozulması sonucu ortaya çıkan geleneksel tarımın, kırsal zanaatın), rekabetçi kapitalist üretim biçiminin, tekelci kapitalist üretim biçiminin tutarlı bir bütünüdür (kompleksidir). Gerçekten, tekelci kapitalist üretim biçiminin üstünlüğü egemenlik altındaki üretim biçimlerinin yerini ve işlevini belirler ve özellikle kendi siyasi, ideolojik, kuramsal kurumlarını buralarda egemen kılar. Tarımın, zanaatın ve küçük esnafın, orta ve küçük boy işletmelerin tekelciliğin siyasi, ideolojik, kültürel değerleriyle bütünleşmesi söz konusudur.”
Christian Palloix, L’Economie mondiale capitaliste et les firmes multinationales, cilt I, François Maspero yay., 1975.
Rekabetçi kapitalist üretim biçimi tekelci konuma geçerken tüm sektörleri etkilediği gibi egemenlik altına aldığı ve az gelişmiş olarak tutmak istediği toplumsal biçimleri de etkiler. Tarım sektöründe küçük ve orta boy işletme ya da çiftlikler hâlâ önemli yer tutuyorlarsa da son yıllarda ortaya çıkan ve giderek sayıları artan dev (isterseniz tekelci deyin) tarım ve besi çiftlikleri (DTBÇ) bunun bir örneğidir. Daha çok besi çiftlikleri (inek, domuz, tavuk ağırlıkta) ön düzlemde ise de kimi tarım ürünleri de tekelci dev çiftliklerin alanına giriyor. Palmiye, şeker kamışı, kauçuk ağacı en gözde olanlar. ABD’de adı Concentrated Animal Feeding Operation (CAFO-Yoğun hayvan besleme işlemi) olup daha çok besi çiftlikleri sayısal olarak önemlidir. Bu tür çiftliklerin gelişmekte olan ülkelerde de yabancı sermayenin desteğiyle yayılmakta olduğunu görüyoruz. Çin de işin içinde ve Afrika’da bu tür çiftliklere yatırım yapıyor.
Bu arada balık çiftliklerini de unutmayalım. Fransa’da Labeyrie Fine Foods firmasına ait olan Aqualande firmasının ülkede 37 adet balık (somon, alabalık) çiftliğine sahip olduğunu belirtelim.
Artık çiftlik sözcüğü de kullanımdan kalkmaya başlıyor ve yerine tarım firmaları ya da şirketleri sözcüğü geliyor.
Küreselleşmiş tarım sektörünün gerçeği olan bu çiftliklere fabrika çiftliği ya da sanayi çiftliği adı da veriliyor. XXL modunda tarım diyenler de var. Orta ve küçük çiftliklerin başı dertte. Biz ise tüm gelişmekte olan ülkelere örnek olacak ve köylüye her tür desteği (malzeme, bilgi, eğitim) verecek şekilde yarattığımız Devlet Üretme Çiftliklerini ne yazık ki kapattık ya da özele devrettik.
Sömürgeci güçlerin sömürgelerinde topraklara el koyarak yarattığı ve kölelerin kullanıldığı büyük çiftlikler gibi özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, önce ABD ve sonra Avrupa’da ortaya çıkan DTBÇ’ler giderek tüm kıtalara yayılmaktadır. 1960-2017 yılları arasında dünyada büyükbaş hayvan sayısı 500 milyondan 1,6 milyara, domuz sayısı 500 milyondan 1,5 milyara ve tavuk sayısı 5 milyardan 20 milyara ulaşmış durumda. İşte bu sayıların artışında DTBÇ’ler var. ABD Şikago kenti yakınında Fair Oaks Farms 40 bin inek, Suudi Arabistan’da Almarai çiftliği 94 bin inek barındırmakta. 2750 kişinin çalıştığı şirketin yıllık süt üretimi 1 milyon 200 bin litre olup %3,5’i yağlı süttür. Aynı şirket Arjantin, Ukrayna, ABD’de yatırım yapmaktadır. Brezilya’da 1000 hektar olan da var, 10.000-15.000 hektarı geçen çiftlik de bulunmakta. Güney Asya’da palmiye yağı üreten 10.000 hektarlık çiftlikler var. Rusya’da ise 300.000 hektar alana sahip olan var. Sahra altı Afrika’da 100.000 hektarı geçen çiftlikler artıyor. İlk sırada ise Çin var. Heilongjiang yöresinde 22.500.000 hektara sahip ve 100.000 inek barındıran dünyanın en büyük DTBÇ’yi 2015 yılında açtı. Açmasının nedeni ise Rusya’nın Avrupa’dan süt almasının yasaklanması nedeniyledir. İkinci sırada yine Çin’de Anhui çiftliği var. 11.000.000 hektar ve 40.000 inek besliyor. Sonra Avustralya’da bulunan çiftlikler var. Anna Creek 6.000.000 hektar (İsrail’den büyük yani) ve 17.000 sığır besler. Clifton Hills ise 4.200.000 hektara sahip. Örnekleri çoğaltmanın yararı yok, besicilik de tekelleşiyor giderek ve gelişmekte olan ülkelerin topraklarına el koyuyor. Bunun yanında hayvan yemi sanayii de gelişiyor ve gelişmek zorunda. Bu piyasanın %50’si ise 4 büyük tekelci firmanın elinde.
Avrupa’da (28 devlet) yetişen hayvanların %72’si yıllık cirosu 100.000 avro üzerinde olan çiftliklerden gelir. Belçika’da toplam 28.730 adet olan çiftliklerin içinde 4120 adet DTBÇ vardır ve süt üretimleri 12 yılda %3’ten %25’e çıkmıştır.
Bu çiftlikler için iki önemli ölçüt var: Biri toprak genişliği. İkincisi de barındırdığı hayvan sayısı. En az 500 hektar olmalı diyen var, 10.000-15.000 hektar olmalı diyen de. Hayvan sayısında ise sınır yok. En az 1000 büyükbaş hayvan, 8500 domuz ve 125.000 tavuk olmalı diyenler var. Örneğin İngiltere’de 800 dev çiftlik var. En büyüğü 23.000 domuz, 3000 büyükbaş hayvan barındırıyor. Çiftlik ne kadar alırsa. Zaten hayvanların dolaşmasına gerek yok. DTBÇ’nin hepsi türdeş olmasa da tekelci konumdadır. Gıda ve yem fiyatlarını belirleme güçleri vardır.
Bu tür çiftliklerde istihdam genelde azdır. Teknoloji ve bunu kullanan mühendis ve teknisyenler ön düzlemde. Robotlar (süt sağımı), kameralar, kızıl ötesi ışınlar (hastalık saptaması için), yapay zekâ, hayvanlara çip, kolye takma ve izleme ise teknolojinin ürünleri. Beslenmeleri, sıcaklık, nem ölçümü bilgisayar destekli. Yemleri ise ya ülkede yetiştirilen ya da ithal edilen hayvan yemleri: Soya, mısır ve benzerleri. Çoğu da genetiği değiştirilmiş yem türleri. Hayvan ve tarım ürünlerinin satışı küresel dünyaya yönelik. Konteyner dolusu yem gelir ve et/süt/yumurta olarak doldurulur ve pazarlanır. Ülke ihracatına katkıda bulunuyoruz denilir. DTBÇ’nin arkasında çoğu kez yabancı sermaye, bankalar ve zincir marketler bulunur.
Gelişmekte olan ülkelere gittiklerinde gizli, saklı bir şekilde köylülerin topraklarını ele geçirirler ve “gelirinizi artıracağız” sözüyle sefalete iterler.
Çiftliklerin bir diğer geliri ise metan ya da biyogazdır. Kimi yerlerde süt üretiminden çok metan gazı ve elektrik üretilir.
Avrupa Birliği’nden ya da devletten bol miktarda parasal destek alırlar. Avrupa ortak tarım politikası 28,5- 32,6 milyar avro düzeyinde besiciliğe destek sağlar. Özel yol ve limanlara sahiptirler.
Bu arada kentlerde çoğalmaya başlayan dev kentsel çiftlikleri de unutmayalım. ABD’de New Jersey’de Aerofarms firması eski bir metalürji fabrikasında (6500 m2) 80 ton sebze yetiştirir.
DTBÇ’nin sakıncaları ise daha fazla olup insani, hayvani ve çevreseldir.
Fabian Scheidler “Tavuk, domuz, inek gibi çiftlik hayvanlarının kitlesel besicilik ve kesim dönemine girdiğini ve toplama kamplarının dehşet verici yankısı olduğunu” belirtir.
Küçük çiftçiyi, ailesel ya da küçük çapta hayvancılığı yok ederek insanları fakirliğe iterler. Gıda güvenlikleri kaybolur. Sömürgeleşme döneminde olduğu gibi geçim tarımı yerine köylüler küresel piyasaya yönelik (örneğin pamuk, soya, palmiye) ürün ekmeye zorlanırlardı (ve hâlâ zorlanırlar) ve bugün de bu çiftliklerin sömürüsü altında ezilmektedirler.
Sayı olarak az olsalar da üretimleri fazla olup tarım ve gıda fiyatlarını etkilerler. Örneğin Vietnam’da DTBÇ’nin sayısı %1 olup üretimde (domuz, tavuk, süt) payları %50’dir.
Dışkılar, yem artıkları, kullandıkları gübreler toprağa zarar verir ve yapısını bozarlar. Hayvanların dışkıları toprağın özümseyeceği gübreden daha fazla olduğundan hayvan kökenli mikroplar buralarda ürerler. Fazla dışkı korumasız hendeklere atılır ve bu yerler Escherichia coli bakterisinin yuvasıdır. Su ya da karışarak ishal, ateş ve böbrek yetmezliğine neden olurlar.
Su tüketimleri de fazladır.
Dolaşmayan hayvanlar antibiyotiklerle, ilaçlarla beslenirler. Üretilen antibiyotiklerin %75’i hayvanlar içindir. Salgın riski yaratırlar ve yaratmaktadırlar. (Deli dana, mavi dil hastalığı, kuş gribi gibi.) Binlerce hayvanın yaşadığı sanayi çiftliklerinde, hastalık yaratıcı ölümcül tehlikeler kol gezer. Çiftlikten mezbahaya kadar işkence görürler. Hayvanların çoğu mezbahaya gitmeden önce kapatıldıkları bu çiftliklerde ölmektedir. Şirket sahipleri ölümler konusunda bilgi vermemekte ve saklamaktadırlar. Hayvan canlı değildir, nesnedir, pazarlanan maldır. Hayvan türleri tekleşir. Dünyanın her yerinde aynı tavuk üretilir. Bu nedenle tavuk türlerinin %37’si, domuz türlerinin %35’i ve inek türlerinin %31’i tehlike altındadır. Üretilen et ve sütün besleyiciliği azalır. Hayvanların konteynerlerle dünyanın bir ucuna taşınmasında ölen hayvanların sayısı kimsenin umurunda değildir. Kesimleri ise ayrı bir zorbalığın göstergesidir.
Sanayi hayvanının anası babası yoktur. Hormonla beslenen ineklerin ayağa kalktıklarında kemiklerinin kırıldığı saptanmıştır. Gezemez, dolaşamaz. Hava alamaz. Et makinesidir. Büyümenin, piyasanın oyuncağı, eğlencesi olur. Sebze-meyve mevsimliğini kaybettiği gibi hayvan da dağını, otlaklarını, vadisini, gezmesini kaybeder. İnsan hayvanlığını unutur, insan hayvan ilişkisi kopar, duyarlılık kaybolur.
Hayvan yetiştikten sonra belirli bir kısmı ise ihracata gider. Örneğin Avrupa’nın yıllık hayvan ihracatı 2,2 milyar avrodur ve çoğu Kuzey Afrika ülkelerine ve Ortadoğu ülkelerine yollanır. Sorun bu hayvanların taşınmasının koşullarıdır. Önce kamyonlarla limanlara gider ve sonra da kargo gemilerle diğer ülkelere ulaştırılır. İşte bu ulaşım hayvanlar için çok eziyetli olduğundan Avrupa Birliği ulaşım saatinin sınırlanması ve canlı hayvan yerine et-kemik ihracatını öne çıkarmak için hazırlıklar yapmak istemektedir. Hayvanlar saatlerce kamyonlarda taşındıktan sonra eski konteyner gemileriyle, sağlıksız koşullarda saatlerce süren yolculukla diğer ülkelere yollanmaktadır. Her yolculukta (hastalık, zayıflama nedeniyle) binlerce hayvan ölmektedir. Yolculuk sonunda da kimileri imha edilmektedir. Et tüketirken bunları da düşünün.
Hayvanın sonuna duyarsız olan insan yakında kendi vücuduna da duyarsız kalıp belki de dev tekno-sanayiye kendisini kaptıracaktır. İnsanlar yapay zekâ, artırılmış gerçeklikle insanlığını kaybedecek midir?
Tek tür ürün yetiştirirler. Palmiye yağı, kakao, muz, çay, pamuk. Hayvan yemi ve biyoyakıt için ürün yetiştirirler. 2007-2011 yıllarında Meksika’da çiftlikler mısır üretimi ünlü yiyecekleri “tortilla” yerine biyoyakıtlara yönelince isyan başlar. Kırsal göçe neden olur. Türdeş tarım toprağı fakirleştirir.
Çalışma ve sağlık koşullarını denetlemek zor görünüyor. Çünkü iktidarla işbirliği içinde oluyorlar.
Palmiye yağı, hayvan yemi üretmek için ormanları yok ediyorlar. Yerel toplulukları açlığa mahkûm ediyorlar ve gıdalarına el koyuyorlar.
Toprak-arsa fiyatlarını etkiliyorlar.
Hayvanların ve üretimlerinin pazarlara yollanması, hayvan yemlerinin ve biyoyakıt için ürünlerin taşınması ulaşımda, özellikle taşrada, yoğunluğu artırır ve hava kirliliğine neden olur.
Köylünün yaşam biçimi, kültürü etkilenmekte ve kaybolmaktadır.
Kültürel ve bölgesel özelliklere göre köylü, çiftçi gıda da kendi güvenliğini sağlamalı, sonra da ülke genelinde öz yeterliliği sağlamalıdır.
Tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen milyarlarca insanın geleceği söz konusudur.
Et ve süt üretiminin sera gazındaki etkisinin önemli olduğunu biliyoruz.[1] Bu tür çiftliklerle salım daha da artacaktır çünkü binlerce hayvanın endüstriyel üretimi söz konusudur.
Öncelikle tarımda tekelleşmeye neden olan ve ailesel tarım yapısını ve geçim tarımını baltalayan bu tür çiftliklere izin verilmemelidir ve köylü kooperatiflerle kendini, toprağını ve hayvanını korumalıdır.
Sonra da tüketici olarak et tüketiminden vazgeçebilirsiniz. Hayvan dostu olur ve beslenmenize farklı bir yön verebilirsiniz. Yazıyı okuduktan sonra bu çiftliklerdeki hayvanların hangi koşullarda yetiştirildiklerini düşünün ve karar verin. Etsiz bir dünya olasıdır ve Carlo Petrini’nin dediği gibi “yemek tarımsal bir eylem hatta siyasi bir eylemdir”. Önünüze gelen tabağın içeriğini sorgulamak da toplumsal bir eylemdir.
Dipnotlar:
[1] Bu konuda bakınız: İsmail Kılınç: Et/süt tüketimi ve küresel ısınma, sendika.org, 1 Ağustos 2018.
Bir iki kitap:
Lucie Leclair: Pandémies, une production industrielle, Seuil, 2020.
Gaspard d’Allens: Les néo-paysans, Seuil, 2016.
Erwin Wagenhofer, Max Annas: Le marché de la faim, Actes sud, 2006.
Kaynaklar:
Marie Monique Robin: La fabrique des pandémies, Découverte, 2021.
Herve Juvin: Produire le monde, pour une croissance écologique, Gallimard, 2008.
Walden Bello: La fabrique de la faim, carnetnord, 2012.
Michel Griffon: Nourrir la planète, Odile Jacob, 2006.
Fabian Scheider: La fin de la megamachine, Seuil, Anthropocene, 2020.
François Purseigle, Genevieve Ngyen, Pierre Blanc: De la ferme à la firme, l’agriculture en mutation, Le nouveau capitalisme agricole içinde, 2017, 312 sayfa(cairn.info)
Jean Daniel Cesaro: İndustrialisation de l’elevage au Vietnam; entre marginalisaition et spécialisation de la paysannerie, 9-11-2020(geoconfluences.ens.lyon.fr).
Harvey Lionel: Les plus grandes fermes du Monde, Ocak 2021(fr.riplaybelieves.com).
Sonia Shah: Contre les pendémie, l’écologie, Le Monde diplomatique, Mart 2020.
Lucile Leclaire; l’agro-industrie avale la terre, Le monde diplomatique, Şubat 2022.
Carlo Petrini: Militants de la gastronomie, Le monde diplomatique, Temmuz 2006.
Serge Latouche: Sortir de la société de consommation, les liens qui libèrent, 2010.
Alternatives Economiques, 15 Mart 2022.
Le Fil vert, Libération, 11 Kasım 2021.
blog.worldbank.org; ege.fr; reporterre.net; novissen.com; ses.webelass.fr; agriavis.com; greenpeace.fr; latrbune.fr; koni.slate.fr; lecho.be; rtbf.be; labecedaire.fr; rse.magazine.com;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.