Nadir görülen bir aynı anda harekete geçişle ülkenin doğusu da batısı da zamlara karşı sokaklara dökülüyor. İşçi direnişleri birbirini tetikleyerek ilerliyor. İşte bu zam protestoları ve işçi direnişleri bugünün dayanışmasının ve mücadelesinin gelişeceği zemini hepimize gösteriyor
Ülkemizde faşist iktidar, sermayenin çıkarlarını savunan politikaları uygulamak için çırpınıyor. Tabiî bunu yaparken yönetenlerin birliğinden söz etmek imkânsız. Derinlerde parçalı bir kontrgerilla, görünürde zayıflayan AKP-MHP ittifakı var. Görülüyor ki iktidar çoklu bir krizin içinde. İktidar, içinde bulunduğu krizleri çözmek üzere yaptığı her hamlede daha da batabiliyor.
Ekonomik kriz tüm yakıcılığıyla sürerken, iktidar krizin faturasını yine hayatta kalma savaşı veren halka kesiyor. İktidar bu işin neresinden tutsa elinde kalıyor. Bu ortamda çürümüş saray iktidarı kendini ayakta tutabilmek adına faşizmin her türlü yöntemine başvurmakta ısrarcı. Saldır, tutukla, cinayet işlet, sokaklara çeteleri sal, kadın düşmanlarını akla, gericiliği bilime tercih et, tarikatlara yaslan, mafya ile kol kola gez… Bunlar bildiğimiz taktikler. Ama görülüyor ki bu da onları kurtarmayacak. Kriz büyük.
Yönetenlerin içinde bulunduğu krizlere ve halkta biriken öfkeye bakınca kentin sokaklarından yavaş yavaş yükselen seslerin artık gürleşmeye başladığı rahatça duyuluyor. Ne sesi mi? Bu sesler sefalet ücretinin karşısında direnen işçilerin, zamlara karşı sokaklara çıkanların sesleri.
Peki bu sesler işçi sınıfının sahne alacağı bir isyanın ön ritimleri olabilir mi? Yani halkın büyük bir orkestra biçiminde sahneye çıkacağı bir isyanın öncülleri olabilir mi? Sahi faşizme karşı isyanın senfonisini sahnelemeye daha ne kadar kalmış olabilir ki? Mesela motokuryelerin hakları için yaptıkları eylemler, Migros işçilerinin eylemleri, Farplas işçilerinin eylemleri dahil onlarca işçi direnişi ve bu eylemlerdeki genç işçi dinamiği; zamlara karşı birçok ilde ve mahallede bazen kitlesel eylemler biçiminde bazen de tencere tava protestolarıyla ifadesini sokakta bulan süreç, bize örgütlenmesi gerekeni gösteriyor.
Fakat isyancı direnişlerin artık yeterli olmayacağı da görülüyor. Yani sadece bir öfke patlaması biçiminde yaşanacak kalkışmalardan çok, yarını bugünden kurarak faşizmi yıkacak bir direnişe ihtiyaç var. Bunu yaparken yaşamın her alanında sosyalizmi bir çözüm olarak ortaya koymak gibi bir görevimiz var. Enerji zamları geri alınsın derken, enerji üretimi ve dağıtımının kamulaştırılması talebini öne çıkartmak gibi. İktidarın sermaye yararına politikalarının karşısında, emekçilerin bağımsız çıkarlarından yana olanın örgütlenmesi çizgimizin netleşmesini sağlar. Bu durumda attığımız her adım sosyalist muhtevayı öne çıkarır. Bu da mevcut düzenin alternatifi olan sosyalizmi öne çıkarmanın ufak ama gerçek adımlarını gösterir. Sadece söylem düzeyinde kalan değil, halkın mücadelesinin içerisinde pratikleşen adımlara ihtiyacımız var.
Faşizme karşı mücadele sınıf mücadelesi ile iç içe geçişi içinde ele alındığında, AKP-MHP iktidarını yıkma mücadelesi de aynı zamanda sosyalist bir Türkiye’yi kurma mücadelesi bütünlüğü içinde anlam kazanır.
Bu, bekleyelim zamanı gelince yapalım demek değildir. Bugün faşizme karşı mücadele ederken, halkın en gündelik sorunlarının dahi bir iktidar hedefi dahilinde programlanmasıdır. Bu da halkın özne olacağı ve bulunduğu alanda söz, yetki, karar sahibi olacağı mekanizmaların oluşturulmasını gerektirir. Halkın siyasete katılımının ve özneleşmesinin sağlanması mümkündür. Zamlara karşı mücadelede yoksul mahallelerde halkın yan yana gelip mücadele edebileceği örgütlenmeler, bugünün direnişini ve dayanışmasını güncel pratikte buluşturabilir. Bugünün zamlara, yoksulluğa karşı tepkilerinin özneleri, örnek direnişler açığa çıkarabilir. Mevcut eylemleri yerelden deneyimlerle geliştirmeye çalışırken, yeri geldiğinde mahalleyi elektriksiz, susuz, doğalgazsız bırakmayan, bulunduğu yerdeki fiyatları denetleyen, halk piyasa kuralları içinde gıdaya ulaşamıyorsa alternatif çözümler üreten, halkın gündelik sorunlarını da gündemine alan bir direniş ve örgütlenmenin olanağı bugün her yerde var.
Bugün gerçekleşen direnişleri saman alevi gibi mi düşünmeliyiz? Yoksa nihayetinde sarayı yakıp küle çevirecek ateşin ilk kıvılcımları olarak mı görmeliyiz? Bu direnişleri ve zamlara karşı harekete geçen halk kitlelerinin enerjisini devrimci bir program ekseninde örgütleme çabasını denize akan bir nehir niteliğinde düşünebiliriz. Bu çaba sadece bugünün direnenlerini mücadele içerisinde yakınlaştırmıyor, aynı zamanda faşist iktidar karşısında bir direniş cephesi yaratmanın da imkanlarını çoğaltıyor.
Bu yoldan yürüyelim. Yani zamların geri alınması için, işçilerin sefalet ücretine mahkûm olmamaları için, halkın insanca ve güvenceli yaşayabilmesi için halkın çıkarları ekseninde mücadele edip sermaye egemenliğine son verecek bir devrimci çizgiyi yaratma çabasını önümüze koyalım. Bu çaba bugünün sınıfsal çelişkileri içinde sınanan/sınanacak olan mücadelede filizlenecek. Tepkiden direnişe, direnişten ikili iktidara, ikili iktidardan halk iktidarına gidecek bir yol inşa edilebilir. Bu uzun soluklu bir süreç tabiî, fakat bugünün devrimci çizgisi açısından sokak, bu potansiyeli içinde barındırıyor.
Faşizmi yıkacak örgüt, bu örgütü yaratacak kadrolar ve kendi iktidarını kurmaya yönelecek örgütlü halk, ancak faşizme karşı verilecek çetin bir mücadelenin içinde şeklini alacaktır. Faşizm ile sadece düzen içi düzlemlerde baş etmeyi düşünenler ise kaybetmeye hazır olmalılar. “Seçimlerde iktidar gitsin de bir nefes alalım” beklentisi gerçekçi değildir. Unutmayalım ki bu sürecin son bir yılında Deniz Poyraz katledilmiş, Konya’da bir Kürt aile katledilmiş, iktidara muhalefet edenler hapishanelere atılmıştır. Bunlar iktidarın seçim provalarıdır. Görünen o ki yönetenler iktidarı kaybetmemek için ellerinden geleni yapmaya hazır. (7 Haziran seçimlerinden, Kasım ayına kadar geçen süreçte gerçekleşen katliamları, İzmir HDP binasında katledilen Deniz Poyraz’ı, Konya’da katledilen Kürt aileyi, Boğaziçi protestolarına yönelik operasyonları vs. hatırlayalım).
İşte tam da bu tablonun karşısında halkın kitlesel ve militan direnişini ortaya çıkaracak bir çizginin hayata geçirilmesi bir hayal değil.
Daha önce emperyalizm için oldukça kullanışlı olan faşist iktidar, bugün açısından eskisi kadar kullanışlı değildir, hatta emperyalistler açısından da kimi zaman ayak bağı olmaktadır. Egemenler açısından tam anlamıyla vazgeçilmiş bir iktidar olmasa da halklar açısından artık inandırıcılığını yitirmiştir. Ancak böyle bir iktidarın seçimle gideceğini düşünmek, gidince de sorunların çözüleceğini düşünmek hayal kırıklığı yaratır. Çünkü meselemiz faşizmle ve çelişkimiz sınıfsal… Sermaye ile halk arasında. Bu çelişki ancak sermaye egemenliğine son verilerek çözülür. O yüzden mesele sadece AKP-MHP iktidarının seçimleri kaybetmesi meselesi değil, onların temsil ettiği sermayenin egemenliğine son verilmesi ve faşizmin yıkılması meselesidir. Yani devrim meselesidir. Bu nedenle, direnenler AKP-MHP iktidarının gidişini ancak kendi eserleri olarak gerçekleştirebilir.
Hal böyleyse içinde bulunduğumuz ya da potansiyelini gördüğümüz direniş odaklarını, halkın zamlara ve iktidara karşı tepkisini faşizme karşı mücadeleye tercüme edebilecek deneyimleri yaymak gerekir.
Mücadelenin içinde yeni yeni filizlenen ve yaygınlaştırılması gereken deneyimler var. Onlardan birinin üstünde duralım. Kısa süre önce İstanbul’da zamlara karşı mücadele etmek için devrimci-demokrat kurumlar, partiler, tüketici dernekleri gibi otuzu aşkın kurumun katılımıyla bir toplantı gerçekleştirildi ve daha sonra çeşitli eylem planları yapılarak yola çıkıldı. Bu deneyim kısa süre içerisinde yoksul mahallelerde yankılanan tencere-tava sesleriyle, “geçinemiyoruz”, “zamlar geri alınsın” eylemleriyle karşılık buldu.
Mesela Şişli’de birçok kurumun katılımıyla Zamlara Karşı Şişli İnisiyatifi kuruldu. İnisiyatif kurulduğunu ve zamlar geri alınıncaya kadar sokakta olacaklarını Cevahir AVM önünde coşkulu bir eylemle ilan ettikten sonra Şişli’nin mahallelerinde çalışmalara başladı. Zamlara karşı tepkinin örgütleneceği çalışmalarla birlikte, işçinin, esnafın, öğrencinin, kirasını ve faturasını ödeyemeyenlerin yani geçinemeyenlerin özne olacağı mahalle örgütlenmeleriyle çalışmayı büyütme hedefi de var. Çalışmayı başlatan inisiyatifin ötesinde ilçe halkının özneleşeceği bir deneyim kısa süre içerisinde ortaya çıkarılabilir. Bir ay boyunca yaygın mahalle çalışmalarıyla birlikte güçlü bir etkinlik planı şimdiden yapılmaya başlandı. İlçe mitingleri, büyük eylemler, zamlara karşı halk buluşmaları şeklinde gerçekleşebilecek, işin özneleriyle birlikte örgütlenecek eylemler şimdiden birçok insanı heyecanlandırıyor.
Bu deneyim yayılmaya başladı. Daha da yayabilir ve bu tür deneyimleri derinleştirebiliriz. Zamların geri alınmasına yönelik yapılan çalışmalar geliştikçe, faşizme karşı direnişin adresi haline gelebilecek potansiyeli açıkça gösteriyor. Nadir görülen bir aynı anda harekete geçişle ülkenin doğusu da batısı da zamlara karşı sokaklara dökülüyor. İşçi direnişleri birbirini tetikleyerek ilerliyor. İşte bu zam protestoları ve işçi direnişleri bugünün dayanışmasının ve mücadelesinin gelişeceği zemini hepimize gösteriyor.
Zamlara karşı eylemlerle, işçi direnişleriyle ve daha birçok direnişle kendini gösteren hareketli zemin bize faşizme karşı direnişin örgütünün ve öznesinin oluşacağı imkanları da sunuyor. Bugün bu zemin üzerinde sokağın saatini faşizmi yenmeye kuranların tek yolu var; o yol direnişte birleşmekten geçiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.