Avukatlar, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin önünde 103’üncü Adalet Nöbeti için buluştu. Nöbetin gündemi Ukrayna’daki savaş ve zeytinlikleri imara açan düzenlemeydi
Avukatlar, savaşa karşı barış için ve zeytinliklerin imara açılmasına karşı Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi önünde adalet nöbetindeydi.
Açıklamanın savaş gündemine ayrılan ilk bölümünde şunlar söylendi:
Bugün barışı savunmak için buradayız. Bütün dünya sıkıntılı günlerden geçiyor. Hemen yanı başımızda Rusya, tamamen uluslararası hukuka aykırı olarak Ukrayna’yı işgal ediyor. Sivil, asker, binlerce insanın öldüğüne dair haberler geliyor.
Bu kirli savaşın mutlaka durdurulması gerekiyor. Biz Adalet Nöbetçileri olarak; Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini,’’Ama’sız’’, ‘’Fakat’sız’’ şiddetle kınıyor ve Savaşa hayır! diyoruz.
Rus Edebiyatının büyük yazarı Tolstoy, 153 yıl önce yazdığı baş yapıtı Savaş ve Barış’ta şöyle diyor…
Her ne kadar bugünlerde Avrupa’nın çok demokratik! bazı ülkelerinde, büyük Rus sanatçılarının evrensel eserleri yasaklanıyor, programlardan çıkarılıyor, ünlü müzisyenler işlerinden ediliyorsa da, biz bu büyük ayıbı, bu kültür faşizminin utancını onlara bırakıp, yine Tolstoy’a dönelim…
Büyük yazar şöyle diyor;
‘’Savaş başladı..milyonlarca insan birbirlerine karşı dünya mahkemelerinin yüzyıllarca toplayamayacağı sayısız kötülük, cinayet ve suç işledi… Ama savaşta olunduğu için bunlar cinayet, hırsızlık, hainlik, yani suç sayılmadı.’’İşte, tam da bunun içindir ki, savaşın kendisini suç saymalıyız.
Kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartıştığımız sürece savaşı önlemek, barışı sağlamak kolay olmayacak.
Bazılarımıza ne kadar naif ve saf görünse de, ‘’Ama’sız’’, ‘’Fakat’sız’’ barışı talep etmek, bütün dünya halkları olarak , kim başlatmış olursa olsun, saldıran kim olursa olsun, savaşa karşı çıkmak zorundayız.
İnsanlığın yüzlerce yıllık deneyiminden yola çıkarak, artık bugün sadece savaşta işlenen cinayetleri, tecavüzleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları, zorla göçleri değil, savaşın kendisini suç saymalıyız.
Ancak savaşı suç sayan bir bakış açısı, savaşları önleyebilir.
Ukrayna’da savaş başlayalı çok olmadı … (22 gün) ve daha şimdiden harabeye dönen Ukrayna’dan sadece resmi rakamlara göre çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlı, üç milyona yakın Ukraynalı, sevdiklerini, evlerini , ülkelerini terk ederek otobüslerle , trenlerle, yürüyerek başka ülkelere, belirsiz bir geleceğe doğru göç ettiler. Dünyanın dört bin yanından iş için , eğitim için Ukrayna’da olan diğer ülke vatandaşları zor koşullarda geri dönmeye çabalıyorlar.
Savaş bütün acımasızlığı ile sürerken, barış için diplomatik yollardan çok yine şiddet içeren askeri, siyasi ve ekonomik tehditler, yaptırımlar deneniyor.
Çünkü, nasıl barışacağımızı bilmiyoruz…
İnsanlık olarak başka bir bakış açısına ihtiyacımız var.
Kendi tarih derslerimizden de biliyoruz. İnsanlık tarihi, savaşların, zafer sayılan işgallerin tarihi.. İşte bunun övünülecek bir tarih olmadığını, tarihin barışın tarihi olması gerektiğini, anlamamız ve anlatmamız gerekiyor.
Savaşı kimin başlattığı, kimin haklı olduğu savaşın kendisinden daha önemli olduğu sürece savaşlar, savaştaki suçlar suç sayılmayacak. Aynen Tolstoy’un 153 yıl önce dikkatimizi çektiği gibi.
Dünyanın ısrarla barışı isteyenlere, barışı savunanlara ihtiyacı var.
Evet, afişimizde de yazılı olduğu gibi, biz Adalet Nöbetçileri olarak, savaşa karşı barışı savunuyoruz ve Ukrayna’da savaşa hayır diyoruz.
Açıklamanın devamında zeytinliklerin imara açılmasına dair şunlar söylendi:
Adalet Nöbetimizde ses verdiğimiz konulardan biri de, 1 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan zeytinliklerin enerji amaçlı maden üretim sahalarına dönüştürülmesine izin veren yönetmelik değişikliğidir.
Bu değişiklik sonucunda yaşanacak olan; zeytin ve zeytinyağı üretiminin dünyadaki civarını karşılayan ve ilk 5 sırada bulunan ülkemizdeki zeytinliklerin, oluşturduğu ekosistem ve geçimini sağlayan 320bin aile yok sayılarak, belirli bir zümreye heba edileceğidir.
Maalesef ülkemizde zeytinliklerimizin talan edilerek yok edilmesini amaçlayan ilk adım bu yönetmelik değişikliği değildir. 2009 yılında şu anki Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin de aralarında bulunduğu bir grup milletvekili Zeytincilik Kanunu’nda, bu alanlarda her türlü işletme ve tesis yapılmasının önünü açabilecek olan bir değişiklik teklifinde bulunmuştu. Ardından 2021 yılında yine hukuka aykırı bir yönetmelik değişikliği ile zeytinlik alanlarının daraltılması ve birçok yatırım için kullanılması sağlanmaya çalışılmış, neyse ki Danıştay 8. Dairesi’nin 19.12.2015 tarihli kararı ile zeytinliklerin kıyımının önüne geçilmişti. Danıştay bu kararında anılan değişikliğin kanunun göz ettiği koruma amacına tamamen ters düştüğünün altını özellikle çizmişti. Ancak zeytine dikilen gözler, 2017 yılında tekraren bu kere bir kanun tasarısı olarak mecliste vücut buldu ve burada da haklı kamuoyu tepkisi üzerine komisyona geri çekildi.
Zeytinlikler için meclise 7 defa getirilen ve reddedilen yasa teklifinin ardından bugün yine çok önemli bir noktadayız. Türkiye’deki zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılması, bir insan hakkı olarak güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevre hakkını da açıkça ihlal etmektedir.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayımlanan söz konusu yönetmelik değişikliğinde on binlerce yıldır bu topraklarda barışın ve bereketin simgesi olan, vazgeçilmez bir kültürel doku olan zeytinliklerden sıradan bir eşyaymışçasına bahsedilme cüretinde bulunuluyor. Buna karşın zeytinlikler konusunda koruma ve güçlendirme yükümlülüğünün bizzat yürütücüsü olması gereken Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yükümlülüklerine aykırı bir tutum sergiliyor.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı yaptığı açıklamada yönetmelik değişikliğinde yer almaya gerek duymadığı mücbir sebep halinde uygulanacağını dile getirerek kamuoyunu yanıltmaya çabalamaktadır.
Benzer bir durum kamuoyuna zeytin ağaçlarının taşınacağı veyahut yeni zeytin ağaçlarının dikileceği yönündeki açıklamalarda da mevcuttur. Toprağı sıyırıp, bir yere depolamak, sonra üretimi bitmiş alana sermek geçerli ve işe yarayacak bir yöntem değildir. Zeytinliklerin genelde bulunduğu taşlı ve taşların arasında zeytin ağaçlarının köklerin geliştiği bir arazide zeytin ağaçlarını söküp, taşımak mümkün değildir. Zeytinliklerde bulunan binlerce ağacın, sökülüp taşınması ve başka bir alana dikilip yeniden canlandırılması mümkün değildir. Zaten bu argümanın daha en başında bir hata vardır ki o da zeytinliği taşımak için başka, uygun bir alan yoktur. Çünkü böyle bir arazi varsa, orası zaten daha önce zeytinlik yapılmıştır.
Dolayısıyla ülkemizde zeytinlikleri taşıyacak herhangi bir alan dahi bulunmamasına rağmen, bulunsa idi dahi, sonuç verip vermeyeceği belirsiz olan, sonuç verse dahi 10 yıldan kısa bir süre içinde ürün almanın mümkün olmadığı bir yöntemin savunularak kamuoyuna açık bir şekilde yalan söylenmektedir.
Üstelik ülkemiz rehabilite edilmemiş taş ocakları ile doludur, yani bugüne kadarki pratiğimiz de yönetmelikteki rehabilite taahhüdü uygulamasının anlamsız olduğunu gözler önüne sermektedir.
Yapılan yönetmelik değişikliğinin normlar hiyerarşinde en üst sırada yer alan Türkiye’nin taraf olduğu BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması’nda yutak alanlarının korunması ve genişletilmesi yükümlülüğüne, BM Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması’na aykırı olduğuna göz yumulmamalıdır.
Yönetmelik değişikliği ülkemiz mevzuatına da aykırıdır. Türkiye’de zeytinliklere dair yürürlükteki ana mevzuat, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’dur. Bu kanuna göre zeytinliklere en az 3 km mesafede, belirli şart ve koşullara uymak kaydıyla zeytinyağı fabrikaları hariç olmak üzere, zeytinliklerin gelişmesine mani olacak hiçbir tesis kurulması mümkün değildir.
İdareye bu yönetmelik değişikliğinin uygulanması halinde uygulayan kamu görevlilerinin kanuna aykırı davranmış olacağını hatırlatıyoruz.Zeytinlikler; ağaç, besin kaynağı, geçim kaynağı ve pek çok kuş ve bitki türleri ile memelilerin yaşam alanı, çok kıymetli bir ekosistemdir. Çok yıllı doğası sayesinde vazgeçilmezdir ve dünyada da milyonlarca ailenin varlığının sebebidir.
Akdeniz’in sıcak ve kurak iklim koşullarına uyum sağlamış, iklim krizine dayanıklı üretim biçimi olan zeytinciliğin; iklim krizi ve ekonomik kriz olgusu içerisinde mutlak suretle korunması gerekmektedir. Söz konusu yönetmelik değişikliği ile uluslararası sözleşmelerin, anayasanın, mahkeme kararlarının, kamuoyu görüşünün, bilim insanlarının açıkladığı somut ve tartışmasız gerçeklerin arkasından dolanılmasına sessiz kalamayız. Şimdi madencilik lobisine karşı zeytine ve hakkına, doğal sit alanlarına sahip çıkma zamanıdır.
İlgili haber:
Sendika.Org