Güney Afrika’daki Clover süt şirketinde çalışan binlerce işçi iki aydan uzun süredir grevde. Çalışan sayısını ve ücretleri düşüren İsrailli bir şirkete karşı mücadele ediyorlar. Clover şirketi, daha fazla kâr etmek için, Güney Afrika halkının temel ihtiyaçlarının hayati bir kaynağını yok etmeyi amaçlıyor. Güney Afrika hükümeti ise bu saldırıda iş birliği yapıyor
22 Kasım 2021’den bu yana, Güney Afrika’nın süt devi Clover’da yaklaşık 5 bin işçi işlerini ve ücretlerini kurtarmak için grevde. Bu işçiler ve Güney Afrika Sendikalar Federasyonu’na üye iki sendika olan Gıda ve Birleşik İşçiler Sendikası (FAWU) ve Güney Afrika Genel Sanayi Sendikası (GIWUSA) tarafından temsil edilmektedir. Yonca işçilerinin ezici bir çoğunluğuna geçim seviyesinden daha düşük ödeme yapılırken, şirket yıllardır yükselen kârlardan yararlanıyor. Son birkaç ay içinde maaşlarda yüzde 20 kesinti yapıldı.
2021 kârı henüz açıklanmazken, 1898’de kurulan Clover, 2019’da 7,4 milyar R (462,3 milyon ABD doları) gelir elde etmesine kıyasla, pandeminin şiddetlenmesiyle 2020’de 10,8 milyar R (673 milyon ABD doları) gelir elde etti.
Şubat ayında kutlanan, ‘Siyahların Tarihi Ayı’ başlarken, Yonca grevi, Siyah kurtuluş mücadelesinin uluslararası bir mücadele olduğunu ve bunun da bir işçi sınıfı mücadelesi olduğunu bize önemle hatırlatmaktadır.
2019 yılında, İsrail’in Merkezi Şişeleme Şirketi (Coca-Cola Israel) liderliğindeki bir konsorsiyum olan Milco SA, Clover’ın çoğunluk hissesini satın aldı. Satın alma, Yonca işçileri arasındaki yaygın itirazlara rağmen Güney Afrika devlet yetkilileri tarafından da onaylandı. O zamanlar, hem GIWUSA hem de FAWU, “Milco satışının Clover’da bir istihdam ‘kan gölüne,’ yani bir iş kıyımına yol açabileceği” konusunda uyarı yaptı. GIWUSA sendikası, bu satışın hükümetin Rekabet Komisyonu tarafından onaylanmasının “Güney Afrika’daki yoksulluğu azaltma girişimi üzerinde olumsuz etkileri olacağını” söyledi.
İsrail’den bir şirketin varlığına izin verilmesine de itirazlar dile getirildi. Güney Afrika’nın apartheid (ırk ayrımcılığı rejimi) yıllarında, ülke uluslararası toplumsa giderek daha fazla dışlandıkça, ırkçı beyaz azınlık hükümetinin en yakın müttefiklerinden biri olarak kalan devlet, apartheid sistemine sahip başka bir yerleşimci-sömürgeci devlet olan İsrail’di. Filistin halkıyla dayanışma, Güney Afrika işçi sınıfının bir özelliğidir ve Milco alımına karşı çıkmak, uzun süredir devam eden bu duruşun bir ifadesiydi. Aslında, Apartheid Güney Afrika’da yenilgiye uğratıldığından beri, özellikle Siyonist işgal ve baskıya karşı devam eden mücadelelerinde Filistinlilerle dayanışma oluşturmak için “ikinci bir apartheid karşıtı hareket” büyüyüp gelişti.
Güney Afrika hükümetinin şirketlerin bu “birleşmesini” onaylaması, istihdam yaratacağı argümanı temel alınarak gerekçelendirildi. Ancak Milco, satın alınmasından bu yana işçileri işten çıkararak vaat edilen 500 yeni işin tamamını ortadan kaldırdı ve üstüne üstlük 5 bin işi daha yok eden bir yeniden yapılanma başlattı. GIWUSA’ya göre şirket, yüzlerce işçiyi işten çıkarmak ve birkaç şubeyi kapatmak istiyor; bu da 800’den fazla kadronun risk altında olduğu anlamına geliyor.
Milco’nun gerçek amacı, Clover’ın ülkedeki üretken kapasitesini yeni-sömürge haline gelen Afrika’nın diğer bölgelerine ihracata odaklamaktır. Clover, yeniden yapılanmasının bir parçası olarak, bu ihracat stratejisini artırmak için birçok tesisi kıyı bölgelerine taşıyor. Güney Afrika’da gıda güvensizliğini artıracak ve yerel ekonomileri kasıp kavuracak bu kapatmalar için ülkenin iç kesimlerindeki küçük kasabalar planlanıyor. Şirket, yerel çiftçilerden süt tedariki sözleşmelerini iptal etti; onlar da çiftliklerini kapatıp ve çiftlikteki istihdamı ortadan kaldırmak zorunda kaldı. Süt fiyatları, Güney Afrika’nın birçok bölgesinde, üretkenlik ve tarım kapasitesinin düşmesiyle beraber hızla artmaktadır.
Aynı zamanda, şirketin İsrail’den artan sayıda ürün ithal edeceği yönünde beklentiler var.
Clover, tüm bunların pandemi nedeniyle gerekli olduğu yönündeki asılsız iddiayı yaymaları için Güney Afrika’nın ana akım medyasına başvurdu.
Güney Afrika hükümeti ise işçilerin grevini savunmayı reddederek aksine şirkete yardım etti. İktidardaki Afrika Ulusal Kongresi (ANC) son seçimleri az farkla, istihdam yaratacağı vaadiyle kazandı. Milco’nun Clover’ı satın almasını memnuniyetle karşılayan ve şimdi de şirketi başlattığı ‘istihdam kıyımından’, yani işçileri işten kovduğu ve işçi kıyımı yaptığı için sorumlu tutmayı reddeden de aynı hükümettir. ANC hükümeti bu şirket anlaşmasına onayını vererek, aynı zamanda Merkezi Şişeleme Şirketi’nin işgal altındaki Filistin’in Batı Şeria’sında -yasadışı bir Siyonist yerleşimin “sanayi bölgesinin” kalbindeki bölgesel bir dağıtım merkezi de dahil olmak üzere- ve işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri’nde uluslararası hukuku ihlal ederek faaliyetlerini sürdürdüğünü de göz ardı etti. Bunun yerine hükümet, Güney Afrika’daki kitlelerin kaybı pahasına ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarlarına imtiyaz tanıyan neoliberal politikalarını sürdürmeyi tercih etti.
Esasen, Clover hikayesi, Güney Afrika’nın geçmişindeki o ırkçı siyasetlerinin günümüzde çirkin yüzünü tekrar göstermesini konu alıyor: hem ülkenin içindeki hem de dışındaki -eski ırkçı apartheid egemen sınıfının- ve ötesindeki zengin beyazların çıkarlarına hizmet etmek için ucuz Siyah emeğin sömürülmesi.
Grevcilerle dayanışma ve Filistin
Clover grevleriyle, özellikle de 27 Ocak’taki dayanışma günü, uluslararası bir dayanışma başladı. Örneğin New York, Los Angeles ve San Francisco’daki destekçiler Güney Afrika’daki greve ve işçilerin taleplerine dikkat çekmek için o gün İsrail konsoloslukları önünde toplandılar. Ama bunlar yetersiz kalıyor. Afrika’daki işçi sınıfı mücadeleleri, dünya genelinde nadiren diğer kıtalardakilerle aynı düzeyde ilgi görüyor.
Bu arada patronlar, Güney Afrika’nın iş mahkemesinden grevcileri işe geri dönmeye zorlamasını ve ülke içinde büyüyen boykot hareketini durdurmasını istedi. All Africa’nın bildirdiği gibi, “İşçiler ürün satışlarını durdurmak için mağazalara giriyorlar. Cape Town çevresindeki bazı süpermarketler, grevin başlamasından kısa bir süre sonra, sekiz hafta kadar uzun bir süre boyunca Clover ürünleri stoklamadı. [Sendikaya] göre, Polokwane gibi şehirlerdeki süpermarketler de artık buna uyuyor.”
Tüm işaretler daha fazla kitlesel gösterilere işaret ediyor. Son zamanlarda, GIWUSA boykot stratejisini zorluyor ve bunu sınırlamaya çalışan herhangi bir mahkemeye karşı kitlesel gösterileri savunuyor. Sendika, insanlara “geçmişte apartheid sırasında, genel olarak boykotların ve tüketici boykotlarının endüstriyel anlaşmazlıklarda ve apartheid’in yok edilmesine yönelik savaşta çok önemli bir yeri olduğunu” hatırlattı. Grevci işçilerin sendikası, “İsrail devletinin acımasız işgaliyle karşı karşıya olan Filistin halkıyla dayanışmayı ifade etme yöntemlerinden biri olarak” boykotun bugün de kullanıldığını sözlerine ekledi.
Bu mücadelede Filistin bağlantısı küçümsenemez; Bu, Clover işçilerinin ve destekçilerinin sürekli olarak gündemde tuttukları bir şey. Cape Town’daki bir marketten bir yönetici bile Clover ürünlerini stoklamamasının sebebinin bu dayanışma olduğunu söyledi. “Patronum ve bazı personelimiz Müslüman,” dedi ve “Bu yüzden Yonca mallarını taşımak istemiyoruz, çünkü bu İsrail’e para gönderdiğimiz ve oradaki Filistinlilere yapılanları desteklediğimiz anlamına gelecek. Bu, bizim kardeşlerimizi dualarımızda tutma şeklimizdir.”
Bu tür bir dayanışmanın uluslararası alanda yaygınlaştırılması gerekiyor.
Clover işçileri, işinden olan tüm işçilerin işe iadesini, ücretlerinin tazminini ve Milco’nun Clover’a yatırımını geri çekmesini talep ediyor. Sendikalar ayrıca Clover’un kamulaştırılmasını ve işçiler ve şirketin tesislerinin bulunduğu cemaatler tarafından yönetilen bir kooperatife dönüştürülmesini talep ediyor. Bu talep grevden birkaç ay öncesinde dile getirilmişti.
8 Ocak’ta Johannesburg ve Cape Town’da şirketin derhal kamulaştırılmasını talep etmek için kitlesel mitingler düzenlendi. GIWUSA ve FAWU tarafından örgütlenen mitingler, İşçiler & Sosyalist Parti, Medya İnceleme Ağı, Filistin Dayanışma İttifakı, Tüm Hawkers’ın Tek Sesi Derneği ve BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) koalisyonu tarafından da destekleniyor.
Clover işçilerinin bu mücadelede desteğe ihtiyacı var. Güney Afrika’da Milco’nun -ANC hükümetinin yardımıyla- işçileri sömürmesi göz ardı edilmemesi gereken bir “neo-apartheid” biçimidir. Bu sömürünün ırkçı, sömürgeci İsrail devletinin ekonomik omurgasının bir parçası olan bir şirket tarafından gerçekleştiriliyor olması, Güney Afrika’daki her Siyah işçi ve dünyadaki bütün işçi sınıfına karşı yaptıkları tahribata bir de hakaret katıyor.
Clover grevcilerine zafer!
[The Left Voice’daki İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.