Tuhaf olan şey; yıllar boyunca kamu aygıtının kapitalizme katkısını (sermaye birikimindeki etkisini) görmezden gelerek mücadele vermem(iz). Sanki özelleştirmeyi engellemenin bana (benim gibilere) kapitalizmi geriletecekmiş gibi gelmesi
Sanıldığının aksine elektrik yaşantımıza AKP’den çok önce girdi. Gündüz programlarının “elektrik aldım/almadım” tiradından da önce girdi.
Ülkemizde tam elektrifikasyon 80’li yılların ortasında elektriksiz son köye de elektrik verilmesiyle tamamlandı. O yıllar elektrik kesintisi çok olurdu ülkenin her yerine henüz elektrik götürülemediği için evlerimizde lüks, gaz lambası ve mum eksik olmazdı…
Enterkonnekte sistemin devreye girmesi ile elektrik kesintileri azalmaya başladı daha çok arızi durumlarda meydana geldi. Gene de 80’li 90’lı yıllarda büyük boyutlu arızalar yaşadık. Zamanla enterkonnekte sistem güçlendikçe elektrik kesintisi olgusu unutulur oldu. O zamanlar büyük çaplı kesinti, 99 depreminde hatların zarar görmesi nedeniyle ülke genelini kapsayan elektrik kesintisiydi.
Son yıllara damgasını vuran kesinti 2006 yılının 1 Temmuz’unda yaşanandır. Bu kesinti sonrası elektrik üretim sistemi serbestleşti!
Böyle yazılınca ne alaka diyor insan.
O günlerde enerji sektöründe özelleştirme için mevzuat yavaş yavaş uygun hale getirilmekteydi. Orada burada ufak ufak özelleştirme hamleleri yapılmaktaydı. Seydişehir Alüminyum İşletmeleri özelleştirilmiş, bu kurum özelleştirilirken, yanında hediye olarak Enterkonnekte sistemin üç frekans tutucu[1] santralinden biri olmasına rağmen Oymapınar Hidroelektrik Santrali da verilmişti. Oymapınar hediye edilirken sözleşmesine Yük Tevzi[2] sisteme girmesini talep ettiği anda devreye gireceği garantisi[3] de konmuştu. O zamanlarda mevzuatta serbest üretici kavramı olmasına rağmen henüz serbest elektrik üreticisi yoktu. Yap İşlet Devret Santralleri (YİDS) ve Yap İşlet Santralleri (YİS) anlaşmalar gereği ne kadar elektrik üretecekleri ve ne kadar fiyata satacakları belli olarak çalışmaktaydı. Otoprodüktör Santrallar (OTOPS) ise kendi ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapıyorlardı. Ancak üretimlerinin ihtiyaç fazlası %10’unu sisteme, sistem fiyatları ile satabilmekteydiler. YİD, Yİ ve OTOP santrallerinin çoğunluğunda yakıt olarak doğalgaz kullanılmaktaydı. Doğalgazın ücreti çok fazla artınca özel santrallerin üretim maliyeti yükselmişti. Gündüz ve puant tarifelerinde çalışmaları zar zor maliyetleri karşılıyordu. (OTOPS sahipleri gazetelerde sürekli olarak bu durumu dile getiriyorlardı.) Gece tarifesinin ucuzluğundan yararlanmak için saat 23’te tüm OTOP’lar üretimi durduruyorlardı. Yük Tevzi her gece bu saatte gerekli manevraları yaptırarak sistemin sürekliliğini sağlıyordu. (EÜAŞ’ın Bursa Doğalgaz Santrali devreye giriyordu.)
1 Temmuz gecesi, Bursa Doğalgaz Santralini sisteme bağlayacak ana ayırıcı ve yedek ayırıcı her nedense arızalandı. Oymapınar HES talimatları dinlemeyerek sistemden ayrıldı. Ve sistem çöktü (black out). Ülkenin batı bölgelerindeki 11 il enerjisiz kaldı. Ertesi gün 1 Ağustos itibariyle serbestleşme başlayacağının müjdesi verildi. OTOP’lar EPDK kararı ile serbest üretim şirketi oldular, YİS ve YİDS sözleşme taahhütlerinin üstündeki üretimlerini serbest üretim şirketi gibi satabildiler.
Temmuz ayı bir süredir hazırlıkları yapılan fiziksel altyapı ve mevzuat kullanılabilir hale getirildi, eksik parçalar tamamlandı. 1 Ağustos itibari ile serbest üretici haline getirilmiş santrallar Elektrik Borsasında elektrik satmaya başladılar. (Borsa başlangıçta TEİAŞ’ta bir müdürlük iken zaman içinde daire başkanlığı sonra da genel müdürlük oldu. Kurumsallaşmayla birlikte mevzuat da gelişti. Bu başka bir hikâye…)
“Bir kesintinin yarattığı ortam elektriğin fiyatlarını serbestleşmesini (ve dolayısıyla faturaların da katmerlenmesini) sağlamış oldu” demiyorum tabiî ki! Daha TEK kurulmadan önce başlamış olan elektriğin özelleştirilmesi süreci nihayet rayına oturmuştu[4].
1950’lerden itibaren ülkenin elektrik sisteminin tek elde toplanmasının elektrifikasyon için kaynakların verimli kullanılmasına ve devlet eliyle yapılacak yatırımların sektördeki yetersiz sermayenin birikmesine faydası olacağına dair görüşler ileri sürülmekteydi[5]. Yılları kapsayan tartışmalar nihayetinde bir kısmı aşağıda aktarılan gerekçelerle 15 Temmuz 1970’de TBMM’de çıkarılan TEK Kanunu ile yeni bir merhaleye evrilmiştir.
Yukarıda verilen bilgilerden ‘anlaşılacağı veçhile bütün bir memleket sathında elektrik enerjisinin üretim, iletim, dağıtım işlerini bir tek teşkilât içinde toplamak ve bütün memleketin her yerinde muhtaç olduğumuz bol ve güvenilir elektrik enerjisini ziyadesiyle zengin olan kaynaklarımızdan temin için, etüt, plân, proje, inşa, tesis, işletme, bakım, onarım ve finansman gibi çeşitli fakat birbirlerine bağlı işleri halihazırdaki dağınıklık, yetersizlik ve verimsizlikten kurtarmak üzere Türkiye Elektrik
Kurumu kanun tasarısı günün şartlarına uygun olarak yeniden hazırlanmıştır.
…
Türkiye Elektrik Kurumu bu dağınıklığı ortadan kaldıracak bütün imkân ve gayretlerimizin lüzumsuz yere israf edilmeden bir araya getirilmesi suretiyle memleket elektriklendirilmesinde diğer memleketlerde olduğu gibi büyük gelişme ve faydalar sağlayacaktır. (1320 sayılı TEK yasası gerekçesi)
1982 yılında çıkarılan 2705 sayılı kanun ile belediyelerin ve çeşitli birliklerin kontrolündeki dağıtım hizmetleri TEK bünyesinde yeniden yapılandırıldı. Görünürde sektörün tek elden yönetilmesini amaçlayan yaklaşım aslında elektrik sektörünün ticarileştirilmesinin önünü açacak bir sahanın temizlenmesi adımı idi. Bilindiği gibi sektörün dizaynı için geri sayımın startı Dünya Bankası’ndan alınan program kredisi ile verilmişti zaten.
Tuhaf olan şey; yıllar boyunca kamu aygıtının kapitalizme katkısını (sermaye birikimindeki etkisini) görmezden gelerek mücadele vermem(iz)[6]. Sanki özelleştirmeyi engellemenin bana (benim gibilere) kapitalizmi geriletecekmiş gibi gelmesi. Üretim araçlarının devletin olmasını yeterli görmemiz. Üretim araçları üzerinde söz sahibi olacağımızı düşünmem(iz). Bu konuda bildiğim Marksist bir yaklaşım olmamasına rağmen…
Yazımı bir soru ile bitirmek istiyorum:
Enerjinin özgürce kullanılabilmesi toplumu özgürleştirebilir mi?
Dipnotlar:
[1] Oymapınar HES uzaktan, ani yük alabilir ya da atabilir, reaktif güç dengesini sağlamak için jeneratörü motor olarak çalıştırılabilir.
[2] Yük Tevzi: Enterkonnekte sistemin kontrol merkezi. Sistem ansal olarak gözlemlenir ve buradan verilecek talimatlarla gelişen, gelişecek olumsuzlukların giderilmesi sağlanır.
[3] Oymapınar HES Antalya bölgesindeki tek büyük üretim merkezi olduğu için bölgenin arz güvenliğinin sağlanması yönünden turizm açısından da önemliydi.
[4] Kepez’in Satılması Elektrik Mühendisliği Dergisi 161. Sayı
[5] TEK Kanunu ve Türkiyenin Mustakbel Enerji Politikası Elektrik Mühendisleri Dergisi 35-36. Sayı
[6] Elektrik Mühendisliği Dergisinin 123. sayısında Enerji Kooperatiflerinden bahsetmekte 1967’de konu köy elektrifikasyonu bağlamında ele alınmış.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.