Gençler yalnızca yoksulluk sonucu değil; AKP’nin ördüğü dinci gerici politikalar sonucu ailelerinin zoruyla da bu karanlığa sürüklenebiliyor. Dinci gericilikle mücadele kaçınılmaz, yöntemi ise feminist laiklik bayrağını yükseltmektir
Üniversitelerin yüz yüze eğitime geri dönmesi ve kampüslerin açılmasıyla barınma sorunu da yeniden gün yüzüne çıkmış oldu. Bir sene süren online eğitimin ardından üniversite okuyacağı/okuduğu şehre gelen üniversiteliler yetersiz kapasiteli, niteliksiz KYK yurtlarıyla; içinde yaşamaya ne kadar elverişsizse bir o kadar pahalı kiralık evlerle ve fahiş derecede zamlanmış özel yurtlarla karşılandı. Bütün bu şartlarda kimilerimiz çare bulamayıp eğitiminden vazgeçerken kimimiz de iş bulup çalışarak barınmayı denedik. Yurtsuzlardan, pek çok üniversiteliden “Yurtsuzuz, barınamıyoruz, geçinemiyoruz” sesi yükselirken Erdoğan iktidarının cevabı senelerdir alışkın olduğumuz türdendi. Çünkü onlar için alternatifi hazırdı: Cemaat ve tarikat yurtları. Tarikatlarla, cemaatlerle kol kola gezmekten, diyanete ve gerici kurumlara para aktarmaktan eğitime bütçe ayıramayan, üniversitelileri görmezden gelen ve çıkardığımız her sesi çeşitli cezalandırma politikalarıyla susturmaya çalışan Erdoğan için gençlerin yoksulluktan yahut aile baskısından cemaat yurtlarına mahkûm edilmesinde bir problem yoktu. Nitekim hiç de gizleme ihtiyacı duymadan hükümet politikası olarak kamu yararına vakıf adı altında vergi muafiyeti ve ekonomik destek sağlayan; tarikat yurtlarına, sosyal dayanışmada bulunan kurum misyonu yükleyen AKP’nin ta kendisidir. Bu şekilde hem sosyal devletin gereklerini üstünden atarak üniversitelilere buralarda kalmaktan başka çare sunmuyor hem de siyasal İslam’ın örgütlenmesine alan açarak gerici politikalarını gündelik yaşamlarımızın temeline entegre ediyor.
“Tarikat yurtları kapatılsın”, “Özel yurtlar kamulaştırılsın”, “KYK kapasiteleri artırılsın” taleplerimizi görmezden gelen AKP’nin dinci gerici gerçekliğini; dört binin üzerindeki özel öğrenci yurdunun 3331’inin, 10 binden fazla özel okulun üçte birinin bir tarikat ya da cemaatle bağlantılı oluşu ortaya koyuyor.[1] Yıllardır “barınma ve beslenme yardımı” denilerek, vergi muafiyeti verilerek, Diyanet aracılığıyla beslenerek halktan, gençlerden çalınıp tarikatlara aktarılan paranın ise haddi hesabı yok. Erdoğan’ın tabiriyle kendini “kinci ve dinci bir nesil” yetiştirmeye adamış AKP sayesinde bu tarikatlar şirketleşiyor ve birer sermaye odağına da dönüşüyor. KYK yurtlarının da bu dinci gericilikten payını almadığını söylemek doğru olmaz. 2015’te Diyanet ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan protokolün ardından “manevi danışmanlık hizmeti” ismiyle yurtlara gönderilen sözde rehberlerin sayısı 2021’de 922’yi buldu.[2] Milli ve manevi değerler ekseninde psikolojik danışmanlık verdiğini iddia eden ‘abiler, ablalar’ gittikçe yaygınlaşırken gençlerin gerçekten ihtiyacı olan sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar yurtlarda bulunmuyor. Devlet eliyle KYK’larda örgütlenen siyasal İslam kendini “dini sohbetler, Mevlitler, toplu namazlar” olarak gösteriyor.
Çeşitli tarikatların yurtlarında ve evlerinde gençlerin, kadın ve LGBTİ+’ların özellikle çocukların gördüğü şiddeti, baskıyı az çok bilir, tanık olurduk. Hayatı bu dinci gerici baskıyla kuşatılmış Enes’in intiharının, ailesinin sözlerinin ve Meclis’ten yüksel(mey)en seslerin ardından yeniden gördük ki gençler yalnızca yoksulluk sonucu değil; AKP’nin ördüğü dinci gerici politikalar sonucu ailelerinin zoruyla da bu karanlığa sürüklenebiliyor. AKP iktidarının senelerdir açık seçik ördüğü dinci gerici politikalar yaşamlarımızı, bedenlerimizi egemenliği altına almaya çalışırken gençleri de gittikçe geleceksiz ve güvencesiz kılıyor. Enes ise bu geleceksizliği giderken bıraktığı mesajında “19 yaşımı böyle hayal etmemiştim” sözüyle ifşa edip memleketin gençlerine de ayna tutuyor. Vadettiğinin, pazarladığının aksine hırsızlık, yolsuzluk, tecavüz, cinayetlerin yuvası ve suç örgütü olan tarikatlar ise bu gücünü şüphesiz faşist AKP iktidarından alıyor.
Enes’in ölümünün münferit olmadığını çok iyi biliyoruz. Ensar Vakfı’nda istismar edilen çocukların ardından AKP’li bakan “Bir kereden bir şey olmaz” dediğinde, Aladağ’da ‘Süleymancılar’ tarikatının kaçak yurdunda çıkan yangında 11 kız çocuğu öldüğünde, bundan daha bir ay önce Antalya’da üniversiteli Mehmet Sami Tuğrul yine kaçak tarikat yurdunda korkunç biçimde katledildiğinde bunların da münferit olmadığını; devlet destekli bu tarikatların birer suç örgütü olduğunu çok iyi bildiğimiz gibi. Tarikatların ne saymakla ne yazmakla bitecek suç kayıtları, çocukken esir alıp hayatına mal oldukları gençler için yarattıkları tehlike ve güvensiz ortam kadar ortadadır.
Kız çocukları, kadınlar ve LGBTİ+’lar için cemaat-tarikat yurtlarının tehlikesi daha kritik durumda. Özerk varlığımızı reddederek ve buna göre “ahlak” kuralları getirip, yaşam tarzı belirleyip, “makbul” sınırları çiziyor. Zorla başörtüsü taktırılan, pencereye bile çıkması yasaklanan, eğitimi engellenen, cinsel kimliği yüzünden baskıya maruz bırakılan, zorla evlendirilen, tarikat yurtlarına ve imam hatiplere gönderilen çocuk, kadın ve LGBTİ+’lar burada görülen baskı, istismar, tecavüz, şiddet dışında başka bir yaşam olmadığına inandırılıp bu karanlığa itiliyor. Makbul kalıbına sığmayanlar ise aile, devlet, tarikat ortaklığında şiddete maruz bırakılıyor. Bizlerin bedenleri, emekleri, cinselliği üzerinde denetim mekanizması din ile meşrulaştırılırken kapitalist patriyarkal sistemin bir sacayağı olarak karşımıza çıkıyor. Patriyarkanın dinle, devletle, sermayeyle kurduğu eril ortaklık belirginleşirken tarikatlar, cemaatler ve her türlü dinci gericiliğe yönelik isyan ve kavganın, mücadelenin en gerçek zeminlerinden biri olduğu da doğrulanıyor.
Dinci gericilikle mücadele kaçınılmaz, yöntemi ise feminist laiklik bayrağını yükseltmektir. Feminist laiklik halkçıdır, kamusal alanın bütünüyle laikleşmesinin, hayatlarımızı ve bir meta olarak değil düşünen, eyleyen, arzulayan bedenlerimizi dinin çanak tuttuğu her türlü egemenlik ilişkilerinden azade kılmanın ilkesidir. Kamu kaynaklarının bu gerici kurumlara aktarılmasının, devlet gücüyle terör estirmelerinin; eğitimde, siyasette, kamusal hiçbir alanda dinin tezahürünün olmamasıdır feminist laiklik. Devletin ve/veya sermayenin dinle bağlantısını çözüp yok etmek kadar özel alanlarımızı da dinden arındırmak özerk varlığımızı sağlamanın tek yoludur. Cemaat ve tarikat yurtlarının kapatılması talebini yükseltmek feminist laiklik mücadelesinin bir parçasıdır. Siyasal İslamla mücadele, dinin meşrulaştırdığı erkeklikle mücadele ve özcesi laik bir yaşam mücadelesi kaçınılmaz olarak faşizme karşı mücadele ile kesişiyor. Feminist laikliğin hem özgürleştirilmiş yeni bir yaşam kurmada hem de feminist mücadeleyi sürdürmedeki önemi bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır. Boğaziçi direnişinden bu yana yeniden canlanan gençlik hareketinin, güvencesizliğin ve geleceksizliğin ana faktörlerinden olan dinci gericiliğe karşı alacağı yol da kritiktir. Mehmet Sami Tuğrul’un, Enes Kara’nın ve kim bilir daha kaç gencin yaşamına mal olan devlet ile tarikatların kurduğu güç birliği ancak feminist laik bir pencereden bakılarak çözülebilir. Bu bağlamda süreç, üniversite mücadelesinin de feminist ilkelerle donatılarak yeniden inşasının ihtiyacını bizlere göstermektedir.
1800’lü yılların İran’ında eşitliğin anlamı bilinmezken Şah’a başkaldırıp eşitlik mücadelesi veren feminist şair Tahirih’in söylediği gibi “…aptalların gösterileri artık yeter. Hakikat arayışı cehaleti süpürecek; eşitlik, despotların yasalarını alt edecek.”
Dipnotlar:
[1] Prof. Dr. Esergül Balcı, Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği Raporu
[2] Burcu Karakaş, “Biz Her Şeyiz” Diyanetlerin İşleri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.