AKP iktidarının on yılı aşkın süredir çözümsüz bir şekilde büyüttüğü, muhalefetin ise “geri gönderme” dışında politika önermediği mülteci sorununda, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenen yabancı düşmanlığı ve adeta saldırıları teşvik eden bir cezasızlık politikasıyla yeni bir aşamaya (pogrom) geçildiğini söyleyebiliriz. Esenyurt’taki son saldırı; Ankara Altındağ’da Suriyelilere yönelik linç ve yağma, İzmir Torbalı’da Suriyelilerin ev ve işyerlerine saldırı, İzmir Güzelbahçe’de üç Suriyeli işçinin yakılarak katledilmesi gibi bir dizi ırkçı saldırıyı takiben yaşandı
“Tek, ayrı, kendi başına olan” anlamına gelen Arapça “münferit” kelimesi, bir kamuoyu araştırması yapılsa, herhalde Türkiye’deki iktidar ve iktidar yanlısı kesimlerce en çok kullanılan kelimelerin başında gelir. Özellikle de “öteki” olana yönelik hemen her saldırıyı sistematik ve/veya organize olmaktan çıkardığı düşüncesiyle tercih edilir “münferit”. Son dönemde ırkçılık ve mülteci düşmanlığının siyaset diline hâkim olmasıyla eşzamanlı olarak mültecilere yönelik saldırılar da artarken, “münferit” olarak görülen bu olayların sonuncusu 9 Ocak’ta İstanbul Esenyurt’ta yaşandı.
Valilik açıklamasına göre, Bağlarçeşme Mahallesi’ndeki bir pasaj içerisinde “biri yabancı uyruklu, iki şahıs arasında” kavga meydana gelmiş, “olay sonrasında 30-40 kişilik grubun, pasajın dış kapısına taş atarak zarar vermeleri üzerine” polisin müdahalesiyle söz konusu kalabalık grup dağıtılmıştı.
Oysa daha önceki örneklerde de olduğu gibi ortada ne münferit bir kavga ne de basit bir adli olay var. Son aylarda diğer kentlerdeki benzer saldırılar bir yana, 2019’da yine Esenyurt Bağlarçeşme’de “Suriyeli bir grup ile mahalleli arasındaki kavga”, kısa sürede mültecilere yönelik kitlesel saldırıya dönüşmüş ve son saldırıda olduğu gibi “Burası Türkiye, Suriye değil” sloganlarıyla Suriyelilere ait işyerlerine zarar verilmişti.
AKP iktidarının on yılı aşkın süredir çözümsüz bir şekilde büyüttüğü, muhalefetin ise “geri gönderme” dışında politika önermediği mülteci sorununda, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenen yabancı düşmanlığı ve adeta saldırıları teşvik eden bir cezasızlık politikasıyla yeni bir aşamaya (pogrom) geçildiğini söyleyebiliriz. Esenyurt’taki son saldırı; Ankara Altındağ’da Suriyelilere yönelik linç ve yağma, İzmir Torbalı’da Suriyelilerin ev ve işyerlerine saldırı, İzmir Güzelbahçe’de üç Suriyeli işçinin yakılarak katledilmesi gibi bir dizi ırkçı saldırıyı takiben yaşandı. Bu yaşananlar, en küçük kıvılcımın dahi bir anda koca yangına dönüşebileceğinin habercisi.
***
Türkiye 5 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor ve bu sayının en az yüzde 25’i İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’daki mültecilerin de en az yüzde 25’i Esenyurt ilçesinde ikamet ediyor.
Göç İdaresi Başkanlığı’nın 20 Ocak 2022 tarihli verilerine göre, Türkiye’de geçici koruma kapsamında ikamet eden 3 milyon 733 bin 982 Suriyelinin 533 bin 429’u İstanbul’a kayıtlı durumda. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, diğer ülke vatandaşları ve kayıt dışı olanlara da dikkat çekerek İstanbul’da 2,5 milyona yakın mültecinin yaşadığını söyledi. İmamoğlu’nun verdiği sayının gerçeği yansıtmadığını savunan Göç İdaresi Başkanlığı ise 644 bin 726’sı ikamet izinli, 535 bin 25’i geçici koruma statüsündeki Suriyeli ve 2406’sı mülteci/şartlı mülteci statülerinde olmak üzere, tüm hukuki statülerde toplam 1 milyon 182 bin 157 yabancının İstanbul’da yaşadığını açıkladı.
“Şam Sokağı”
Devasa bir sanayi havzası olan ve yoğun bir iç göçle büyüyen Esenyurt ise dış göçle gelenler için de önemli bir uğrak noktası oldu. 957 bin nüfusuyla sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin en kalabalık ilçesi olan Esenyurt’ta, Uluslararası Göç Örgütü’nün 2019 yılında yayımladığı rapora göre, çoğu Suriyeli olmak üzere 214 bin göçmen var. Ancak bu sayının yaklaşık 400 bini bulduğu belirtiliyor. Bu nedenle 15 Ocak 2021 tarihinden bu yana Esenyurt’a (ve Fatih’e) istisnalar hariç yabancıların “ikamet izin başvuruları” sınırlandırıldı.
“Mülteci sorunu sadece Esenyurt’un değil, Türkiye’nin sorunu” diyen CHP Esenyurt Gençlik Kolları Başkanı Erdinç Aktaş’a göre, sadece Esenyurt özelinde değil, Türkiye genelinde “doğru bir göçmen politikasına” ihtiyaç var. Birçok etnik kökenden, milletten, kültürden insanın Esenyurt’ta yaşadığını belirten Aktaş, derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluğun ilçede yoğun hissedildiğini ve artan genç işsizliğin mülteci-yerli gerilimini tetiklediğini dile getiriyor: “Burada yaşayan gençlerin çoğunun maddi durumu iyi değil. Okuyorsa, part time çalışıyor. Okumamış ve çalışıyorsa da sosyal hayatı olmadığı için sokak ilişkisi kurmuş olabiliyor. Çoğu zaman bu ilişkinin mafyatik boyutu da var. Burası çok yoğun bir uyuşturucu trafiğinin bulunduğu bir bölge. Genç işsizliğin çok olduğu da düşünüldüğünde Esenyurt da bu sıkıntılı durumlardan nasibini fazlasıyla alıyor.”
EMEP Esenyurt İlçe Başkanı Levent Gökçek de geleceksizlik ve güvencesizlik haliyle birlikte gençlerin çete gruplarının yönlendirmesine açık hale geldiğini belirtiyor.
Mültecilere yönelik daha önceki saldırılarda yerel suç örgütlerinin/çetelerin işin içinde olduğunu belirten Gökçek, “Son saldırıda da çetelerin böyle bir provokasyon girişimleri oluyor. Çünkü ortada uyuşturucusundan emlak simsarlığına kadar ciddi bir rant işi dönüyor. Ciddi bir genç işsizliği profili öne çıkıyor, özellikle Bağlarçeşme Mahallesi’nde. Dolayısıyla bu gençler dışarıdan getirilmedi, burada yaşıyorlar” diyor.
Gökçek, yerli suç örgütlerinin dışında, Suriyeliler arasında da çeteleşme durumlarını gözlemlediklerini ve bunların işçi simsarlığı yaparak çeşitli atölyelere, lojistik toplama işlerine veya inşaatlara götürdükleri mülteci işçi başına pay aldıklarını söylüyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 2020 yılında çalışma izni alan Suriyelilerin sayısı 62 bin 369. Ancak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), 2020 itibariyle Türkiye’de 1 milyona yakın Suriyelinin çalıştığını ve bunun yüzde 90’ının kayıtdışı olduğunu belirtiyor. Esenyurt özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde, merdivenaltı atölyelerde kayıtdışı ve düşük ücretlerle, güvencesiz çalışma şartlarının yoğun olduğu bölgelerin başında geliyor.
“Pasaja saldıran kişiler yabancı değildi, bölgenin insanlarıydı. Pasajdaki tüm dükkanların Araplar tarafından işletildiği biliniyor. Sadece pasajda değil, [pasajın bulunduğu] sokağın neredeyse tamamında Arapların işlettiği dükkanlar var. Yani aslında baktığında, pasajın [Türk] sahibi ve bazı mahalleliler olmasa olaylar daha çok büyüyebilirdi. Hatta o saatte birçok işyeri açık olsaydı onlara da zarar verebilirlerdi. Pasajda çok sayıda kameranın olması da caydırıcı oldu. Tüm bu olanlar bittikten sonra polisler geldi. Sonraki üç gün boyunca pasajın önünde beklediler.”
Bu sözler, saldırıya uğrayan pasajda çalışan Muhammed’e ait.
Gazze’den Türkiye’ye gelen ve Gaziantep’te İnşaat Mühendisliği okuyan Muhammed, yaşananlardan sonra artık burada kalmak istemediğini söylüyor:
“Tüm bu olanları düşündüğümde Gazze bile İstanbul’dan daha güvenli benim için diyebilirim. Ama hedefim Avrupa’ya gidebilmek ve elbette yasal yollarla gitmek istiyorum. Bu nedenle üniversite okudum, bir meslek edindim ve bu mesleği yapmak istiyorum.”
Esenyurt Meydan’daki büyük caminin hemen yanı başındaki 1103. Sokak boyunca ister kuruyemişçi ister restoran, isterse de kuyumcu olsun hemen her dükkânın ismi “Şam”. Bu sokak, yerli-mülteci fark etmeksizin herkes tarafından “Şam Sokağı” olarak anılıyor. Gündelik dile yansıyan ortaklaşma, mültecilerle yerli halkın birlikte yaşadığı her yerde sağlanabilir. Dolayısıyla ne “davulla zurnayla” geri göndermekle ne de “ensar-muhacir şuuru” ile çözülecek bir durumla karşı karşıyayız. Mültecilere, “mültecilik hakkı” tanımayan ve eşit haklar temelinde yaşamaları ve çalışmalarını sağlamayan hiçbir politikanın da bu sorunu çözmesi beklenemez.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.