Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları, COVID-19’un aşı ile önlenebilen bir hastalık olduğunu bir kez daha hatırlatıp “Yaşamak ve Yaşatmak İçin Aşılanalım” demek için 5 Ağustos 2021 günü bir basın toplantısı düzenledi
İstanbul Tabip Odası Sevinç Özgüner Toplantı Salonu’nda düzenlenen toplantıda TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç yer aldı. Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Gaziantep-Kilis, Hatay, İzmir, Mersin, Şanlıurfa, Tekirdağ ve Van-Hakkari tabip odalarının yöneticileri ise çevrimiçi olarak toplantıya katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı yaptı. COVID-19 pandemisinde yeni bir alevlenme ile karşı karşıya kalınmışken buna bir de Türkiye’nin farklı noktalarındaki yangın ve sel felaketlerinin eklendiğini hatırlatan Korur Fincancı, “Ne yazık ki bütün bu acılarla mücadele etmek ve doğru müdahale etmek yerine idare etmeyi tercih eden bir iktidar ile karşı karşıyayız” dedi. Korur Fincancı, TTB ve tabip odaları olarak hem afet bölgelerinde ellerinden geleni yaptıklarını hem de pandemiyle mücadelenin en önemli aracı olan aşı için kamuoyuna ve iktidara çağrı yaptıklarını ifade etti.
Basın açıklamasının ardından tabip odalarının yöneticileri kısa sözler alarak gerek salgının gerekse aşılama çalışmalarının kendi illerindeki seyrine ilişkin aktarımlar yaptı. Şeffaflıktan yoksun yaklaşımdan aşı tedarikindeki sıkıntılara, bölgesel eşitsizliklerden aşı tereddüdünü besleyecek uygulamalara iktidarın pandemi politikasını eleştiren tabip odalarının yöneticileri hep birlikte “Biz hekimler bilime ve aşıya güveniyoruz. Siz de güvenin. Yaşamak ve yaşatmak için aşılanalım” dedi.
Dr. Şebnem Korur Fincancı tarafından okunan açıklama ise şöyle:
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları olarak toplumu bilgilendirme ve uyarma sorumluluğumuzu yerine getirmek üzere ülkemizde COVID-19 aşılarının uygulanmasıyla ilgili bu açıklamayı yapmak zorunlu olmuştur. Bilindiği üzere pandemi ile mücadelenin ve onu nihayete erdirmenin en önemli araçlarından biri aşılamadır. Bilim ve salgınlar tarihi aşıların ve toplumun geneline ulaşmış aşılamanın yaşamı ve geleceği nasıl kurtardığı örnekleri ile doludur. Bu açıdan COVID-19 pandemisini nihayete erdirmenin de yolu her kesime ulaşmış yaygın aşılama ile olacaktır. Ocak ayında başlayan ancak ülkemizin aşılama kapasitesine yakın bir ivmeye haziranda ulaştırılan aşılamada yoğun katılımın gözlenmesi geç ama sevindirici bir gelişmeydi. Bununla birlikte Delta varyantının yaygınlaşması nedeniyle, salgının daha da sert bir döneme girmesi yaygın aşılamanın önemini ve ciddiyetini artırmıştır. Salgın sürecinin uzaması Delta varyantında gördüğümüz üzere daha bulaşıcı özellikli değişimlerin ortaya çıkmasına yol açabilecektir. Varyantların ortaya çıkışı uzamış salgın sürecinin doğal yansımasıdır. Öteleme, erteleme bu nedenle tehlikeli sonuçlar doğurur. Henüz elimizde etkenle temastan önce veya temas sonrasında, hastalık sürecinde istediğimiz ölçüde etkili yaygın kullanılabilir ilaç seçeneğinin bulunmadığını biliyoruz. Bu nedenle ilaç dışı korunma yöntemlerinin ne denli önemli olduğunun da farkındayız. Maske, mesafe ve temizliğin yanı sıra kalabalık ortamlardan kaçınmak ve havalandırma önlemlerinin öne çıktığı bu evrede en temel gücümüz aşılanma oranlarını yükseltebilmektir. Delta varyant nedeniyle toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için aşılama oranının %80-85 düzeyinde gerçekleşmesi gereklidir. 04 Ağustos itibariyle ülkemizde iki doz aşılanan kişi sayısı 27,8 milyondur, bir başka deyişle 16 yaş üzeri nüfusun %43,95’i, genel nüfusun ise ancak %33,27’si iki doz aşılanmıştır ve bu veriyle Türkiye bu hedefin çok gerisindedir.
“Durum oldukça ciddidir ve kaybedilecek zaman yoktur!”
“Toplumun yeniden sağlıklı bir biçimde nefes alır hale gelebilmesinin yolu, TTB’nin bilimsel gerçekler ışığında 17 aydır ifade ettiği pandemi mücadele önlemlerinin yanı sıra, aşılama kapsayıcılığının %80-85’in üzerinde gerçekleştirilmesi yoluyla bulaş zincirinin kırılmasıdır” diyen Fincancı açıklamaya şöyle devam etti:
Bugün salgın yanı başımızdayken ve yoğun bakımlarda yatan ya da pandemi nedeniyle kaybedilen hastaların tamamına yakını aşısız iken, aşılamanın koruyuculuğuna ilişkin onlarca veri varken hala aşıya karşı bir tereddüt, ilgisizlik ya da olumsuz yaklaşımların olması tümüyle bilimdışıdır. Başından beri TTB olarak halk sağlığını koruma sorumluluğumuzun bilinciyle davrandık, davranmayı da sürdüreceğiz ancak dünyada, özellikle yoksul coğrafyalarda aşıya erişemeyen milyonların olduğu koşullarda aşı olabilme olanağı olanlar için, TTB olarak bunun aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk olduğunu anımsatmak isteriz. Pandeminin ulaştığı küresel boyutu ve ülkemizde yarattığı yıkımı göz önünde bulundurarak, bu olanağı kullanmıyor olmak toplumsal bir varlık olan yurttaşın sorumluluğuyla bağdaşmamaktadır. Çünkü hepimiz yaşama karşı sorumluyuz ve bir arada yaşamak, bir arada olduğumuz bilinciyle davranmayı, yurttaşlık bir diğerini de gözeten bir dayanışmayı gerektirir.
Aşı olmayarak pandemiden birey olarak korunabileceğini düşünenlerin kendisi adına aldığı risklerin başkaları için bir tehlike ya da tehdit oluşturabileceğini görmeleri gerekmektedir. Kişiler bireysel tercihlerde bulunabilirler ancak metro, otobüs, uçak gibi toplu taşıma araçlarına binenlerin, fabrika, okul, banka, lokanta, otel, market gibi toplu yaşanan ya da kalabalık insan gruplarının bir arada bulunma olasılığı bulunan yerlere girenlerin aşı olmuş olmalarının gerektiğini bilmeleri gerekmektedir. Bu işin artık ertelenebilir ya da keyfi bir durumu yoktur. Aşı olmaksızın kapalı mekanlarda bulunmak bir serbestlik meselesi, bir hak değil bir sorumsuzluk ve başkasına zarar verme davranışıdır ve kabul edilemez. Salgın kontrolden çıktığında toplumsal hareketliliğin azalması gibi zorunluluklar da düşünüldüğünde yayılımı azaltmak ve toplumsal sağlığı korumak adına ortak yaşam alanlarının kullanımı, toplu bulunulan kamusal etkinliklerde hem aşı olanların hem de aşı olmayanların korunması için aşı olmayanlara yönelik ek tedbirlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
TTB ve tabip odaları olarak aşıya karşı tereddüdü olan yurttaşlarımıza seslenmek isteriz. Siz aşı olursanız virüse karşı kendinizi korumakla kalmayacaksınız, aynı zamanda çocuklarımız okula gidebilecekler, çocukluklarını yaşayabilecekler. Siz aşı olursanız kargo çalışanları ölmeyecek. Siz aşı olursanız yoğun bakım yataklarına gereksinimi olan hastalara yani hastalarınıza yer bulunabilecek. Siz aşı olursanız olağan sağlık hizmetlerine erişimde kronik hastalıkların tedavi sürecinde aksamaması, onkolojik vakaların erken tanı ve tedavilerinin yürütülebilmesi konusunda yaşanan sorunlar giderilebilecektir. Ve pandeminin ikincil nedenlere bağlı yarattığı yıkımın da önüne daha hızlı geçilecektir. Siz aşı olursanız lokantalar kapanmayacak, tiyatrolar sahnelerini açacaklar. Siz aşı olursanız müzisyenler intihar etmeyecek, pandemi sürecinde işlerini kaybedenler tekrar çalışmaya başlayacaklar. Siz aşı olursanız toplumumuz yeniden yaşamaya, soluk almaya başlayacak. Unutmayın kaygı da virüs gibi bulaşır. Unvanları ne olursa olsun aşı karşıtı komplo teorilerine değil bilime ve bilim insanlarına güvenin, doğru bilgi kaynaklarına sahip çıkın, her zaman hakikatin yanında olan TTB’nin uyarılarına kulak verin ve aşı olun.
Açıklamanın sonunda Sağlık Bakanlığına seslenen hekimler “Sağlık Bakanlığı’nı halkımıza aşı olma konusunda net bir mesaj vermeye, aşı tereddüdüne karşı tüm kaynakları ile yaygın bir kampanya oluşturmaya çağırıyoruz. Yetkilileri bu konuda etkili düzenleme yapmaya, toplu bulunulan ortamlarda aşı olunmasını ölçüt alan ek önlemler almaya davet ediyoruz. Bu önlemlerin maske cezaları ve sokağa çıkma yasaklarında olduğu gibi genelge ve KHK’ler ile yeni hak ihlallerine yol açmaması, kuralsızlığın neden olduğu ayrımcılıkların önlenebilmesi için Anayasa’da ifade edildiği gibi bu salgın ile sınırlı ve ölçülülük ilkesine uygun yasal düzenlemeler yapılması zorunludur. Kamu otoritesinin aşılama konusundaki sorumluluğunu yerel unsurları dikkate alarak o bölgenin kültürel özelliklerini olası tereddütleri, erişim ve uygulama sıkıntılarını dikkate alarak yerel yönetimler, sağlık meslek örgütleri, toplum temsilcileri ile birlikte çözümlemek için çaba göstermesini, yaşamı koruyacak önlemleri almalarını, salgın ile mücadele ve aşılama konusunda bir arada yaşama hukukunun gereğini yapmalarını talep ediyoruz. Bu tarihi bir yükümlülüktür, aksi durumda bedeli ve ahlaki sorumluluğu büyüktür! COVID-19 aşı ile önlenebilir bir hastalıktır. Yaşamak ve yaşatmak için aşılanalım” dedi.