Covas do Barroso’daki mücadele, sermaye-devlet işbirliğinin, çevreyi ve orada yaşayan canlıları tehlikeye atan hammadde arayışının klasik örneklerinden bir tanesi. Bu mücadele yalnızca maden karşıtı bir mücadele değil, aynı zamanda hegemonik fikirlerin mücadelesi. Bu mücadele kent/kır, gelişmiş/gelişmemiş ayrımına etki eden “ilerleme”, “modernleşme” ve “sürdürülebilirlik” gibi kavramların anlamının sorgulanması üzerine bir mücadele. Kentli için sürdürülebilir olarak sunulanın, doğayı yıkıma uğrattığını gözler önüne serme, bu kavramların politik ve ekonomik arka planını sorgulama mücadelesi
Portekiz’in kuzeyinde yer alan yeşil dağlık araziler arasında gizlenmiş küçük Covas de Barroso köyünün sakinleri 2018’den bu yana köylerine yapılması planlanan lityum madeninin inşasına direniyor. Köyü çevreleyen dağlarda, tahmini olarak Batı Avrupa’daki en büyük lityum kaynağı bulunuyor. Lityum, elektrikli arabalarda kullanılan şarj edilebilir piller için önemli bir bileşen. Yenilenebilir enerjiye yönelik artan talep ve AB’nin “yeşil geçiş” (green transition) adımları sonucu lityum değerli bir kaynak haline geldi. AB çoğunlukla, Ursula von der Leyen’e (2021) göre “sürdürülemez” olan lityum ithalatına bağlı. Öyle görünüyor ki AB’nin sürdürebilirlikten anladığı kendi sınırları içinde yer alan lityum kaynaklarına ulaşarak, ithalat bağımlılığından kurtulmak. AB sermayesinin bu “sürdürülebilirliği” dağları ve çevreyi yok edecek, insanları topraklarından koparacak ve tehlikeye atacaktır. Ağustos 2021’de, çeşitli siyasi gruplar ve madencilik karşıtı girişimler tarafından desteklenen bölge sakinleri, dört günlük bir eylem kampı düzenledi. Fikir alışverişinde bulunmak, dayanışma oluşturmak ve madenin inşasına direnmek için dört günlük bir kamp. Biz de oradaydık.
Barroso halkı, Savannah Resources’ın maden projesini öğrendiğinden beri köylerini savunmak için savaşıyor. Barroso halkının Savannah işletmesiyle ilk karşılaşması ise 2018 yılına dayanıyor. 2018 yılında köylüler, dağlarda araştırma yapan bir grup insan görüp onlara burada ne yaptıklarını sorduklarında aldıkları cevap, arazi değerleri üzerinde çalıştıkları oluyor. Ancak İngiltere’ye göç etmiş Barrosolu bir kişi, kendi şehrinde lityum madeni planları hakkında İngilizce bir makale okuyor. Hemen orada yaşayan kuzenini arayıp soruyor:
-Barroso’da neler oluyor?
-Yok bir şey teftişe geldiler, sorduk, önemli bir şey değilmiş.
-Hayır, orada bir lityum madeni açacaklar.
-Lityum nesi!?
Bunun gibi örneklere dünyanın her yanında rastlamak mümkün. Ve bu örnekler bize gösteriyor ki, maden şirketlerinin ve devletlerin bu gizli kapaklı operasyonları Türkiye’ye has değil. Konuşmanın ardından köylüler belediyeyle temasa geçiyor, fakat belediyenin de konuya dair kendilerinden fazla bilgiye sahip olmadığını görüyorlar. O günden başlayarak, köy sakinleri bir araya gelip ve örgütlenmeye başlıyorlar. Köy halkının hemen hepsi maden projesine karşı fakat önemli bir not olarak belirtmeliyiz ki, Portekiz Komünist Partisi madencilik endüstrisini AB’nin en fakir ülkelerinden birinde iş fırsatları yaratmanın bir yolu olarak görüyor ve projeyi destekliyor. Elbette bu kararlarında proje karşıtlarının içinde sağ eğilimli parti mensuplarının olması ve komünist partinin onlarla bir arada bulunmak istememesi de yatıyor olabilir.
2017 yılında, Londra merkezli madencilik şirketi Savannah Resources, Portekizli lityum kaynaklarının haklarını satın aldı. Şirketin Avrupa Birliği ve Portekiz Hükümeti’ndeki çıkar gruplarıyla bağlantıları var ve Avrupa Komisyonu bünyesinde otomotiv endüstrisinin bir lobisi olan Avrupa Batarya İttifakının bir parçası. Savannah, Mozambik’te geliştirmeyi planladığı diğer bir madende, çeşitli çevresel ve sosyal saldırılardan sorumlu olan başka bir maden şirketiyle, Rio Tinto ile ortaklık kurdu.
2017’den bu yana şirket, 31.000 metrenin üzerinde kaynak odaklı sondajı tamamladı ve lityumun yaklaşık 15 yıl boyunca çıkarılabileceğini ve bunun 1,3 milyar avro gelir elde getireceğini belirtti. Savannah madeni, Portekiz topraklarındaki en büyük lityum madeni çıkarma projesi. Ayrıca bu proje, bazıları Barroso bölgesinde bazıları da ülkenin diğer bölgelerinde olmak üzere Portekiz hükümetinin işleme sokmayı planladığı maden projelerinin ilki olma özelliğine sahip.
Savannah CEO’su David Archer, Covas do Barroso projesinde sosyal, ekolojik ve teknik sorunları azaltmak için en iyi yeşil ve akıllı madencilik uygulamaları ve bütünsel kavramların uygulanacağını sürekli tekrarlıyor[1]. Her ne kadar proje küresel yeşil geçişi destekleyen yeşil ve sürdürülebilir bir maden projesi olarak gösterilse de bunun ne kadar gerçekçi olduğu soru işareti. Bir Barroso sakininin cümleleri bunu çok güzel özetliyor:
Ben Lityum veya yeşil enerjiye karşı değilim, ancak elektrikli arabaların başka yerlerde birçok şeyi yok ederken kirlilikten kaçındığını düşünmek bir yanılsamadır.
Projenin istihdam yaratmaya yönelik olduğu ve Portekiz’e ekonomik bir destek sağlayacağı söyleniyor. Ancak ne bu ekonomik teşvikler ne de çevresel risk raporu bölge sakinlerini ikna etmeye yetiyor. Tartışmalar sırasında birçok bölge sakini tarafından da dile getirildiği üzere bu proje, ormansızlaşma, hava kirliliği, su kirliliği, gürültü ve mevcut yaşam biçimlerinin ve bu yaşam biçiminin bir parçası olan adına “baldios” denen müşterek kullanıma açık toprakların sona ermesiyle sonuçlanacaktır.
Barroso bölgesinde, kırsal geçim ekonomisine sahip ekinlerin çevresine ağaçların ekildiği, dağlık bölgelere özgü, girdilerin kullanımının düşük olduğu, üretim fazlasının çok az olduğu ve nüfusun tüketim düzeyinin ülkenin diğer bölgelerine göre düşük olduğu agrosilvopastoral sistem uygulanmaktadır. Barroso köyü bu özelliğiyle, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından “küresel olarak önemli tarımsal miras” (globally important agricultural heritage- GIAH) olarak kabul edilmiş, Avrupa’da bu unvana sahip toplamda yedi adet yerleşim bölgesinden biri olmuştur.[2]
Barroso’da madenciliğin neden olabileceği çevresel zarar endişeleri nedeniyle inşaata başlama ruhsatları birçok kez ertelendi. Şu anda ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) sürecinin sonuçlanması bekleniyor. Bu süreçte Barroso halkı mücadelelerini daha geniş bir kitleye yaymaları gerektiğini fark ederek, çeşitli gruplar, aktivistler ve örgütlerle işbirliği içinde, 14-18 Ağustos 2021 tarihleri arasında köyde maden karşıtı bir kamp düzenledi. Bu kampın amacı paylaşmak, tartışmak, dayanışma göstermek ve diğer mücadelelerden ders çıkarmaktı. Kampın organizasyonunda Greve Climática Estudantil, Caravana Zapatista Pela Vida, Guilhotina.info, Cicloficina do Porto em Autogestão, Jornal Mapa, coletivos.org gibi çeşitli gruplar yer aldı.
Köylüler ve çoğunluğu çeşitli kentlerden gelen eylemciler bu kampta nasıl bir araya geldi, bu buluşmanın zorlukları, kazanımları ve çıktıları neler? Bu kampın düzenlenmesinde büyük rol oynayan, Covas do Barroso’da bir yıl yaşayıp insanlarla derin ilişkiler kurmuş olan ve bu sayede farklı gruplarla Barroso halkı arasında köprü görevi gören biriyle konuştuk. Bu maden karşıtı, bizlere Barroso halkının geleneksel bir yapıya sahip olduğunu ve başlangıçta kamp fikrinden emin olmadıklarını söyledi. Ancak, sonunda, devam etmeye karar vermişler.
Kampın ilk günü Barroso’nun sürdürülebilir tarım-sulama sistemi ve lityum madenine karşısında direnişin nasıl başladığına ilişkin sunumlara ayrıldı. Ertesi gün İspanya’daki Galiçya’dan ve Portekiz’deki diğer maden direnişlerinden sözcüler deneyimlerini paylaştı. Yine aynı gün öğleden sonra köylüler bir yürüyüş düzenleyerek köy ve çevresini katılımcılara tanıttı. Kamp süresince, ekolojik mücadele ile feminist mücadelenin kesişimleri ve direnişi yönlendirebilecek strateji ve taktikler üzerine tartışmalar da yapıldı.
Kamp boyunca köylüler ve katılımcılar birlikte çalıştı, organize oldu, yemek yedi ve tartıştı. Üslup ve tarz olarak birbirine hiç benzemeyen insanlardan oluşan bu sahne aslında belki de herkesin asıl ihtiyacı olan şey. Barrosolu Ayda ile konuştuğumuzda en güzel cevabı ondan alıyoruz: “Birbirimize ihtiyacımız var, birleşip savaşmaktan başka çaremiz yok” diyor ve ekliyor: “Belki gelenlerin giyimi, alışkanlıkları ya da yaşam tarzı bizimkinden farklıdır, ama bence çok güzeller.”
Covas do Barroso’daki mücadele, sermaye-devlet işbirliğinin, çevreyi ve orada yaşayan canlıları tehlikeye atan hammadde arayışının klasik örneklerinden bir tanesi. Bu mücadele yalnızca maden karşıtı bir mücadele değil, aynı zamanda hegemonik fikirlerin mücadelesi. Bu mücadele kent/kır, gelişmiş/gelişmemiş ayrımına etki eden “ilerleme”, “modernleşme” ve “sürdürülebilirlik” gibi kavramların anlamının sorgulanması üzerine bir mücadele. Kentli için sürdürülebilir olarak sunulanın, doğayı yıkıma uğrattığını gözler önüne serme, bu kavramların politik ve ekonomik arka planını sorgulama mücadelesi.
Öte yandan, bu mücadele, sadece AB/devlet/sermaye ile bölge sakinleri arasında değil, aynı zamanda bölge sakinleri ile dışarıdan mücadeleye destek verenler arasında da bir mücadele. Terminolojiyi tanımlama ve birbirini anlama mücadelesi. Feminizm ve kapitalizm gibi fikirleri ve Barroso’daki yaşam biçimini karşılıklı olarak anlama çabası. Ama hepsinden önemlisi, bazen bu ortak dilin var olmadığını anlama ve dili ortaklaştırma mücadelesi. Barroso’dan öğrendiğimiz şey, ortak bir dil bulma isteği ve çabasıydı.
Kamp, dayanışmayı genişletmek ve devam eden bu tehdide karşı örgütlenmeye devam etmek için önemli bir unsurdu. Pek çok madencilik karşıtı grup “arka bahçemde olmaz” fikrinden yola çıksa da kampın ve oradaki tartışmaların tartışmayı daha uluslararası bir anti-kapitalist fikir çerçevesinde genişlettiğini düşünüyoruz.
Barroso sakinleri ve dışardan katılım gösteren eylemciler arasındaki alçakgönüllü etkileşim ve fikir alışverişi, kampın gerçekleşmesini sağladı.
Barroso’daki mücadeleden faydalanarak, yeni maden ruhsatı, hidroelektrik santrali veya mega proje haberlerinin ardı ardına geldiği Türkiye’yi ve Türkiye’deki mücadeleleri nasıl okuruz? Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de ilerleme adı altında gerçekleştirilen projeler doğal kaynakların yağmalanması ve doğa talanı ile sonuçlanıyor. Fakat öte yandan, direniş devam ediyor. İkizdere, Kazdağları, İznik, Artvin, Barroso, Galiçya ve niceleri. Halk, özellikle kadınlar yaşamak için savaşıyor ve direniyor. Suyundan, toprağından, hayatın devamını sağlayan kaynaklardan vazgeçmemek için. Direnenler, devletin ve polisin önünde boyun eğen bir avuç köylü değil, onların önünde dimdik duran köylü kadın ve erkekler olarak akıllarda yer ediyor. Madenciliğin ve talanın zirveye ulaştığı bu zamanlarda, doğanın ve karşılıklı örgütlenmenin önemini anlamamız gerekiyor. Belki de Barroso örneğinden ilham alarak şu soruya odaklanmalıyız: Direnişimizi nasıl güçlendirir ve birleştiririz? Katı siyasi, ulusal ve kültürel çizgilerin ötesinde dayanışma ilişkilerini nasıl inşa edebiliriz?
Covas do Barroso:
Köyde gerçekleşen maden karşıtı yürüyüşten:
Kamp web sitesi:
https://barrososemminas.org/?fbclid=IwAR3M6yEdfn5cyhtLZqj-F51XyETGjoYPA63hLH9khXgEjlNka3h12y9xYNQ
Barroso Madene Karşı Facebook Grubu: https://www.facebook.com/UnidosemdefesadeCovasdoBarroso
Dipnotlar:
* “Madene hayır, hayata evet”
[1] Https://www.portugalresident.com/lithium-wars-villagers-around-covas-do-barroso-tell-mining-company-we-wont-let-you-pass/
[2] Daha fazla bilgi için: http://www.fao.org/giahs/giahsaroundtheworld/designated-sites/europe-and-central-asia/barroso-agro-slyvo-pastoral-system/en/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.