Güvencesizliğin birçok meslektaşımızı mesleği bırakma noktasına getirdiği, mobbingin yadırganmaz hale geldiği, sosyal bir yaşantıyı hayal haline getiren çalışma saatlerinin var olduğu koşullarda artık özel sektörde çalışan öğretmenlerin bu gidişata dur demesinin vakti çoktan gelmiştir. Özgün koşullarımıza uygun, bağımsız ve militan bir öğretmen mücadelesi ertelenemez. Bu mücadele emek/öğretmen mücadelesini bölecek, parçalayacak bir hatta değil eksik olan parçayı tamamlayacak bir misyonda olacaktır
Gezentinin birinin yolu deresi bol bir beldeye düşmüş. Bakmış her derenin yanında tıkır tıkır işleyen değirmenler var. Ellerini açmış semaya doğru bakmış “Kurban olduğum, her değirmenin yanına bir dere yaratmış” demiş.
Eğitimdeki neoliberal saldırıların sonuçları artık herkes tarafından rahatlıkla fark ediliyor. Kamusal eğitimin giderek niteliksiz bir hale getirilmesi, eğitime gerekli bütçenin ayrılmaması, eğitimin rekabetçi ve sınav odaklı hale getirilmesi, gerekli öğretmen atamalarının yapılmaması, piyasacı anlayışın körüklenmesi, özelleştirmelerin ve özel sektör yatırımcılarının desteklenmesi bugünkü durumun başlıca sebepleri arasında.
Geldiğimiz noktada velilerin ve öğrencilerin çoğu için imkân varsa özel okula gitmek ya da sınav hazırlığı için özel öğretim kurslarından (dershaneler) destek almak, üzerinde uzun süre düşünmeye gerek duyulmayan, gerekliliği artık toplumsal olarak onaylanmış tercihler.
MEB’in yayımladığı 2019-2020 istatistiklerinde özel okul sayısının toplam okul sayısının yüzde 20’sini aştığı, özel okullarda okuyan öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısının yüzde 9’unu bulduğu görülüyor. Özelleşmedeki artış her yıl katlanarak sürüyor. (Oran 2008’de yüzde 4,7’ydi.) Şu an için özel okul oranının yüzde 25’i bulduğu düşünülüyor.
TÜİK’in 2019 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre ise ailelerin yüzde 55,4’ü okuldaki eğitimi yeterli bulsa dahi sınava hazırlık nedeniyle çocuklarını özel derse ve kursa gönderiyor. Yüzde 40,5’i ise okuldaki standart programları kademeler arası geçiş sınavlarında yetersiz bulduğu için özel ders ve kurslara yöneldiklerini söylüyor. Ülkedeki özel öğretim kurslarının sayısına dair ise net bir bilgi yok. Bu alanda ruhsatsız çalışma, farklı ruhsatlarla faaliyet yürütme gibi yöntemler sık kullanılıyor. ÖZDEBİR’in 2019’daki açıklamasına göre sadece izinsiz kurs sayısı 7 binin üzerinde.
Eğitimde özelleştirmelerin ve özel sektöre mahkûmiyetin bu denli artması veliler ve öğrenciler için elbette maddi ve manevi birçok problemi beraberinde getiriyor. Süreç, öğrenciler için kaygı, fiziksel yorgunluk, gelecek kaygısı, baskı ve öz güven sorunları yaratırken veliler için maddi külfet, endişe ve ne yapacağını bilememe hali oluşturuyor.
Eğitimdeki özelleştirme politikalarının etkisini hayatının her anında en sert şekilde hissedenler ise sacayağının üçüncüsü olan öğretmenler. Yüz binlerce öğretmen (Resmî verilere göre sadece özel okullarda çalışan öğretmen sayısı 174 bin. Kayıt dışı çalıştırılma, farklı işkolunda gösterilerek çalıştırılma düşünüldüğünde bu sayının gerçeği yansıtmadığı açıktır) gayet programlı bir politika olarak denetlenmeyen bir sistemin içerisinde, insanlık dışı koşullarda, güvencesizlik girdabında çalışmak zorunda bırakılıyor. Kamusal alandaki öğretmen ihtiyacını karşılayacak öğretmen atamasının yapılmaması, özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin özlük haklarını korumak adına gerçekçi düzenlemelerin olmayışı, sürekli hale getirilen meslekî itibarsızlaştırmalar ile özel öğretim kurumlarındaki öğretmenler güvencesizliği en fazla hisseden meslek gruplarından biri haline getirilmiştir.
Özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin zorlu koşulları artık tüm toplumun malumu. Fakat bilinenler maalesef buz dağının görünen yüzü. Sigortasızlık, belirli süreli sözleşme, elden ücret alma, sigortanın asgariden yatırılması, kıdem tazminatının gaspı, kurumlardan alacaklarını tahsil edememe, asgari ücretin altında çalışmaya zorlanma, haftada 70 saati bulan dersler, sosyal hayata müdahale, kurumun reklamını yapmaya zorlanma, evlenmeme/çocuk sahibi olmama dayatmaları, giyime dair gerici/cinsiyetçi müdahaleler, fiziksel görünüşe eleştiri, hayat görüşüne eleştiri ve görüşlerini kurum dışında da gizleme baskısı, mesai dışı çalıştırılma, ulaşılamama hakkının ortadan kalkması, kayıt sildiren öğrencilerden sorumlu tutulma, özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlardan bazıları.
Salgın döneminde eğitim-öğretimin devamını sağlayacak önlemleri almaktan kaçınan, özel kurumların yasaklı dönemde çalışmasına göz yuman, tüm kamusal haklar gibi eğitimi de kamusal alanın dışına iten, öğretmeni eğitimde bir yük olarak gören zihniyet elbette bugünkü çalışma koşullarının hazırlayıcısıdır.
Saldırının bu kadar yoğun olduğu bir alanda görece bilinç seviyesinin yüksek olduğu bir meslek grubunda bu saldırılar karşısında hiçbir güçlü direniş ya da örgütlenmenin olmaması hem üzücü hem düşündürücüdür. Gelmekte olanı önceden gören ve özel sektörde çalışan öğretmenlerin haklarını savunmak adına yola çıkan çok kıymetli bir araya gelişlerin şu ana kadar başarıya ulaşmaması ise bize önemli dersler bırakmıştır.
Öğretmen mücadelesinin kamusal kanadındaki örgütlenme ve mücadele pratiği elbette hem tarihsel hem güncel olarak çok kıymetli bir yerde durmaktadır. Bu alanda elde edilmiş kazanımlar ve verilen mücadele emek alanına dair verilen hak mücadelelerine ışık tutacak niteliktedir.
Güvencesizliğin birçok meslektaşımızı mesleği bırakma noktasına getirdiği, mobbingin yadırganmaz hale geldiği, sosyal bir yaşantıyı hayal haline getiren çalışma saatlerinin var olduğu koşullarda artık özel sektörde çalışan öğretmenlerin bu gidişata dur demesinin vakti çoktan gelmiştir. Özgün koşullarımıza uygun, kararlı, bürokratikleşmeyen, bağımsız, militan bir öğretmen mücadelesi ertelenemez. Verilecek olan bu mücadele emek/öğretmen mücadelesini bölecek, parçalayacak bir hatta değil eksik olan parçayı tamamlayacak bir misyonda olacaktır.
Bu gerçeklikleri bir süredir tartışan, emek savunusunu temel değer olarak kavrayan, memleketin dört bir yanından fikirlerini bir araya getiren yüzlerce öğretmen, nitelikli ve kapsayıcı bir özel sektör öğretmenleri hareketi kurma iddiasıyla hareket geçti.
“Bizler öğretmeniz, güvenceli çalışma koşullarından, özlük haklarımızdan, mesleki saygınlıktan yoksunuz. Özel sektördeki sömürüyü yasal hale getiren eğitim politikalarının, özel öğretim patronlarını kollayan kanunların altında eziliyoruz. Belirli süreli sözleşmeyi durduracağız, öğretmenlerin çalışma koşullarını güvence altına alacak bir öğretmen meslek kanunu istiyoruz” diyen öğretmenler kararlı bir biçimde bir sendikalaşma süreci örüyor.
Uzun adı “Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası” kısa adı “Öğretmen Sendikası” olacak bu birliktelik hâlihazırda fiili olarak bir öğretmen dayanışması olarak hareket etmekte. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antakya, Antalya, Bursa, Eskişehir, Samsun, Ordu, Artvin, Ağrı illerinde kurucu üyelerinin bulunduğu, memleketin hemen her şehrinde var olan bu dayanışma ağı yeni eğitim-öğretim döneminde “Özel Öğretim Kurumlarına Sendika Girecek” iddiasıyla emin adımlarla yoluna devam ediyor. Mücadele hattını hem fiili hem hukuki alanı kapsayacak şekilde belirleyen Öğretmen Sendikası çok yakında tüm özel sektör öğretmenlerinin resmî olarak üye olabileceği yasal statüsünü kazanacak.
Dayatılan insanlık dışı şartları hem kendisi hem mesleği için kabul edilemez gören, eğitimin bilimsel, nitelikli, ulaşılabilir ve parasız olması gerektiğine inanan, emek sömürüsünün tüm çalışma alanlarında yok edilmesi gerektiğini savunan, bireysel değil bütünlüklü bir kurtuluşun mümkün olduğunu düşünen yüzlerce öğretmen bu sürecin kurucu öznesi ve ilk süreçte garantörü olma sözünü birbirine vermiş durumda.
Kamu güvencesinde(!) çalışan emekçiler örgütlenir, mücadele eder onların güvenceleri, hakları var demek gezentinin hatasına düşmektir. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin güvenceli iş için direneceğiz, güvencesiz olduğumuz için en çok biz mücadele etmeliyiz kararlılığını göstermesi gerekmektedir.
Fakir Öğretmen’in sözleri aklımızdan hiç çıkmayacak. Öğretmenler yalvarmayacak, boyun eğmeyecek, el açmayacak; öğretmenler ders verecek. Bu memleket, öğretmenlerin verdiği direniş derslerine aşinadır. Sermayenin bu dersle yüzleşme vakti geldi de geçiyor.
Hüseyin Aksoy: Öğretmen Sendikası/Girişimi Üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.