Gözümüzü proleterleşmenin sınırlarının zorlandığı bir çağda, hayatta kalmaya çalışanların yaşadığı yoksul emekçi mahallelerine tekrar çevirelim. Ama geçmişin tekrarı biçiminde değil, yakıcı güncelliği kavrayarak…
Pandemi sürecinin ikinci 1 Mayıs’ını da geride bıraktık. 1 Mayıs sürecini AKP-MHP iktidarının sermaye yanlısı pandemi politikalarının yarattığı yıkım karşısında gelişen çoban ateşi gibi direnişlerin sıcaklığıyla geçirdik. PTT işçileri, Sinbo işçileri, Migros işçileri, doğasına sahip çıkan İkizdere halkı, Kod-29’a karşı direnen işçiler, kayyum rektöre karşı demokratik-özerk üniversite talebiyle mücadele eden gençlik, hakları için iş bırakan enerji işçileri, aşıda patent kaldırılsın talebi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararına karşı sokağa çıkan ve polis saldırısının karşısında engelleri aşabilen kadınların direnişi ve daha birçok parça parça direniş örnekleri, memlekette koşullar ne olursa olsun faşizme karşı direnilebileceğinin göstergeleri olarak önümüzde duruyor.
1 Mayıs günü Taksim başta olmak üzere, birçok şehirde, meydanlarda ve mahallelerde gerçekleşen eylemler de bugünün mücadelesi açısından yol gösterici nitelik taşıyor.
Birinci çizgi halkın taleplerini en geniş biçimde örgütlemek için çaba göstermeyen, buna yönelik bir fikir ortaya koysa da pratikte örgütlemeyen, kendi dar sınırlarına çekilen ve iktidarın kabul edeceği bir biçimde 1 Mayıs kutlamayı tercih eden kurumların çizgisiydi. Kuşkusuz bu çizgi niyetten öte bir durumu ifade ediyor. Örneğin sendikal hareketin pandemide ağır saldırı altında olan alanlardaki işçilerin mücadelesini örgütlemek yerine, kendi bürokratik sınırlarına takılıp kaldığı bir durumu görüyoruz. Hal böyle olunca bir dönem toplumsal muhalefeti toparlayıp yön verebilen DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin bu dönemde aynı misyonu yerine getirmediğini görüyoruz.
Sosyalist örgütlerin kadrolarının da içerisinde çalışma yürüttüğü DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin, temsil ettiği kitlelerin taleplerini örgütleyecek ve yeni gelişen dinamikleri kavrayıp, kapsayıp mücadeleye sevk edecek bir politik iradesi yok.
Bu gerçekliği devrimcilerin iyi okuması ve tartışması gerekir. Bu durumun önümüze koyduğu sorulara pratik-somut yanıtlar verilmesi; tartışmanın, kurucu ve devrimci bir inşa süreciyle birlikte, mücadelenin içerisinde yapılması gerekir.
İkinci çizgi, politik gücünü pandemi sürecinde ortaya çıkmış işçi direnişlerinden, kadın mücadelesinden ve doğanın talanına karşı direnişlerden, halkın temel taleplerinden ve faşizme karşı sokakta direnme kararlılığında alanların iradesi oldu. Bu iradeyi 1 Mayıs’a yaklaşan günlerde sınırlı da olsa devrimcilerin yaptığı çalışmalarda gördük. Yasaklara rağmen yapılan eylemler, bildiri dağıtımları ve mahalle eylemleri 1 Mayıs’ın ruhunu yansıtan işler oldu.
1 Mayıs yaklaşırken de iktidarın aldığı tam kapanma kararı tüm toplumsal muhalefette kısa süreli kafa karışıklığı yaratsa da kararın ne kadar ikiyüzlü bir karar olduğu ve kararın halkı düşünen hiçbir içeriğe sahip olmadığı hızlıca anlaşıldı.
Ardından, 1 Mayıs günü gerçekleşen eylemlerle başta Taksim olmak üzere, eylem olan her yerde, halkın talepleri ve direnişin sesi meydanlarda yankılandı. Bunun yanı sıra AKP’nin tam kapatma kararının pandemiyi yönetmek adına değil halkı, muhalefeti yönetmek adına olduğu teşhir edilmiş oldu.
Eylemlerin kent merkezleriyle sınırlı kalmayıp, mahallelerde de gerçekleştirilmesi 1 Mayıs’a yaygınlık kazandırdı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Trabzon başta olmak üzere pek çok kentte mahallelerde eylemler vardı. İstanbul’da Okmeydanı, Esenyurt, Gazi, Sarıgazi gibi bir dizi mahallede eylemler yapıldı. Okmeydanı’nda Halkevleri, SODAP ve TİP’in birlikte gerçekleştirdiği 1 Mayıs yürüyüşü sırasında mahalle halkından kimileri evinden inip eyleme katıldı, kimileri balkonundan alkışladı. Mahalle halkının refleksi halkın büyüyen öfkesini ve harekete geçme eğilimini yansıtıyordu.
Yoksul mahalleler iktidarın pandemi süreci boyunca yarattığı yıkımdan en çok etkilenen insanların yaşadığı yerler. Kod-29’la işten atılan, hiçbir güvencesi olmadan çok az bir ücret karşılığında çalışmak zorunda kalan, pandemi sürecinde yaşadıkları sorunlardan dolayı yer yer eyleme geçtiklerini de gördüğümüz market işçileri, motokuryeler, ev içi emeğin pandemide daha da ağırlaşan yükünü çeken kadınlar ve bu yıkımdan etkilenen daha birçok insan yoksul mahallelerde yaşıyor. Gözümüzü proleterleşmenin sınırlarının zorlandığı bir çağda, hayatta kalmaya çalışanların yaşadığı bu mahallelere tekrar çevirelim. Ama geçmişin tekrarı biçiminde değil, yakıcı güncelliği kavrayarak…
Özellikle pandeminin ortaya çıkardığı güvencesizlik ortamında yaşam savaşı verenlerin haklı taleplerini, halk iktidarı perspektifiyle örgütleme olanağımız var. Çünkü mücadelede artık taraflar çok keskin biçimde karşı cephelerde yer alıyor. Mesela bugün Kod-29’la basitçe işçilerin işten çıkartılması kolaylaştırılmıyor. İşçilerin patronlar ve şirketleri aleyhinde sosyal medya paylaşımı yapması da işten çıkarma nedeni sayılıyor. Yani bir BEDAŞ işçisinin kent-doğa talanına karşı İkizdere direnişi hakkında bir sosyal medya paylaşımı yapması işten atılması için bir neden olabiliyor. İkizdere halkı ve onun çıkarlarını savunanlarla, yağma ve talan cephesinde yer alanların ayrımı bu kadar net.
Mahallelerde yapılan bu 1 Mayıs eylemlerini sadece solun geleneksel olarak örgütlü olduğu mekanlara daralmış eylemlerden çok, 1 Mayıs’ta sınıfın mücadeleye en yatkın kesimlerini harekete geçirme çabası olarak görmek daha doğru olur.
Mesela Okmeydanı’ndan bakacak olursak tekstil atölyelerinde çalışan, kâğıt toplayan işçileri çok sık görürüz. Bu işçilerin önemli bir bölümü göçmen işçiler. Birçoğu kaçak çalışıyor. Mahallede market işçilerinden tedarik zincirlerinde çalışanlara, motokuryelerden fabrikada, demir atölyesinde, hizmet sektöründe çalışan işçilere, enerji işçilerinden eğitimli büro işçilerine kadar sınıfın birçok kesiminden insanlar yaşıyor. Bunların hepsi de sermaye yanlısı pandemi politikalarının baskısı altında yaşamaya çalışıyor.
Fitili ateşlenince patlamaya hazır bir öfke birikiyor. 1 Mayıs’taki sokak eylemleri mütevazı da olsa bu fitilin ateşlenmesi için gösterilen ve sürdürülmesi halinde hedefini bulacak olan çabalardır. 1 Mayıs’lar sosyalistler açısından mücadelede biriktirilenin açığa çıktığı süreçler olarak gerçekleşir. Bu 1 Mayıs’ta pandemi boyunca sendikal hareketin bürokratik sınırları, toplumsal muhalefetin geneli açısından da halkın içinde halkın talepleriyle gündelik siyaseti kurmanın önündeki sorunlar belirginleştiği gibi açığa çıkan taleplerin ve mücadele eğilimlerinin de ortak bir zemini yaratılamadı. Eksik olan budur. Bu açıdan 1 Mayıs bu yıl neyi nasıl yapmamız ve yapmamamız gerektiği açısından kılavuzdur. Eğer biriken öfke bu sorunlar kavranarak örgütlenmiş olsaydı sadece gündelik siyasete etkin müdahale kanallarını yaratan bir 1 Mayıs siyasetini değil, iradi olarak örgütlenmiş mahalle eylemlerini de halkın talepleri ve eylemiyle kuşatan bir pratik olarak konuşuyor olacaktık.
Emin olmamız gerekir ki bu çabalarla dokunduğumuz her yer muazzam bir potansiyeli ifade ediyor. Bu potansiyel harekete geçince neler olabileceğini bugün diğer coğrafyalarda ortaya çıkan halk isyanlarına bakarak görebiliriz.
Mahallelerde örgütlenen 1 Mayıs eylemleri, sadece eylem yapmak için yapılmamıştır. Yukarıda bahsettiğimiz durumun yakıcılığından yola çıkarak yapılmıştır ve bundan sonraki mücadele süreci de ancak burada ortaya konan iradenin gündelik siyasete müdahale etme kanallarını açarak örgütlenebilir.
1 Mayıs eylemleri gerçekleştirenler, bu eylemlere emek katanlar faşizme karşı direnişin her koşulda mümkün olabileceğini göstermiş oldu. Toplumsal muhalefetin bütün bileşenleri ortak bir Taksim çağrısı yapsaydı, binlerce kişinin Taksim’i zorlayabileceği ve daha yaygın eylemlerin olabileceği düşüncesi birçoğumuzun zihninde uyanmıştır.
Bunun dışında solun geleneksel örgütlerinin, güncel dinamizmi devrimci bir çizgide kavramaya yönelmediğini hatta bunun pratik arayışı içerisine dahi girmediklerini ve eskiden devralıp büyüttükleri sorunlarla hareket ettiğini gördük.
Öte yandan devrimcilerin, toplumsal muhalefetin geleneksel yapılarının engellerine takılmadan, bunu kendilerine bir bahane haline getirmeden hareket edebildiğini gördük. Bu, sıradan bir durum değil, devrimcilerin yeniyi arama iddiasıdır.
Politik ufkunu 2023’te yapılacak seçimlere odaklayanların, siyaseti temsil alanından ibaret algılayanların göremeyeceği, sınıf mücadelesinin pratik gerçekliğinin içinde siyaset yapanların görebileceği bir potansiyel var. Bu 1 Mayıs bu potansiyele yaslanan, gücünü buradan alanların direnişinin resmi oldu.
Açıkça görülüyor ki geleneksel hareket etme biçimlerimiz pandemi zamanında ortaya çıkan yıkıcı potansiyeli kapsamakta yetersiz kalıyor. Bu potansiyeli kavrayacak ve niteliklerini devrimci harekete kazandıracak bir stratejinin, 1 Mayıs kararlılığını ortaya çıkaran militan iradeyle birlikte örgütlenmesinin yolu açıktır. Gerisi işçi sınıfının iktidarı için mücadele edenlerin ustalığına bakar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.