Versay’ın Montrmartre’daki toplara el koymaya çalışmasına karşı gösterilen direniş, fiziksel bir eylem olmasının yanı sıra devrimci bir kopuşun da ifadesi olmuştur. İşçi sınıfının tarihsel birikimi olarak Komün fikriyatı kulüpler ve diğer öz örgütlülük mecralarından doğmuş, sonrasında evrensel bir nitelik kazanmıştır
Paris Komünü en az yüz elli yaşında. Evet 2021 basit bir aritmetikle Komün’ün fiziki varlığının 150. yılına tekabül ediyor. Ancak Komün’ün bunun ötesinde bir fikriyat olarak varlığı daha da gerilere uzanıyor. Bu yazı da daha çok bu fikriyatın kendisiyle ilgilenme çabası içerisinde.
Komün’ün fiziksel varlığı bilindiği üzere 1871’in 18 Mart’ında Montmartre toplarına el koyulmasının engellenmesiyle başlar ve Versay askerlerinin binlerce komünarı katlettiği Kanlı Haftanın sonunda 28 Mayıs’ta biter. Yani “olay” Paris’te geçmiş ve toplamda 72 gün sürmüştür. O günden beri Paris Komünü sayısız değerlendirmeye konu olmuştur. Pek çok değerlendirmede komünarların Fransa Bankası’na el koymayarak ve güçlü oldukları nisan ayında Versay’ın üzerine yürümeyerek “yenilgi”nin taşlarını döşediği söylenmiştir. Yapılan “hatalar” sıklıkla dillendirilmiş ve onca yıllık teorik ve pratik birikimin bize verdiği yetkiye dayanarak ve Paris Komünü’nün gerçekliğini anlama çabası güdülmeden Komün yargı oklarının merkezine oturtulmuştur. Haliyle komün devrimci mücadele tarihi açısından bir kaynaktan ziyade dersler çıkarılması gereken bir anı olarak değerlendirilmiştir.
Ross veya Wahnich’in Komün üzerine olan çalışmalarında, diğer çoğu çalışmadan farklı olarak “anı” yerine “tahayyül”ü tercih etmeleri bu anlamda son derece önemlidir. Onlara göre tahayyül Komün’ün potansiyellerini şimdiki zaman için serbest bırakmasına olanak tanırken, anı olayı geçmişte kilitler (Fevry, 2019).
Peki bu tahayyül nasıl, nerelerde ortaya çıkmıştır? Montmartre toplarına el koyulmasının engellenmesinden önce bu fikriyat nerelerde zuhur etmiştir sorusu bizi dönemi açısından büyük önem taşıyan kulüplere götürür.
Fransa coğrafyasında kulüplerin varlığı “1789 Fransız Devrimi”ne kadar uzanmaktadır. 1789 sonrasında Jakobenler aktif olarak kulüplerde örgütlenmiş, bir kulüp geleneği meydana getirmişlerdir. Daha sonraki yıllarda bugünkü anlamıyla siyasal örgütlerin olmadığı ya da oluş halinde olduğu zamanlarda işçi kulüpleri ortaya çıkmış ve siyasi birliktelik için odak noktası haline gelmişlerdir. Öyle ki bu kulüpler Komün fikriyatı için de bir “kuluçka makinesi” işlevi görmüşlerdir.
Kulüpler Avrupa’yı kasıp kavuran 1848 devrimleri döneminde önemli bir örgütlenme alanı olmuşlardır. Charles Tilly bu minvalde 1848 Şubat devrimleri ile Louis Bonaparte’ın 1851 Aralık ayında gerçekleştirdiği darbe arasında kalan dönemde kulüplerin sıklıkla toplanıp yürüdüklerinden söz etmiştir (Tilly, 2008).
1860’lara gelindiğinde Marsilyalı işçilerin Paris’teki halk mücadelesine katılmaları için bir çağrı olan Marseillaise, çoğu kulüp toplantısının başında ve sonunda söylenir ve ayaklanmacı hissiyatı bir nevi ayakta tutar hale gelmiştir (Rubin, 2018). Bu bize bir yerlerden tanıdık gelecek, kendisi de bir komünar olan Eugène Pottier’in yazdığı Enternasyonal’i hatırlatacaktır.
Kristin Ross ise 1860’ların sonları itibariyle bütün toplantı mekânlarında Komün taleplerinin işitildiğinden ve daha devrimci kulüplerde oturumların “vive la Commune” nidasıyla başladığından ve bitirildiğinden söz eder ve şu çıkarsamayı yapar: “Bir slogan olarak Komün sol hizipler arasındaki ayrımları önemsizleştirip dayanışmayı, ittifakı ve ortak bir proje uğruna çalışmayı teşvik ediyordu” (Ross, 2016). Türkçeye “belediye” diye çevirebileceğimiz commune, halkın Bonaparte rejimi karşısında özyönetim isteği ve ihtiyacını karşılayacak bir anlam kazanmıştır.
1871’de gelindiğinde Fransa ile Prusya arasında patlak veren savaşın ardından süren siyasal belirsizlik ortamında 22 Ocak’ta Blanquicilerin öncülük ettiği devrimci gösteri ve ayaklanmanın Ulusal Savunma Hükümeti tarafından bastırılmasıyla kulüplerin faaliyetleri de yasaklanır.
Kulüp faaliyetleri ancak 18 Mart sonrasında tekrar aktif hale gelebilir. Komün süresince, eskiden var olan kulüpler yeniden açılır veyahut yeni kulüpler kurulur. Tıp Okulu, Halk Dostları, Saint-Nicolas-des Champs’ta yer alan Montparnasse, Saint-Bernard de Montmartre’daki ihtilâl, Saint Michel des Batignolles’daki Sosyal İhtilâl ve Saint-Nicholas-des-Champs’taki Jakobenler kulübü akla ilk gelen kulüpler arasındadır. Hatta Komün’ün kulüpler üzerinde daha etkileyici güce sahip olabilmesi amacıyla, Vaugirard Komitesinin isteğiyle 7 Mayıs’ta, on bir örgütü bünyesinde toplayan bir Kulüpler Federasyonu bile kurulur (Bourgin & Adamov, 1968).
Komün günlerinde kulüpler; ortak kantinler, birlikler (örn. Kadınlar Birliği) kahveler (daha çok Quartier Latin’de Montmartre’da yer alırlar), mutfaklar ve kooperatifler ile birlikte farklı işlevler üstlenen özyönetim organları olmuştur. Bu gibi oluşumlar halka yiyecek ve barınacak yer sağlamaktan, üretimin örgütlenmesine ve Versay ordularına karşı verilen mücadelede yaralı düşenlere yardım sağlamaya değin farklı alanlarda faaliyet göstermişlerdir.
Jakobenlerle başlayan kulüp örgütlenmeleri, Komün’ün yıkılışından sonra da aktif olmuştur ve Paris işçi sınıfı clubs de reunion adı verilen kulüplerde bir araya gelmeye devam etmiştir (Rubin, 2018).
19. yüzyıl Avrupa’sında 1830 ve 1848 devrimlerinin tüm Avrupa’ya yayılması devrimci fikirlerin ve ideolojilerin kök salmasına, farklı örgütlenme formlarında vücut bulmasına neden olmuştur. Farklı ülkelerde devrimci kalkışmalar, gruplar ve kişiler arasında kurulan ilişkiler, bağlantılar ve ortaklıklar ulusal sınırların aşıldığı, evrenselliğin devrimci siyasetlerin başat meselelerinden biri olduğu bir dönemi meydana getirmiştir. Bu niteliğe sahip akla ilk gelen örgütlenmelerden Uluslararası Emekçiler Birliği (1. Enternasyonal) bu dönemde, 1864’te kurulmuştur.
1789 ile başlayan 1848 ile sona eren devrimci dönem ile 1900’lerdeki Ekim Devrimi başta olmak üzere pek çok coğrafyada gerçekleşen devrimci dalga arasında neredeyse yalnız başına ele alabileceğimiz Paris Komünü’ne dair anlatılarda ise Komün’ün ulusallığı aşan sınırlarından pek söz edilmemiştir.[1] Oysa tek bir şehirde verilen mücadele, dönemin enternasyonalist imbiğinden süzülmüş, fiziki varlığı sırasında ve sonrasında enternasyonalist bir nitelik taşımıştır. Bu nedenle Paris Komünü’nü Fransız ulusal tarihindeki bir olay yerine devrimler tarihi açısından enternasyonal bir kaynak olarak görmek son derece önemlidir. Komün’ün evrensellikle kurduğu ilişkinin izlerini ise farklı şekillerde sürmek mümkündür. Örneğin Komün’ün uyguladığı ilk kararlardan biri, 19 Mart’ta yönetim merkezi olan Hôtel de Ville’e üç renkli ulusal Fransız bayrağı yerine herhangi bir ulusa ait olmayan, işçi sınıfının Evrensel Cumhuriyet’inin kızıl bayrağını çekmek olmuştur.
Komün’ün Evrensel Cumhuriyet ısrarı önemlidir. Çünkü Komün, pek çok kazanımının (dönemi içerisinde eğitimle ilgili aldığı kararlar örneğin) III. Cumhuriyet tarafından devrimci niteliklerinden arındırılarak kullanılması ve Fransız Ulusal Tarihi’ndeki “tatsız ama öğretici” bir deneyim olarak görülmesi bakış açısına karşı fiziksel varlığı sonrasında da hep direnmiştir. Bu anlamda talebi de Fransa’nın başkenti olması iddiası yerine evrensel bir halklar federasyonu içindeki özerk bir kolektif olmaktır (Ross, 2016).
Komün’ün 72 günlük süresince aldığı önemli kararlardan biri olan Vendôme Sütunu’nun yıkılması da bu anlamda evrensel bir nitelik taşır. Napolyon’un Avrupa çapındaki “zafer”lerinin nişanesi olarak tepesinde bir Napolyon heykeliyle 1806 ile 1810 yılları arasında inşa edilen sütun, “İmparatorluk sütununun barbarca bir anıt, kaba kuvvet ve sahte zaferin bir simgesi, militarizmin teyidi, uluslararası hukuku reddetme, galipler tarafından yenilenlere sürekli bir hakaret, Fransız Cumhuriyeti’nin üç büyük ilkesinden biri olan ‘kardeşliğe’ daimî bir saldırı”[2] olarak görülmüş ve Nisan ayında sütunun yıkılmasıyla ilgili karar alınmıştır. Sütunun yıkılması ise 16 Mayıs’ı bulmuş ve sütunun yıkılmasıyla birlikte bulunduğu Vendôme Meydanı’nın da adı değişmiş, Enternasyonal Meydanı olmuştur. Komün’ün kanları üzerine kurulu olan III. Cumhuriyet ise sütunu birkaç yıl sonra tekrar dikmiştir.
Aldığı kararlar haricinde Komün içerisinde Fransa dışından çok sayıda devrimci komünar da yer almıştır. Kadınlar Birliği’nin kurucusu 1. Enternasyonal’den Elisabeth Dmitrieff, Komün’ün savaşçı komutanlarından Jarosław Dąbrowski ve Walery Antoni Wróblewski ile Leó Frankel akla ilk gelen isimlerdendir.[3] Bu dönemde komünarlar arasındaki bu isimlerle birlikte, günümüzden de tanıdık gelen “dış mihrak” söylemi Versay tarafından Paris dışının ve özellikle kırsalının desteğini almak için sıklıkla kullanılmıştır (Ross, 2016).
Versay’ın “Kanlı Hafta”sından sağ çıkanların ya da tutsaklığın ve sürgünlüğün ertesinde geri dönenlerin başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmasıyla birlikte Komün fikriyati, siyasal mücadelenin farklı hatlarında ve coğrafyalarında bolca tartışılmıştır. Marx ve I. Enternasyonal hem Komün sırasında hem de Komün sonrasında Komün üzerine düşünmeye devam etmiştir. 1880’lerin İngiltere’sinde başta William Morris’lerin Commonweal gazetesi olmak üzere pek çok yayın hararetle Komün’ü tartışmış ve anmıştır. Ekim Devrimi’ne giden yolda Paris Komünü sıklıkla incelenmiştir. Komün etkisi kimi zaman Atlas Okyanusu’nu geçmiş Latin Amerika’daki hareketlere can vermiştir, kimi zaman da yıllarca unutulagelmiş ama fırsatını ilk bulduğunda toprağı delerek filiz vermiştir.
***
Versay’ın Montrmartre’daki toplara el koymaya çalışmasına karşı gösterilen direniş, fiziksel bir eylem olmasının yanı sıra devrimci bir kopuşun da ifadesi olmuştur. İşçi sınıfının tarihsel birikimi olarak Komün fikriyatı kulüpler ve diğer öz örgütlülük mecralarından doğmuş, sonrasında evrensel bir nitelik kazanmıştır. Komün fikriyatı o günden beri, işçilerin kurduğu taban örgütlerinde, farklı hatları izleyen ama devrimci niteliğinden ödün vermeyen siyasi partilerde, kadın özgürlük hareketinde, ulusal kurtuluş mücadelelerinde ve belki de bir şehrin bir sokağındaki bir apartman dairesinde kurulan küçük bir ev komününde dahi vücut bulmuştur.
Evet, “olay” bu anlamıyla 1871 yılında Paris’te geçmemiştir ancak 1871’den beri “komün” sözcüğü cümle içinde her geçtiğinde gizli “öznesi” hep Paris olmuştur, olacaktır.
Dipnotlar:
[1] Paris Komünü’nün “yalnız devrim” niteliği ile ilgili olarak Doğan Çetinkaya’nın anlatımları son derece önemlidir. Çetinkaya, Komün’ün 150. yılı dolayısıyla Açık Radyo’da katıldığı programda da bu konuya değinmiştir. Programın metinleştirilmiş hali için bkz: https://bianet.org/bianet/tarih/240958-paris-komunu-150-yasinda?bia_source=rss
[2] Paris Libre, https://dergi.sendika.org/ozel-sayi-1/paris-libre-12-nisan-24-mayis-1871-598128
[3] 1. Enternasyonal’le bağlantısı olanlar ya da Elisabeth Dmitrieff gibi doğrudan Enternasyonal’den kişiler, Paris Komünü’nde Blanquiciler, Jakobenler ve Proudhocularla birlikte en etkili dört gruptan biridir.
Kaynakça:
Bourgin, G., Adamov, A. (1968). Paris Komünü – 1871 Büyük Fransız İşçi İhtilâli, İstanbul: Ağaoğlu.
Fevry, S. (2019). The joyful power of activist memory: The radiant image of the Commune in the Invisible Committee’s writings, Memory Studies (12) içinde. DOI: 10.1177/1750698018811988
Ross, K. (2016). Ortak Lüks, çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Metis.
Rubin, L. (2018). Continuums of Revolution: Parisian Collective Memory and the Paris Commune of 1871, Bitirme Tezi Semineri.
Tilly, C. (2008). Toplumsal Hareketler, çev. Orhan Düz, İstanbul: Babil.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.