Bugün, bütün bir toplum çıplak aramaya tabi tutulmaktadır. İsyanları yenilmiş ama teslim olmamış halkın, teslim alınması faaliyeti olarak tüm toplum çıplak aramaya tabi tutulmaktadır. Son derneklere yapılan yasal değişiklik müdahalesinde de görüldüğü gibi toplum örgütsüzleştirilmek istenmekte, bir yığına, kalabalığa çevrilmeye çalışılmaktadır. Örgütsüz bir toplum çıplak bir toplumdur, çaresizdir, savunmasızdır. Herkes, birer birey olarak karanlığın, zorbalığın, faşizmin karşısında çırılçıplaktır
Yılmaz Güney’in Duvar filmi, 12 Eylül açık faşizminin kasvetli günlerinde bir cezaevinin çocuk koğuşunu ve orada yaşanan isyanı anlatır. Bin türlü işkence, taciz ve kötü muameleye maruz kaldıkları cezaevinde isyan çıkaran çocukların niyeti, daha rahat olacağını düşündükleri başka bir cezaevine sevk olmaktır. Bulundukları yerin koşulları o kadar kötüdür ki bundan daha kötü bir cezaevi olamayacağını düşünürler.
İsyan, cezaevi idaresi tarafından şiddetle bastırılır. Çocukların istedikleri olmuştur. Bir başka cezaevine sevk edilirler. Ring aracı içinde yeni bir cezaevine doğru yol alırlarken bir çocuk, arkadaşına sorar: “Bizi nereye götürüyorlar.” Arkadaşı cevap verir: “Bundan daha kötüsü olamaz. Gidelim de ne olursa olsun.”
Yeni cezaevine ulaştıklarında karşılaştıkları şiddet, çıplak arama ve ameliyat eldiveni giymiş gardiyanlarca makatlarına atılan parmaklarla kötülüğün sınırının ve bir sonunun olmadığını anlarlar.
1991 yılı Nisan ayında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu’nun içine özel bir madde eklenerek, 12 Eylül faşist cuntası döneminin devrimci tutsaklarının erken tahliyesinin önü açılmıştı. Son Kürt isyanı gözetilerek Kürt devrimciler tahliye kapsamı dışında bırakılmıştı.
20 Ekim 1991 genel seçimlerinde, cunta sonrasının “sivil” iktidarı ANAP seçimleri kaybetmişti. DYP-SHP koalisyonu kurulacaktı. Hükümetin devir teslim çalışmaları sürerken ANAP’ın üçlü kararname ile göreve getirdiği Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel, giderayak bugünkü F Tipi cezaevlerinden daha berbat ve onun öncülü olan tek kişilik hücrelerden oluşan Eskişehir Cezaevi’ni kullanıma açmıştı. Binlerce yoldaşımızın tahliye edilme sevinci sürerken, benim gibi henüz cezası şartlı tahliye koşullarına yetmeyenler ve Kürt tutsaklardan iki yüz kişi, aynı yılın Ekim ayı sonunda “Eskişehir tabutluğu”na sevk edildik.
Çeşitli cezaevlerinden tutsaklar zorlu bir sevk süreci yaşadık. Cezaevi girişinde bizleri çıplak arama dayatması ve işkence bekliyordu.
Ring aracından indirilip ikişer ikişer götürüldüğümüz girişteki salonda bizi yüze yakın gardiyan, polis ve asker bekliyordu. Kendi rızamızla soyunmamız emredildi. Kabul etmediğimiz için işkence eşliğinde soyunmamız, itaat etmemiz gerektiği tekrar tekrar söylendi. Kabul edenler de oldu, etmeyenler de. Sonuçta bayıltılana kadar dövülüp elbiselerimiz parçalanarak çıplak bırakıldık.
Kendi rızanızla çıplak aramaya onay verirseniz teslim olmuşsunuz demektir. Sonra aşağılamanın, onur kırıcı muamelenin gerisi gelir. Cezaevine nasıl girerseniz öyle devam eder. Rıza göstermezseniz ağır işkenceler görürsünüz ama başınız dik gurur ve onurla direnişe-yaşamaya devam edersiniz.
Eskişehir tabutluğu, bir ay süren direnişin ardından insan hakları hareketinin büyük desteği ile kapatıldı. Yani çıplak arama bu ülke cezaevlerinde her zaman vardı.
HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun son günlerde gündeme getirdiği çıplak arama vakalarıyla başlayan tartışmada, işkencenin değil de işkence iddialarının gündeme getirilmesinin iktidar sahiplerinde rahatsızlık yarattığını gördük.
Bu ülkede her zaman işkence ve kötü muamele oldu. Ancak bugün yaşananların farkı, işkence iddialarını gündeme getirenlere soruşturma açılması.
Ankara Emniyetinin Derin Araştırma Laboratuarı’nda, cezaevlerinde işkence ve kötü muamele ile ilgi davacı olduğumuzda, insan hakları hareketi bunları gündem yaptığında çoğunlukla bir sonuç alamazdık. İnsan hakları savunucuları da baskıya ve şiddete uğrardı. Ama o zamanlar bile “Siz gardiyanlara, polislere iftira atıyorsunuz” diye dava açıldığı görülmedi. Faşizmin açık halinin fiilen kurumsallaştığı bir dönemin içindeyiz.
12 Eylül cuntası döneminde, bir milyona yakın insan gözaltı merkezlerinde işkence gördü. İşkence bu kadar yaygın uygulanınca artık bir yönetme biçimi, halkı bastırma ve toplumu teslim alma aracına dönüşmüş demektir.
Ayrıca faşizmin zindanlarına düşmüş olanlara yönelik işkence, şiddet ve “çıplak arama” da tüm topluma mesaj niteliği taşır: “İsyan edenin sonu bu olur.” Her yenilgiden sonra teslim alma saldırısı gündeme gelir. Çünkü yenilmiş olan, henüz teslim olmamıştır.
Bu ülkede çıplak arama, cezaevi girişinde “hoş geldin dayağı” eşliğinde yapılır. Çıplak bırakılmak savunmasız, çaresiz olma fikri yaratmak, mahremiyet ihlali ve aşağılamadır. Amaç kişiyi kimliksizleştirmek, onurunu kırmak, teslim almak, artık otoriteye tam itaatinin sağlanmasıdır. Orada yalnızsınızdır. Aklınız ve bedeniniz dışında başkaca bir direnme olanağınız ve aracınız yoktur.
Bugün, bütün bir toplum çıplak aramaya tabi tutulmaktadır. İsyanları yenilmiş ama teslim olmamış halkın, teslim alınması faaliyeti olarak tüm toplum çıplak aramaya tabi tutulmaktadır. Son derneklere yapılan yasal değişiklik müdahalesinde de görüldüğü gibi toplum örgütsüzleştirilmek istenmekte, bir yığına, kalabalığa çevrilmeye çalışılmaktadır. Örgütsüz bir toplum çıplak bir toplumdur, çaresizdir, savunmasızdır. Herkes, birer birey olarak karanlığın, zorbalığın, faşizmin karşısında çırılçıplaktır.
Ülkemizin çıplak gerçeği olan açlığıyla, işsizliğiyle, yoksulluğuyla alay edercesine yalan makinelerinin saldırısına maruz kalan halk, her gün aşağılanmakta, her gün itaate zorlanmakta, her gün çıplak aramaya tabi tutulmaktadır.
Yenilmiş ama teslim olmamış bir halk olarak, yeni isyanlara yelken açmak için rüzgâr biriktirmeli, tekrar tekrar isyan etmeli. Kötünün daha da kötüsüne razı olmamak için, “yıkalım bu köhne düzeni biz başka alem isteriz”.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.