Bir grevin anatomisi

Konuşanların hepsi kabahati şirketin işi İspanya’ya ve Singapur’a taşıması kararına bağlıyorlar. “Bizim vergilerimizi başka ülkelerde harcayacaklar, oralardaki insanlara bizim emeğimiz ve paramız sonucunda oluşmuş bir tesisi hediye ediyorlar, onlara iş veriyorlar,” diye kızıyorlar. Hiçbirisi kapitalizmden, sömürüden, sermayenin rolünden, neoliberal politikaların yol açtığı sanayisizleştirmeden, işçi sınıfının birliği, dayanışması ve sermayeye karşı mücadelesinden bahsetmiyor

Bir grevin anatomisi

İngiltere’nin İskoçya sınırına yakın kuzey doğusundaki küçük kasabalarından biri olan Barnoldswick’te Rolls Royce fabrikası işçileri grev kararı almış ve grev hattı oluşturmuşlar, yani bir grup işçi fabrikanın kapısından kimseyi sokmamak için nöbet bekliyor. Yine Sendika.Org’da yayımlanan “Rolls-Royce Grevi” başlıklı çeviride okuduğumuz gibi, Rolls-Royce’un aynı bölgede, birbirine yakın küçük kasabalarda, hatta sınırın hemen ötesindeki Birleşik Krallık’ın bir diğer ülkesi İskoçya’da da fabrikaları var. Rolls-Royce sadece şu çok ünlü, prestij sembolü ve çok pahalı, dünyada Rolls-Royce denilince akla gelen arabaları üretmiyor. Aynı zamanda havacılık ve uzay sanayiinde faaliyet gösteriyor ve başta uçaklar için jet motorları, pervane, kanat olmak üzere pek çok parça üretiyor.

Grev kararının nedeni şirketin fabrikadan işçi çıkarmaya karar vermesi. Çünkü maliyetler yüksek olduğu için tesisini İspanya ve Singapur’a taşımak istiyor. Noel ve yılbaşını da kapsayan tatil süresi içinde ise ücretlerin tamamını ödememek için %20 kesintiyle ücret ödeyip işçileri izine çıkarmış. Ama işçiler haklı olarak itiraz ediyorlar, zaten bütün büyük şirketler hükümetten iş kaybını önlemek için, işlerin durduğu dönemde, izne çıkarma parası olarak ücretlerin %80’ini kapsayan milyarlarca Sterlinlik yardım aldılar. Şimdi işten çıkarılacaklarına göre, yani ortada iş kalmayacağı için şirket o parayı geriye ödeyecek mi, yoksa o parayı tatilden sonra en azından bir kısmını işten çıkaracağı işçilere verdiği izin için mi kullandı. Ailelerin bir araya geldiği, birlikte yenilip içilen, hediyeler alınan bir zaman olan Noel’de işçi çıkarmış olmamak için böyle bir yola mı başvurdu? Şirket verilen %20 kesintili ücretli izin parasının kendi parası olduğunu iddia ediyor, yani böylece işten çıkarılacak olanlar için de hükümetten alınan yardımı geri vermeyeceğini söylemiş oluyor.

Kontrol kimde?

Boris Johnson hükümeti neoliberal politikaların şampiyonu olan bir hükümet. Theresa May başbakanken Parlamento’daki Brexit oylamalarında defalarca Brexit’i geçiremeyen ve egemen sınıf içindeki farklı kanatların Parlamento’daki “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” kıvamındaki mücadelesini izledikten sonra yapılan seçimlerde Muhafazakâr Parti içindeki neoliberal kanat ezici bir çoğunlukla iktidar oldu ve Brexit karşıtları Parti’den temizlendiler. Halkı yanına çekmesinin en önemli sloganı, “kontrol bizde olacak” idi. Yani Birleşik Krallık kendi kararlarını kendi verecekti, AB karışamayacaktı, gücü “Brüksel”in elinden alacaklardı. Ama Rolls-Royce’un fabrikalarını kapatması örneği bile bir kere daha gösteriyor ki kararları büyük sermaye veriyor, hükümet değil. Dolayısıyla Rolls-Royce’un hükümetten aldığı yardımı geri verip vermemesi küçük bir sorun, muhtemelen de vermeyecek. Ama, sosyalistler açısından, grevdeki işçilerin söylediklerinde kapitalizmin çalışanların hayatları üzerindeki belirleyiciliği, gelişmiş kapitalist toplumlarda işçi sınıfının kompozisyonu, geleneği kadar sınıf bilinci ve önemi üzerine daha dikkat çekici olan başka şeyler var.

İlk dikkatimi çeken Catherine Greaves gibi işçiler, 34 yaşında üç çocuk annesi bir kadın ve usta bir işçi, hem de işçilerinin donanım ve beceri bakımından çok ileri düzeyde olması gereken bir fabrikada çalışan bir usta işçi. Orta dereceli mecburi eğitimini tamamladıktan sonra stajyer çırak olarak girmiş fabrikaya. Büyük dedesinden sonra aynı ailenin aynı fabrikada çalışan dördüncü kuşak üyesi. Babası 1979’da aynı fabrikadaki son büyük grevde grevci işçilerinden biri, 70’lerin sonundaki büyük grev dalgasındaki grevlerden biri. Zaten 1979’da Margaret Thatcher’in başbakan olmasıyla beraber, azgın bir özelleştirmeye paralel olarak iktidarın neoliberal politikaları birbirini takip etti. Greve çıkmanın zorlaştırılması da dahil olmak üzere bir dizi yasayla ekonomi politikaları güçlendirildi. Catherine Greaves’in yaşamı bu büyük hikâyenin bir parçası. Şimdi ise ne yapacağını bilemiyor, ailesinin Rolls-Royce’ta çalışan son üyesi olmaktan korkuyor. Şirket civar kasabalardaki fabrikalarının bir kısmını da bir zamandan beri kapatıyor. İpotek ettiği evini kaybetmekten, üç çocuğuna nasıl bakacağından endişeleniyor. Diğer yandan kendisini bir kol emekçisi olarak tarif eden, muhtemelen kalifiye olmayan, Tribune’a konuşan iki çocuk babası diğer işçi. Daha önce de işsiz kaldığını, şimdi nereye gideceğini, nerede iş bulabileceğini bilmediğini söylüyor. Catherine ile aynı gelenekten gelmiyor ve becerisi açısından da Catherine’den çok farklı ama ikisi de aynı durumda. İşsiz kalmaktan ve çocuklarına nasıl bakacaklarından endişe ediyorlar. Üretim araçları üzerinde hiçbir kontrole sahip olmayıp emeklerinden başka yaşamlarını idame ettirebilmek imkânı olmayanların kapitalizmin yasalarına tabi kalmasının sonuçları.

Bu sonuçlar sadece işten atılmak tehdidi ile karşı karşıya kalanları değil bütün bir kasabayı etkiliyor, bahis şirketi bile fabrikanın kapatılmasını istemiyor. Fabrika kapandığında muhtemelen pek çok küçük işyeri kapanacak. Çevre kasabalarda aynı şeyin yaşandığını bilen kasaba sakinleri bundan endişe duyuyorlar. Kasaba muhtemelen hayatiyetini, insanlar arasındaki alışılagelmiş ilişkileri, iç birliğini kaybedecek. Tarihsel materyalizmin, “bütün sosyal ilişkiler maddi üretim ilişkilerinin nasıl örgütlendiği üzerine kuruludur” kaidesinin bir mikrokozmosu Baldonswick’te olanlar. Peki işçiler başlarına geleni nasıl değerlendiriyorlar?

İpin ucunda

Konuşanların hepsi kabahati şirketin işi İspanya’ya ve Singapur’a taşıması kararına bağlıyorlar. “Bizim vergilerimizi başka ülkelerde harcayacaklar, oralardaki insanlara bizim emeğimiz ve paramız sonucunda oluşmuş bir tesisi hediye ediyorlar, onlara iş veriyorlar,” diye kızıyorlar. Irkçıların Brexit sırasındaki “işinizi göçmenlere veriyorlar” propagandasının ne kadar etkin olduğunu düşünürsek, benzer bir propagandanın bugün de zemininin var olduğunu görebiliriz. Bu sefer tersinden bir yabancı düşmanlığı, başka ülkelerdeki işlerini alacak olanlara kızgınlık hissediliyor. Şirketin tutumunu ise bir yandan kızgınlık diğer yandan ise anlayışla karşılıyorlar ve zor zamanlarında fazla mesai yaparak ne kadar destek verdiklerinden bahsediyorlar. Hiçbirisi kapitalizmden, sömürüden, sermayenin rolünden, neoliberal politikaların yol açtığı sanayisizleştirmeden, işçi sınıfının birliği, dayanışması ve sermayeye karşı mücadelesinden bahsetmiyor. Zaten bir sosyal sınıfın üyesi oldukları fikrine dair bir şey görmüyoruz söylediklerinde.

Sınıf bilinci ve işçi sınıfı hakkında ne demişti Gramsci, “Proletaryadan sınıf bilincini çıkarıp alın ne kalır geriye? İpin ucunda dans eden kuklalar!” Yani egemen ideolojiye teslim olmuş, egemen sınıfın onu istediğine razı ettiği bir kitle. İngiliz işçi sınıfının eksikliğini duyduğu en önemli şey ise kapitalizme karşı direngenliğini geliştirecek ve onu bir karşı sınıf olarak birleştirecek bir siyasi parti. Mücadelesine dahil olarak onu hem aydınlatacak hem ülke hem dünyadaki diğer mücadelelerle ilintilendirecek, kendi içerisinden organik öncülerini yetiştirecek bir parti.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur