Şehriban Teyhani’nin öncülük ettiği ve dönemin 17 tanığıyla görüşerek hazırladığı “Kamer Tayhani Kitabı” başta İstanbul olmak üzere, Marmara Bölgesinde Devrimci Yol’un geçmiş yıllarda yapılmış işçi çalışmasının bilinmeyen yönlerini gündeme taşıdı. Kamer Teyhani Kitabı, Teyhani’yi anlatmanın ötesine geçerek, dönemin tanıklarının anlatımlarıyla, İstanbul Devrimci Yol işçi çalışmasının geçmişine ulaşmayı sağlamanın yanında, başarılı bir sendikal mücadelenin, sendikanın örgütlenme yapısına ve işçilerin yaşam alanlarıyla doğrudan kurduğu ilişkilere bağlı olduğuna vurgu yapıyor
Şehriban Teyhani’nin öncülük ettiği ve dönemin 17 tanığıyla görüşerek hazırladığı “Kamer Teyhani Kitabı” başta İstanbul olmak üzere, Marmara Bölgesinde Dev-Yol’un geçmiş yıllarda yapılmış işçi çalışmasının bilinmeyen yönlerini gündeme getirdi. Kamer Teyhani Kitabı, Teyhani’yi anlatmanın ötesine geçerek, dönemin tanıklarının anlatımlarıyla İstanbul Devrimci Yol işçi çalışmasının kısmi hikayesine ulaşmaktadır. Çünkü, Şehriban Teyhani’nin beyanıyla geride görüşülmesi gereken çok sayıda işçi önderi veya dönem tanığı bulunmaktadır. Tüm görüşmeler dikkatle irdelendiğinde, bir dönemin çok geç kalmış analizinin bu vesileyle kendisini ihtiyaç olarak ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
1976 ortalarından başlayarak 1980’e kadar gelişen süreçte; Devrimci Metal-İş, Kimsan-İş, Devrimci Sağlık-İş, Sine-Sen, Gıda-İş, Genel-İş, Keramik-İş, İlbank-İş vb. sendikalarda yapılan çalışmaların ayırt edici yönleri ve bu çalışmaların DİSK’e yansımaları anlatılmaktadır. Çalışma kapsamında; Çetin Uygur, Sedat Şeyhoğlu, İsmet Yılmaz, Mehmet Ünsallı, Doğan Halis, İlbay Kahraman, Kamil Kartal, Erdal Dönmez, Remzi Kılıç, Çeçen Karakoyun, Yasin Nuri Aydınlı, Hasan Basri Çıplak, Zafer Ayden, Ruhsati Yalçın, Hüseyin Gülseven, Tarık Günlü ve Necmettin Çobanoğlu’na ulaşılarak Kamer Teyhani’ye ve dönemlerindeki siyasal ve sendikal çalışmalarına ilişkin görüş ve yorumları alınmıştır.
Kitapta, 3 Eylül 2000 tarihinde kaybettiğimiz Kamer Teyhani’yi tanıyan, onunla aynı dönemde sendikal mücadelede bulunmuş, Devrimci Yol davasında yargılanmış, cezaevinde birlikte yatmış mücadele arkadaşlarıyla yapılan kapsamlı görüşmeler yer alıyor. Kitapla birlikte, Devrimci Yol hareketinin ve Yeraltı Maden-İş’in ağırlıkla Ankara merkezli faaliyetleri nedeniyle daha çok yeraltı maden işçilerinin bilinen örgütlenmelerinin dışında kalan diğer işkollarındaki işçi çalışmasının bugüne dek yeterli düzeyde bilinmediğini öğreniyoruz. Kitap, bu eksikliği, görüşmecilerin verdiği bilgilerle kısmen gideriyor.
Şehriban Teyhani kitapla eski eşine son bir vefa borcunu yerine getirmeyi amaçladığını dile getirmektedir. Yalnız görüşmelere yeterli bir ön hazırlık yapmadan gittiği, yönelttiği bazı sorulardan ve ara yorumlarından anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kitapta amatör bir çabanın izleri görülmekle beraber, tüm konuşmalarda dile getirilen mücadelenin sadece geçmiş bir dönemi değil bugünü de ilgilendiren ve ders çıkarılması gereken yönlerinin önemi nedeniyle, doğan kimi eksiklikler anlayışla kabul edilmelidir. Kanımca, Kamer Teyhani çalışması bir dönemin eksik bırakılan işçi çalışmasının irdelenmesini sağlamıştır. Bu yönüyle Şehriban Teyhani’nin eleştirilmesi değil, kutlanması gerekir.
Çalışmada, Devrimci Yol’un, Devrimci Sol ayrılığına rağmen, kısa sayılabilecek bir sürede, kendisini tüm alanlarda tahkim ederek, gençlik ağırlıklı olmaktan çıkıp, ciddi bir halk hareketine dönüştüğü anlatılmaktadır. Bu dönüşümde sendikal ve siyasal mücadeledeki örgütlenmenin sıçrama yapmasının payı olduğu vurgulanmaktadır. Devrimci Yol’a yönelik eleştirilerin önemli bir kısmı “onun bir halk hareketi olmadığı, daha çok halktan kopuk bir gençlik hareketi” olduğu yönündedir. Oysa, orta yerde temel bir mantık hatası bulunmaktadır: Her şeyden önce işçi veya öğrenci gençlik de halkın ayrılmaz ve en dinamik parçasıdır. Bu eleştirileri, örgütlenmenin başlangıç noktası için bir eksiklik olarak kabul etmiş olsak bile, sonraki gelişmeler bu yaklaşımın doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Üniversitelerdeki akademik ve demokratik mücadeleden başlayarak diğer eğitim birimlerine; oradan şehirlere, köylere, mahallelere, işyerlerine ve kısacası tüm yaşam alanlarına kadar uzanan süreç bir bütün olarak incelendiğinde eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını, diğer bir anlatımla Devrimci Yol’un antifaşist mücadeleden kalkarak sahici bir halk hareketine dönüştüğünü yine bu anlatımlardan çıkarmaktayız. Sonuçta bu tür eleştiriler yaşanan dönemin siyasal rekabetinin izlerini taşımaktadır.
Durup dururken T.Maden-İş’e karşı planlı bir muhalefet hareketinin örgütlenmesinin söz konusu olmadığı, eğer T.Maden-İş’e karşı mücadele edilmesinde bir etken aranacak ise, onu da o dönem sendikada egemen olan anlayışın kendi dışındaki hareketlere karşı demokratik olmayan ve giderek tahammülsüzleşen tutumunda aramak gerekir. Kavel işçilerinin yolunun Devrimci Metal-İş’le birleşmesinin sihirli formülünü öğrenmek için işyeri temsilcisi ve bir işçi önderi olan Mehmet Ünsallı’nın kitaptaki anlatımlarını okumak gerekir.
Anlatılanlara bakıldığında, işçi sınıfının yoğun olduğu yaşam alanlarındaki devrimci sendikal mücadelenin temelinde, mahalle komiteleri ve direniş komiteleri ile işyerlerinde kurulan işyeri komiteleri, işyeri konseyleri bulunmaktadır. Yeni Çeltek’te, Suluova’da, Aşkale’de, Murgul’da, Hekimhan ve Beypazarı’nda Yeraltı Maden-İş’le sağlanan başarılı mücadelenin temelinde bu anlayış yatmaktadır. Mahalleden işyerine, işyerinden mahalleye akan ve birbirini besleyen trafik hareketin büyümesini sağlamıştır. Bu şekliyle formüle edilen ve doğrudan katılımı esas alan Devrimci Yol işçi çalışması TKP’nin sendikal politikası karşısında bir alternatif olmuştur. Nitekim, yeni sendikal mücadele çizgisi Kavel ile sınırlı kalmayıp, kısa sürede metal işkolundaki diğer işyerlerine de yansımıştır. Profilo, AEG-Eti, Beldesan, Bebimot, Asil Çelik bunlardan bazıları olmuştur.
Kitapta Devrimci Metal-İş’in 12 Eylül’ün atadığı kayyum yönetiminden devralınmaması ciddi bir ihmal olarak değerlendirilmektedir. 12 binden fazla işçinin örgütlü olduğu sendika ortada bırakılmamalıydı. Çünkü, konu kasasındaki paranın miktarı ve demirbaşlarının azlığı ile açıklanmayacak kadar önemli görülmektedir. Ayrıca, DİSK üyesi olup devralınan çok sayıdaki sendikanın mal varlığının Devrimci Metal-İş’teki birikimden daha az olduğu bilinmektedir. Şehriban Teyhani’nin çalışması bu konuya ışık tutuyor ama sorularına anlamlı bir cevap alamadığı ortaya çıkıyor.
Kitapta dile getirilen önemli bir konu da dönemin sendikal mücadelesine avukatların verdikleri katkıdır. Tüm yaşamını emeğin ve işçi sınıfının örgütlü mücadelesine adayan Kemal Işkın Keleşoğlu, Sedat Küçükyılmaz ve diğer hukukçuların dayanışmaları önemle vurgulanmaktadır.
İşçi sınıfının sendikal mücadelesi bugün için fazlasıyla önemini korumaktadır. Geçmişin yaşanan başarılı örneklerinin temelinde devrimci bir örgütlenme anlayışı yatmaktadır. Sadece “tabanın söz ve karar sahibi olması”, “işyerinde temsilcilerin seçimle gelmesi” vb. benzeri yaklaşımlar bugünkü mücadelenin ihtiyaçları için yetmemektedir. İşçi sınıfının ekonomik, demokratik, ideolojik ve siyasal mücadelesi bir bütündür. Sendikanın yöneticilere bırakılarak temsili düzeyde tutulması, sendika kongreleri gelirken işçinin hatırlanması artık çok geride kalması gereken bir yaklaşımdır. Kitapta sıklıkla belirtildiği üzere, Yeraltı Maden-İş’in başarılı mücadelesinde cisimleşen anlayış güncellenerek bugünlere aktarılmalıdır. Önderlik için kadroların ve yönetimlerin önemine evet denilmeli ama bunun yabancılaşmayı kaldırmadığı bilinerek diğer adımlar da atılmalıdır. Başarı, siyasal mücadele ile diğer üçlü mücadele biçimlerinin ancak her düzeydeki eğitimle desteklenmesiyle sağlanabilir. Bu da işyerlerindeki her birimin ayrı ayrı temsilinin sağlanması, işlerlikli bir işçi meclisinin çalıştırılması, yönetimin yöneticilere havale edilmesiyle değil, sendikal mücadelenin adeta işyerine taşınmasıyla sağlanabilir. Bu da yetmez, işyeri ve yaşam alanlarındaki mücadele birlikteliğinin de sağlanması gereklidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.