Pandemiye karşı sermayeye yönelik milyarlarca liralık ekonomik destek paketleri açıklayan iktidar, aynı “özveriyi” çiftçilere göstermiyor. Mazot, ilaç ve gübre gibi birçok girdinin fiyatı artarken devlet desteği alamayan üretici her şeyi göze alıp üretime devam eder mi? Alım gücü gittikçe düşen yurttaşlar gıda enflasyonu karşısında ne yapacak? Tarımda dışa bağımlı, üretmeyen Türkiye gıda ithalatı ile ne kadar beslenebilir? Kimya Müh. Gıda Kontrol Lab.Eski Müdürü Doğan Halis’le konuştuk
COVID-19 salgını dünya gündemini meşgul ederken, salgının sosyal sonuçlarının yanında, ekonomik sonuçları da etkisini oldukça yoğun hissettiriyor. Salgın sürecinde birçok insan işini ve gelirini kaybetti. Hizmet sektöründe pek çok işletme üretime süresi belli olmayan bir ara verdi. Her ne kadar iktidar üretim zorlamasıyla işçilerin ücretli izne ayrılma taleplerini karşılıksız bıraksa da üretim gıda gibi temel alanlarda da iyi sinyaller vermiyor.
Birçok ürünün ekim ve hasat dönemine girilirken, yıllardır AKP’nin tarım politikası altında ezilen çiftçiler karantina bölgesine mevsimlik işçilerin gelememesi durumunda ihtiyaç duydukları iş gücünü nasıl karşılayacaklarını, salgın tehlikesi altında nasıl üretim yapacaklarını, mazot, ilaç, gübre gibi girdilerin fiyat artışıyla nasıl baş edeceklerini, ürünlerini pazara nasıl göndereceklerini düşünüyor.
Çiftçinin bu sorularına yanıt verilmemesi durumunda yanıtı daha zor bir başka soru ortaya çıkıyor: Küresel bir gıda krizinde üretmeyen bir Türkiye’ye nasıl beslenecek, parası olsa dahi kimden nasıl gıda ithal edecek?
Salgın günlerinde gıda enflasyonu ve tarımda alınması gereken acil önlemleri HalkBesKoop yöneticisi, Kimya Müh. Gıda Kontrol Lab.Eski Müdürü Doğan Halis ile konuştuk.
Tarımda acil önlem alınmaz ise bir gıda krizinin kapıda olduğunu belirten Halis, Acil Durum Planı uygulamasına geçilmesi gerektiğini söyledi:
Toplum, koronavirüsün dünya çapında yarattığı sağlık riskleriyle ve ölümlerle olağanüstü bir dönemden geçerken, eğer acil tedbirler alınmaz ise bu risklerin üstüne bir de gıda krizinin eklenmesi muhtemel gözükmektedir. Hükümet, COVID’e karşı aldığı tedbirlerde olduğu gibi planlı davranmaz ve soruna parça parça yaklaşır ve sorumluluğunu son güne bırakır ise yakın zamanda gıda krizi de kapıdadır. Şimdiden gıda pazar alanlarındaki yaşanan daralma, sevkiyat ve lojistik hizmetlerinde yaşanan sıkıntılardan yararlanan fırsatçı gıda dağıtıcıları ve başta marketler fiyatlarını bir hafta öncesine göre hayli artırmış görünüyorlar. Gıda talebinin gecikmeden sağlanabilmesi için tarımda bir Acil Durum Planı uygulamasına geçilmelidir. Tarımda da birikimli uzmanlık ve danışmanlık kurumları oluşturulmalıdır. Zayıflatılmış Bakanlık bünyesiyle gıda krizini tek başına önlemek pek kolay olmayacaktır.
Salgın çiftçiyi nasıl etkileyecek/etkiliyor, üretime devam etmede yaşanan sorunlar nelerdir, üreticinin iktidardan beklentisi nedir?
Şu an tarlalarda özellikle sebze ekim ve dikim dönemindeyiz. Çay ve benzeri tarımsal ürünlerin hasat dönemine girmek üzereyiz. Çay hasadı tek başına sınırlı sayıdaki aile fertleriyle yapılamayacaktır. Her sezon bulunabilen mevsimlik işçileri bu dönemde bulmak ciddi bir sorun haline gelmiştir. Özellikle çayda hasada sayılı günler kaldı. Bu süreçte, üreticiler kendilerine kol kanat gerecek devlet desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Ama ne mümkün; Cumhurbaşkanı’nın 19 Mart’ta açıkladığı korona tedbirleri kapsamında tarıma destek konusunun ismi bile okunmadı. Değişik kesimler için önerilen tedbirler arasında tarımsal alana ve böyle devam ederse doğması muhtemel gıda krizine ilişkin bir açıklama yoktu.
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin İçişleri Bakanı’yla görüşerek tarımda çalışan mevsimlik işçilerin 18-19 Nisan günleri ilan edilen sokağa çıkma yasağı kapsamına olmadığını açıklaması tek başına anlam ifade etmiyor. Gerek çiftçilerin gerek ailelerinin gerekse tarım bölgelerine gelen veya gelecek olan mevsimlik tarım işçilerinin bölgelere intikallerinden önce başlayarak, bir dizi sağlık ve güvenlik tedbirlerinin alınması lazım. Gidecekleri bölgelerde korunma tedbirlerinin, su, tuvalet hijyeni, konaklama ve barınma alanlarının kontrol edilerek sağlıklarının korunması gerekmektedir. Ücret ve sosyal hakları yanında sosyal güvenliklerinin sağlanarak kontrol altına alınması gerekmektedir. Kendilerine ve bakmakla yükümlü olduklarına mevsimlik işçi gözüyle bakılmadan sigortaları ve gelir güvenceleri çalışmadıkları dönemde de devlet tarafından sağlanmalıdır. Tarım alanında bir sonraki yılın iş gücü böyle sağlanabilir.
Üretimin azalması ile birlikte gıda fiyatlarındaki artış sağlıklı gıdaya erişimi nasıl etkiler, ucuz ve sağlıklı gıdaya erişim ithalat ile sağlanabilir mi?
Gıdadaki temel sorunumuz uzun yıllardan beri ithalata olan bağımlılığımızdır. Üretmek yerine tüketmek temel alındı. Tarımdaki yanlış politikalar bu dönemde gıda krizi olarak patlayacaktır. Görünen odur ki; dünya çapında yaşanan COVID-19 pandemisi bu kadar yaygın iken paranız olsa bile gıda ithalatı yapacağınız ülke bulmak çok zor olacaktır. Şimdiden ithalatçısı olduğumuz Rusya, Kazakistan buğday ihracatına sınırlama getirmiştir. Salgının devamı halinde her ülke kendi ihtiyaçlarını öne alarak, tedbir olarak ihracat yapmayacaktır.
İktidara geldiği 2002’den beri üretimi her düzeyde ihmal eden AKP özellikle tarımı tamamen gözden çıkarmış olmanın bedelini topluma çok ağır ödetecektir. Gıdada her şeyi ithal ederek piyasayı kontrol edeceğini düşünen siyasi iktidar ithalatta da tıkanacaktır. İçinde bulunduğumuz bu dönemde tarımda başta ürün desteği, çalışan desteği vermez, taban fiyatlarını erken açıklamaz ise her şeyi göze alarak üretim yapacak çiftçi de bulamayacaktır. Gıda tedariki sağlamak maskeyi bedava vermeye benzemez. Hiçbir koruyucu tedbirin alınmadığı bir durumda sadece televizyonlardan aracılara, marketlere, toptancılara parmak sallamayla gıda fiyatlarını kontrol edemezsiniz. Yerel yönetimler başından itibaren rakip görülmeyip, sürece dahil edilmiş olsaydılar sahada denetim daha fazla mümkün olacaktı. Böyle devam ederse hükümet bu kez de gıda alanında şaşkınlık içinde kalacaktır.
Gıda enflasyonunun önüne geçmek için iktidarın alması gereken önlemler nelerdir?
Devletin bu krizli ortamda ikili bir görevi aynı anda yerine getirmesi kaçınılmazdır. Halen hafızalarımızda yeri olan ve en baş üreticisi olduğumuz ürünler başta olmak üzere tarımda planla döneme geri dönüş sağlanmalıdır. Diğeri ise mevcut tarımsal üretimler desteklenerek gıdaya olan ihtiyaç ülke içindeki üretimlerden sağlanmalıdır. Başta küçük çiftçilerin mazot, gübre, ilaç vb. tüm girdileri sübvanse edilmelidir. Girdilerden ÖTV, KDV kaldırılmalıdır.
Çiftçiye karşı sorumluluğunu unutan ve ödemesi gereken tarımsal desteği zamanında yapmayan bakanlık çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarını bir kez silmelidir. Kısacası devlet çiftçiye karşı uzun yıllardan beri yaptığı ihmallerinden ötürü kendisini affettirmelidir. Acil bir tarım barışı ilan edilmeli ve üreticilerin gönülleri kazanılmalıdır. Bunun yolu üretimin teşvik edilerek her düzeyde desteklenmesidir.
Ama Türkiye son 40 yıldan beri tarımda izlediği ithalata bağımlı politikaları virüsün yaratacağı endişelerle kısmi olarak değişikliğe uğratsa bile Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası’na karşı yaptığı taahhütlerinden bir çırpıda vazgeçmeyecektir. Tarımda bağımsız bir politika izlenerek kaybettiğimiz gıda egemenliği tekrar sağlanamaz ise bizleri daha da zor günler beklemektedir.
Tüketici ve üretici kooperatifleri nasıl bir pozisyon almalıdır?
Gıda güvenliği, gıdanın doğrudan sağlıkla olan bağlantısı toplumda önemli oranda kavranmıştır. Toplum destekli planlı bir tarım politikası her geçen gün destek bulmaktadır. Son yıllarda başta metropollerde olmak üzere toplum destekli çok sayıda gıda tedariki amaçlı tüketim kooperatifleri, kentlerin etrafında ve daha çok kırsallarda tarımsal üretim ve kalkınma kooperatifleri kurulmaktadır. Sağlıklı ve güvenilir gıdaya erişim mutfak kültüründe değişimler yaratmaktadır. Sağlık bilinci geliştikçe güvenli gıdaya erişim talebi de büyümektedir.
Bu talep Mart 2019 yerel seçimlerinde kendisini hissettirdiği için çok sayıdaki belediye başkan adayları üretici ve tüketici kooperatiflerinin kurulmasını programlarına aldılar ve seçim sonrası söylediklerini uygulamak için çeşitli adımlar atmaya başladırlar. Üretici ve tüketici kooperatiflerinden birisinin üretici diğerinin tüketici/müşteri olduğu pozisyondan çıkarak et ve tırnak gibi kaynaşmaları gerekmektedir.
Biliyoruz ki, tarım AKP’nin yumuşak karnıdır. Uzun yıllardan beri ihmal edilen, bilinçli olarak ithalat yoluyla dışa bağımlığımızı sürdüren ve tüm sağcı hükümetlerin izlediği politikanın en katmerlisini bu dönemde AKP tarafından sürdürüldü. Koronadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ise bunun ispatlanacağı alanların başında gıda ve tarım politikalarının olması gerekir. Gıda stratejik bir üründür. Tarım doğrudan emperyalist politikalara karşı mücadelenin merkezindedir. Kaybettiğimiz gıda egemenliğinin sağlanması, ülkenin bağımsızlığının sağlanmasının adeta bir parçasıdır.
Söyleşi: Ozan Cırık