Trump, Türkiye’nin YPG ile bir noktada uzlaşmasını istiyor. Erdoğan ise Kürtlere en ufak bir demokratik taviz veremeyeceği, kontrgerilla içi birliği sağlayan bu çatışmayı sonlandıramayacağı, cihatçıların beklentilerine bu şekilde karşılayamayacağı için bu isteği karşılayabilecek durumda değil. Bu durum Trump ile Erdoğan’ın gerçek bir açmazı
Erdoğan 13 Kasım’da Trump ile buluşacak. Bu görüşme Barış Pınarı Harekatı’nın başında planlamıştı. Yani bir değerlendirme toplantısı. Görüşmelerde ağırlıkla nelerin konuşulacağı, Trump’ın attığı tweet’ten bir dereceye kadar anlaşılıyor. Trump, Erdoğan ile yaptığı telefon konuşmasını özetliyor ve Kürtlerle olan düşmanlığın bitirilmesini kabul ettiklerini özellikle vurguluyor. YPG ile Türkiye’nin beraber çalışması hala ABD’nin stratejik önceliklerinden.
YPG’nin Esad ile anlaşması ve Suriye ordusunun YPG ile işbirliği halinde sınıra gelmesi sonucu, ABD’nin Suriye stratejisi tamamen çökmüştü. Bu durum ABD’de ciddi bir krize yol açmış durumda. ABD için Suriye savaşı, çok daha büyük küresel bir hegemonya mücadelesinin önemli bir parçası ve ABD’nin Suriye’de tamamen kaybetmesi, küresel hegemonya iddialarının büyük darbe yemesi demek. Bu yüzden Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler de Demokratlara katıldı ve Trump aleyhine, sonu azline kadar gidecek kararlar almaya başladılar. Eğer Suriye sahasında sorunları hızla çözemezse, Trump’ın sonu pek hayırlı gözükmüyor.
Bu fiyaskonun bir başka sorumlusu olan Erdoğan’ı da unutmadılar tabii. Önce, 24 Nisan bile değilken Ermeni soykırım tasarısını büyük bir çoğunlukla kabul ettiler, dahası Türkiye’ye ciddi yaptırım öngören kararlar çıkartıp Trump’ın önüne koydular. Üstelik bu yaptırım paketinin bazı maddeleri doğrudan Erdoğan’ı ve yakınlarını hedefliyor. Önceleri Trump’ın en büyük destekçilerinden olan Graham Lindsey, bu muhalefetin başını çekiyor. Lindsey daha yakın zamana kadar YPG’yi terörist gören bir politikacı idi. Erdoğan’a kızgınlığının temelinde Suriye fiyaskosunun yattığı aşikâr.
Erdoğan görüşme maddeleri arasında Suriye, F35, S400 ve Halk Bankası meselelerinin olacağını söyledi. Erdoğan, S400 ve Halk Bankası kaynaklı sorunların ve Meclis’in demoklesin kılıcı gibi tepesinde sallanan yaptırım kararlarının Suriye politikasından geçtiğini iyi biliyor.
Trump, sahada durumu düzeltmek için önce YPG ile bağlantıya geçti ve bazı vaatlerle onların tamamen Esad tarafına geçmesini önledi. Türkiye’nin bölgeyi işgal edebilmesi için Suriye dışına çıkardığı askerlerini aynı hızla Suriye’ye geri soktu, petrol bölgelerini işgal etti ve buralarda üs inşasına girişti. Ayrıca, Suriye petrolünün gelirini YPG’ye bıraktıklarını açıkladı ve onları koruyacaklarına dair sözler verdi. Pence ve Pompeo’yu Ankara’ya gönderip, Erdoğan’ı bir ateşkes anlaşmasına zorladı. Bu arada belirtelim, Türk ordusunun YPG’ye saldırma sebebi, Türkiye’nin tampon bölgeyi 30 km’ye çıkarma isteği idi; Pence ve Pompoe Ankara antlaşmasında 30 km derinliği desteklediler, hatta Tel Abyad ve Serekaniye gibi şehirleri Türkiye’ye bıraktılar. ABD’nin bu fiyaskoyu tamir etmeye çalışırken, 30 km derinliği kabul etmesi ve Tel Abyad ve Serakaniye’yi Türk ordusuna bırakması, bu hedeflerin aynı zamanda ABD’nin de hedefi olduğunu gösterir. YPG’nin bu şehirleri bırakması ise, ABD baskısı karşısında bunu kabullendiğini. Ancak, bu derinliğin dışında Türk ordusunun YPG’ye saldırmasını engellediler. Türk ordusu, ABD ordusunun çekildiği yerleri işgal etmeyi başaramadı, oralara hızla Rusya ve Suriye yerleşti. YPG bölgesi bir hafta gibi kısa bir süre içinde Rusya-Suriye hakimiyet bölgesi, ABD hakimiyet bölgesi ve Türkiye ve ÖSO tarafından işgal edilen bölge olmak üzere üçe bölündü.
ABD, Suriye politikası açısından YPG’nin elzem olduğunun uzun zamandır farkında. Olayın askeri dengeleri etkileyen yönü bir tarafa, ABD’nin Suriye’de asker bulundurmasını meşrulaştıran tek şey YPG ile olan politik işbirlikleri. Bundan dolayı ABD bir senedir Türkiye’ye YPG ile arasındaki sorunları çözmesini ve “Kürt dostlarının” korunmasını söylüyor. Ama bu işi başarmak ABD için kolay değil ve bir sürü açmaz içeriyor. YPG ve Erdoğan rejiminin ortak çalışabilmesinin önünde oldukça ciddi politik engeller var. Zaten son fiyasko bunu iyice gösterdi.
ABD, YPG’den vazgeçemez. YPG, Esad ile hareket ederse hem askeri dengeler ABD aleyhine bozulacak hem de ABD’nin Suriye’de kalmak için meşru bir gerekçesi kalmamış olacak. Ama sadece YPG ile de Suriye’de askeri ve politik hedeflerine ulaşması mümkün değil. Bu yüzden Türk ordusunun tüm ağırlığı ile Suriye’de olması ve gerektiğinde YPG bölgesini askeri olarak koruması gerek. Buna YPG de katılıyor ki, başta itiraz ettiği halde güvenli bölgeye Türkiye’nin gelmesine razı oldu. İtiraz derinlik konusunda idi. Bence bu noktaya kadar ne Erdoğan ne YPG bu plana itiraz ediyor ama sorun tam da burada çatallaşıyor.
Suriye politikası açısından YPG, Erdoğan için de elzem. Sonunda İdlip operasyonu olacak ve sıra Türkiye tarafından işgal edilen bölgelere, yani Afrin ve El Bab bölgelerine gelecek. YPG tamamen Esad’a giderse, ABD’nin Suriye’de kalması imkansızlaşır. Esad ile YPG’nin anlaştığı maddelerden birisi Afrin’in işgalden kurtarılması. Türkiye, ABD’nin olmadığı bir ortamda, Rusya ve İran tarafından desteklenen YPG ile Esad ittifakına karşı zafer kazanamaz. Üstelik Suriye ve YPG bu savaşı Türkiye’ye yaymak için elinden geleni yapacaktır. Yani Afrin’e giderken Diyarbakır’ı kaybetme ihtimali bile mevcut.
Ama Erdoğan’ın YPG ile anlaşabilmesi de imkansıza yakın. Birincisi, Erdoğan Suriye savaşını “ABD’nin kurmaya çalıştığı Kürt koridorunu engelliyoruz” iddiası üzerine kurdu. Bu konuda hemen çark etmesi oldukça zor. Nitekim YPG ile uzun süredir ABD gözetiminde görüşüyorlar, Öcalan ile görüşmeleri hızlandırmak istediler, hatta Devlet Bahçeli’ye kadar birçok önemli aktör bu konuda beyanatlar verdi, akil adamlar toplandı filan ama pek fazla yol alınamadı.
Bu konuda ikinci ve bence en önemli mesele, Erdoğan’ın devlet içi birliği Kürt düşmanlığı üzerinden oluşturması. Son 20 yıldan beri, özellikle kontrgerilla içinde büyük çatlaklar ve çatışmalar var. Bu çatışmalar 15 Temmuz darbe girişimi ile zirvesine ulaştı. Erdoğan “Fetö”cüleri devletten tasfiye etmeyi başardı ama bunu farklı kontrgerilla gruplarının desteğini alarak becerebildi. Yani iktidarı oldukça kırılgan. Bu grupların birliği ise güçlü bir Kürt düşmanlığı üzerinden yükseliyor. Dahası bu ittifak dışında kalan bazı ulusalcı kesimler de (özellikle kendilerini İyi Parti, Saadet ve kısmen de CHP de ifade eden) muhalefetlerini Erdoğan’ın yeterince PKK ve YPG düşmanı olmaması üzerinden yapıyorlar. Bu koşullar altında Erdoğan’ın YPG ile bir anlaşmaya varması kısa vadede oldukça zor. Dikkatli hareket etmezse devlet içindeki fay hatları tekrar harekete geçebilir.
Bir başka sorun ise Türkiye’de yaşayan Kürt halkı. Türkiye devleti Kürtlere özgürlük ve demokrasi veremez. HDP’li belediyelerden birçoğuna kayyum atanmış, binlerce HDP’li tutuklanmış durumda. YPG ile yakınlaşma, en azından şekilsel de olsa bu insanların serbest bırakılmasını, kayyumların geri alınmasını gerektirir, Erdoğan’ın bunu yapabilmesi çok zor. İktisadi kriz o kadar güçlü ki, Erdoğan’ın en ufak demokratik tavizi, tüm ülkede protestoların kitleselleşmesini sağlayabilir. Erdoğan Gezi’yi unutmuş değil ve halk muhalefetinin elini güçlendirecek, Kürt ve Türk emekçileri arasında yakınlaşma olanağını genişletecek ve yeni bir Gezi’yi doğurabilecek hiçbir adımı atmayacaktır.
Bir başka önemli sorun ise cihatçılar. Erdoğan cihatçılara Suriye sözü vermiş durumda. YPG ile anlaşma, cihatçıların bu hayallerinin son bulması anlamına gelebilir. YPG ile cihatçıları aynı dalga boyunda bir araya getirmek imkansıza yakın bir şey. Bu noktada bu yakınlaşmaya karşı çıkan cihatçıların silahlı muhalefeti ile karşı karşıya kalabilir Erdoğan. Zaten İdlip Erdoğan’ın kontrolü dışındaki El Nusra’nın elinde. Erdoğan en azından bazı cihatçı liderleri tasfiye etmek zorunda kalabilir. Ama tabii sadece bu yetmez, YPG’nin de politik olarak cihatçılara doğru yakınlaşması gerekli. Yani YPG ile yakınlaşma süreci hem YPG ile hem de cihatçılarla çatışmalı geçecek bir süreç.
Erdoğan, Washington’a bu koşullarda gidiyor. YPG ile düşmanlığı bitirmek zorunda ama bunu yapacak gücü yok. Nasıl yapacağını da pek bilmiyor. Diğer taraftan ABD meclisi Suriye fiyaskosunun hesabını sormak için ciddi adımlar atıyor. Bu durum Trump ile Erdoğan’ın gerçek bir açmazı. Aslında bu durum YPG için de büyük açmaz ama bu başka bir yazının konusu olsun.
Toplantıya hazırlık olarak bazı ABD’li yetkililerin Ankara ve YPG’ye gittiği basına sızmış durumda. Jeffrey, Ankara’da görüşmeler yapıyor. YPG lideri Mazlum Abdi, önce ABD ile tekrar çalışmaya başladığını ilan etti. (Bu ABD emperyalizmi için oldukça önemli bir başarıdır.) 7 Kasım’da attığı bir tweet ile de Tel Abyad ve Serekaniye’deki etnik temizliğin engellenmesi ve Pence ve Pompoe tarafından kotarılan anlaşmanın hayata geçirilmesini sağlama konusunda ABD ve Rusya’ya çağrıda bulundu. Yani YPG anlaşma şartlarını açıklıyor aslında. Eğer YPG’nin talepleri sadece Tel Abyad ve Serekaniye ile sınırlı ise bunlar çok mütevazi talepler. Daha önceki pazarlıklarda önemli yer alan Afrin meselesi yerini şimdilik Tel Abyad ve Serakaniye’ye bırakmış durumda. Bu arada şunun altını çizelim, Mazlum Abdi, bu kasabaların tekrar YPG’ye devrini istemiyor ama Kürt halkına yapılan zulmün ve sivil insanların evlerinden kovulmasının durdurulmasını istiyor. Ayın 13’üne daha var ama YPG taleplerini bu sınırda tutarsa, Türkiye ile gerçekten bir uzlaşmaya varmak, Trump’ın isteği doğrultusunda, düşmanlıkları bitirme konusunda oldukça ciddidir demektir. Ama Türkiye’nin buna Erdoğan ve Akar üzerinden yanıtı YPG’nin hala 30 km ardına çekilmesini talep etmek oldu. Türkiye derinlik konusundaki ısrarını sürdürecektir, bu ABD’nin Suriye politikaları açısından elzemdir.
Türkiye YPG’yi tüm sınır boyunda 30 km çekilmesi konusunda tehdit etmeye devam ederken, Tel Abyad ve Serekaniye’de Kürt sivillere ilişmeme sözü verebilir, hatta Afrin’e sivil Kürtlerin geri dönüşüne izin verebilir. Ama basına açıklamasalar bile, asıl konuşulacak olan konu, Türkiye’de tek bir demokratik adım atmadan, YPG’yi kendi stratejilerine nasıl entegre edebilecekleri olacaktır. Bu konuda ise ellerinde eski politikalardan başka bir şey yoktur. Bu sefer aynı politikaları hem Trump’ın hem de Erdoğan’ın kafasının üzerinde bir giyotin gibi duran ABD kongre kararları gölgesinde uygulayacaklar.
Washington’da konuşulacak en önemli nokta ise, Türkiye ve Suriye arasındaki çatışmalardır. Türkiye ve Suriye, Fırat’ın doğusunda çarpışıyorlar. Her iki taraftan kayıplar var. Bence bu çatışmaların derinleştirilmesi olayı konuşulacak. YPG bölgesi fiilen üçe bölünmüş durumda, Erdoğan YPG düşmanlığı üzerinden Suriye birliklerine saldırıları artırıp, onların elindeki bölgeleri işgal edebilir. Ama ABD bölgesindeki YPG’lilere saldırıları durdurabilir. Eğer Türkiye Fırat’ın doğusunda bulunan Suriye birliklerini tekrar eski bölgesine sürebilirse ABD Kongresinin baskısını azaltabilir. Bu Trump’ın da kurtulması anlamına gelebilir. En azından Cumhuriyetçiler peşini bırakabilir. Ama tabii bu işleri demesi kolay. Bunun olabilmesinin birinci yolu, ABD’nin özellikle Rusya’ya karşı hava desteği vermesinden, ikincisi ise YPG’nin en azından nötr kalmasından geçiyor. Bunların ikisi de imkansıza yakın şeyler, sahadan gelen Suriye askerleri ile çatışma haberleri Erdoğan’ın bu opsiyonu zorladığını gösteriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.