Garip bir durum var. Eğer sorun 20 mil idiyse, bunun için Trump’ın Erdoğan’ı ve Türkiye’yi bu kadar aşağılamasına, yaptırımlarla tehdit etmesine, bazı bakanların mal varlıklarını dondurmasına, Halk Bankası davasını başlatmasına gerek yoktu ki?
YPG’nin Esad ile anlaşması sonucu ABD’nin Suriye stratejisi çökme noktasına gelmişti ama ABD attığı yeni adımlarla zararını hızla sınırlamayı başarıyor gibi görünüyor.
ABD’nin politikası, Türkiye ile YPG arasında arabuluculuk rolü oynarken, Türkiye ordusunun Suriye’nin kuzeyini işgal etmesini ve orada bir alan tutmasını sağlamak idi. Tabii bu ancak YPG kontrolündeki toprakların ve YPG’nin TSK’nin denetimine girmesi ile mümkündü. YPG bunu bir noktaya kadar kabul etmişti ama 20 mil derinlik Kürt kantonlarının da Türk ordusunun denetimine girmesi anlamına geldiği için bu derinliğe itiraz etmişti. YPG buna direndikçe Türk ordusu YPG’nin üzerine salındı. YPG, ABD’den kendisini korumasını istedi ama bu olmayınca Esad ile anlaştı ve Suriye birlikleri hızla Türkiye’nin işgal etmesi istenen bölgelerin çoğuna asker yerleştirdi.
ABD’nin stratejisi çökmüş gözüküyordu, ABD’de bunun üzerine oldukça şiddetli çatışmalar patlak verdi. Trump, Temsilciler Meclisi’nde konu hakkında yapılan oylamayı kaybetti, dahası bu olay azil davasına yansıdı. Herkes öfkesini içerde Trump’tan dışarda ise Erdoğan’dan çıkaracak gibi görünüyordu.
İki-üç günlük panikten sonra ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve diğer üst düzey ABD’li yetkililer büyük yaptırım tehditleri vb. eşliğinde Ankara’ya geldiler. Kürtlere saldırdığı için ateş püskürüyorlardı. Başkan Trump, Erdoğan’ı kabaca ve aşağılayarak tehdit ettiği bir mektubu basına sızdırmıştı. Hesapta Türkiye’den Kürtlere karşı ateşkes talep ediyorlardı.
Ankara toplantısında ise ateşkesten ne anladıkları ortaya çıktı. İlk üç maddede iki devletin de NATO üyesi olduğuna ve aralarındaki işbirliğine vurgu yapılarak Türkiye’nin güvenlik kaygıları kabul ediliyor ve ateşkes dedikleri olayı ise YPG’nin en az 20 mil (32 km) geri çekilmesi şartına bağlı kılıyorlardı. Ama zaten kavga bu 20 mil meselesinden çıkmamış mıydı? Ankara 32 km’lik bir derinlik isterken YPG bunun 5 km civarında kalmasında ısrarcı olduğu için Türkiye harekâtı başlatmıştı. Bu noktada ABD 20 mil politikasını kendi politikası olarak benimsiyor demektir. Ancak YPG 20 mil çekilirse ABD onu Türk ordusuna karşı koruma vaat ediyor.
Ama burada garip bir durum var. Eğer sorun 20 mil idiyse, bunun için Trump’ın Erdoğan’ı ve Türkiye’yi bu kadar aşağılamasına, yaptırımlarla tehdit etmesine, bazı bakanların mal varlıklarını dondurmasına, Halk Bankası davasını başlatmasına vb gerek yoktu ki? Adamlar Erdoğan’ın servetini bile kovuşturma konusu yapmaya karar vermişlerdi. Türkiye zaten 20 mili talep ediyordu. Savaş tam da bu yüzden patlak vermişti ve yine tam da bu yüzden YPG Esad ile anlaşmıştı. Lindsey Graham gibi bazı şahinler Kürtleri mazeret olarak gösterip Türkiye’ye ambargo uygulamak istiyorlardı ama Ankara görüşmelerinden sonra birden sakinleştiler.
ABD tehditlerinin sebebi 20 mil sorunu değilse o zaman asıl mesele başka. ABD’nin Suriye’de politik hedefi Esad’ın gitmesi, bu mümkün değilse Suriye’nin bölünmesidir. ABD daha önceleri YPG’nin elinde olan Münbiç ve Irak sınırı arasında kalan sınır bölgesinde 20 mil derinlikte bir işgal bölgesi oluşturmak istiyordu ama YPG’nin hamlesi ile bu proje büyük darbe yedi. Bana öyle geliyor ki ABD YPG’yi 20 mil daha güneye kaydırarak (bunun anlamı bu bölgede kalan Kürtlerin etnik olarak bölgeden temizlenmesidir) Türkiye’nin bu bölgede güç toplamasını sağlamak ve daha sonra sınırdan Suriye kuvvetlerinin atılmasını istemektedir.
Türk ordusunda savaşın daha da derinleştirilmesine, Suriye ile bir savaşa dönüşmesine karşı bir direnç olduğu biliniyor, ayrıca bu kesimde Kürt düşmanlığı zirve durumunda. 15 Temmuz darbe teşebbüsüne girişenlerin birçoğunun Suriye macerasına karşı çıktığı biliniyor. Bana öyle geliyor ki tehditlerle elde edilmek istenen sonuç, birincisi YPG ile daha uzlaşmacı bir dil kullanılması (YPG gerçekten bulunduğu bölgeleri terk ederse) ve Suriye’nin askeri ve politik olarak hedeflenmesidir.
Ama bunun için YPG’nin ABD tarafında kalması gerekiyor. O yüzden ABD bir yandan Kürtlerin topraklarını Türkiye’ye verirken diğer yandan ise değişik vaatlerle onları Esad’dan uzaklaştırmaya kendi yanında tutmaya çalışıyor. Yalnız burada bir noktayı belirteyim, 20 mil sınırı şimdilik çizilmiş bir sınırdır, Türkiye tüm sınırda egemenliğini sağladığında, ayağı bu bölgede daha sağlam yere basmaya başladığında daha fazla toprak istenecek, ABD de arabulucu rolünde bu talebi destekleyecektir. Bunun sınırı şimdilik Rakka’dır.
Yalnız Türkiye güçlerinin ateşkes sonraki hedefi büyük ihtimalle Münbiç olacaktır tabii YPG ile tam bir ateşkes sağlayabilirlerse. Yani, ABD 20 mili garanti altına alacak ama Türkiye YPG ile çatışmadan kaçınacak. Ama bu o kadar kolay da değil. Sonuçta söz konusu bölgelerde Kobanê gibi oldukça önemli Kürt şehirleri var. YPG buralardan çıkmak istemeyecektir ve bunlar yeni çatışma sebepleri olabilir.
Ama ateşkes sağlanırsa Türkiye Münbiç ve Kobanê’ye yönelecektir. YPG’nin tekrar Rusya tarafına geçmesini engellemek için ABD sadece Münbiç’e yönelinmesini isteyebilir. Sonuçta Münbiç bir hafta öncesine kadar ABD ittifakının elinde idi. YPG’nin Esad ile anlaşıp bu bölgelere Suriye ordusunu getirmesinin faturası Türkiye’ye böyle çıkarılıyor. Bu tabii çok tehlikeli bir adım, Erdoğan Suriye ile ancak ABD’nin doğrudan katıldığı bir savaşta yer almak ister. ABD ise belki hava desteği verecektir ama bu operasyonları tek başına yapmasını istiyor. Erdoğan’ın üzerine bu yüzden çöküldü.
Nitekim Çavuşoğlu, Suriye güçlerinin Münbiç’ten çıkması gerektiğini söylemeye başladı. Erdoğan birkaç gün içinde Putin ile konuyu görüşeceğini söylüyor. Putin’den Suriyelilerin bu bölgeyi boşaltmasını isteyecek. Burada Rusya’nın ne yapacağı çok önemli. Daha önce bu konular pazarlık meselesi idi. Yine bir pazarlık yapabilirler mi? Mümkün. YPG’nin kendilerine gelmesi Esad için politik bir zaferdir ama askeri olarak gücü hala zayıftır. Suriye ordusunun aynı anda birkaç yerde savaşma gücü yok. Bu noktada hem Münbiç hem de İdlip’te savaşmak istemeyebilir. İdlip karşılığı bu bölgelerden geçici olarak vazgeçebilir. YPG büyük bir kararlılıkla Esad safına geçip bu bölgeleri savunmak için savaşmadığı sürece Rusya ve Esad pazarlık yapmaya daha meyilli olacaktır. Türkiye-ABD tarafını ancak Kürt-Arap tüm Suriyelilerin ortak mücadelesi durdurabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.