Bundan sonrası gıda güvencemizi ve tarımsal geleceğimizi tehdit eden şirket egemenliğine karşı üreticileri örgütlenme mücadelesini yaratmaktır
Geçen üretim sezonunda Ege Bölgesi’nin özellikle Manisa sanayi domatesi ve biber üretim alanlarında ciddi zararlara ve ekonomik kayıplara neden olan Domates Lekeli Solgunluk Virüsü (TSWV) tekrar ortaya çıktı.
Erken dönemde ortaya çıkan zararları nedeniyle mücadele edilmesi neredeyse imkansız olan hastalık, özellikle domates alanlarında yeniden hızla yayılıyor. Tarım teşkilatları hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla çalışmalar yürütmeye başladı. Ancak hastalığın yayılmasında etkili olan taşıyıcıların (Trips-Beyazsinek) kimyasal mücadele ile kontrol altında tutulması oldukça zor. Bu zararlılar çok fazla konukçu üzerinde yaşamını sürdürebildiği gibi kimyasal ilaçlara hızlı bir biçimde de dayanıklılık kazanabilmektedir. Bu nedenle hastalık ortaya çıktıktan sonra alınacak tedbirler mücadele konusunda yetersiz kalmaktadır. Hastalığın yayılma hızı nedeniyle geçen yıl olduğu geniş bir üretim alanının sürülerek imha edilmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Geçen yıl yaşanılan sorunun bu yıl yine yaşanıyor olması sorunun kaynağının doğru tespit edilemediğini göstermektedir. Uzun yıllardır bölgemizde üreticileri tek tip ürün yetiştiriciliğine zorlayan şirketler sorunun asıl kaynağıdır. Tarıma dönük devlet desteklerinin kaldırılması ve üreticinin korunaksız bir biçimde piyasa koşullarına terk edilmesi, üretim alanlarının tamamen şirketlerin kontrolüne geçmesine neden olmuştur. Yükselen üretim maliyetleri ve ödeyemedikleri kredi borçları nedeniyle çaresiz kalan üreticiler şirket egemenliğinin en etkili araçlarından olan sözleşmeli üretim modelini kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Üreticilere üretim için ihtiyaç duydukları girdi ve sermaye desteğini tek yanlı hazırlanmış sözleşmeler ve borç senetleri karşılığı veren şirketler üretim sürecinin bütün aşamalarını kontrol edebilmektedirler. Bunun yanında üreticilerin piyasa belirsizliklerinden korunma isteği üreticileri kendi tarlarında köle durumuna getiren bu modeli bu koşulsuz kabul etmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle her sene farklı ürünler ürettikleri üretim alanlarında şirketlerin hammadde ihtiyacını karşılamak amacıyla tek tip ürün üretimine zorlanmaktadırlar.
Sanayi domatesi ve biberi üretilen alanlar bu nedenle ürün rotasyonu yapılmadan yıllarca aynı arazilerde üretilir hale gelmiştir. Uzun yıllar aynı ürün grubunun rotasyon yapılmadan üretilmesi, o ürünlere özgü hastalık ve zararlıların üretim bölgelerinde epidemi düzeyinde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu durum yoğun kimyasal kullanımını teşvik ettiği için ciddi bir çevre kirliliği problemi yaratmaktadır. Toprağın ve suyun geri dönüşsüz olarak kirlenmesi yanında bölgedeki ürün çeşitliliğini de tehdit etmektedir. Yalnızca hammadde ihtiyaçlarını zamanında, istenilen özelliklerde ve en ucuza sağlamaktan başka istekleri olmayan şirketler ortaya çıkan bütün olumsuzluklarla ilgilenmemekte, üreticileri kendi haline terk etmektedir. Ortaya çıkan ekonomik zararlarla ilgili sorumluluk almadıkları gibi meydana gelen zararlar nedeniyle garanti ettikleri ürünü teslim edemeyen üreticileri maddi olarak da cezalandırmaktadırlar.
Tek tip ürün üretiminin devam ettiği alanlarda ortaya çıkan zararlardan korunmanın en etkili yolu görülen hastalık ve zararlılara dayanıklı çeşitlerin tercih edilmesidir. Ancak şirketler her zaman hammadde ihtiyaçlarını karşılayacak çeşitlerin üretilmesi konusunda üreticileri sözleşme hükümleriyle sorumlu kılmaktadır. Bu nedenle üretimleriyle ilgili hiçbir konuda söz hakkı tanınmayan üreticilerin bu konuda da yapacak fazla bir şeyleri yoktur. Yaşanılan ekonomik koşullarda ve şirketlerin egemenliğini yaygınlaştıran tarım politikaları devam ettiği sürece üreticilerin dayatılmış sözleşmeli üretim modelinden çıkması mümkün görünmemektedir. Bu nedenle üretim alanlarında ortaya çıkan ekonomik zararların azaltılması ve ortadan kaldırılması amacıyla üreticileri koruyacak tedbirlerin alınması zorunludur. Bunun için tarım teşkilatlarını görev tanımlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Üretim alanlarında oluşacak zararlara karşı üretim sezonu öncesi mutlaka koruyucu tedbirler alınmalıdır.
Ürün rotasyonu mutlaka yapılmalıdır. Her yıl üreticiler tarım kuruluşlarına Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) zorunluluğu nedeniyle hangi ürünleri yetiştirecekleri bilgisini vermektedir. Bu bilgiler etrafında tarım kuruluşları aynı alanda iki yıldan fazla aynı ürünün yetiştirilmesine izin vermemelidir. Bunu yaparken tarım kuruluşları ve ziraat odalar üretilecek diğer ürünler için üreticinin gelirini koruyacak desteklerin belirlenmesinde sorumluluk almalıdır.
Bölgede görülen hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı çeşitlerin tespit edilerek, şirketlerin bu çeşitler dışında üretim yapma zorlamasının önüne geçilmelidir. Sözleşme hükümlerinde bu durumun güvence altına alınması sağlamalıdırlar. Sözleşmeli üretim yönetmeliği hükümlerine göre tarım kuruluşları sözleşmelerde taraftır. Her şeye rağmen meydana gelecek ekonomik kayıplarda öncelikle üreticilerin çıkarları gözetilmelidir.
Bu tedbirlerin alınmadığı durumlarda tek çare daha fazla kimyasal ilaç kullanılmasıdır. Bu durum üreticinin zaten karşılamakta zorlandığı maliyetlerinin daha da artması yanında zaten var olan çevre ve insan sağlığı sorunlarını daha da büyütecektir. Örgütsüz üreticilerin şirketler lehine hazırlanmış sözleşme koşullarında bu sorunlara çözüm bulma olanakları yoktur.
Bu nedenle bölgedeki tarım kuruluşlarının ve yıllardır üreticilerin paralarını almaktan başka iş yapmayan ziraat odalarının bu sorunlar karşısında üreticilerin tarafında daha fazla sorumluluk almalarının sağlanması çabası önemlidir. Bundan sonrası gıda güvencemizi ve tarımsal geleceğimizi tehdit eden şirket egemenliğine karşı üreticileri örgütlenme mücadelesini yaratmaktır. Bunun yolu da yıllar önce Dev-Gençlilerin, Mahirlerin tütün üreticilerini örgütlemek için yaptığını yapmaktır. Tarlalarda üreticilerle yan yana onların yaşadıklarını görerek birlikte sorunlarına çözüm aramaktan geçiyor.
Tarlalar, üreticiler ve tarım işçileri kavurucu sıcağın altında devrimcilerin umut dolu seslenişini bekliyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.