23 Haziran İstanbul Seçimi, kamuoyuna daha çok iki parti arasındaki bir mücadele olarak yansıtılsa da, bu karşılaşmada İstanbul Büyükşehir Belediyesi emekçileri 25 yıllık işçi düşmanı yönetimle de yüzleşiyor, hesaplaşıyor. AKP iktidarı, ona bağlı konfederasyonlar ve medya CHP’nin ve İmamoğlu’nun gelişini mevcut çalışanlar açısından bir tehdit olarak yansıtsa da içeride yaşananlar farklı. Tüm Bel Sen’li İBB emekçileri 31 Mart-23 Haziran sürecinde belediye çalışanlarının iç atmosferini Sendika.Org’a anlattı
AKP, 31 Mart’ta İstanbul’u kaybedince İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan emekçilerin de yüzü güldü. Çalışanlar musakka yerken antrikot yemeyi reddeden bir yöneticinin yarattığı sempatiden söz etmiyoruz. Sosyal denge sözleşmesinde, AKP’li yönetimin daha önce “yapılamaz” ilan ettiği ücret artışları 31 Mart’tan sonra sağlandı. Pek çoğu AKP referansı ile işe alınsa da zorla üye yapıldıkları Memur Sen’e mahkûm olmadıklarını gören emekçiler, 25 yıldır büyük bir azimle direnen ve başka bir seçeneğin mümkün olduğunu gösteren KESK Tüm Bel Sen’le geçmişte olmayan bir biçimde diyalog kurmaya başladılar. Kamuoyuna 23 Haziran seçimi daha çok iki parti arasındaki bir mücadele olarak yansıtılsa da, bu karşılaşmada İBB emekçileri 25 yıllık işçi düşmanı yönetimle de yüzleşiyor, hesaplaşıyor.
Tüm Bel Sen İstanbul 5 No’lu Şube’yi ziyaret ederek Şube Başkanı Sezgin Basut, TİS-Hukuk Sekreteri Mehmet Bilici, Örgütlenme Sekreteri Nazife Bayrak Tosu, İdari Sekreter Şafak Mercan ve İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Kadri Kılıcı ile 31 Mart-23 Haziran arası sürecin İBB çalışanları açısından neye denk geldiğini konuştuk.
31 Mart’ta AKP’nin kaybedip Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesi İBB emekçileri açısından neyi değiştirdi?
M.B.: Seçimden sonraki ilk meclis toplantısında İmamoğlu, belediyedeki memurların sosyal denge sözleşmesine (SDS) ilişkin taleplerini öne alma önerisini getirdi. Ama AKP grubu bu öneriyi reddedip Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale etti. Komisyon da İnsan Kaynakları Müdürlüğü’nün tavsiyesiyle tavandan, en üst seviyeden ödenmesine yönelik bir karar çıkardı.
Ş.M.: En üst seviye dedikleri belediyenin borçlarını hesaba katarak belirledikleri 1240 TL’lik bir miktar. Maaşa artı verilen ama sigorta ya da emekliliğe yansımayan bir para. Dediler ki, “En üst seviyeden verilmesi ve Memur Sen’e bağlı Bem Bir-Sen ile yapılması…” Normalde sendika adı verilmemesi, “yetkili sendika” denilmesi lazım. Bu şekilde geçemez. Ama onlar seçim iptal edildikten sonra hem İmamoğlu’nu hem de Tüm Bel Sen’i geri plana itip, bizim taleplerimizin ve İmamoğlu’nun önerilerinin yaratacağı olumlu havayı kendi hesaplarına yazmak istediler. Ama her şey çalışanların gözleri önünde yaşandı, kimin ne dediği ne yaptığı biliniyor. Çünkü emekçi 25 yıldır kazanamadığını AKP kaybedince kazandı.
K.K.: Biz İstanbul 1 No’lu Şube olarak Ekrem Bey ile 5 sene çalıştık Beylikdüzü’nde. Kendisiyle üç dönem toplusözleşme imzaladık. Ekrem Bey her 1 Mayıs günü belediye binasının önünde DİSK ve KESK’liler olarak toplanmaya başladığımızda gelip konuşma yapardı. O geleneği İBB’ye de taşıdı. 30 Nisan günü tüm sendikalara çağrı yaptı 1 Mayıs kutlamaları için. Çağrıya sadece Tüm Bel-Sen icabet etti. Yaklaşık 250 kişiydik ama büyük coşku vardı. 25 yıl sonra İBB binasının önünde 1 Mayıs Marşı’nın çalması çok tarihi ve önemliydi. 6 Mayıs’ta da mazbatanın iptaline karşı Tüm Bel-Sen olarak “Halkın iradesi gasp edilemez” diyerek İBB önüne çağrı yaptık ve demokratik tepkimizi gösterdik.
S.B.: Tüm Bel-Sen’in yetkili olduğu ilçe belediyelerinde (bunların tamamı CHP’li belediyeler) yaptığı sözleşmelerde yüksek ücretler var. En düşüğü Adalar Belediyesi, 1700 TL net ek ödeme. Yani CHP’li ilçe belediyelerinde AKP’nin İBB’de koyduğu üst sınır aşılıyor. Sınırı aşan ilçe belediyelerine “Siz bunu aşıyorsunuz” diyorlardı, şimdi seçim sürecinde aynısını kendileri yapıyorlar. İBB Meclisi’nde kendi koydukları 1240 TL üst sınırı aştılar, 1500 TL yaptılar. Aslında kendi ayaklarına sıktılar, bize de bir nevi savunma sağladılar.
Ş.M.: Bunu yapmalarının sebebi, “İmamoğlu başkan olur da bunu sağlarsa” korkusu. Bunca zaman da “Biz verilebilecek en üst sınırdan veriyoruz” diyorlar, bir de bunun propagandasını yapıyorlardı. 25 sene sonra en üst sınır geçilmiş oldu.
Yani seçim kaybedilmeseydi böyle bir sözleşme değişikliği olmayacaktı…
N.B.T.: Hayır. Bugüne kadar nasıl yaptılarsa aynı şekilde devam edeceklerdi. Biz de kendi hazırladığımız broşürlerle, görsellerle belediyeyi bir basınç altında bıraktık. İBB emekçileri -Memur Sen’in istediğinden daha fazlasının istenebileceğini, AKP’nin verdiğinden daha fazlasının verilebileceğini gördü.
K.K.: Arkadaşlarla sohbetlerden aldığımız şöyle enteresan bir bilgi de var; Bem Bir-Sen Türkiye’de 650 yerde yaptığı sözleşmeleri sır gibi saklıyor. Bir nüshasını üyelerine vermesi gerekirken vermiyor. Biz Tüm Bel-Sen olarak, toplusözleşme yaptığımız yerlerde üyelerimizle oturuyor, nasıl bir sözleşme yapacağımıza ilişkin öneriler alıyor, bir taslak hazırlıyor ve onu sunuyoruz. Toplusözleşme imzalandıktan sonra birer örneğini hem basınla hem de üyelerimizle paylaşıyoruz.
Bem Bir-Sen’in burada görülmesini istemediği bazı hususlar var, bu nedenle sözleşme örneğini paylaşmıyorlar. Sadece sözleşmenin maddi boyutunu paylaşıyorlar ama uyarı, kınama, kademe durdurma gibi cezalarda ya da izinli olma gibi hallerde ödemede kesinti yapılacağı bilgisini paylaşmıyorlar.
Biz Fatih Belediyesi’nde Bem Bir-Sen ile yapılan sözleşmenin bir nüshasını talep ettik. Belediye “Siz yetkili sendika değilsiniz” diye reddetti. Biz de bu yanıtı idare mahkemesine götürdük. Mahkeme “Tüm Bel-Sen yetkili olmasa bile yapılan sözleşme üyelerini etkilediği için sözleşme nüshası verilmesi gerekir” dedi. Düşünün, mahkeme kararıyla sözleşme örneği alabiliyoruz.
Ş.M.: İBB’de ne zaman talep ettiysek alabildik sözleşme örneklerini. Tam da Kadri ağabeyin dediği gibi ceza halinde ödemelerin kesileceği maddesi yer alıyor. Dahası bu maddeyi Bem Bir-Sen koyduruyor. Oysa hukukta bir fiilin bir cezası olur. Mesela ben Soma Katliamı protestosu gerekçesiyle maaştan kesinti cezası aldım ama buna rağmen sözleşme ödemelerinde de kesinti oldu.
S.B.: Biz bu kesintiye karşı açtığımız davayı kazandık ama.
N.B.T.: Örgütlenmenin kendi potalarında gerçekleşmesi için de bir araç bu SDS. Biz kendi sendikamıza ödediğimiz “dayanışma aidatı”nın dışında SDS’den faydalanmak için de ayrıca bir aidat daha ödemek zorunda bırakılıyoruz. Gerçi bu konuda da açtığımız davaları kazanmaya başladık ama yine de Bem Bir-Sen bu yöntemi örgütlenme için de kullanmaya çalışıyor.
Tüm Bel Sen’li İBB çalışanlarının kendi yetkili oldukları belediyelerde yaptıkları sözleşmeleri çizelge ile açıklaması, İBB çalışanları arasında Memur Sen – AKP ikilisine yönelik bakışı değiştirdi.
Ücret dışında ne gibi sorunlar, beklentiler var?
N.B.T.: Bir başka önemli sorun; İBB kreşleri de kapadı 1,5 yıl önce. 14 bin kişinin çalıştığı yerde kreş faaliyeti yok!
Peki bu kadar çalışanın çocuğu nereye gidiyor?
N.B.T.: Ebeveyn problemi gibi görünse de kreşlerin kapatılmasından en çok kadınlar etkilendi. Kimisi ücretsiz izne ayrılmak zorunda kaldı, kimisi aile büyüklerini ayarlamaya çalıştı, biraz imkanı olan özel kreşlere gönderdi. Sonuç olarak kadınlar çok mağdur oldu ve birçok kadın çalışma hayatından çekilmek zorunda bırakıldı. Kreş uygulamasının kaldırılması, kadının çalışma hayatındaki görünürlüğünü azaltmaya yönelik bir uygulama.
Bu 1,5 yıllık zaman zarfında işten ayrılan kadınlara ilişkin bir veri var mı?
K.K.: İşten ayrılma gibi bir veri yok ama ücretsiz izne ayrılan çok oldu. Sonuçta kadın çalışanlara büyük yük bindirdi. Sorun şu; 15 bin İBB memurunun olduğu yerde bir kreş yok!
Daha geçenlerde çalışanlar için kreş vaadinde bulundular?
N.B.T.: Zaten İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’na göre 200 kadının çalıştırıldığı yerlerde kreş açılması zorunluluğu var, aksi halde cezası var. Fakat işverenler ne yapıyor? Kreş maliyetli geldiği için cezayı vermeyi tercih ediyorlar.
K.K.: 90’ların başında belediyenin kendi kreşleri vardı. 2002 yılında hizmet alımı başladı. Çocuğu olanlara 400-500 TL verip “Git, sana uygun kreşi bul” diyorlardı. İyi bir uygulamaydı aslında ama 2017’de Sayıştay’ın usulsüzlük ve zimmet raporlaması sonrası Ocak 2018’den itibaren o paraları memurlardan geri almaya başladılar.
M.B.: İhale açıyorlar. İhalede usulsüzlük oluyor. Sayıştay bunu tespit ediyor. Bunun zimmetini de ihaleden sorumlu kamu görevlilerine çıkarıyor. İBB de “sorumlu olanların tek başlarına bunu ödeyemeyeceği” gerekçesiyle bu zimmeti çocuğu olan memurlardan kesmeye başlıyor. Biz bu kesintilere davalar açtık ve kazandık. Kesintiler memurlara geri ödenmeye başladı. Haliyle zimmet yine ihaleden sorumlu kamu görevlilerine kaldı. Son olarak bu sorumluluğu kaldırmak için TBMM’de çıkan torba yasaya kamu yararı olmayan ve zimmet çıkan bu tip uygulamalarda sorumlu olan kamu görevlileri için af çıkardılar. Yasa değiştirerek ihalede suistimal yapanları kurtardılar.
İBB’deki 25 yıllık AKP belediyeciliğine karşın Tüm Bel-Sen’in halen olan örgütlü varlığı da dikkate değer. Tüm Bel-Sen bu zaman zarfında nasıl bir seyir izledi, nasıl mücadele etti, nasıl ayakta kaldı ve bugün nasıl bir noktaya geldi?
N.B.T.: Bildiğiniz gibi biz 80’lerin sonundan itibaren örgütlü hareket etmeye başladık. 90’larda yaprak kımıldamayan dönemlerde sokaklarda sendikal mücadelemizi yürüttük. Sendikalarımızı fiili, meşru mücadelelerimiz ile kurduk. 1993’te Antep’te Celal Doğan ile ilk toplusözleşmelerimizi imzaladık. Bu sözleşmeler önce AİHM’e gitti, ardından dünyanın 40’tan fazla ülkesinde emsal oldu. KESK’in kurulması ile sonuçlanan kamu çalışanları hareketi büyük ivme kazanmıştı.
Yerel yönetimlerin el değiştirmesi ve AKP geleneğinin yerel yönetimleri almasıyla baskılar oluşmaya başladı. İzmir 1 Nolu Şube Başkanı İkram Mihyaz, ardından Elmas Yalçın bu mücadelenin bedelini yaşamlarıyla ödediler. Sürgünler, yıldırmalar arttı. Tabi burada memuriyet yapısındaki değişim de devreye girdik. Mesela ben Avcılar’dayken Hâl’e sürgün edildim. Sabah 7’de işbaşı var ama araç yok. İnsanlar bana yapılanı gördükçe “Sana bunu yapıyorlarsa bana da neler yaparlar kim bilir” diyerek çekilmeye başladı. Geriye mücadeleyi sadece ekonomik mücadele olarak görmeyen kemik bir kitle kaldı ve o kitle Tüm Bel-Sen’i de tüm bu baskılara karşı bugünlere getirdi.
Tüm Bel-Sen’in AKP belediye yönetimini aldığında kaç üyesi vardı ve bugün kaç üyesi var?
N.B.T.: ‘94 seçimlerinden önce 2500 üyemiz vardı. 31 Mart’tan önceki üye sayımız 487.
Bu sayı düşüşünün sebepleri neydi?
N.B.T.: Emeklilik, yıldırma.
M.B.: Tayin, sürgün.
S.B.: En önemli sebep yıldırma tabi ama bunun dışında karapropaganda. Bildiğiniz gibi AKP muhafazakar-milliyetçi bir ideolojiye sahip bir parti. Bizim sendikamız da insanların dinine, diline, ırkına, etnik kökenine karışan bir sendika değil. Zaten yürüttüğümüz faaliyet de bunlara dönük bir faaliyet değil. AKP’nin “komünist, Kürtçü, terörist” vb. söylemle yürüttüğü karapropaganda sayımızın azalmasına sebep oldu. Bir de insanımız gücün yanında yer almasını sever, o da oldu. Tabi çeyrek asırlık bu sürede bir değişim dönüşüm ve kadrolaşma da var. Örneğin işe girenlerin önüne iki belge koyuyor; bir iş akdi, bir de Bem Bir-Sen üyelik sözleşmesi. Zaten işe alımların birçoğu il-ilçe teşkilatlarından kişiler. Bizim üyelerimizin hemen hepsi ise Bedrettin Dalan-Nurettin Sözen dönemlerinden kalan eski kadrolar. Şafak gibi gençler çok nadir.
Kamu emekçileri sendikalarının üye sayısı dağılımı ne?
N.B.T.: Bem Bir-Sen 8700, Türk Yerel-Sen 24, Tüm Yerel-Sen 4 kişi.
31 Mart’ta çıkan sonucu belediyenin içinde yer alan çalışanlar olarak öngörüyor muydunuz? Sonuçlar belediye içinde nasıl karşılandı?
S.B.: Açıkçası Ekrem Bey’in adaylığının açıklandığı gün hayal kırıklığı yaşadık. Karşısında Binali Yıldırım gibi biri var ve onun ismi daha bilinmiyor. Yine kaybettik gözüyle baktık. Ama iki aylık seçim sürecinde bir şeylerin değiştiğini de gördük.
N.B.T.: Biz bu seçim sonucunu kestiremedik. Karşısında bir dönem başbakanlık ve Meclis başkanlığı yapmış birinin olması nedeniyle düşük ihtimal veriyorduk. Ama bir yandan da insanların artık gırtlağına kadar gelmişti. Tepki patlaması olabileceğini de düşünüyorduk. Seçim sürecinde Ekrem İmamoğlu’nun performansı da durumu değiştirdi.
Belediyeye yansımasına gelirsek; sonuçların açığa çıkması, itirazlar, mazbatanın verilmemesi vs. ile AKP “Biz burayı vermeyeceğiz” gibi bir hava estiriyordu. Ne zaman ki halka açık İBB Meclisi oturumları başladı, ben belediye çalışanlarının yayınları izlediğini, şeffaflıktan etkilendiklerini, “Ya bu adam da güzel şeyler söylüyormuş” dediklerini gördüm. İnsanların yüzü bu tarafa dönmeye başladı. Sendikamıza ilgi inanılmaz arttı. O 18 günde burası iğne atsan yere düşmez haldeydi.
Bunlar Memur-Sen üyeleri miydi?
N.B.T.: Memur-Sen’lisi var, üye olmayanı var.
S.B.: Günlük 2-3 üyelik oldu. Üye sayımız 520’yi geçti.
Ş.M.: İnsanlar seçimlerin iptal olmasından korktukları için bekledi. Yoksa itfaiyesinden zabıtasına, etrafımızdaki onlarca, yüzlerce insan her birimize ayrı ayrı gelip hazırda beklediklerini, üyeliklerini bize geçirmek istediklerini ama baskıdan, sürgünden, işten atılmaktan korktuklarını söylüyorlardı.
Bu insanların bir kısmı gücün yanında durmak için, bir kısmı da korktuğu için Memur-Sen’deler yani. Peki size gelenlerde nasıl bir kompozisyon var? Bu da gücün yanında durmak için olabilir mi?
K.K.: 31 Mart’tan sonra yaklaşık 40 yeni üye geldi. Bunlar gözünü karartanlar. Çok daha fazlası ise kontrpiyede kaldı. Hatta bu durumda olan bazı insanlara biz “Bekleyin” dedik. Biz sürekli sahadan veri alıyoruz. İtfaiyede 4 bin, zabıtada 3 bin insan var. Keza diğer alanlar… Biz, kitleler halinde geçişler olacağına inanıyoruz.
Ş.M.: Gelişlerin en önemli sebebi Tüm Bel-Sen’in bugüne kadarki duruşu. Çünkü biz her baskıya karşı dik durmaya çalıştık. Üyemiz olsun ya da olmasın destek verdik, her haksızlıkta yanlarında olduk.
K.K.: 15 Temmuz’dan sonra KHK’lerle ihraç edilen çok Memur-Sen’li oldu, 800’e yakın kişi. Hiçbirisine sahip çıkmadılar. Doğru mu, yanlış mı diye bakmadılar. Keza zabıtayı tokatlayan itfaiyeci çok gündem olmuştu anımsarsanız; o arkadaş da çok baskı gördü, bizden değildi ama biz sahip çıktık.
S.B.: Biz şube olarak Ekrem Bey ile 5 sene çalıştık Beylikdüzü’nde. Kendisiyle üç dönem toplusözleşme imzaladık. Ekrem Bey her 1 Mayıs günü belediye binasının önünde DİSK ve KESK’liler olarak toplanmaya başladığımızda gelip konuşma yapardı. O geleneği İBB’ye de taşıdı. 30 Nisan günü tüm sendikalara çağrı yaptı 1 Mayıs kutlamaları için. Çağrıya sadece Tüm Bel-Sen icap etti. Yaklaşık 250 kişiydik ama büyük coşku vardı. 25 yıl sonra İBB binasının önünde 1 Mayıs Marşı’nın çalması çok tarihi ve önemliydi. 6 Mayıs’ta da mazbatanın iptaline karşı Tüm Bel-Sen olarak “Halkın iradesi gasp edilemez” diyerek İBB önüne çağrı yaptık ve demokratik tepkimizi gösterdik.
İBB emekçileri YSK’nin 31 Mart seçim sonuçlarını iptal etmesinin ardından belediye karşısında bir açıklama yaparak YSK kararını kınamış, İmamoğlu’nu destekleyeceklerini ilan etmişlerdi.
Beylikdüzü’nde tanıdığınız İmamoğlu’nun pratiği neydi ve İBB’deki pratiği sizce ne olur?
S.B.: Ekrem Bey çalışma yaşamında ilklere imza attı diyebiliriz. Beylikdüzü Belediyesi’nde model bir toplusözleşme yaptık. Bem Bir-Sen de mesela Ekrem Bey mazbatayı aldıktan sonra bizimkine benzer bir taslak oluşturdu ama mazbata iptal edilip kayyum atandıktan sonra bunu geri çektiler hemen.
Bizim alanımızdaki toplusözleşmelerde çeşitli limitler, mali haklardan yararlanmanın önünde çeşitli handikaplar vardır. Bu limitleri, handikapları aştık kendisiyle. Bizim sözleşmelerimizde müdür-memur ayrımı yoktur, uyarı-kınama cezası yoktur. Yine işçi arkadaşlar -biliyorsunuz KHK ile taşerondan belediye kadrosuna alınmışlardı ama Haziran 2020 itibariyle %4+4 ücret artışına mahkum edilmişlerdi- için Ekrem Bey bir basınç uyguladı. 7 Mart’ta Beylikdüzü’nde imzalanan toplusözleşme ile CHP’li belediyelerde dahi 2200 TL olan asgari ücret seviyesini 3000 TL seviyesine kadar çekti. Emek mücadelesi için örnek bir çalışmaya imza attı. 1 Mayıs mitinglerine katılımlar için olanaklar sundu. Emek alanına ilişkin konuları İBB Meclisi’nin gündemine hızla getirdi.
Sizce Ekrem İmamoğlu’nun bu politikaları AKP’li çalışanlarda bir farkındalık yarattı mı?
K.K.: Tabi. Halkta olan “Her şey çok güzel olacak” dalgalanması memur içinde de oldu.
N.B.T.: Çok dillendirmediler ama. Sonuçta savundukları bir dünya görüşleri var.
K.K.: Tabi ama hallerinden hareketlerinden anlaşılıyordu. Mesela geçen gün buraya bir arkadaş geldiler; “Ben Saadet Partiliyim ama artık bunlarla bir şey yapmam” dedi. Bizde türbanlısı var, İslamcısı var, şalvarlısı var, ateisti var.
Ş.M.: Onurlu bir duruşu savunanların burada olduğunu görüyorlar çünkü.
K.K.: Bem Bir-Sen’e üye arkadaşlarda da bir dalgalanma olduğunu düşünüyorum ben.
M.B.: E şimdi Bem Bir-Sen’li arkadaşlar bu ikramiye seviyelerini gördüklerinde “15 yıldır bu niye verilmedi? Bu kadar neden beklendi?” diye kendi kendilerine soru sormaya, eleştirmeye başladılar. “İmamoğlu’nun rüzgarı bu noktaya getirdiyse, seçildikten sonra kim bilir neler olur” diye tartışıyorlar.
AKP’nin iki seçim arasındaki rüşvetleri işe yaramaz mı?
K.K.: Yaramaz.
Ş.M.: Bence de yaramaz. Tüm Bel-Sen’in sözleşmeleri ortada. Biz İstanbul’un en küçük belediyesi olan Adalar’da bile yaptığı sözleşme ile arkadaşlarımızın 1700 TL para almasını sağlıyoruz. 25 yıldır İstanbul’da en düşük ücreti veren belediye İBB. Bunu insanlar görüyor. Beylikdüzü’nde İmamoğlu 2421 TL SDS ile ek gelir veriyordu.
K.K.: Yani 1300 TL civarı net para, yiyecek, yakacak, ikramiye, 8 Mart’ı diye toplayınca 2400 TL’ye varıyor. Hatta şu an 2600 TL’ye yükseldi. Maaşlar da ortalama 4000 TL.
S.B.: Sözleşmenin bir tutarsız yanı da 31 Mart’tan 31 Aralık’a kadar olması, yani 9 aylık. Bir yandan ayrıntıları görünmesin diye üyelerinden bile gizledikleri bir yandan da göklere çıkardıkları sözleşmeler niye 9 aylık? İki yıllık sözleşme yapmaktan neden imtina ediyorsun?
Ş.M.: Bizim için en önemlisi, İmamoğlu etkisiyle daha önce koydukları o sınırı aşmak zorunda kalmaları oldu. Biz Tüm Bel-Sen olarak 1700 TL ile 2700 TL arasında sözleşmeler yapıyoruz. SDS de demiyoruz, toplusözleşme diyoruz. İBB bu kadar devasa bir bütçeye sahip olmasına karşın çalışanlara reva görülen ücret en düşük seviyede.
Bu fark belediye çalışanları arasında biliniyordur ama dışarıdaki insanların çok bildiği bir konu değil. Biz üzerimize düşeni yapalım ama sizin de bu farkı görünür kılmak için yapacağınız çalışmalarınız olacak mı? Tüm Bel-Sen, 23 Haziran’a giden süreçte ne yapacak?
Ş.M.: Biz YSK kararının ardından “Halkın iradesi gasp edilemez” diyerek bir basın açıklaması yaptık ve tavrımızı açıkça koyduk. Biz sendika olarak üzerimize düşeni yapıyoruz.
S.B.: Taraf olduğumuzu belediyedeki herkes de biliyor.
K.K.: Basın açıklamasında belediyede yürütülen görüşmelerin takipçisi olacağımızı da ifade ettik. Onların niyeti mazbata iptali ve kayyum atanması sonrası Bem Bir-Sen’i karşılarına alıp süreci hızlandırıp AKP’ye prim yaptırmaktı. Biz ise İBB’de de diğer belediyelerdekine benzer bir sürecin işletilmesi gerektiğini söylediğimiz, taleplerimize yer verdiğimiz bir metin kaleme alarak buna müdahale ettik.
N.B.T.: Bu süreçte işyerlerini geziyor, birebir iletişim kuruyoruz. İnsanların “Bugüne kadar neden olmadı da bugün oldu?” sorusunu sorduğunu görüyoruz. Bem Bir-Sen’e gönüllülük temelinde değil, işe başlatılırken üyelik imzalatılması sonucu üye olan kişiler istifalara başladı. İstifa ediyorlar ama yeniden üyelik için seçim sonucunun netleşmesini bekliyorlar.
İki seçim arası süreçte adayların vaatleri arasında belediye çalışanlarını etkileyecek olan maddeler neler sizce?
N.B.T.: İnsanlar güvende olmak istiyorlar. Şu anda sözleşmeliler var, en büyük endişeleri gelen yeni yönetimin kendilerini işten çıkaracağı. Memurlar da daha önce AKP’de olup son seçimde CHP’ye geçmiş Ankara, Bolu gibi belediyelerdeki çalışmaları yakından takip ediyorlar. Gerçi adaylar emek üreten insanlara dokunulmayacağını söylüyor.
K.K.: Sadece bankamatik memurlarına dokunacağını söylüyor.
Var mı bu kadar bankamatik memuru?
N.B.T.: Var tabi, olmaz mı!
Bir sayı verebilir misiniz?
K.K.: Net sayı veremem ama binlerle ölçülebilir. Belge derseniz, belge yok. Belge kendilerindedir.
N.B.T.: AKP Kadın Kolları’nın maaşlarının belediyelerden karşılandığı ortaya çıktı işte. Belki afaki olacak ama 10 binin üzerinde vardır. Şurada İBB Gençlik Merkezi var mesela, sürekli bir yoğunluk var. Bir gün girdim oraya, “Ne yapıyorsunuz?” dedim. “Etüt çalışması” dedi çocuklar, muhtemelen AKP Gençlik Kolları üyeleri. Bunun için para alıyorlarmış.
Az önce belediye çalışanlarının AKP’den CHP’ye geçen belediyeleri takip ettiğini söylediniz. Oraya gelmek istiyorum. İzlenimleri sonucu oluşan algı ne sizce?
N.B.T.: Atılacağız kaygısı var.
Ş.M.: Evet. Çünkü sürekli bu pompalanıyor. “Sizi işten atacaklar, istifa dilekçenizi şimdiden kenara koyun, zaten hiç şansınız yok” gibi ifadelerle sürekli korkutuyorlar. Ölüm kalım meselesi gibi karapropaganda yapıyorlar.
N.B.T.: Geçtiğimiz gün mesela genç bir arkadaş “Bu kadar işsizlik var. Zor bela buraya geldik. Kırk tane kanal kullandık. Atılırsam gidip belediye binasından kendimi aşağı atarım” diyordu. Ekonomik kriz sarmış etrafı. İş bulamayacağından çok emin. “Bunlar gelirlerse bizi atarlar” endişesi çok hakim.
K.K.: Belediyede çalışanların muhatapları müdür yardımcıları. Son yıllarda müdür yardımcısı kadrosu yok. Bu müdür yardımcıları parti teşkilatından gelen isimlerle başkanlık tarafından atanan isimler. Tabi bu kişilerin hepsi militan. Memurlarla da sürekli göz göze oldukları için bu propagandayı sürekli yapıyorlar.
Ş.M.: Çalışanlar içinde de çok fazla partizan var. Bunlar AKP mitinglerine giderler, seçim dönemlerinde bayrak asarlar, araçları doldururlar, çalışırlar. Bize 500 tane zabıta memuru alındı en son, aday memur, daha 6 ayları bile dolmamış. Bu çocuklara Tayyip Erdoğan’ın Yenikapı mitinginin broşürünü zorla dağıttırdılar. Çocukların fotoğraflarını çekiyorlar bir de, kontrolü böyle sağlıyorlar.
S.B.: Ekrem İmamoğlu’na pazartesi günü Habertürk’te bu sual soruldu. Şöyle bir yanıt verdi Ekrem Bey; “Ben Beylikdüzü’nü AKP’den aldım ve 5 sene belediye başkanı oldum. Orada ne yaptığıma gidip bakın.” Zaten 657 sayılı yasaya baktığınızda memuru işten atmak aslında çok da kolay değil. Ama sözleşmeliler için baktığınızda küçük küçük yazılmış kırk tane madde var, “görülen lüzum üzerine” deyip işten çıkartılabiliyorlar. İmamoğlu Beylikdüzü’nde kimseyi işten çıkarmadı, çıkarmadığı gibi önceki dönemden kalan AKP’li müdürleri de tuttu. Asıl iş güvencesinin gaspı ve KHK’ler ile milyonlarca kamu emekçisine korku salan bu iktidar.
K.K.: Tüm Bel-Sen’in İBB’deki görüntüsü şu bütün memurlar tarafından: Bunlar bu işi biliyor, bunlar sendikacılığı yapıyor, hak arıyor. Hem bir çekinme, korku hem de bir saygı. Bu bizim şahsımızla alakalı değil, sendikanın duruşu sonucu.
Ş.M.: Anadolu yakasından, Kartal’dan bir arkadaşım ile şöyle bir konuşma geçti aramızda. Bem Bir-Sen’den arkadaşları istifa ediyormuş. Nedenini sordum. Ekrem Başkan’a haksızlık yapıldığı için ve üstelik oy da vereceklerini söyledi. Ayrıca Bem Bir-Sen’in haksızlıklar karşısında sessiz kalmasından da rahatsızlarmış.
Mevlüt Uysal bir iz bıraktı mı sizce?
K.K.: Yok canım ne izi.
N.B.T.: Hiçbir iz bırakmadı. Çalışanların birçoğu adını bile bilmiyor. Varlığı zerre kadar hissedilmedi. Geçen gün bir arkadaş ana binaya girdiğinde afişlerini gördüğünde şaşırmış, aklı halen Kadir Topbaş’taymış, o kadar hissedilmedi yani.
Söyleşi: Ali Ergin Demirhan, Fotoğraflar: Vecih Cuzdan