Güneşli ve sıcak günlerin yaklaştığı bu günlerde, hepimizin kafasında güneş kremleri (koruyucuları) hakkında sorular belirmeye başladı: Hangi tür güneş kremini kullanmalıyım? Kullanacağım güneş kremi kaç faktörlü olmalı? Güneş kremini ne kadar ve hangi sıklıkta kullanmalıyım? Güneş kremi cilt kanserinden korur mu? Güneş kremi zararlı mıdır?
Güneş altında uzun süreler kalmanın bizim için zararlı olabilecek ışınlarından korunmak için bazı önlemler almak zorunda olduğumuzu biliyoruz ve bunlardan birisi de güneş kremi kullanmak. Zaten bu nedenle sağlık uzmanları ve sağlık kuruluşları güneş kremlerini kullanmayı öneriyorlar.
Güneş kremleri kimyasal ve fiziksel (mineral) olarak ikiye ayrılır ya da bu ikisinin kombinasyonları kullanılarak elde edilirler. Bunlar arasındaki fark basittir: Kimyasal güneş kremleri ultraviyole (morötesi ya da kısaca UV) ışınları emer ve ısıya dönüştürürler, daha sonra da bu ısı ciltten salınır. Bu tür kremlerin içinde oktisalat ve avobenzone kimyasal maddeler bulunur; isimleri de buradan gelir. Öte yandan fiziksel (ya da mineral) güneş kremleri ise, bir “koruyucu filtre” görevi görerek deri üzerini kaplarlar ve bu sayede UV ışınları yansıtır ve saçarlar. Bu kremlerin içinde ise çinko oksit ve titanyum dioksit gibikimyasal maddeler bulunur. Bunlar aynı zamanda mineral oldukları için, biraz da kimyasal alternatiflere karşı pazarlama stratejisi olarak, bunlar “mineral güneş kremleri” de denmektedir. Piedmont Sağlık Merkezi’nden Dr. David Harvey bunlarla ilgili çok basit bir özet sunuyor:
İster kimyasal olsun, ister fiziksel, hiç fark etmez. Yeter ki Güneş altına çıkmadan önce SPF-30 bir kremi sürün; bu bir hekim olarak benim için yeterli olacaktır.
SPF-30’un ne anlama geldiğine az sonra geleceğiz. Ancak şunu anlamak gerekiyor: Her ne yöntemle olursa olsun, bu güneş koruyucularının asıl amacı, UV ışınlarından koruma sağlamaktır.
UV ışınlar UVA, UVB ve UVC diye üçe ayrılır: UVA ışınların dalgaboyu uzundur (320-400 nanometre ya da kısaca nm) ve bunların büyük bir kısmı ozon tabakasından geçerek bize ulaşır. UVA dalgaboyu da kendi altında UVA-1 (340-400 nm) ve UVA-2 (320-340 nm) olarak ikiye ayrılır. Yeryüzüne ulaşan tüm Güneş ışınlarının %95’i UVA dalgalarıdır. UVB ışınları ise daha kısa dalgaboyuna sahiptir (290-320 nm) ve büyük bir kısmı ozon tabakasına takılsa da, bir kısmı ozon tabakasından geçerek bize ulaşır. UVC ışınlarının dalgaboyu en kısadır ve bunlar ozon tabakasından geçemez.
Aslen kısa dalgaboylu; yani daha yüksek frekanslı (dolayısıyla daha yüksek enerjili) ışınlar kanser gibi hastalıklar açısından daha büyük risk faktörleridir. Dolayısıyla UVC, yeryüzüne ulaşabiliyor olsaydı, bizim için en tehlikeli dalgaboyu olacaktı. Şu anda UVB insanlar için en riskli dalgaboyu olarak görülmektedir.
Bunların hangilerinin daha zararlı olduğuna dair bilgilerimiz yıldan yıla yeni araştırmalarla değişmektedir. Örneğin eskiden sadece UVB’nin bir sorun olduğunu düşünüyorduk; ancak güncel araştırmalar UVA dalgaboyunun da kansere neden olabileceğini gösterdi; bu nedenle UVA-1 ve UVA-2 şeklinde bir ayrıma gidilmek zorunda kalındı.
UVA ışınlarının büyük bir kısmı, UVB ışınlarının ise bir kısmı ozon tabakasından geçerek bize ulaşır.
UVB ışınları ve derinin en dış tabakası (epidermis) tarafından emilirler. Bu ışınlara çok fazla maruz kalmak, epidermisin kimyasallar üretmesine neden olur. Bu kimyasallar cildin cildin dış tabakasını kızarmasına ve kabarmasına neden olur. UVB ışınları ayrıca cildin pigment hücrelerine de (malanositler) saldırır ve bu hücreler melanin (koyu renkli pigment) üretimini arttırırlar ve DNA’da oluşacak hasarlara karşı koruma sağlamak için cildin yüzeyinde çillenme ve yaşlılık lekeleri oluşur. Bu oluşumlar bazı insanlarda melanom (malign yani kötü huylu bir kanser türüdür) ve diğer cilt kanseri türlerine yol açar.
UVA ışınları daha düşük enerjiye sahip olsalar da, UVB’ye nazaran 30-50 kat daha yaygın olarak bulunurlar. UVA ışınları bulutların içinden ve camdan rahatlıkla geçebilir; zaten bu nedenle kısmen kapalı yaz günlerinde veya evinizin içinde bile deriniz bronzlaşabilir! Bu ışınlar dış deri tabakalarını geçerek doğrudan doğruya hücre zarlarına zarar verebilir ve hücrelerdeki proteinleri değiştirebilirler. Yani, derideki kolajen (cilt ve vücudun diğer bölümleri tarafından üretilen yapısal bir proteindir) ve elastin (fibroblast hücreleri tarafından üretilen yapısal bir proteindir) yapısını değiştirerek kırışıklıklara ve sarkmalara yol açarlar. Ek olarak örümcek damar olarak adlandırılan ve burun, yanak ve çene üzerindeki küçük kırmızı damarların belirmesine neden olurlar.
UVA, aynı zamanda sunî yollarla bronzlaşan insanların da deri renklerinin koyulaşmasını sağlayan dalgaboyudur. Bu bronzlaşma salonlarında kullanılan yatak aydınlatmalarının yaydığı UVA dozu, Güneş’ten 12 kat fazladır. Bu da, beklendik şekilde, bu yollarla bronzlaşan kişilerin buruşuk hücre sarkinoması tipi deri kanserine yakalanma oranlarını 2.5 kat, bazal hücre sarkinoması tipi kansere yakalanma ihtimallerini 1.5 kat arttırmaktadır. Yapılan çalışmalar, bu yataklara ilk yattığınız gün kansere yakalanma ihtimalinizin %75 arttığını göstermektedir!
Bunlara karşı korunmanın en iyi yolu “geniş spektrum” etiketli güneş kremleri kullanmaktır. Bu kremler, UVA ve UVB ışınlarından büyük bir oranda koruma sağlamaktadır.
Gelelim SPF konusuna… SPF (İngilizce’si Sun Protection Factor yani Güneş Koruma Faktörü) bir sayı ile ifade edilir ve o ürünün UVB ışınlarına karşı ne kadar koruma sağladığını gösterir. Güneş koruyuculardaki SPF değeri arttıkça UVB ışınlarına karşı korunma süresi de artar. Yanlış bilinen bilgilerden biri de SPF değerinin koruma seviyesine yönelik bir ölçü olduğudur; halbuki SPF, aslında koruma seviyesini değil, derinin kızarma süresini arttırma miktarını ölçer.
Eğer koruma miktarını ölçen parametreyi arıyorsanız, bakmanız gereken değer UPF‘dir (Ultraviolet Protection Factor; yani Morötesi Koruma Faktörü). UPF değeri daha yüksek olan kremler, kişilerin derilerini daha iyi korurlar. Örneğin UPF-30 olan bir kremi kullanmanız halinde, Güneş’ten gelen morötesi ışınların sadece 30’da 1’i derinize ulaşabilecektir.
SPF’nin söylediği ise, cildin kızarmaya başlama süresinin ne kadar uzatıldığıdır. Örneğin SPF-15 kremi kullanmanız halinde, derinizin Güneş altında kızarma süresi 15 kat uzatılmış olacaktır. Yani normalde 10 dakikada kızarıyorsanız, bu süreyi teorik olarak 150 dakikaya çıkarmış olursunuz. Elbette bu kremlerde de sayı arttıkça koruyuculuk artar; yoksa sürenin uzatılması mümkün olmazdı. Örneğin SPF-15 ile UVB ışınlarının yaklaşık %93’ü, SPF-30 ile yüzde %97’si ve SPF-50 ile % 98’i engellenmektedir. Ancak görebileceğiniz gibi, SPF’nin yanındaki sayının koruyuculuk yüzdesiyle doğrudan bir ilgisi yoktur.
Buradan çıkarmanız gereken en önemli sonuç, güneş kremlerinin asla %100 koruma sağlayamadığıdır. Dolayısıyla, güneş kremi ile birlikte şapka ve güneş gözlüğü gibi diğer koruyucuları da kullanmak ve gerekirse, güneş altında kalınan süreyi kısıtlamak gibi başka önlemler almak gerekir. Güneş koruyucularında ise en az SPF-15, mümkünse SPF-30 kremler seçilmelidir.
6 aylıktan küçük çocuklar için içerdiği kimyasal maddelerden kaynaklı güneş kremlerinin kullanılması önerilmez; onları güneşe çıkarmaktan kaçınmak gerekir. 6 ay ve üzeri çocuklar için ise titanyum dioksit veya çinko oksit içeren güneş koruyucuları, yani mineral güneş koruyucularının kullanılması önerilir.
Bir yetişkinin bütün vücudunu kremleyebilmesi için, yaklaşık 2 yemek kaşığını dolduracak kadar güneş kremine ihtiyacı vardır ve bu krem güneşe çıkmadan 15 ila 30 dakika önce kuru bir cilde uygulamalıdır. Dışarıda kaldığınız sürece, iki saatte bir güneş kremini uygulamakta yarar vardır. Suya dayanıklı güneş kremleri ıslak ciltte 40 dakika kadar kalabilirler. Güneş kremleri, mevsime bakılmaksızın bulutlu veya serin günlerde bile uygulanmalıdır. Bildiğiniz üzere kum, su ve kar da güneş ışığını yansıtmaktadır.
Güneş koruyucuları o kadar çok çeşitlidir ki, mutlaka cildinize uygun bir güneş koruyucusu bulabilirsiniz.
Güneş koruyucusunun yoğunluğuna göre, cildinize uygun bir güneş koruyucusu kullanabilirsiniz. Örneğin; krem şeklinde olanlar kuru ciltler için önerilir. Losyonlar ise daha az yoğun ve az yağlı olduğu için büyük vücut bölgelerinde tercih edilir. Jel tipi güneş koruyucuları ise saç derisi gibi cildin kıllı kısımları için önerilir. Spreyler genellikle çocuklara uygulanır fakat bütün bölgelere yeterli miktarda uygulanıldığından emin olunmalıdır.
Araştırmalar, melanomlarının yaklaşık %90’ının UV ışınlarından kaynaklı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, çoğu melanomun önlenebilir olduğu düşünülmektedir yani ultraviyole ışınlara maruz kalmayı önlemek melanomları önlemek anlamına gelir.
Avustralya’daki QUT (Queensland University of Technology) araştırmacılarının çalışmalarının sonuçlarına göre, güneş kremi üç cilt kanser türüne %100 koruma sağlayabiliyor (bu yüzde araştırmaya göre farklılık gösterebilmektedir). Bu kanser türleri; BHK (bazal hücreli karsinom), SHK (skuamöz veya buruşuk hücreli karsinom) ve kötü huylu (malign) melanom. Araştırmayı yöneten Dr. Elke Hacker’a göre güneş kremleri cilt kanserine yol açan etkenlere karşı tam bir koruma sağlamıyor ama p53 genine koruma kalkanı oluşturuyor. Bu gen ise derideki deformiteleri iyileştirmeye ve kanseri önlemeye uğraşan gendir. Dr. Elke Hacker şunları söylüyor:
Derimiz güneşten dolayı deforme olduğunda, p53 geni o deformiteyi tamir eder ve böylece cilt kanseri oluşumunu önler. Ama cilt sürekli bir zarar görüyorsa, p53 geni mutasyona uğrar ve işini yapamamaya başlar; güneş yanıklarını artık tedavi edemez ve bu koruma olmadığı zaman cilt kanseri oluşmaya daha yatkındır.
Yıllardır bu tartışma sürmektedir; ancak yapılan araştırmalar sonucunda güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmanın en güvenli ve etkili yolunun güneş kremi kullanmak olduğu konusunda anlaşmaya varılmıştır. Güneş kremini düzenli olarak kullanmaktan doğan olumsuz bir etkiye şimdiye kadar rastlanmamıştır.
Güneş kremi kullanmanın melonoma yol açtığına dair iddialar yanlıştır. Journal of Clinical Oncologydergisinin 2011 yılında yayınladığı, 1600 kişi üzerinde yapılan klinik çalışma verilerine göre düzenli güneş koruyucu kullanımının melanom olasılığını %50-73 oranında azalttığı göstermiştir. 15 veya daha yüksek SPF değerine sahip geniş spektrumlu güneş kremlerinin, güneş yanığını önlemeye yardımcı olduğu ve UV ışınları ile ilişkili erken cilt yaşlanması ve cilt kanseri (melanom ve skuamöz hücreli karsinomlar) riskini azalttığı ortaya çıkmıştır. Amerika Dermatoloji Akademisi şöyle söylemektedir:
Güneş kremlerini kullanmak güvenlidir. Dermatologlar bu kullanımı önermektedir. Bilimsel çalışmalar, düzenli olarak güneş kremi kullanmanın deri kanserini önlediğini göstermektedir.
Türk Dermatoloji Derneği de, yayınladığı Hasta Bilgilendirme Broşürü‘nde güneş kremi kullanımını teşvik etmekte; güneş kremi kullanmadan güneş altına çıkılmaması konusunda halkı uyarmaktadır.
D vitamini almak için tabii ki güneşe ihtiyaç vardır, yiyeceklerden ve ayrıca takviye olarak da alınabilir. D vitaminini güneşten alabilmek için uzun süre güneşe maruz kalmaya gerek yoktur. Kısa süreli bir güneşlenme ile günlük D vitamini ihtiyacı karşılanabilmektedir.
Şu söylenmeli: Bu süre, deri rengine, günün hangi saatleri olduğuna ve hangi bölgede bulunduğunuza bağlıdır. Örneğin koyu renkli insanların açık renkli insanlarla aynı miktarda D vitamini alabilmesi için daha çok güneşlenmesi gerekir.
Dolayısıyla güneş kremi sürmeden, sabah 10’dan sonra öğleye kadar sağlayacağınız kısa süreli güneşlenmeler (toplamda 20-30 dakika) ile günlük D vitamini ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bunun dışında kalan zamanlarda güneş kremi kullanmaya devam edilmelidir.
Kaynaklar ve ileri okuma:
Kaynak: Evrim Ağacı