1957 genel seçimine giderken Adnan Menderes “milli iradeden korkan” muhalefetin “memleketin ekonomik gelişimini önlediği” ve “dış mihraklara” çalıştığını belirterek seçimlerin birçok açıdan “beka meselesi” olduğunu vurgular
1957 genel seçimine giderken Adnan Menderes “milli iradeden korkan” muhalefetin “memleketin ekonomik gelişimini önlediği” ve “dış mihraklara” çalıştığını belirterek seçimlerin birçok açıdan “beka meselesi” olduğunu vurgular
Tayyip Erdoğan, 9 Şubat’ta kendi deyimiyle “Şehit Başbakan Adnan Menderes’in şehri” Aydın’daydı.
Konuşmasının bir bölümünde şöyle diyordu Erdoğan: “1950 yılında demokrasiye, milli iradeye, geleceklerine sahip çıkan Aydın, dün Menderes’in yanında durup demokrasi mücadelesindeki safını belli etmişti. İnşallah Aydın bugün de ülkemizin beka mücadelesinde bizim yanımızda yerini alacaktır.”
“Ülkemiz” genellemesi yanıltmasın ama Erdoğan ve AKP iktidarı için birçok açıdan bir “beka” sorunu olduğu doğru. Ancak yazı, bu meselenin detaylı bir incelemesine değil, iktidarın her fırsatta ideolojik-politik mirasını sahiplenici bir tutum içerisinde olduğu Menderes ve Demokrat Parti’nin (DP) 1957 genel seçim sürecinden kısa bir kesite odaklanacak.
DP’nin, 1950’lerin başında zayıf temeller üzerine kurduğu “ekonomik mucize”[1] 54’ten itibaren önce durgunluğa ardından ciddi bir krize dönüşmüştür.
Korkut Boratav; ihracattaki düşüş, ithalata bağımlı hale gelinmesi ve dış kaynakların belli bir düzeyi aşmamasından hareketle bu dönemi “tıkanma” olarak nitelendirir ve şöyle der: “Bu gerileme bir yandan mal yoklukları, kuyruklar ve karaborsaya; bir yandan da ithalatı tüketim mallarında ikame eden bir sanayileşme sürecine yol açmıştır. ‘Devlet işletmelerinin özel sektöre devri’ sloganıyla iktidara gelmiş olan Demokrat Parti, bu dönemde kamu yatırımlarını genişletme zorunda kalmıştır.”[2]
Ekonomik krizin daha da derinleşeceği bir atmosferde seçimlere gitmeme kararı alan DP yönetimi, 1958 yılında yapılması planlanan genel seçimi Ekim 1957’ye alır. Menderes de bu dönemde “İktisadi İstiklal Mücadelesi”[3] verdiklerini sıklıkla tekrarlar.[4]
Seçim süreci boyunca Menderes’in ve Partili Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ülkenin dört bir yanındaki açılış törenlerinde ve seçim mitinglerinde yaptıkları konuşmalarda, “milli iradeden korkan” muhalefetin “memleketin ekonomik gelişimini önlediği” ve “dış mihraklara” çalıştığı belirtilerek seçimlerin birçok açıdan “beka meselesi” olduğu vurgulanır.
DP’nin yayın organı Zafer gazetesi de CHP, Hürriyet Partisi ve Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin ittifak görüşmelerini “müşterek fesat ocağı”[5] olarak nitelendirir ve muhalefet “milli iradeye ihanet” ile suçlanır.[6] Zaten DP iktidarı, kısa süre sonra (Eylül 1957) seçim kanununda değişiklikler yaparak bu ittifakın önüne geçti.[7]
DP iktidarı bu süreçte dış politika gündemleriyle de iç kamuoyunu etkilemeye çalıştı. Kıbrıs meselesinde milliyetçi histeri[8] ön plana çıkarılırken, Suriye’nin “kızıllaştığı” iddiasıyla kamuoyu yoğun bir operasyon gündemiyle kuşatıldı.[9]
“Ortadoğu’nun liderliğini üstlenme” iddiasındaki DP, Suriye krizi özelinde ayrıca “[ABD ile] ne kadar uyumlu davranırsak o kadar dış yardım alırız” varsayımıyla[10] hareket etmiştir.
27 Ekim 1957 genel seçiminden şaibeli bir galibiyetle çıkan Menderes, “Haçlı cephesi” olarak tanımladığı muhalefete karşı “Vatan Cephesi”ni ilan etti; bu cephede yer alanların adları devlet radyosundan duyurulurken, katılmayanlar “yıkıcı” olarak nitelendirildi.
1957’nin sonlarında Suriye krizinden geri adım atan DP, 1958’de Kıbrıs meselesinde önce taksim tezini benimsendi, ertesi yıl ise bağımsız Kıbrıs görüşünü benimsemek zorunda kalarak Yunanistan ve İngiltere’yle anlaştı.[11] İçeride ise dış borçları ödeyemez hale gelince 4 Ağustos 1958’de IMF tedbirleri yürürlüğe girdi. Yapılan devalüasyon ile dolar 2.80 liradan 9.02 liraya çıktı.
Tüm bu siyasi ve ekonomik manevralar işe yaramayınca DP, Nisan 1960’ta bir askeri darbe planlamakta olduğunu iddia ettikleri muhalefetin “yıkıcı faaliyetleri”ni soruşturmak için Meclis’te Tahkikat Komisyonu oluşturdu. Amaç, ana muhalefet partisini tasfiye etmekti. Ancak artan tepkiler kitlesel sokak eylemlerine dönüşünce önce sıkıyönetim ilan edildi, ardından 24 Mayıs 1960’ta Menderes komisyonun çalışmalarını tamamladığını ve Eylül ayında erken seçime gidileceğini açıkladı. Tüm bunlar, 27 Mayıs 1960’ta DP’nin askeri darbe ile devrilmesini önleyemedi.
Darbe bildirisini, daha sonra MHP’yi kuracak olan Kurmay Albay Alparslan Türkeş radyodan okudu: “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’tur.”
Yaklaşık 60 yıl sonra yeni bir 27 Mayıs’tan söz etmiyoruz elbette. Aksine Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi ile ordu içinden gelen tehdidi, kimisi kendisine MHP lideri Devlet Bahçeli’yi referans gösteren generallerin desteği ile bertaraf etti.
Ancak “beka” sorunu çözülmedi. Derinleşen ekonomik krizle, dış politikada yaşanan sıkışmayla, artan toplumsal kutuplaşmayla Erdoğan ve AKP’nin “beka” sorunu ağırlaşarak sürüyor.
Dipnotlar:
[1] Feroz Ahmad, “Bir Kimlik Peşinde Türkiye”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008.
[2] Korkut Boratav, “Türkiye İktisat Tarihi (1908-2002)”, İmge Kitabevi Yayınları, 2005.
[3] Zafer Gazetesi, 9 Ağustos 1957.
[4] Benzer bir söylemi bugün Erdoğan da dillendirir; 16 Ekim 2018 tarihli konuşmasından: “Ekonomik Kurtuluş Savaşı verdiğimiz bir dönemdeyiz.”
[5] CHP’nin İyi Parti’yle doğrudan, SP ve HDP’yle de dolaylı işbirliği karşısında Erdoğan’ın söylemi de farklı değildir: “Zillet/illet/şer ittifakı”.
[6] Zafer Gazetesi, 21 Ağustos 1957.
[7] Bu kararın yanı sıra; partilerin il ve ilçe örgütlerini tamamladıkları illerde seçime girebilecekleri hükmü nedeniyle, Hürriyet Partisi birçok ilden aday gösteremedi. Seçim tarihinden 6 ay evvel partisinden ayrılmamış olanların başka partilerden aday olamayacağı hükmü, DP’den ayrılan Mehmet Fuad Köprülü ile Orhan Köprülü’yü hedef alıyordu. Ayrıca değişiklik tasarısı, muhalefetin işbirliği için parti kurultaylarını topladığı günlere denk getirilerek TBMM’de görüşüldü, tartışmalı ve kavgalı bir oturumda kanunlaştı. Aktaran: Dr. Süleyman Güngör, “Seçim Kanunlarında Demokrat Parti’nin Yaptığı Değişiklikler ve Siyasal Anlamı”, Mülkiye Dergisi, Cilt: 29, Sayı: 247, 2005.
[8] Menderes, 14 Ekim’de Rize’de yaptığı bir konuşmada “Türkiye’nin güvenliği için, Kıbrıs Adası’nın sahillerimize bakan kısımlarını bayrağımız altına almak kararında bir değişiklik olmadığını…” söylemiştir. Aktaran: İsmail Arar, Hükümet Programları (1920-1965). İstanbul, 1968, s.304.
[9] Menderes’in, Anadolu Ajansı’na verdiği mülakattan: “Suriye ile uzun bir müşterek hududa malik olmamız bilhassa son inkişaflar muvacehesinde bizi milli emniyetimiz bakımından son derece müteyakkız olmaya sevk etmektedir.” Aktaran: Zafer Gazetesi, 25 Eylül 1957.
[10] Gencer Özcan, “Ellili Yıllarda ‘Dış’ Politika”, Türkiye’nin 1950’li Yılları, Haz./Ed Mete Kaan Kaynar, İstanbul, İletişim Yayıncılık, 2016.
[11] Cem Eroğul, “Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi”, İmge Kitabevi Yayınları, 2003.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.